Lütfen aramak istediğiniz kelimeyi yazıp Enter tuşuna basın..

Logo

Kullandığımız dil; bugün ne olduğumuzu, yarın ne olacağımızı belirler..

 MENÜ

Müzik Dili Olarak Türkçe (Özet ve anahtar sözcükler Yapay Zeka desteğiyle)

Yanlızlık paylaşıur; ama burada    müzik unutulmuş! Çünkü müzikl yalnızlığımızı paylaşır,   ama onu mayalayarak çoğaltırmışız; böylece de etkisi azalır

  

Müzik Dili Olarak Türkçe

 

Prof. Dr. Şafak Ural

İstanbul Topkapı Üniversitesi

 

ÖZET ;

Bu makale, konuşma dili ile müzik dili arasındaki derin ilişkiyi, özellikle Türkçe'nin fonetik ve yapısal özellikleri üzerinden incelemektedir. İletişimin temel unsuru olarak "ses" olgusunu merkeze alan çalışma, tüm canlılar için ortak bir duygu ifade aracı olan ünlü harflerin (sesli harfler) ve dilsel yapıyı oluşturan ünsüz harflerin (sessiz harfler) işlevlerini ayrıştırmaktadır. Yazar, dilin ve müziğin, kültürü ve duyguları çoğaltan bir "maya" görevi gördüğünü savunmaktadır. Bu bağlamda, Türkçenin ses uyumuna dayalı, kısa ve vurgulu hecelerden oluşan yapısının, ona özgü ritmik ve melodik bir karakter kazandırdığı iddia edilmektedir. Bu "kültürel genetik" özelliğin, ninnilerden halk türkülerine ve çağdaş klasik müzik bestelerine kadar Türk müziğine yansıdığı ve Türkçeyi doğal bir müzik dili haline getirdiği vurgulanmaktadır. Sonuç olarak çalışma, bir dilin sesletim yapısının, o dilin müziğini nasıl şekillendirdiğini ve "anlam" olgusunun ses ve beden diliyle olan ilksel bağına dikkat çekmektedir

Anahtar Kelimeler 

  • Müzik Dil ,Türkçe, Sesletim, İletişim, Ses Uyumu, Anlam, Ritim, Kültürel Genetik

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Konuşma dilimiz çok temel bir iletişim aracımızdır; fakat iletişim olgusu şüphesiz konuşma eylemi ile sınırlı  değildir: öyle görünüyor ki tüm canlılarda ortak bir iletişim dilinden söz etmek gerekiyorsa, o da beden dilimizdir. Çünkü tüm canlılar korkularını, isteklerini, duygularını, meydan okuma eylemlerini ifade aracı olarak hep beden dilini kullanırlar. İnsanlarda bu dil kültürel bir içerik kazanmıştır. Nitekim bir tiyatro oyunu, pandomim veya mim sanatları, kuklalar, yapay bebekler, karagöz-hacivat oyunu, Anadolu’da karşımıza çıkan halk oyunları, bazen sözün eşlik ettiği müzik ve beden birlikteliğinden oluşan görsel oyunlar veya folklorik danslar, hep beden dilinin değişmeden gelen özelliklerine birer örnektir.

 

Kokular da çok önemli bir iletişim aracıdırlar; fakat  halkayı daha da genişletip renklerin, giyim tarzının ve her birisi kendine göre bilgi taşıyan çeşitli araçların da iletişim amacıyla kullanıldığını kabul edebiliriz. Ne var ki konuşma dili, her şeye rağmen diğer tüm iletişim araçları arasında ayrı bir yere ve öneme sahiptir; çünkü bu dil sadece duygularımızı, beğenilerimizi, isteklerimizi değil düşüncelerimizi de iletme özelliği taşımaktadır. Ne var ki biz insanların dışında diğer canlıların kullandığı iletişim araçları o canlıya özgü içgüdülerle sınırlıdır. Dolayısıyla konuşma  dilinin bize sağladığı en önemli ayrıcalık, düşüncelerin iletilmesine olanak vermesidir. Konuşma dilinin bu özelliğinin, bilginin çoğaltılmasında bir araç olmanın ötesinde bir maya görevi gördüğünü söyleyebiliriz: çünkü bilgilerimizin artmasına konuşma dilimiz -sahip olduğu özellikler aracılığıyla- doğrudan katkı yapmakta, onları adeta mayalamaktadır. Çünkü dilin sahip olduğu özellikler, bilginin üretilmesinde bir hamur mayası gibi iş görebilmektedir.

 

Konuşma dili dışında insana özgü diğer bir iletişim kurma aracı daha vardır: o da kendine has özellikleriyle müzik dilidir veya müziğin kendisidir. Müzik dili de sahip olduğu özellikler açısından duyguların ifadesinden öte, o da erbabının elinde maya görevi üstlenebilmektedir. Fakat sanırım asıl dikkat çekici olan taraf, konuşma dilinin kendisi, müzik dili için de bir maya görevi üstlenmesidir. Türkçe bu ilişkide, dikkati çekmemiş olsa da, kendine özgü bir özelliğe sahiptir.

 

Müzik de diğer iletişim araçları gibi duyguları aktarabilir; fakat müzik, bir çok sanat ve edebiyat türü gibi insana özgüdür. Dolayısıyla da müzik dili, konuşma dilinden farklı bir şekilde düşüncelerin değil de duyguların adeta mayalanmasına, yani bir tür araç olarak onların artarak çoğalmasına olanak vermektedir. Hatta bundan da öte, toplumsal yönü, kültürel birikimin ana bileşini oluşturmakta, hatta onu yönlendirebilmektedir.

 

Müziği çeşitli sanat dallarından ayıran ve beni burada ilgilendirecek olan özelliği, notaların meydana getirdiği uyumun konuşma dilimizle olan (dikkatimizi çekmeyen) ilişkisidir. Aslında notalar, şamanlardan günümüz operalarına uzanan kültür tarihi dışında, antropolojik geçmişimizin fark edilmemiş evrimsel tanıklarıdır.

 

Her dilde harflerin[1], kelimelerin  sesletimi ve aralarındaki ses uyumu diğer bir dilden farklıdır; hatta o kadar farklıdır ki, bir dilde olan bazı harflerin telaffuzu için diğer bir dilde birkaç harf kullanılabilmektedir. Anlam bu sesler aracılığıyla (yani harflerin bir araya gelmesiyle oluşan, o dilin fiil, sıfat, isim olarak bilinen birimleri aracılığıyla) iletilir. İlk bakışta, anlam ile sesletim arasında bir ilişki dikkatimizi çekmez. Ne var ki, örneğin "gel" sözcüğü telaffuza göre farklı içeriklere sahip olabilir; nitekim emir, rica, istek gibi içerikler/anlamlar sesletim üzerinden, onun aracılığıyla aktarılmaktadır. Dolayısıyla da dilin bu kullanımı ile o dilin telaffuzu (sesletim özelliği) arasında ("pragmatik" başlığı altında bilinen) bir ilişki kurulabilir. Fakat benim sesletim ile anlam arasındaki ilişkide  vurgulamak istediğim özellik bundan biraz daha farklıdır. Türkçenin müzik diliyle olan kendine özgü ilişkisi de sanırım bu noktada yatmaktadır.

 

Bir dili kullanabilmenin koşullarından birisi, o dilin kelimelerinin doğru telaffuz  etmektir; bu sayede belli bir ses ile anlam arasında ilişki kurmayı öğreniriz.

 

Yani kısaca her dil, kendine özgü birtakım sesletim (pronunciation) özelliklerine sahiptir. Basit istek, emir, uyarı gibi somut olgular dışında soyut anlamları taşıyan kavramlar de bu sesletim üzerinden kurgulanır. Hatta bir adım daha atarak kavramları o dilin sesletiminin kendine has bir özelliği olarak da düşünebiliriz. Bu bakış açısının, sadece konumuz açısından değil, “anlam" başta olmak üzere dil ile ilgili çeşitli sorunlarla da ilişkilendirilebileceğini düşünüyorum; çünkü geleneksel anlam sorunu (dolaylı da olsa) yazılı dil dikkate alınarak çözümlenmeye çalışılmıştır. Anlam ile ses arasındaki bu ilişkiyi şimdilik bir kenara bırakarak Türkçe ile müzik dili arasındaki ilişkiye dikkatimizi yöneltelim çünkü müzik de bir tür sesletimdir. Böylece kendimize yeni (yürüyüş yolu gibi) düşünce yolları açmamız sanırım mümkün olacaktır.

 

Müzik sadece insanları değil tüm canlıları etkileyebilen bir araçtır. Bu noktada "fareli köyün kavalcısı" (Rattenfänger von Hameln) hikayesini hatırlamamak elde değil!

 

Çok güzel kaval çalan bir kişinin köyü istila etmiş olan farelerden kurtarması güzel bir çocuk masalı olarak düşünülebilir. Fakat aslında burada üstü ustalıkla örtülmüş bir gerçeklik yatmaktadır: o da sesin büyülü etki gücüdür.

