HOŞ GELDİN!
Seni yeniden aramızda gördüğümüz için mutluyuz..
Seni aramızda görmekten mutluluk duyarız!
Lütfen aramak istediğiniz kelimeyi yazıp Enter tuşuna basın..
Kullandığımız dil; bugün ne olduğumuzu, yarın ne olacağımızı belirler..
GİRİŞ
KAYIT
Anasayfa Kavram Mutfağı İNTİHAL
Kavram Ara
KAVRAM
(Genel kabul görmüş anlamı)
ETİMOLOJİ / KÖKEN / KAYNAK
(Etimoloji, köken, kaynak vb bilgiler)
YÜKLENEN ANLAM VE SORUNLAR
(Anlam kayması yoluyla kazandığı anlam ve yol açtığı sorunlar)
AŞIRMA,BAŞKA BİRİNİN ÇALIŞMASINI KOPYALAYARAK ALMAK.
20.05.2021 23:39:40
Kavrama, "Kubbealtı Lügatı"ndan yararlanarak bir katkı ve bir başka konudaki fikrimi ilave etmekte fayda gördüm: İntihalin ayırdedici özelliği; "bilerek, isteyerek, hatta arayıp bularak ve bir gayret ile bulunduğu yerden tefrik ederek, kendi eserini zenginleştirmek ve hatta sadece çalarak aktardığı ile kendine mal ettiği eser ortaya koymak" gibi bir ayrıntıya işaret ettiğini çıkarıyorum ben. Buradan hareketle, eskilerin,"tevârüd" dedikleri; bir şairin, başka bir şiirden hatırında kalan bir mısra veya beyti, farkında olmadan yani tesadüfen söylemesi hususunu ayırmak gerektiğini kabul etmek gerekiyor. Lügatte, "eğer bu iş bilerek yapıldı ise, intihal denilirdi ve pek büyük bir kabahat olarak telakki edilmekteydi" mealinde bir de alıntı var.(Mehmet Çavuşoğlu) Günümüzde pek revaçta olan, parayla ısmarlama tez yazma veya, pek bilinmeyen ya da uzak ülkelerde yapılmış, tesbiti neredeyse olanaksız çalışmaları sunarak akademik kariyere sahip olma modasının yanında ise, intihal pek masum kalmaktadır. Bu yöntem ile, birinden çalma değil, kullanacak olanın hiç dahli olmayan bir çalışmayı, satın alarak öne sürme dikkat çekiyor. Böylece, "benden intihaldir, filancadan intihaldir" diye bir başvuru olma tehlikesi bertaraf edilmiş, ama sahtekârlık ile hak edilmeyen bir şeye kavuşulmuş olunmaktadır. Eskiden , kopya çekmek kınanırken, yine de kopya hazırlarken konunun bir nebze de olsa çalışılmasına dikkat çekilirek ironi yapılırdı..Gerçek payı da vardı.. Onlarca kağıt parçasına, saatlerce çalışıp yazılan kopyaların böyle de bir misyonu olduğunu gülümseyerek hatırlarız.. Bu ikinci durumda ise, sunulan eserin hazırlanmasında hiç çalışması olmayan yüzlerce kişiye parayla tez yazma, beste yapma, güfte yazma gibi bir de meslek(!) türediğini okuyoruz bazen. Bunların internette meslekleri var.Legal bürolar kurmuşlar, vergi veriyorlar. Çalarak yapılan servet için verilen fitre ve zekât gibi.. Bu anlamda, sanki intihal "ehven-i şer" oluyor.. Takdir okuyucunun tabi... Saygılarımla..
21.05.2021 20:41:30
Sn. Bülent Aksoy (sbulentaksoy@gmail.com) tarafından iletilen yorumdur: Sayın Muzaffer Dalak "intihal" konulu tanımıyla çok önemli bir konuya, bu toplumun kanayan yarayanlarından birine parmak basmış, kalemine sağlık. Dalak, "intihal"in yerleşik anlamını da genişletip tez, ödev yazma sitelerinde para karşılığı yazılan metinlere dikkati çekerek yerleşik intihal kavramının da artık aşıldığını belirtiyor. Bir katkı bu. Böylece yeni bir uygulama, yeni bir icraat ortaya çıkıyor. Bunun da bir adı olmalı. Kavram Mutfağı'na yeni bir ödev!.. Ben Muzaffer Bey'in yazdıklarını eleştirmek için değil, belki bir katkıda bulunabilirim diye tarihî bir perspektif getirmek niyetiyle yazıyorum. "İntihal" modern bir kavram. Avrupa'da da, Türkiye'de de modern. Eski dünyada özgünlük, orijinallik fikri yoktu. Tersine, var olana benzeme, var olanı tekrarlama göreneği vardı. Michel Foucault'a göre, modern-öncesi çağda Avrupa'da benzerliğe, bilginin (epistemik) tekrarına dayanan bir temsil düzeni hâkimdi. Şöyle yazmış: "On altıncı yüzyılın sonlarına kadar benzerlik, Batı kültürünün bilgisinde oluşturucu bir rol oynadı." İntihal kelimesi Türkçede ne zaman kullanılmaya başlamış, bilmiyorum; ama çok meraka değer. Batıda ise "plagiarism"in bizdekinden çok önce kullanıldığını tahmin