Lütfen aramak istediğiniz kelimeyi yazıp Enter tuşuna basın..

Logo

Kullandığımız dil; bugün ne olduğumuzu, yarın ne olacağımızı belirler..

 MENÜ

KAVRAM

(Genel kabul görmüş anlamı)

ETİMOLOJİ / KÖKEN / KAYNAK

(Etimoloji, köken, kaynak vb bilgiler)

YÜKLENEN ANLAM VE SORUNLAR

(Anlam kayması yoluyla kazandığı anlam ve yol açtığı sorunlar)

 

Rûm kelimesi "Romalı" demek,Rûmeli de "Romalıların ili, ülkesi" demektir.

 Rûm,"Romalı"nın Arapça biçimi (روم). Biz de Arapçadan almışız. Asıl kaynak Latince Romanus, Roma.  Ama Arapçaya Yunancadan geçmiş olabilir. Yeni Ahit'te, Aziz Pavlus'un Hıristiyanlığın öğretilerini açıkladığı bir metin "Pavlus'tan Romalılara Mektup" başlığıyla yer almıştır. Pavlus bu metni Yunanca yazmışsa (İ. S. 64'te yazmış),  onun kaynağı Halk (Koine) Yunancasındaki Rome (ΡΩΜΗ) olur.

   Kur'an sûrelerinden biri de Rûm sûresi adını taşır.  Bu sûrenin  "Rûm" kelimesinin geçtiği ayetleri şöyle: “Rûmlar yenilgiye uğratıldı; onlar yeryüzünün en yakın bir yerinde, bu yenilgilerinden sonra galib duruma geçecekler. Birkaç yıl içinde. Hüküm  önünde sonunda Allah’a kalmıştır." ( 2-4)  Burada da Rûmlardan kasıt Romalılar. Hıristiyan inancına bağlanan Romalıların ateşe tapan İranlılara yenilmişlerken bir süre sonra onları yenecekleri, Müslümanların da bundan sevinç duyacakları bildiriliyor.

1071 öncesinde Diyar-ı Rûm'da yaşayan Rûmlar, Hıristiyan Doğu Romalılardı. On birinci yüzyıl ortalarında, 1054'te Konstantinopolis Kilisesi ile Roma Kilisesi birbirlerini aforoz etmişler, böylece yeni bir mezhep, Ortodoks mezhebi doğmuştu. Bundan sonra Rûm terimi Anadolu'da yaşayan bütün Ortodoks cemaatlerini kapsar oldu. Bunun temel sebebi Anadolu Ortodokslarının  Hıristiyanlığı Yunan dilinde öğrenip benimsemiş olmalarıdır. Rûm kelimesi, bu yüzden, tarihin akışı içinde önce  anlam genişlemesine, sonra da anlam daralmasına uğradı. Fakat bu anlamlar belirli bir dönemde ortaya çıktıktan sonra kaybolmamış, sonraki dönemlerde de ikisi, üçü aynı zaman diliminde yan yana kullanılabilmiş, Rûm'un tarihî anlamları böylece iç içe geçmiştir. Osmanlı metinlerinde "Rûm"la neyin kastedildiğinin yoruma bağlı kaldığı, ya da kesin olarak  anlaşılamadığı kullanımlar da  görülmüştür. Bu anlam kaymalarını zaman sırasına göre verelim.     

   

 —  (başlangıçta) Romalı: Rûm. Fatih Sultan Mehmed'in vezîriâzamlarından Rûm Mehmed Paşa bu kullanıma bir örnek olarak verilebilir. Tam bir Romalıdır. Istanbul'un kuşatması sırasında esir düştükten sonra ihtida edip sadrazamlığa kadar yükselmiş, Osmanlı Devleti'ne büyük hizmetleri dokunmuş olan bu devlet adamı tarihe bu adla geçmiştir. Üsküdar'da yaptırdığı caminin adı bugün de  Rum Mehmed Paşa Camii'dir.      