 

İnsanların alabildiğince atomize bir yaşantı içinde olduğu  günümüzde, acaba hangi güç onları bir araya getirebilir? Evet! İlk akla gelen spor ve özellikle futbol karşılaşmaları bu sorunun cevabı olabilir. Gerek stadyumlarda gerek televizyon karşısında milyonlarca insan, bir topun peşinden koşan 22 kişiyi heyecan ve mutlulukla izlemekte; aynı sayıda olmasa da camilerde, kiliselerde ve havralarda da bir çok insan bir araya gelmektedir. İlkinde merak ve aidiyet duygularının kullanıldığı maddi getirisi yüksek bir toplumsal etkinlik söz konusudur. İkincisinde ise kültürel geçmişin genetik kodlarını taşıyan birliktelik ile karşılaşırız. Bunların arasında binlerce insanı bir araya getiren gerekçenin müzik, yani ses olduğunu da görmemezlikten gelemeyiz. Diğer bir ifadeyle fareli köyün kavalcısı yerine artık karşımızda binlerce insanı peşinden sürükleyen ve farklı enstrümanları kullanan "modern kavalcılar" yok mudur? Bu "kavalcılar", kendi kişisel dünyalarında atomize bir halde yaşayan günümüz insanını bir araya getirmede kullandıkları enstrüman müzik, yani ses değil midir? Yani ses, sadece ses, kararlarımızı ve düşüncelerimizi etkileyen, duygularımıza anlam veren, onları yönlendiren bir araç (bir maya gibi onları çoğaltma) özelliğiyle karşımızda durmaktadır.

 

Şu anda dışarıda patlayan şimşekler, martıların akşamları olağan toplantılarındaki konuşmaları, yavrularını arayan anne kedinin çıkardığı ses, korkarak kaçan bir insan veya (yakın coğrafyamızda) çocuğunu kaybetmiş bir babanın isyan dolu haykırışı "başlangıçta ses vardı" deyişini hatırlatıyor; çünkü sesin peşinden duygular, düşünceler, korkular, sevinçler, arzular, nefretler beliriyor; ve sesin bu duygulara varlık kazandırma aracı olduğu (onları adeta mayaladığı) anlaşılıyor. Bu da bize sanki "başlangıçta vardı, ama sonra da zaten hiç eksilmedi ki!" yargısını gizlendiği yerden çıkarmamıza olanak veriyor.

 

Konuyu saptırmamak amacıyla sesin teolojik boyutunu kısaca vurguladıktan ve sesin biyolojik anlam ve önemine de bir alt başlık olarak değindikten sonra artık onu bir kenara bırakabilir ve müziğin dil ile olan gizemli ilişkisine dikkatimizi çevirebiliriz. Aralarındaki gizemi tam olarak aydınlat(a)masak da giriş kapısını Türkçe üzerinden aralamaya girişebiliriz. Böylece Türkçenin eşsiz özellikleriyle müzik arasındaki ilginç birlikteliğe -somut örneklerle- bakma olanağı elde edebiliriz. Bunun için, müziğin, iletişim görevi görmenin ötesinde bir işlevi olduğunu kabul etmek yeterli olacaktır.

 

Ben şahsen müzik dışında; insanı duygulandıran, hareketlendiren, yönlendiren, öfkelendiren, mutlu eden, hüzünlendiren, geçmişe götüren, geleceğe iyimser bakılmasını sağlayan, sıkıntıları dağıtan, yalnızlığı kabul edilebilir hale sokan, hüzün içinde mutluluğu, mutluluk içinde hüznü barındıran, sevgi ve nefretin en has ve yalın halinin ifade edilmesine olanak veren, sadece yaşamı değil ölümü bile süsleyip sevimli kılabilen ama ürkütücü hale de getirebilen, korkuyu ve cesareti birlikte  anlatabilen, bütün bu duyguların paylaşımını sağlayan, hem bireyi hem de toplumu aynı anda kuşatabilen ve etkileyebilen, bütün bu gibi eylemleri konuşma dili olmadan ama konuşma dilini de gerektiğinde kullanarak kucaklayan başka bir araç bilmiyorum. Bu durumda, müziğin bu kadar çok ve çeşitli özelliklere sahip olmasının sebebini sorgulamak istersek Hameln'e gelen kavalcıya dönebiliriz.

 

Kavalcının yaptığı, kavaldan çıkan seslerin/melodinin fareleri adeta büyülemesi ve onun peşinden gitmelerini sağlaması, hatta onları buna zorlamasıdır. Bu noktada elbette "böyle birşey olabilir mi?" sorusu sorulabilir; böyle bir soruya karşılık, örnek olarak sevinçli zamanlara eşlik eden müziklerin, insanların belirli duygularını harekete geçiren marşların, kahramanlık türkülerinin ve özellikle de mehterin bizdeki işlevini hatırlamak yerinde olacaktır. Müziğin duyguları etkilemesi, onları ifade etmesi ve yönlendirmesi dışında örneğin operanın olay, olgu ve çeşitli insani davranışları duygular üzerinden temsil etme özelliği de konumuz açısından son derece dikkat çekicidir. Çünkü müzik, kuşkusuz hem eşsiz hem de muhteşem bir araç, duyguları ve düşünceleri ifade etmenin ötesinde onları çoğaltan bir maya özelliğiyle karşımızda durmaktadır. Sesin ve dolayısıyla müziğin büyüsünden söz edildiğinde; Orfeus'un, Eurydice'yi Hades'ten kurtararak bu dünyaya geri getirmek için liri ile yeraltı dünyasının kapılarını açmasını ve Persepone'yi etkilemesini hatta yine liri aracılığıyla taşları ağlatmasını, nehirleri durdurmasını, ağaçları yürütmesini hatırlamak kaçınılmazdır.

 

Ortaçağ'da uğraşılan sorunlardan birisi, "Tanrı, Adem ile hangi dil ile konuştu?" şeklindeki bir sorudur. Bu sorunun dilin gelişimine katkısı ve Leibniz'in modern mantığın kurucusu olarak bilinmesindeki rolü[2] bizi yine konuşma dilinin gizemi dışında içerdiği karmaşık yapıyı ses ve dolayısıyla müzik üzerinden düşünmeye zorlamaktadır. Fakat böyle bir amaç elbette çok geniş kuşatımlı  ayrı bir araştırmanın konusu olabilir; benim buradaki asıl hedefim konuşma dili, ama özellikle Türkçe'nin müzikle olan ilişkisini ortayan koymaktır. Bu amaç, Adem'in Tanrıyla konuştuğu dili ne olduğuna bir cevap veremeyebilir; fakat sesin, müziğin temel yapı taşı olduğuna ilişkin bir olguya güçlü bir açıklama getirebilir.

 

Bu amaç doğrultusunda yukarıda yapılan açıklamaları şöyle özetleyebiliriz: müzik bir dildir ve tüm canlılar ortak bir iletişim aracı olan sesi kullanır. İnsan dışındaki canlıların bu iletişim aracını kullanma yöntemleri kendilerine özgüdür. Fakat insanlarda farklı konuşma dilleri, her ülkede kendine özgü bir renge sahip olsa da, iletişime esas olan temel özellikleri aynıdır. Her toplumda konuşma dili, o toplumun tarihsel geçmişini biçimleyen kültürün adeta mayası durumundadır. Diğer bir ifadeyle kültür, kavram olarak artmayı, çoğalmayı ifade etmektedir: tıpkı bir hamur gibi artan kültürün mayası da dil ve müziktir.

 

Dil ve müzik ile onların arasındaki ilişki, Türkçede birbiriyle son derece ilginç bir uyum içinde, o mayayı biçimlemişleridir. Ninniler, bu ilişkinin sıradan fakat tipik örnekleridir.Türkçede kelimeler iki harften oluşan kısa heceler üzerine kurulmuştur: u.yu.sun.da.bü.yü.sün.niiiin.niiiii. Hiçbir bebek elbette bu gibi sözlerin anlamını bilerek uyumaz; bebeği uyutan, ünlü harflerin vurgularının oluşturduğu melodi ve ona uygun ritmik hareketlerdir. Buradaki sesler ise toplumun bilinçaltını kurgulayan kültürün  mayasının temel unsurlarıdır. Yani kısaca konuşma dilini karakterize eden özellikler, kullanılan kelimeler ve kavramlardan ibaret değildir; o dilin vurgularla oluşan ahengi, ritmi, ses rengi kendini müzik olarak dışlaştırır: dil ve müzik bu yüzden tarihi bir mirastır ve kültürel yaşamı çoğaltan ve aktaran bir mayadır.

 

Bu durumda yapılması gereken, sesin iletişime temel olan özelliklerini ortaya koymak daha sonraki adımda Türkçenin sahip olduğu özellikleri ve ayrıcalıkları saptamak, daha sonra da bunları müzik anlayışımızla  ilişki içinde örneklemek olacaktır. Bu örnekleme, müziğin konuşma diliyle, sonra da Türkçe ile olan ilişkisini ortaya koymaya yönelik olacaktır. Bu süreçte ses ile anlam arasındaki ilişki, çıkış noktamızı oluşturacaktır. Bu amaç için, bir tür ara durak olarak, sesin varlık kazandırma özelliği üzerinde durabiliriz.

 

"Sesin varlık kazandırma özelliği" ifadesi ilk bakışta yadırgatıcı olabilir. Böyle bir mümkün direnç karşısında, konuşma dilinin yazı kısmını ikiye ayırabiliriz: bugün kullandığımız alfabe ve eski çivi yazıları, Japonca, Çince gibi semboller. Alfabeler ve nesnelerin (çivi yazıları da dahil) sembollerle gösterimi arasında ortak nokta sestir/telaffuzdur. Çünkü gerek harfler gerek nesnelerin ikonografik gösteriminin iletilebilir olması, o dilin kendine özgü telaffuzu sayesinde mümkün olabilir. Hatta sesleri, yazılı semboller öncesi evrede, iletişim amacına yönelik (beden diliyle birlikte) tek araç olarak kabul edebiliriz.