edebiliriz. Modern bir kavram dedim. Eski edebiyatımızda bir nakil göreneği vardır. Yazar daha önce yazılmış malumatı ya olduğu gibi, ya da kendinden bir şeyler ekleyerek yazar. Kaynak göstermez, daha öncekilerin adlarını anmaz. Anması da beklenmez. Görenek böyledir. Ama bundan dolayı bu nakilcilere "müntahil" diyemeyiz. Çünkü "intihal" kavramından yoksundurlar. Eski edebiyatımızda (yani yazı dünyamızda) bir "büyük metin" vardır. Bu metin "mîr-i mal"dır, kimsenin malı değildir. O büyük metni çoğaltmak, geleceğe nakletmek gibi bir ödevi vardır yazarların. Her yeni yazar eskisini biraz olsun güncellemek ister, birkaç şey ekler. Ama daha önceki yazarların adlarını anmaz, çünkü eski yazarların kim oldukları önemli değildir, bireylikleri yoktur zaten. Yüzlerce mesnevi şerhi yazılmıştır. Bunların birbirinden farkı var mıdır? Osmanlı döneminin tasavvuf konulu kitaplarının aralarında dikkate değer bir farklılık var mıdır? Burada şuna değinmek gerekir: eski edebiyatta telif, şerh, tefsir, tercüme kavramlarının sınırları belirsizdir. Bu türlerin eski örnekleri bu terimlerin geçmişte bugün anlaşıldığı gibi kullanılmadığını gösteriyor. Örneğin, Recaizade Ekrem Talim-i Edebiyat adlı kitabını bir Fransız yazara dayanarak yazdığı halde, Namık Kemal bu kitabı telif eser sayabilmiş. Tercümeler de, bugünkü anlamıyla tercüme değil. Mütercim, asıl metne kendinden bir şeyler ekleyebiliyor, tercüme ettiği yazarın metinindeki bazı şeyleri eleştirebiliyor, bazı şeyleri faydasız bulup çıkarabiliyor. Bu konu akademikler arasında tartışılıyor. Şu kitap bu konudaki incelemeleri bir araya getirildiği değerli bir çalışma: Metnin Hâlleri: Osmanlı'da telif, tercüme ve şerh, Klasik Yayınevi, 2014. Eski şiirimiz birtakım mazmunları kullanır. Bunlar kamu malıdır. Bütün şairler kullanır. Söz gelimi divan şiirinde Türkçeyi çok ustaca kullanan, eşsiz güzellikte sözler, mecazlar söyleyen çok değerli sanatçılar yetişmiştir. Bu, işin bir yönü. Türkçenin kullanımı açısından değerli. Ama bu şairler temel kavramlarını Rûmî'nin Mesnevi'sinden (hattâ Tanpınar'ın tespitiyle, Mesnevi'nin ilk on sekiz beytinden) almışlar, bu kavramları yüzyıllarca işlemişler. Şeyh Galib ne demiş: "Esrarını mesneviden aldım / Çaldım, âh, veli mir-i malı çaldım". Dolayısıyla, eski metinlerden herhangi birinin intihal olduğunu söylemek mümkün değil. Osmanlı-Türk musıkisinin nazariyesi üstüne yazılmış bir yığın kitap vardır kütüphanelerde. Bunların da birbirinden farkı yok diyebiliriz. Sadece bazı güncellemelere rastlarız. Bu musıki risaleleri üstüne yazılmış, bendenizin tercüme ettiği bir incelemeyi, bu konuyu derinlemesine incelediği için dikkatinize sunmak isterim: Eugenia Popescu-Judetz, "Türk Musıkisi Kaynaklarında Metinlerarası İlişki", Türk Musıki Kültürünün Anlamları adlı kitapta, Pan yayıncılık 1998. Bu incelemeyi anlamak için musıkişinas olmaya lüzum yok. Herkes anlayabilir. Orhan Pamuk Kara Kitap adlı romanında, bir şeyin aslı ile kopyası, taklidi kavramlarını derinlemesine işler. Sözü daha fazla uzatmak istemiyorum. Son bir not: intihal teriminin Türkçede 1980 sonrasında yaygınlaşmış olması da dikkatlerden kaçmamalı.
23.05.2021 20:25:29
Sn. Bülent Aksoy'dan alınan ek yorumdur: İntihal derin sebepleri olan bir büyük toplumsal dert . Bu ülkede aileler çocuklarına faydalı öğütler verirler, ama bu konuda çocuklarına hiçbir şey söylemezler. Okullarda ise, öğretmenler kopya çekenlere sıfır verir, ama daha önce bu terbiyeyi aşılamazlar. Türkiye'nin en seçkin liseleri dahil, her liseden mezun olanlar arkadaş sohbetlerinde öğrenciyken nasıl kopya çektiklerini birbirlerine anlatarak eğlenirler. Böyle acayip bir "eğlence" (!) vardır toplumumuzda. Bunu herkes bilir. Daha fazla söze lüzum yok.
ARAPÇA
Herhangi birine ait bir şeyi çalmak.Genelliklle bilimsel çalışmalardaki yazı,görüş ve fikirleri araklamak,aşırmak,çalmak,hırsızlık anlamına gelmektedir.