 —  (1071'den önce ve sonra Anadolu'da, Balkanlar'da birkaç yüzyıl boyunca) Hıristiyan  /  Ortodoks  halk  (Yunanca konuşan Doğu Romalılar / çok daha sonrasının Yunanları, Makedonlar,  Sırplar, Bulgarlar; Ermeniler, öteki Hıristiyan cemaatler).  

   —  (1071'den başlayarak Anadolu'nun Türkleşmesiyle)  Müslümanlar da içinde olmak üzere  

    Anadolu halkının tamamı. Bundan sonra Rûm'un Romalılık ile hiçbir ilintisi kalmıyor.   

    — (Son yüzyıllarda) İlkin Anadolu ile eşanlamlı olan Rumeli, daha çok, Osmanlı

 Devleti'nin Avrupa'da, Trakya ve Balkanlar'da bulunan bölgelerinde oturan Hıristiyan;  Yahudi ve Müslüman halkları adlandırmaya başladı.

— (en sonunda) Anadolu ve Trakya'da oturan, Yunanca konuşan Osmanlı Ortodoksları  hakkında kullanılır oldu.

    Türkçede bu cemaate hep Rûm dendi, hiçbir zaman "Yunan" denmedi; konuştukları dil de Türkçede hep Rumca diye anıldı.  Türkiye'de Yunan kelimesi Yunanistan'da yaşayanlar hakkında kullanıldı hep. Bugün Kıbrıs'ta yaşayan, Yunanca konuşan halka da Kıbrıs Rûmları diyoruz. Bir yanlış anlamadan doğmuş olsa bile, bugün bu halka Yunan değil de hâlâ Rûm denmesinde bir incelik var. Çünkü Rûm kelimesi, Anadolu'nun bu kadim halkının bu toprakların bir halkı olarak görüldüğünü gösteriyor. Bu halkı bu topluma daha çok yaklaştırıyor.    

     Öte yandan, Rûm, Rûmî kelimelerinin Müslümanları da içine alması son derecede dikkate değer. Mevlana Celaleddin-i  Rûmî, bire bir anlamıyla Romalı Celaleddin, ama kavramsal anlamıyla Anadolulu Celaleddin demek. Celaleddin bugün Afganistan sınırları içindeki  Belh şehrinden Anadolu'ya göç etmiş, Konya'ya yerleşmişti. Ömrünü Anadolu’da geçirdiği için "Rûmî, Mevlânâ-i Rûm, Mevlânâ-i Rûmî”, müderrisliği dolayısıyla da Molla-yı Rûm” gibi unvanlarla da anılır. Demek ki, Anadolu'ya geldiği  on üçüncü yüzyılın ilk yarısında Rûmluğun Romalılıkla bağı kopmuştu.

 Bir de Osmanlı belgelerinde geçen şu Rûmlu tamlamalara bakalım:

Rûm ili; memleket-i Rûm; bûm-i Rûm (Anadolu toprağı); ahîyân-ı Rûm (Ahiler); mülk-i Rûm;  Kayser-i Rûm (Anadolu sultanı, Istanbul'u fethetmesinden sonra Fatih Mehmed'e verilen unvan); iklim-i Sultan-ı Rûm (Osmanlı sultanı, Niğbolu savaşını kazanmasından sonra Abbasi halifesinin Yıldırım Bayezid'e verdiği unvan);  şuârâ-yı Rûm (Osmanlı şairleri); ulema-yı Rûm; bacıyan-ı Rûm (Anadolu kadınları); abdalan-ı Rûm (Anadolu dervişleri); gaziyan-ı Rûm (akıncılar); Rûm atlılar; Rûm yiğitleri; leşker-i Rûm (askerler); imâd-ı Rûm (hattatlar);  eyalet-i Rûm (Amasya-Sivas-Tokat); Rûm Selçukluları (Anadolu Selçukluları); Bânû-i Rûm (Rum kraliçesi, Yavuz Sultan Selim'in annesi, II. Bayezid'in karısı Gülbahar Ayşe Hatun, Trabzon'daki Hatuniye Camii'nin kitabesinden), vb.   