 

Sesin yazılı hale getirilmesiyle, açıktır ki düşüncenin daha kolay ve sağlıklı olarak aktarılması, aynı zamanda hem korunmasını hem de gelişimini sağlanmıştır. Bu süreç, ses ve semboller arasındaki ilişkiye yeni sembollerin katılmasıyla şüphesiz koyulaşarak hızlanmıştır. Çünkü artık yeni kelimelere ve giderek yeni kavramlara ulaşılmasıyla dilin kendine özgü iç dinamiği artmış ve yapısı da daha karmaşık hale gelmiştir. İlginçtir, tam da bu noktada Türkçe'nin eşsiz bir özelliği; yeni kelimelerin oluşturulmasında harfler oynadığı rol karşımıza çıkmaktadır. Harfler aracılığıyla yeni içerikler elde edilmesi; yani yeni kelimelerin üretilmesi ve giderek soyut içerikli kavramlara ulaşılması, bu suretle yeni nesnelere varlık kazandırılması Türkçenin tarihsel geçmişiyle uyum içindedir. Yeni ses üretiminin, yani yeni kavramların oluşturulması ve böylece dilin varlık kazandırma sürecinin benzer tarihsel dinamiklerle gerçekleştiğini, bu süreçte Türkçeye özgü bir yöntemin kullanıldığını görürüz. Bunun  bir  bakıma kanıtı, varlığını hep sürdürmüş olan Türkçenin ses uyumudur: ünlü ve ünsüz harfler arasındaki "büyük ve küçük ses uyumu", onun sadece müziksel değerinin değil (aşağıda da işaret edileceği gibi) anlamının da belirleyicisidir. Bu özellik Türkçenin ifade gücünü arttırarak ona bir iç dinamizm kazandırmıştır. Diğer bir ifadeyle harfler ve heceler arasındaki ses uyumunu, bilgi (ve anlam) dışında müzik olgusunu üreten bir maya olarak da yorumlamak mümkündür. Sesin tüm canlıları hatta fiziksel dünyayı kapsayan kendine özgü evrenselliğinin, -bir anlamda da başlangıçtaki sesin- müzik olgusunun evrenselliğinin giriş kapısı olması, şaşırtıcı değildir. Türkçenin kurucu özelliklerini biçimleyen kuralları, ses ve müzik olgularıyla ilişki içinde anlamaya çalışmak, onun örtük kalmış özelliklerini ortaya koyabilmek fırsatı da verebilir.

 

Hangi alfabeyi kullanırsa kullansın, konuşma dili (fizyolojik yapımıza bağlı olarak) iki farklı kaynaktan elde edilen sesleri kullanmaktadır. İlki göğüsten gelen havanın gırtlakta ses telleri aracılığıyla değişime uğratılmasıyla (bir anlamda artiküle  olmasıyla) elde edilmektedir. Bu süreç sonunda ünlü harfler (sesli harfler/vowels); yani A, E, I, O harfleri oluşmaktadır. İkincisinde ağız içinde geniz (ön gırtlak bölgesi), damak ve dudak (dilin de) kullanılmasıyla ünsüz (sessiz/consonant) harfler elde edilmektedir. Ağızın iç bölgesinde oluşturulan ünsüz harfleri biçimleyen ses, ünlü harflere eşlik ederek çeşitli seslerin/farklı kelimelerin üretilmesine olanak vermektedir.

 

Ünlü harflerin temsil ettiği seslerin özelliği, tüm canlılarda ortak bir iletim aracı olmasıdır. Tüm canlılar; hırlama, şakıma, inleme, havlama, miyavlama  vb yollarla duygularını, dileklerini, sevinç ve acılarını, mutluluklarını ve korkularını bu seslerle ifade ederler. Nitekim biz insanlar, hangi dili konuşursak konuşalım, sevinç, üzüntü, acı, mutluluk gibi duygularımızı  iletmek için ünlü harflere karşılık gelen sesleri kullanırız.

 

Bu açıdan bakıldığında konuşma/iletişim dilinin ilksel örnekleri belli bir dil olamaz; bu dil ancak göğüsten gelen sesler (ünlü harfler) ve onlara eşlik eden beden hareketleri olabilir. Nasıl bir bebek dünyanın her yerinde açlığını ifade etmek için ağlarken kollarını ve bacaklarını sallıyorsa, atalarımızın da bir tehlike karşısında veya bir av hayvanını gördüğünde farklı sesler ve ona eşlik eden çeşitli beden hareketleri aracılığıyla iletişim kurmaya çalışmış olması mümkündür. Bugün bile telefonla konuşurken, sinirlendiğimizde, mutluluğumuzu ifade etmek için, veda ederken, çaresiz kaldığımızda hep  ellerimizi ve kollarımızı kullanırız, alkışlarız; yani kısaca beden dilimiz ile ünlü harflerin eşleştirerek bir iletişim aracı oluştururuz. Bugün kullandığımız dil ve yapılan müzik de bu tür "kültürel genetik" çerçevesinde ele alınabilir.

 

Ünlü harflerin bizim için ilginç ve önemli diğer özelliği, müzik ve şiir gibi yapıtlarda duyguların; ve ilginçtir (yukarıda da işaret edildiği gibi dilin pragmatik özelliği dışında) anlamın da (yine ünlü harfler aracılığıyla ama) farklı vurgularla elde edilmesidir. Örneğin "Figaro" kelimesi yerine göre "FiiiGaaaaRooo" veya "FiGaRoo" veya FiGaaaaaRo" şeklinde, yani I, A, O ünlüleri farklı vurgu ve farklı ses tonlarıyla aracılığıyla sesletilebilmektedir. Çünkü ünlü harfler hep duyguları ifade etme ve bir anlam verme aracı olarak karşımıza çıkmaktadır. 

 

Her bir ünlü harfi, aynı zamanda, o dilin sesletim özelliğiyle eşleşen duygulara karşılık gelecek şekilde -o duyguyu anlatmak amacıyla- kullanılmaktadır. Bu noktada artık ünlü harfler bir sesbirim (morphem) olmaktan çıkmış, adeta her biri kendi başına anlam taşıyan kavramlara dönüşmüştür. Nitekim farklı türden  hayret olguları bir "aaaaaa" sesiyle ama değişen vurgularla temsil edilir. Bu olguya  üzüntü katmak, H harfinin ilavesiyle, yani "aaahhhhh" ile temsil ettiğimiz ses aracılığıyla sağlanmıştır. Şaşkınlığımızı anlatmak için "oooooo" sesi kullanılır. Şaşkınlık duygularına varlık kazandırmak, kendine özgü yükselip azalan bir vurgusuyla "eeee.ee" ünlü harflerini kullanıyoruz. Bunlar, sesli harflerin, duyguları ifade aracı olarak kullanılabildiği gibi -anlam verme- işlevlerinin olduğunu da göstermektedir; diğer bir ifadeyle, dikkat edilirse, sesli harfler aracılığıyla duyguların aktarılması, bir anlam verme işlevini de yerine  getirmektedir. Nitekim örneğin "oooooo" sesinin anlamı, şaşkınlık duygusudur: bu duyguya karşılık gelmekte, ona varlık kazandırarak aktarılmasını sağlamakta; belki de en ilginç tarafı, tamamen kişisel bir   olguya  (fiziksel bir olgu gibi) işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle eşya adları, fiiller, sıfatlar nasıl anlam taşıyorlarsa, sesli harfler de sevinç, üzüntü, mutluluk gibi duygulara işaret etme dışında anlam taşıma görevini de üstlenmişlerdir. Diğer bir ifadeyle, öyle görünüyor ki sesin duygulara anlam verme dışında bir şekilde düşünceleri de biçimleme ve onlara yön verme işlevleri, konuşma dilinin soyut kavramların inşa edilme sürecini öncelemektedir. Sesli harflerden oluşan birimlerin (morfemler) beden diliyle eşleşerek iletişimi sağlaması, konuşma dilinin anlam aktarma özelliğinin zamanla ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Burada beden dilinin işlevini, -bugün anlamda- kavramların işaret etmek (denotation) özelliklerinin ilk örneği olarak yorumlayabiliriz. Bu durumu, terimlerin anlam taşıma ve işaret etme (varlık kazandırma) özellikleri arasındakini kayıp halka olarak nitelendirebiliriz.

 

Bu noktanın geleneksel anlam anlayışının kurgusunu zorladığının farklındayım; hatta bunun da ötesinde, sesli harflerle duygular arasındaki ilişkinin "anlam" olgusunun oluşumunda temel bir aşamaya karşılık geldiğini söylemek, bu sınırı daha da zorlayabilir. Ne var ki iletişim olgusunu insan ile diğer canlılar arasında ortak bir zemin üzerinden anlamak kaçınılmaz görünmektedir; bunun için ünlü harfleri bu ortak zeminin kurucu unsuru olarak görmek yeterli olacaktır. Farklı diller arasındaki fark, sesli harflere yüklenilen anlamı farklı vurgular aracılığıyla çeşitlendirebilmesi ve elbette ünsüz harfleri her dilin kendine özgü kullanımı aracılığıyla soyut anlamlar elde edebilmesidir. Görünen o ki bu süreç günlük ihtiyaçlara bağlı olarak farklı seslere (yeni morfemlere) ihtiyaç göstermiş ve bu da giderek yeni morfemlerin anlam taşır hale gelmesine ve farklı dillerin kavramların içeriklerini (anlam olgusunu) farklı şekilde oluşturulmasına olanak vermiştir. Yani kısaca bu kayıp halka, yani ünlü harflere eşlik eden ünsüz harflerin oluşturduğu birimler, deyim yerindeyse bilginin mayalanarak çoğalmasına ve kendi yolunda ilerlemesine olanak vermiştir.

