HOŞ GELDİN!
Seni yeniden aramızda gördüğümüz için mutluyuz..
Seni aramızda görmekten mutluluk duyarız!
Lütfen aramak istediğiniz kelimeyi yazıp Enter tuşuna basın..
Kullandığımız dil; bugün ne olduğumuzu, yarın ne olacağımızı belirler..
GİRİŞ
KAYIT
Anasayfa Kavram Mutfağı Algı (Algılama)
Kavram Ara
KAVRAM
(Genel kabul görmüş anlamı)
ETİMOLOJİ / KÖKEN / KAYNAK
(Etimoloji, köken, kaynak vb bilgiler)
YÜKLENEN ANLAM VE SORUNLAR
(Anlam kayması yoluyla kazandığı anlam ve yol açtığı sorunlar)
-Bir olayı veya bir nesnenin varlığını duyum yolu ile yalın bir biçimde bilinç alanına almak, idrak etmek*.
-Yüklenen anlamlardaki açıklama önerilmektedir*
*Algılamak, Özafşar, S.,Türkçe Sözlük, 2012
Türkçe’de (eski) : idrak
Türkçe’de (yeni) : algı
Yabancı Dilde : perception (İng., Fr.)
Algılama dünyayı görüş tarzımızdır. Varsayıma göre, gerçek dünya diye bir şey vardır, biz sahip olduğumuz görüşümüzün keskinliğine göre bu dünyadan kesitler görürüz. Denildiğine göre, bazılarımız dünyaya çatlak, görüntüyü bozan ya da buğulu camdan bakmaktadır, bazılarımız ise miyoptur. Algısı güçlü olan kişinin, keskin görüşü olduğu düşünülür.
Tarih boyunca, filozoflar algılama konusunda uzun uzun tartışmışlardır. Karşımızda, gerçek dünya diye bir şey var mıdır, yoksa zihnimizde oluşan, asılsız bir hayal midir gördüğümüz? Kimse bakmazken, oralarda bir yerde, ağaç diye bir şey var mıdır? Kimse bakmazken, ağacın rengi diye bir şey var mıdır?
Felsefî bilmecenin, pratikte pek yararı yoktur. Bilindiği gibi nesneler, karşımızda yokken de onları pırıl pırıl görebiliriz (hipnoz altındayken ya da sanrılarda). Öte yandan, gözlerimizde kusur olmasa bile, karşımızdaki nesneleri göremeyebiliriz (dikkatimizden kaçtıkları zaman).
Dünya, farkına vardığımız, potansiyel bir takım örüntüler ile nesneler yığınıdır. El Greco’nun tablolarının çoğunda, şahadet parmağıyla orta parmak arasındaki ayırımda varolan özelliğin kaç kişi farkındadır? Dikkatimiz oraya çekilmediği sürece bunun farkedilmesi elbette güçtür. Bir çok kişi Kral George çağı yapısındaki oranların ve simetrinin farkında değildir, kendilerinden böyle bir yapının resmini yapmaları istendiğinde, pencerelerin yerini saptamada, yanılgıya düşecekleri kesindir. Görmek, farketmek değildir. Bir şeyin farkına, ancak ona dikkatle baktığımızda varırız. Tabii bir şeye dikkat etmemiz için, nereye bakacağımız hakkında önceden bilgimiz olmalıdır.
Algılama sürecinde örüntüler, deneyimlerimiz esnasında yavaş yavaş oluşur. Bu örüntüler, bizim dünyayı belli bir şekilde görmemizi sağlar, böyle yaparak da örüntülerimizi pekiştiririz. Deneyimlerimiz çerçevesi içinde görürüz gördüğümüzü. Bir bakıma bu yerleşik algılama, örüntülerinin mahpusuyuz. İşte bu nedenden nesnelere alışılmış tarzda bakmamıza yardım edecek “yanlamasına düşünme”ye ihtiyacımız vardır.
Filozof Kant, dünyaya bakışta, zihnin belli bazı sabit yolları olduğunu düşünmüştü. Örneğin “neden ve sonuç” kavramı bu yollardan biriydi ve biz bunu dünyaya zorla kabul ettiriyorduk.
Algılama konusunda önemli nokta, düşünme eyleminin büyük bir bölümünün, algılama aşamasında yeraldığıdır.