     Rûmî:  1. Rumca.   2.  Osmanlı tezhip sanatında bir süsleme biçimi. Anadolu Selçukluları döneminde geliştirildiği söylenen bir süsleme biçimi olduğu için bu adla anıldığı sanılıyor. 

  Rûmî takvim: Roma takvimi. Julius Caesar'ın güneş yılına göre düzenlediği  Jülyen takvimi. Türkiye'de 1840'ta uygulanmaya başladı. "Mali takvim" de denir.  Avrupa'da  onaltıncı yüzyıla kadar uygulanmış, daha sonra yerini Gregoryen takvimine bırakmıştır.

Rûmî altın:  Sultan II. Mahmud'un çıkardığı bir altın para.

Rûmî şemse: Eskiden kitap ciltlerinin üstüne konan, güneşe benzediği için "şemse" adı verilen bir süs.

Romeika: Pontus Rumcası, Yunancanın bir lehçesi.

    Rumeli Eyaleti: Osmanlı Devleti'nin Avrupa'daki Selanik, Üsküp, Ohri, Avlonya, Prizren, Yanya gibi Balkan şehirlerini içine alan geniş bölge topluca bu adla anılmıştır. Rumeli ağası,  Rumeli beylerbeyi, Rumeli defterdarı, Rumeli Emirü'l-ümerası, Rumeli kazaskeri  gibi devlet görevlileri bu bölgede görevlendirilirdi.  

   Rumeli türküleri: Osmanlı döneminde Trakya'dan başlayarak Macaristan'a kadar uzanan ülkelerde ve sınır boylarında yakılan türkülere denir. Kırım türküleri de bu dağara girer. Halk dilinde Rumeli bazen Urumeli diye sesletilir. Çok tanınmış bir Rumeli ezgisi olan bir hüseynî türkü "Çıkayım gideyim Urumeli'ne / Arzıhal vereyim Mehmet, Beylerbeyi'ne" diye başlar. Şehirli bir şair olan Orhan Veli de, halk diliyle yazdığı "Istanbul Türküsü" adlı şiirinde kelimeyi halk ağzındaki gibi kullanmıştır:

         Istanbul'da Boğaziçi'ndeyim,

         Bir fakir Orhan Veli'yim;

         Veli'nin oğluyum,

         Tarifsiz kederler içinde.

         Urumelihisarı'na oturmuşum;

         Oturmuş da bir türkü tutturmuşum

         (...)

Istanbullular Istanbul'un iki yakası için yakın bir geçmişe kadar Anadolu yakası, Rumeli yakası derlerdi. Bir süredir, ne yazık ki, Rumeli yakası yerine Avrupa yakası denmeye başladı (özellikle radyo, televizyon yayınlarında). Buna göre, öbür yakası için de Asya yakası denmesi beklenirdi. Ama hayır, Anadolu yakası deniyor.  Neden acaba diye düşünmek gerekir. Birileri Asya geri bir yer, neden  Asyalı olalım, oysa Avrupa ileri diye düşünmüş olsa gerek. Yer adlarıyla oynama geçiştirilecek bir şey değil. Bana sorarsanız, bu ülke insanlarının bir bölümüne  özgü bir aşağılık duygusu bu!  Bu bir. Daha önemli olan ikincisi, tarihimizde, kültürümüzde o kadar kökleşmiş olan şu  kadim Rumeli kelimesini katletmektir bu.   

   Rûmeli kelimesi Rumelia, Roumélie, Rumelien yazımlarıyla sırasıyla İngilizceye, Fransızcaya, Almancaya da geçmiştir.

Kaynak: Bülent AKSOY

Kavram Mutfağı, Kavramlar

https://www.kavrammutfagi.com/makale/r-m---r-m---r-meli

Yorumlar

Yorumlar