 

Bugün kullanılan konuşma dillerinin arkasında bence işte bu tarihsel süreç yatmaktadır; bunu da "kültürel genetik" kavramıyla eşleştirebiliriz. Bunun en güzel göstergelerinden birisi, yukarıda da vurgulandığı gibi, alkış olgusu, bir iletişim sırasından el ve kol hareketleri yapılması, insan bedeninin kullanılarak icra edilen (örneğin sanat) etkinlikleridir. Bu etkinliklerin ses/şarkı, müzik ve dansın oluşturduğu birlikteliğe[3] yönelmesinin arkasında insanlardaki inanç duygusu, neşe ve üzüntü gibi duyguların olması şaşırtıcı değildir. Dolayısıyla ses ve beden hareketlerinin birlikteliğini, anlam verme olgusunun ilk örnekleri, onun ilksel (primitif) adımları olarak kabul etmek sanırım hiç de zor olmayacaktır.

 

İlginçtir ünlü harfler, sadece kişisel duyguların ifadesinde, onlara anlam vererek iletilebilir hale getirmede (varlık kazandırmada) değil, fakat müzik notalarının adlandırılmasında da karşımıza çıkmaktadır. Bu harfleri farkı amaçlar için kullanma, yani farklı sesler elde etme aracı ise ünsüz harflerdir: Fa ve La, Do ve SoL bunun birer örneğidir. Müzik (yani notalarla temsil edilen ünlü harfler), temel duygularımızın anlatım aracı olmanın da ötesinde bale, senfoni ve film müzikleri, karmaşık olgulara varlık kazandırma, bu yolla iletilebilir hale getirme aracı olarak da kullanılabilmektedir. Nitekim örneğin neşe gibi bir duygunun veya deniz olgusunun (-duygusal-) anlamı (ünlü harflerle temsil edilen) notalar aracılığıyla (L.von Bethoven, C. Debussy örneğinde olduğu şekilde) ve bir plan çerçevesinde ifade edilebilmektedir. Gelinen bu nokta, (beden diliyle birlikte) sesin varlık kazandırma özelliğinin nasıl bir süreç içinde evrimleşmiş olabileceği konusunda da bir fikir vermektedir. "Anlam verme" olgusunu, tarihsel bir süreç içinde ünlü harflerle başlayan serüven çerçevesinde anlamak çabası, yeni ve farklı bir açıklama  olarak kabul edilebilir. Müzik aracılığıyla sadece duygulara değil somut nesne ve olgulara anlam verme ve dolayısıyla varlık kazandırma işleminin başlangıcını, beden dilinin ünlü harflerle olan ilişkisine bağlayarak anlamaya çalışmak bize yeni düşünce yolları ve yeni bakış açıları kazandırabilir. Bunun en açık örneği, ses birimlerinin (morfemlerin) evrimleşerek duygulara karşılık gelecek özellik kazanması, yani anlamlı birimler halini alması, böylece başlangıçta duygulara giderek düşüncelere varlık kazandırarak onları iletilebilir kılmasıdır.

 

Bu bakış açısı, ses ve beden dilinin birlikteliğinin evrilerek günümüz iletişim olgusunu nasıl biçimlediğine ışık tutmaktadır. Nitekim bale, her türlü dans, en ilkel ritüellerden günümüzdeki örneklerine kadar (marş eşliğinde yürüyüşten, düğün törenlerine, eğlence veya kültür amaçlı folklorik danslara kadar) uzanan alanlardaki ses ve beden ilişkisi, hep birşeylerin anlatılmasına ve dolayısıyla birşeylerin iletilmesine yönelik örnekler değil midir? Bütün bu ve benzeri görsel şölenlerin, bir gelişim süreci içinde şamanların dansının farklı aşamalarının örnekleri olarak kabul etmek hiç de zor değildir. Bir şaman gösterisinde ses ve beden dili ikilisinin birlikteliği, dikkat edilirse, duyguların ve algılanabilir nesnelerin temsil edilmesinin çok ötesinde ruhsal nesnelere anlam verme, onlara varlık kazandırma özelliği de taşımaktadır. Bu sürecin müzik eşliğinde ritmik olması, iletişim dilinin ses uyumuyla eşleşerek aralarında bir etkileşim olabileceği ihtimalini akla getirmektedir. Bu ihtimal, tüm evrende mevcut olduğunu varsayabileceğimiz ritmik özellikli olguların, insanda, dil, müzik ve ritüeller olarak kendini yansıttığını da alternatif bir görüş olarak varsayabiliriz. Bu iki karşıt görüşün ortak tarafı ise  ünlü harflerin işlevlerinde aranabilir. Çünkü ünlü harfler, öyle görünüyor ki, ritmik özellik taşıyan bir anlatım aracılığıyla her türlü duygumuzun ifade edilmesine, böylece onlara estetik bir içerik kazandırılmasına ve giderek anlam olgusunun derinleşmesine de olanak vermektedir. Görünen o ki; örneğin gök gürültüsünün, fırtınanın, çeşitli doğal afetlerin çıkardığı seslerin -ünlü sesler aracılığıyla- taklit edilmesi, duyguların yanı sıra fiziksel olayların anlatılması, aktarılması ve giderek onlara varlık kazandırılmasıyla sonuçlanmıştır. Nitekim her dilde örneğin kedinin "miyav"laması, çocuğun ağlamasını (vaa, vaa, aguuuu şeklinde) anlatmak[4], bir yere vurunca pat pat ses çıkması, suyun şırıl şırıl akması hep dilin oluşumunda -sesin fizik nesnelerle ilişkisinde- ritmik özellikte bir taklit olgusunun varlığı hissedilmektedir.

 

Türkçenin çok ilgi çekici bir özelliği, ünsüz harfler ile ünlü harfler arasındaki ilişkinin ses uyumu aracılığıyla kurulması; ve burada harflerin (yukarıda da işaret edildiği gibi) aynı zamanda anlam kurucu bir rol üstlenmiş olmasıdır. Buna çok tipik bir örnek olarak, tek bir m harfinin olumsuzluk bildirmesidir. Nitekim "geliyorum" fiili (diğer bütün diğer fiillerde de olduğu gibi) m harfi aracılığıyla "gelMiyorum" şeklinde olumsuzluk bildirir hale getirilmiştir; bu duruma ve imkan/imkansızlık bildirmenin de yine ünlü harfler aracılığıyla yapılmasına hayret etmek veya bunu tesadüfle açıklamak çok hafif kalacaktır. Nitekim "gelEMiyorum" ifadesi sadece olumsuzluk değil, bir imkansızlık da bildirmektedir. Burada ses uyumunun, anlam kazandırmanın asli bir unsuru olarak da rol oynadığı görülmektedir.

 

Bütün canlılarda ortak bir iletişim aracı olan beden dilinin, ses ile olan birlikteliği, ilginçtir ritüellerin de çıkış noktasını oluşturduğu görülmektedir. Dişisine kur yapan bir kuşun dansını ve çıkardığı sesi, aynı şekilde mesela bir erkek aslanın serenat yapar gibi  çıkardığı sesi ve hareketlerini tüm canlılarda ortak ritm duygusunun birer örneği olarak kabul edebiliriz. Çok fazla metafiziğe bulaşıp konuyu dağıtmadan, evrende yıldızların, gökadalarının, beyaz cücelerin ve kısaca hareket eden cisimlerin (bir örneği mevlevilerde karşımıza çıkan) dönme hareketi yaptığını; ve bu hareketin de ritmik bir özellik taşıdığını biliyoruz. Hiçbir ritmik hareketi ünlü harfleri kullanmadan aktarmak, temsil etmek veya taklit etmek; veya kısaca iletişim aracı olarak kullanmak herhalde mümkün değildir. Ünlü harflerin ses uyumu üzerinden kullanılmış olması, sanırım Türkçenin çok ilginç ve önemli bir ayrıcalığı olarak da yorumlanabilir. Bu özellik sadece tarihsel bir olgu değildir; kültürel genler olarak (değerini ve önemini fark etmesek de) günümüzde farklı coğrafyalarda yaşamaya ve bir kültürel maya olarak işlevini sürdürmeye devam etmektedir.

 

Asırlar boyunca farklı medeniyetlerin iletişim aracı olarak kullandığı konuşma dilinin temelinde ünlü harflerin bulunması ve bunun da beden diliyle olan eşleşmesinin günümüzde (örneğin) çeşitli danslara evrilmesi, duygularımızı ve içgüdülerimizi adeta tüm evrene yayılan tek bir ilkeye geri götürmektedir. Dinamik bir evren modelinde, Antikçağ felsefesinin aradığı arkhe yerine -ritim ve ona eşlik eden (ünlü harflerle temsil ettiğimiz) sesleri koymak mümkün gibi görünmektedir. Böylece iletişimin (temelde ünlü harflerle temsil edilen) ses ile olan ilişkisini (sadece varlığa değil aynı zamanda) var-oluş tarzımıza ilişkin (evrensel boyuttaki) karşılığı olarak da yorumlayabiliriz. Bu bakışı aynı zamanda müziğin (anlamının) evrensellik özelliğine ilişkin bir açıklama olarak da kabul edilebiliriz.

 

Ünlü ve ünsüz sesler ile onlara eşlik eden bedensel eylemlerimiz -yani beden diliyle- arasındaki derin uyum, bildiğimiz anlam olgusunun temelini oluşturduğunu kabul etmeye bizi zorlamaktadır. Bu olguyu, konuşma dilinin sınırları dışına çıkıp, müzik diline da uygulayabiliriz.

 

Yukarıdaki yorumlarımız ve onların yol verdiği (-felsefi-) sonuçlardan birisi; konuşma dilinin ses'in beden diliyle ilişki içinde evrimleşerek ortaya çıktığını kabul etmeyi gerektirmektedir. Konuşma dilinin oluşumu böyle bir süreç olarak düşünüldüğünde, (Viyana Çevresi filozoflarının temel sorunu olan) "anlam"ın, temelde ünlü harflerle temsil edilen sesler üzerine inşa edildiğini düşündürmektedir: ünlü harfler ve onlara eşlik ederek çeşitlik, derinlik ve içerik kazandıran ünsüz harfler hep birlikte kelimelerin anlamını biçimlemiştir. Türkçe, çok eskilere giden tarihi geçmişiyle, bu yönde bize eşsiz ipuçları sağlamaktadır.

 

İlginçtir (tarihsel derinliği henüz tam olarak bilinemeyen) Türkçede kök bir sesten sayısız denilebilecek kadar çok kelime ve dolayısıyla anlam türetilebilmektedir. Bu kural, kök bir ses olarak ünsüz harfleri kullansa da, Arapça gibi bir dil için de geçerlidir. Nitekim h, k, m ile ifade edilen ünsüz harflerden ünlü harfler aracılığıyla “hakim”, “hikmet”, “hakem”, “hekim” gibi kelimeler ve dolayısıyla yeni anlamlar türetmek mümkündür. Türkçede anlam olgusu ünlü ve ünsüz harfler aracılığıyla -daha doğrusu bu harflere karşılık gelen seslerin anlam verme özelliklerine uygun olarak- oluşmaktadır. Nitekim, örneğin "ağ" kelimesinden türetilen ağlamak, ağaç, ağarmak, ağrı, ağıt, ağır, ağız, ağış, ağu, ağınmak, ağım gibi kelimeler örnek olarak verilebilir[5]. Bu kelimelerin hepsi de saçmak, saçılmak (ağ atmak) anlamındaki -kök "ağ"- kelimesinin (anlamının) ünsüz harfler aracılığıyla çeşitlendirilmesinden başka bir şey değildir. Bu kelimelerin anlamları, Türkçedeki ses uyumu da gözetilerek ünsüz harflerin Türkçedeki işlevsellikleri doğrultusunda oluşturulmuştur: çok ilginçtir ki ağaç kelimesi "--ılan bir ağ" benzetmesini içermektedir. Buradaki ilginçlik, ç harfinin çoğalmak, çağırmak, çığlık atmak, çağlamak gibi birbirine benzer eylemleri ifade etmek için kullanılan bir işlevsellik özelliği taşımasıdır[6]. Harflerin (muhtemelen sesletim özelliklerine bağlı olarak) anlam üretmesi ne kadar  müthiş ve olağanüstü bir özellik!

 

Türkçede harflerin ön-ek ve son-ek gibi işlevlerinin olması, bu dilin kısa ve vurgulu telaffuzunun da bir sebebi olarak düşünülebilir. Yaşam biçimi; bu dilin kullanımının kısa kelimelerle ve hemen gerçekleşmesini, kolay ve doğru anlaşılmasını, kıvrak bir yapıda olmalarını gerektirmiş olabilir. Halbuki Arapça gibi bir dilde ünsüz harfler ve özellikle geniz bölgesinde oluşturulanlar, keskin ve kısa telaffuza izin vermemektedir. Böyle bir dilde kelimeleri oluşturan harflerin aralarındaki geçişler sanki daha yumuşak, daha uzun, daha yuvarlak ve daha melodik olmaktadır; bu da daha edebi bir anlatıma zemin oluşturmaktadır. Latin kökenli Batı dillerinde bir sesin karşılığı, birkaç ünsüz harfin bir araya gelmesiyle  sağlanabilmektedir. Bu da o dile melodik bir renk katmaktadır. Bunun en uç örneği, Arapça'nın da etkisiyle İspanyolca'nın geniz seslerinin çokça hakim olduğu bir dil olmasıdır. Birkaç harfin bir araya gelmesi konusunda bir batı dili olarak İtalyanca, belki de Etrüsklerin etkisiyle, bir istisna olarak karşımıza çıkmaktadır. Buna karşılık Napolitenler ve (İtalyanca) operalar, ünlü harflerin duygulara anlam vermeyi kendine özgü renkleriyle anlatan birbirinden zarif örneklerdir.

 

B ve P harfleri, dikkat edilirse Türkçe'de ön dudakların biribirine çok yakın hareketleri aracılığıyla oluşturulur; aralarındaki farklı hissetmek bile son derece güçtür. Bu yakınlığa rağmen Arapçada B harfinin olmasına karşılık P harfinin olmaması, telaffuzun anlam inşa etmede ve dolayısıyla iletişimdeki önemine güzel bir örnektir. Nitekim Platon ve Ptolemaus kelimelerindeki P harfleri, Arapçanın telaffuz özelliklerine uygun olmadıkları için, bu isimler Eflatun ve Batlamyus olarak çevrilmiştir. Çok yakın sesletim özelliği taşısalar bile, bu iki harften birisi diğerinin yerine kullanılamamaktadır. Yani Btolemaus denilememektedir. Bunun sebebi, öyle görünüyor ki, kendinden sonra gelen ünlü harfle olan ilişkisi, yani anlam kazandırma özelliğidir. Nitekim İngilizce'de bütün ünsüz harfler, ünlü harfler aracılığıyla sesletilmektedir. Örneğin B, C, D, F, C, harflerinin sesletimi Bi, Si, Di, Ef, Ci şeklindedir. Diğer bir ifadeyle ünsüz harflerin görevinin, ünlü harflere kullanım alanları açmak, yani tek bir ünlü harften farklı sesletimler türetmek suretiyle yeni anlamlar ortaya koymak olduğu anlaşılmaktadır. Bu süreç (yukarıdaki örnekte de görüldüğü gibi) Türkçede ünsüz harflerin de -büyük ölçüde sesletim özelliklerine bağlı olarak- anlamı belirlemesi şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Fakat nispeten daha sonra oluşan ve gelişen dillerde bu süreç, ünsüz bir harfin ilişkili olduğu ünlü harfe göre sesletiminin (telaffuzunun) değişmesiyle sonuçlanmaktadır. Nitekim İngilizcede örneğin Y harfi alfabede "vay" şeklinde seslendirilirken, "you" kelimesi kabaca "yu" sesiyle karşılanmaktadır. Bu da 'anlam'ın seslendirmeye bağlı olarak tanımlanabileceğine ilişkin bir örnek olarak kabul edilebilir.

 

Tarihsel süreç içinde diller diğer dillerden etkilenerek varlıklarını sürdürmüşlerdir; bu etkilenme genellikle yeni kelimelerin ve kavramların bir dilden diğerine aktarılması olarak kabul edilir. Bu etkilenmenin sesletim boyutundan da söz etmek yerinde olacaktır. Nitekim, yukarıda işaret edildiği gibi, Arapçada P harfinin olmamasına kendi olanakları çerçevesinde çözüm getirilmiştir. Bu sorun, Batı dillerinde ünsüz harflerin kural dışı ve o soruna özgü sesletimle çözümlenmiştir. Bu çözüm, öyle görünüyor ki, morfemlerin sayılarının sessiz harflerle çoğaltılmasıyla sağlanmıştır. Bu durum aynı zamanda "anlam" olgusunun biçimlenmesinde bir tür kayıp halka olarak da yorumlanabilir. Bu açıdan bakıldığında isimlere eril ve dişil özelliği kazandıran veya bir demonstrative ya da artikel (article) olarak kullanılan birimleri bir tür morfem olarak kabul edebiliriz; çünkü bu birimler, kendileri bir anlam taşımasalar da sahip oldukları sesletim özellikleriyle isim konumunda olan kelimelere anlam kazandırmaktadır. Bu özellik iletişimi pratik olmaktan çıkarıp hantallaştırsa da anlatıma şüphesiz bir zenginlik getirmektedir. Fakat benim için asıl önemli olan nokta sesletimin incelmesi, ince ayrımların (nüansların) yapılabilmesini ve sonuçta da gerek insan seslerinin gerek enstrümanların (özellikle yaylı sazların) verdiği seslerin, uzatılan, yumuşatılan, yuvarlatılan bir karakter kazanmasına olanak vermektedir; bu da yerine göre yumuşak, yerine göre hüzünlü ve yerine göre de kararlı  bir anlatım demektir.

 

Konuşma dili öncesi iletişimin ses (ama ünlü harfler ile temsil edilen ses) ve ona eşlik eden beden dili aracılığıyla gerçekleştiğini (yukarıda  yapılan açıklamalara dayanarak) gösterebildiğimi varsayıyorum. Bu süreç içinde farklı ünlü harflere karşılık gelen seslerin, beden hareketleriyle birlikte, bildiğimiz anlam olgusunun kurucu unsuru olduğunu da tekrar vurgulayabilirim. Örneğin polis düdüğünün, bir cankurtaranın çıkardığı sesin, yangın veya başka bir tehlike bildiren alarmın bir anlamının olduğunu; kısaca ses ve anlam arasındaki ilişkinin tarihsel geçmişinin günümüze kadar uzanan örnekleri olduğunu söylemek hiç de zor değildir.

 

Konuşma dilinin -ses ve beden dilinin birlikteliği aracılığıyla- iletişim kurma özelliğinin bir "anlam verme" olgusu içermesiyle bugünkü "anlam" kavramı arasına (yukarıdaki açıklamalar ışığında) bir süreklilik düşünmek yerinde olacaktır; fakat bu ilişkinin başlangıcının -binlerce yıllık geçmişinde olduğu şekliyle- günümüzde karşımıza çıkması elbette beklenemez. Günümüz konuşma dillerinin kurgusunda geçmişin sadece izlerinden söz edilebilir. Nitekim Türkçe, hem geçmişin izlerini koruyan hem de onlara sadık kalabilmiş bir dil olarak karşımızda durmaktadır. Bu izin en önemli göstergesi, kısa ve sert hecelerden oluşan sesletimdir. Dilin bu özelliği ister istemez şiir ve müzik eserlerine de yansımaktadır. Klasik Türk müziğinde hatta çağdaş bestelerde de ünlü harflerin melodinin tüm ağırlığını sadece jest ve mimiklerle değil, duygu yüklü vurgularla ifade ederken ünsüz harflerin keskin vuruşlarla bu seslerin melodik özelliklerini biçimlemesi ve anlam vermesi, dinleyicinin bilinçaltına haz dolu bir şekilde ulaşmaktadır. Bizans müziğinin, Arapça ve Farsçanın etkisine rağmen Klasik Türk Müziğinin koruduğu bu özellik sanırım onun kendine özgü güçlü yapısının bir sonucudur. Bu tarz bir sesletimin günümüz  klasik batı müziği tarzı bestelerde de görülmesi bence çok ilginç ve önemli bir aşamadır. Bunun tipik bir örneği, Prof. Dr. Hasan Uçarsu’nun yapmış olduğu bestelerdir. Hatta, Uçarsu'nun bestelerinde zaman zaman yaylı enstrümanlar bile bu yapıya uygun olarak esere renk katmaktadır. Nitekim bu besteci (kompozitör) viyola ile piyanonun eşleşmesinde viyolonselin yer yer vurmalı bir saz gibi kullanılması, Türkçe'ye özgü hecesel yapının çok güzel bir yansımasıdır.

 

Farklı dilleri konuşan kişiler arasında, sözgelimi bir soruya cevap vermek isteyen, yüksek sesle ve genellikle sert bir tonda kendi dilinde bir şeyler söyler. Bu eyleme baş, el ve kol hareketleri, yüz ifadeleri eşlik eder. Böyle bir yöntemi (iletişimin en eski tarzının günümüzdeki yansımasının) kültürel genler aracılığıyla bugüne taşınan diğer bir örneği olarak düşünebiliriz. Nitekim, soruyu soran ve soruya muhatap olan kişi aynı dili konuşuyor olsaydı, mesela "sola dön, ikinci sokaktan gir…." şeklinde  bir şeyler söylerdi. İşte aslında el-kol hareketleri, verilmek istenilen tarifin yerini tutmaktadır.

 

Bu örnekte beden dili aracılığıyla anlam verme olgusunun arkasında haklı olarak sözkonusu iki kişinin ortak niyetinin yattığı düşünülebilir.  Ne var ki bu iki kişi konuşma dili öncesi bir zamanda örneğin birlikte ava çıkmış olsalardı, yine benzeri eylemleri yapacak ve bu eylemlere eşlik eden sesler çıkaracaklardı. Şüphesiz burada da ortak bir niyet bulunmaktadır; işte ses ve beden dili bu niyete anlam vermekte, varlık kazandırmakta ve böylece onu aktarılabilir hale getirmektedir. Sonuçta tarihsel  süreç içinde beden dilimiz ve ona eşlik eden (ünlü harfler ile temsil edilen) sesler, giderek daha karmaşık hale gelmekte ve soyut içeriklerin oluşturulmasına da olanak vermektedir.

 

Bu bakış açısı çerçevesinde, semiyotik başlığı altında incelenen semantik, sentaks ve pragmatiğin sınırlarını sanırım yeniden çizmek ve içeriklerini de genişletmek gerekecektir. Çünkü yukarıdaki açıklamalar açısından bakıldığında, duygular hissedilebilir içgüdüler olmaktan çıkmış, herhangi bir kavramla aynı (dilsel) özelliklere sahip bir konuma kavuşturumuştur. Bu durumun anlaşılabilir ve açıklanabilir olması, dilin (bilinen pragmatik özelliği yerine) sesletim özelliğini beden diliyle ilgi içinde dikkate alarak sağlanabilir .

 

Müzik; oluşturduğu ritm duygusu dolayısıyla içgüdüsel ve duygusal yanımızı da ifade edebilen bir anlatım aracıdır; onun bu özelliğiyle, konuşma dilinin dayandığı sesletimin ünlü harflerle olan (ritmik) ilişkisi arasında bİr paralellik kurmak mümkündür; hatta gereklidir. Çünkü bu ilişkinin çıkış noktasında, konuşma dilinin sanırım şimdiye kadar dikkati çekmemiş olan kurgusu bulunmaktadır. Türkçede türküler, Fransızcada şansonlar, Almancada liedler, İngilizcede balladlar, İtalyancada canzone'ler, İspanyolcada canto'lar, Portekizcede fado'lar, japoncada min'yo'lar[7] kendilerine özgü ritmi olan, o dilde ve ancak o dilin sesletim özelliğine uygun terennüm edilebilen müzik parçaları değil midir? Dolayısıyla sesletim, tüm canlıların iletişimine olanak veren -konuşma dili öncesi- ortak bir özelliğimizdir; ama elbette farklı konuşma dillerinde, o dilin kendine özgü ritim ve melodisini yansıtan renklere sahiptir.

 

Türkçede isim, fiil, sıfat gibi birimler kısa ve vurgulu hecelerle, yani kendine özgü bir ritim aracılığıyla ifade edilmektedir. Böyle bir oluşumun (formasyonun), Türkçenin ortaya çıktığı dönemlerdeki coğrafi, kültürel, yaşam tarzına bağlı etkenlerin sonucunda gerçekleştiğini söylemek elbette mümkündür. Bu formasyonun sadece dilin sesletiminde (telaffuz) değil müziğinde de karşımıza çıkması sürpriz değildir[8]. Dildeki bu özelliğin; anlam kurucu olmanın dışında duyguları ifade edebildiği -daha doğrusu onlara anlam vererek iletilebilir hale getirdiği- anlaşılmaktadır; çünkü başta türküler olmak üzere Türkçe müzik, konuşma dilinde olduğu gibi, kısa ve ünlü harflerin belirlediği hecelerden oluşmaktadır.

 

Türkçede ünlü harflere (belirli işlevleri olan) ünsüz harflerin eşlik etmesiyle oluşturulan kelimelerin (bu sayede) kazandıkları anlam derinliği ve çeşitliliğini bestelere yansıtmanın en iyi yolu, enstrümanları da kısa ve vurgulu bir şekilde  kullanabilmektir. Tüm enstrümanların kullanıldığı klasik batı müziğinde bunu gerçekleştirmek şüphesiz hiç de kolay değildir. Fakat yukarıda da işaret edildiği gibi örnek olarak Dr. Uçarsu'nun ve Fazıl Say'ın beste anlayışlarında bu özellikleri hissetmek mümkündür. Bu sayede Türkçe, bir müzik dili olarak, kendine özgü zarif bir melodik anlatım zenginliğine sahip olmaktadır. Türkçenin ses uyumu üzerine kurulu hece yapısını, şiirden müziğe kadar uzanan bir alanda -Türkçeye- özgü bir anlatımın mayası olarak düşünebiliriz.

 

Tüm diller gibi müzik de başka dillerden ve müzik tarzlarından, enstrümanlarından elbette etkilenmiştir; burada önemli olan müzisyenin kendine özgü kültürel damarı yakalayabilmesidir. Bunun temel koşulu ana dilinin kültürel genlerinin şifrelerini keşfedebilmektir. P. Picasso'nun "eğer benden vahşi bir at çizmemi isterseniz, atı göremeseniz de vahşiliği kesinlikle görürsünüz" dediği rivayet olunur. Türkçenin kültürel genlerini de göremeyebilirsiniz, ama onu bazı bestecilerimizin müzik anlayışlarında  hissedebilirsiniz.

 

 

Not: yazıma yapmış olduğu değerli katkıları için Prof. Dr. Dr. Dr. Mustafa Bozbuğa'ya şükranlarımı sunuyorum.

 

 

Referanslar:

 

Adalı, Eşref (2024), Türkçe'nin Mantığı,

 

Eco, Umberto (2009), Avrupa Kültüründe Kusursuz Dil Arayışı (Çeviren Kemal Atakay), Literatür Yay.

 

Erçetin, Doğan (2007) B Harfinin 10.000 yıllık Hikayesi, 47 Numara Yayıncılık

 

Gültekin, Asım (2023), Etimoloji Vadisinde, İz Yayıncılık

 

Gültekin, Asım (2023a), Birden Bine, İz Yayıncılık

 

Polat, Doğu (Yayına Hazırlayan), (2022), Güneş-Dil Teorisi, Etimoloji, Morfoloji ve Fonetik Bakımından Türk Dili,(Atatürk'ün Dil konusundaki yazıları), Alaca Yay.

 

Sayılı, Aydın (1978), "Bilim ve Öğretim Dili Olarak Türkçe", Bilim, Kültür ve Öğretim Dili Olarak Türkçe (yay.hazırlayan Aydın Sayılı, Türk Tarih Kurumu Yayınları XXIII

 

Ural, Şafak (2025), "Bilim ve Felsefe Dili Olarak Türkçe", FSMVÜ 5.Eğitim Araştırmaları Kongresi Bildiri Kitabı. yay.no 57. Yay. Hazırlayan M. Sami Adıgüzel

 

[1] Bu noktada Prof. Dr. Osman Senemoğlu'nun [iletişim kuramına göre "harf" yerine "sesbirim (phoneme)" kavramını kullanmak gerektiği konusundaki] uyarısı için teşekkür ediyorum. Bu durumda belli bir harf (yani sembol)  diğer dilde farklı bir sesbirim/phonem olarak karşımıza çıkabilir. Bu da bir sembolün (harfin) sesletiminin (telaffuzunun) o dile özgü olması, yani dillere göre değişmesi anlamına gelmektedir. "Fonem" kavramı da bu ayrımı anlatmaktadır. Diğer bir ifadeyle fonemler (sesletim özelliklerine bağlı olarak) Türkçede (aşağıda ayrıca ele alınacağı gibi) anlamın da temel kurucu unsurlarıdır.

[2] Bkz. U. Eco (2009)

[3] Bu konuda Şamanlar ilk örnekler olarak yorumlanabilir. Bkz Ural, Ş. (2025)

[4] Bu konuda ChatGPT diğer dillerle ilgili şu örnekleri veriyor ve açıklama yapıyor:  çocuk ağlamasını taklit eden kelimeler (onomatopoeik ifadeler), kültürden kültüre farklılık gösterir ama çoğu *evrensel benzerlikler* taşır. İşte bazı dillerde çocuk ağlamasını ifade eden taklit sözcükler:

*Türkçe*  *"Vaa, vaa" / "Ağğğ"*, Yazılı anlatımda "ağladı", "hüngür hüngür" gibi sözcüklerle desteklenir. *İngilizce*  *"Waa waa" / "Boo hoo"* "Cry" fiiliyle ifade edilir; "The baby went waa waa." *Fransızca* *"Ouin ouin"* Bebek ağlamasını taklit eder. *Almanca*  *"Wääh wääh"*  Benzer bir ses taklidi kullanılır. *İspanyolca*  *"Buua buua"* Ağlamanın ses taklitidir. *Japonca*  *"Ū-ū" (うーうー) / "Wa~n" (わーん)* Manga ve çocuk kitaplarında sık sık geçer. *Korece*  *"Eong eong" (엉엉)* Ağlamayı ifade eden taklit sestir. *Arapça*  *"Waa waa" (وا وا)* Halk arasında çocuk ağlaması için kullanılır. *İtalyanca* *"Ueh ueh"*  Bebek ağlamasını anlatır.

[5] Bkz Gültekin, A., 2023, S.20

[6] Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bunun için bkz Gültekin, A (2023 ve 2023a); Erçetin,(2007), Adalı, E. (2024), Sayılı, A. (1978), Ural, Ş.(2025)

[7] Bu konuda da ChatGPT'ye başvurulabilir

[8] Bunun bilinen otantik örneği, ChatGPT'nin söylediğine göre "ağız kopuzu"  (Jew’s harp, jaw harp, mouth harp) olarak bilinen ve Moğolca ağız çalgısı anlamına gelen "мын хуур (Amyn khuur)", diğer bazı bölgelerde, örneğin Tuvalarda "Khoms", Kırgızlarda "Temir komuz", Vietnamca "Dan moi", Rusça "Vargan" adıyla bilinen bir enstrümandır. Bu enstrüman, ağızla çalınan vurgulu titreşimler aracılığıyla doğayı, atın koşmasını, rüzgarın esmesini anlatmaktadır.

Yorumlar

SON EKLENEN MAKALELER

“ALLAH”LI,  “TANRI”LI  TERİMLER,  DEYİMLER,  SÖZLER 
“ALLAH”LI,  “TANRI”LI  TERİMLER,  DEYİMLER,  SÖZLER 
Kısa Adlar (akronim)
Kısa Adlar (akronim)
Türkçe Yetkinliği
Türkçe Yetkinliği
ERNST FRAENKEL VE İKİLİ DEVLET
ERNST FRAENKEL VE İKİLİ DEVLET
Kelt dilinden Türkçeye geçen sözcükler
Kelt dilinden Türkçeye geçen sözcükler
Toprağımız, dilimiz, dinimiz ve Atatürk
Toprağımız, dilimiz, dinimiz ve Atatürk
Malumun İlamı ya da Verite de la Palice
Malumun İlamı ya da Verite de la Palice
Diller
Diller
Gezi notları
Gezi notları
Kavram Dağarcığı
Kavram Dağarcığı
Kültür
Kültür
Bilim, Teknoloji
Bilim, Teknoloji
Din, inançlar
Din, inançlar
Hukuk
Hukuk
Düşüncelerin yayılması
Düşüncelerin yayılması
Felsefe
Felsefe
Ünlü devşirmeler
Ünlü devşirmeler
Düşünme, Akıl Daraltıcılar
Düşünme, Akıl Daraltıcılar
Dingo'nun Ahırı
Dingo'nun Ahırı
Deyimler
Deyimler
Demokrasi
Demokrasi
Yetkin Akıl Üretimi
Yetkin Akıl Üretimi
Beyaz Nokta’nın Ortak Kavram Dağarcığı
Beyaz Nokta’nın Ortak Kavram Dağarcığı
Sözcük Kökenleri
Sözcük Kökenleri
Orijinal: AKLA YERLEŞEN HER KAVRAM SONRAKİLER İÇİN BİRER SÜZGEÇ OLUR!
Orijinal: AKLA YERLEŞEN HER KAVRAM SONRAKİLER İÇİN BİRER SÜZGEÇ OLUR!
Zihinsel Süzgeçler
Zihinsel Süzgeçler
Ortak Kavram Tabanı
Ortak Kavram Tabanı
AliCan Polat Kitaplığı
AliCan Polat Kitaplığı
Bülent Aksoy Kitaplığı
Bülent Aksoy Kitaplığı
Genel
Genel
Türkçe Yetkinliği ve “Gürültü”den Arınmış Düşünme
Türkçe Yetkinliği ve “Gürültü”den Arınmış Düşünme
Karışık Zamanlarda Doğru Düşünme (Exact Thinking in Demented Times)
Karışık Zamanlarda Doğru Düşünme (Exact Thinking in Demented Times)
Fikir Satışı ve Kuş Gözü yaklaşımı
Fikir Satışı ve Kuş Gözü yaklaşımı
Düşünme Ortağı Yapay Zeka
Düşünme Ortağı Yapay Zeka
Dayanışma: Sihirli Anahtar, ama
Dayanışma: Sihirli Anahtar, ama
“Mevcut Durumu Bilmek” Ne demektir?
“Mevcut Durumu Bilmek” Ne demektir?
TOLERANS (TAHAMMÜL) PARADOKSU
TOLERANS (TAHAMMÜL) PARADOKSU
İstanbul Kanatlarımın Altında
İstanbul Kanatlarımın Altında
KOZLAR SAVAŞI
KOZLAR SAVAŞI
İnternet Özgürlüğünün Karanlık Yüzü (Evgeny Morozov)
İnternet Özgürlüğünün Karanlık Yüzü (Evgeny Morozov)
VERİ ÇOK, VAKİT YOK: DİJİTAL OBEZLİĞİN ANATOMİSİ
VERİ ÇOK, VAKİT YOK: DİJİTAL OBEZLİĞİN ANATOMİSİ
ZAMAN VARSILLAR İÇİN DAHA MI KIYMETLİ?
ZAMAN VARSILLAR İÇİN DAHA MI KIYMETLİ?
ANADOLU’DA BİLİM DİLİ: TÜRKÇE
ANADOLU’DA BİLİM DİLİ: TÜRKÇE
Hukukta Şeklin Önemi Üzerine
Hukukta Şeklin Önemi Üzerine
Bilim ve Felsefe Dili Olarak Türkçe
Bilim ve Felsefe Dili Olarak Türkçe
Niels Bohr’un Sorgulayıcı Bilim Anlayışı ve Türk Kültürü Üzerine Bir Değerlendirme
Niels Bohr’un Sorgulayıcı Bilim Anlayışı ve Türk Kültürü Üzerine Bir Değerlendirme
Kelime Hazinesi ve Sorun Çözme Becerisi
Kelime Hazinesi ve Sorun Çözme Becerisi
Kelime Hazinesi ile Sorun Çözme Becerisi arasındaki ilişki
Kelime Hazinesi ile Sorun Çözme Becerisi arasındaki ilişki
Farklı Akıl(lar)-2
Farklı Akıl(lar)-2
Farklı Akıl(lar)!
Farklı Akıl(lar)!
CANCER, CARCINOME, SARCOME, / KANSER, KARSİNOM, SARKOM
CANCER, CARCINOME, SARCOME, / KANSER, KARSİNOM, SARKOM
OENOTHERA BIENSIS / EZAN ÇİÇEĞİ 
OENOTHERA BIENSIS / EZAN ÇİÇEĞİ 
DARWIN ORKİDESİ DARWIN BUTTERFLY /  DARWIN KELEBEĞİ
DARWIN ORKİDESİ DARWIN BUTTERFLY /  DARWIN KELEBEĞİ
Felsefe Sorunları Görünür Kılmaktır
Felsefe Sorunları Görünür Kılmaktır
SAMİ SELÇUK
SAMİ SELÇUK
ÖRTMENİM
ÖRTMENİM
UYUTMA YASASI
UYUTMA YASASI
HAFIZA-İ BEŞER
HAFIZA-İ BEŞER
KAIROS - SENKRON
KAIROS - SENKRON
TESPİH, TESPİH AĞACI, ÇİÇEĞİ, TESPİH BÖCEĞİ VB…
TESPİH, TESPİH AĞACI, ÇİÇEĞİ, TESPİH BÖCEĞİ VB…
KOBANİ VEYA KOBANE SÖZCÜĞÜ ÜZERİNE KÜÇÜK DEĞİNMELER
KOBANİ VEYA KOBANE SÖZCÜĞÜ ÜZERİNE KÜÇÜK DEĞİNMELER
MEB ve Maarif Modeli
MEB ve Maarif Modeli
SEVAN NİŞANYAN
SEVAN NİŞANYAN
Demokrasi Sadece Bir An mıydı?
Demokrasi Sadece Bir An mıydı?
PROKRUSTES’ in YATAĞI
PROKRUSTES’ in YATAĞI
KARNAVAL
KARNAVAL
DİSİPLİN
DİSİPLİN
NÜFUS KÜTÜĞÜ, NÜFUS KÂĞIDI, KAFA KÂĞIDI KAVRAMLARI
NÜFUS KÜTÜĞÜ, NÜFUS KÂĞIDI, KAFA KÂĞIDI KAVRAMLARI
CADI-ENGİZİSYON / CADILAR GÜNÜ/AZİZLER GÜNÜ/ CADALOZ
CADI-ENGİZİSYON / CADILAR GÜNÜ/AZİZLER GÜNÜ/ CADALOZ
İMPARATORLUK  – İMPARATOR – EMPERYAL- EMPERYALİZM
İMPARATORLUK  – İMPARATOR – EMPERYAL- EMPERYALİZM
YAŞADIKLARIMIZ VE BİR DAHA YAŞAMAK İSTEMEDİKLERİMİZ
YAŞADIKLARIMIZ VE BİR DAHA YAŞAMAK İSTEMEDİKLERİMİZ
KENTSEL DÖNÜŞÜM KAVRAMI VE ANLAMI
KENTSEL DÖNÜŞÜM KAVRAMI VE ANLAMI
Puslu Havalar, Sakin İnsanlar Ülkesi Vietnam, Hüzünlü Kamboçya (17-25 Mart 2024)
Puslu Havalar, Sakin İnsanlar Ülkesi Vietnam, Hüzünlü Kamboçya (17-25 Mart 2024)
İKTİDAR – MUHALEFET – HİZİP/KLİK- FRAKSİYON
İKTİDAR – MUHALEFET – HİZİP/KLİK- FRAKSİYON
İSTANBUL, YA ARON ANGEL’İN TASARLADIĞI GİBİ OLSAYDI…
İSTANBUL, YA ARON ANGEL’İN TASARLADIĞI GİBİ OLSAYDI…
Yazarak Gitmek
Yazarak Gitmek
ALFABE
ALFABE
DEVE
DEVE
MERKANTİLİZM
MERKANTİLİZM
PEŞKEŞ / PİŞKEŞ
PEŞKEŞ / PİŞKEŞ
Yakın Dil
Yakın Dil
Persepolis ile ilgili olarak gezide tuttuğum notlardan- Parsayı Toplamak
Persepolis ile ilgili olarak gezide tuttuğum notlardan- Parsayı Toplamak
KUTU KUTU PENSE 
KUTU KUTU PENSE 
DAYAK CENNETTEN ÇIKMADIR
DAYAK CENNETTEN ÇIKMADIR
BİR GÜNLÜK ZAMANIN BÖLÜMLERİ
BİR GÜNLÜK ZAMANIN BÖLÜMLERİ
ŞERİAT
ŞERİAT
Türkçe Sorunları: BİRBİRİNE  KARIŞAN, KARIŞTIRILAN  İKİ KAVRAM:  EĞİTİM İLE ÖĞRETİM 
Türkçe Sorunları: BİRBİRİNE  KARIŞAN, KARIŞTIRILAN  İKİ KAVRAM:  EĞİTİM İLE ÖĞRETİM 
SAPYOSEKSÜELLİK KAVRAMI ÜZERİNE (SAPIOSEXUALITÉ / SAPIOSEXUALITY)
SAPYOSEKSÜELLİK KAVRAMI ÜZERİNE (SAPIOSEXUALITÉ / SAPIOSEXUALITY)
NOSTALJİ
NOSTALJİ
AKIL DARALTICI ÖN YARGILARIMIZ / ZİHİN KÖRLÜĞÜ
AKIL DARALTICI ÖN YARGILARIMIZ / ZİHİN KÖRLÜĞÜ
TEVHİD VE HİLAFET KAVRAMLARI ÜZERİNE
TEVHİD VE HİLAFET KAVRAMLARI ÜZERİNE
MÜSTEHCEN VE ÇIPLAKLIK KAVRAMLARI ÜZERİNE
MÜSTEHCEN VE ÇIPLAKLIK KAVRAMLARI ÜZERİNE
SİVİL TOPLUM KURULUŞU DEĞİL DEMOKRATİK TOPLUM KURULUŞU
SİVİL TOPLUM KURULUŞU DEĞİL DEMOKRATİK TOPLUM KURULUŞU
ZEHİRİ ZEHİR YAPAN DOZUDUR (DOSIS FACIT VENONIUM)
ZEHİRİ ZEHİR YAPAN DOZUDUR (DOSIS FACIT VENONIUM)
UMUT VE SEVGİ HER ZORLUĞU YENER ya da PANDORA'NIN KUTUSU
UMUT VE SEVGİ HER ZORLUĞU YENER ya da PANDORA'NIN KUTUSU
SADAKA VE SADAKAT
SADAKA VE SADAKAT
HAMİLELİK ŞÜPHESİ
HAMİLELİK ŞÜPHESİ
FİKRE SAYGI KONUSUNA KÜÇÜK BİR DOKUNUŞ
FİKRE SAYGI KONUSUNA KÜÇÜK BİR DOKUNUŞ
İZLEMEK / İZCİ - İZCİLİK 
İZLEMEK / İZCİ - İZCİLİK 
BULUTTAN NEM KAPMAK
BULUTTAN NEM KAPMAK
ŞAMAR OĞLANI ve 24 KASIM ÖĞRETMELER GÜNÜ
ŞAMAR OĞLANI ve 24 KASIM ÖĞRETMELER GÜNÜ
PISA NEDİR?
PISA NEDİR?
ŞOFÖR ve ŞOFBEN KAVRAMLARI
ŞOFÖR ve ŞOFBEN KAVRAMLARI
ÖLÜM - ÖLÜ ve SONRASI
ÖLÜM - ÖLÜ ve SONRASI
MNEMOSYNE (Bellek, Anımsama ve Akılda Tutma Tanrıçası)
MNEMOSYNE (Bellek, Anımsama ve Akılda Tutma Tanrıçası)
THESEUS’ UN GEMİSİ PARADOKSU
THESEUS’ UN GEMİSİ PARADOKSU
ŞAMAR OĞLANI ve 24 KASIM ÖĞRETMELER GÜNÜ
ŞAMAR OĞLANI ve 24 KASIM ÖĞRETMELER GÜNÜ
IKAROS
IKAROS
LABYRINTHOS / LABİRENT
LABYRINTHOS / LABİRENT
PYGMALION
PYGMALION
NARKİSSOS ve METAMORPHOSE
NARKİSSOS ve METAMORPHOSE
YARGININ MİLLİSİ OLMAZ
YARGININ MİLLİSİ OLMAZ
ANACHRONISME / ANAKRONİZM 
ANACHRONISME / ANAKRONİZM 
ÜMMET – MİLLET
ÜMMET – MİLLET
O SINIR TAŞLARINIZ, O DUVARLARINIZ…
O SINIR TAŞLARINIZ, O DUVARLARINIZ…
KUTLAMA/ ANMA – SON AKŞAM YEMEĞİ
KUTLAMA/ ANMA – SON AKŞAM YEMEĞİ
MISOPHONIA-misofoni & AMUSIA - amuzi
MISOPHONIA-misofoni & AMUSIA - amuzi
YAS VE YAS TUTMA
YAS VE YAS TUTMA
TERÖR / TERÖRİZM ve HEROSTRATOS
TERÖR / TERÖRİZM ve HEROSTRATOS
MARKA – MODA KAVRAMLARINA KÜÇÜK BİR DOKUNUŞ
MARKA – MODA KAVRAMLARINA KÜÇÜK BİR DOKUNUŞ
EMOJİ VE MOLATİK KAVRAMLARI ÜZERİNE
EMOJİ VE MOLATİK KAVRAMLARI ÜZERİNE
ÖZELEŞTİRİ (ÖZ ELEŞTİRİ) 
ÖZELEŞTİRİ (ÖZ ELEŞTİRİ) 
BOTOX – BOTULUS/ SOSİS GÜZELLİĞİ
BOTOX – BOTULUS/ SOSİS GÜZELLİĞİ
DÜŞÜNCEYE SAYGI VE DÜŞÜNCEYE TAHAMMÜL
DÜŞÜNCEYE SAYGI VE DÜŞÜNCEYE TAHAMMÜL
BEN BU ZAFERİ POPOMLA DEĞİL KAFAMLA KAZANDIM
BEN BU ZAFERİ POPOMLA DEĞİL KAFAMLA KAZANDIM
DİPLOMASİ  -  DİPLOMA
DİPLOMASİ  -  DİPLOMA
PİRİNÇ
PİRİNÇ
PEYGAMBER
PEYGAMBER
UMUT - UTKU
UMUT - UTKU
HAYDAN GELEN HUYA GİDER
HAYDAN GELEN HUYA GİDER
DİNGO’ NUN AHIRI
DİNGO’ NUN AHIRI
DARISI BAŞINA
DARISI BAŞINA
ÇAĞRIŞAN KAVRAMLARIN ÇAĞRIŞTIRDIKLARI (2)
ÇAĞRIŞAN KAVRAMLARIN ÇAĞRIŞTIRDIKLARI (2)
KAVRAMLARIN ÇAĞRIŞIMI
KAVRAMLARIN ÇAĞRIŞIMI
ÖDEV, GÖREV, İŞLEV
ÖDEV, GÖREV, İŞLEV
ATLIKARINCA - DÖNME DOLAP
ATLIKARINCA - DÖNME DOLAP
FİLENİN SULTANLARI DEĞİL ALTIN KIZLARI
FİLENİN SULTANLARI DEĞİL ALTIN KIZLARI
GREEDFLATION-Türkçesi aranıyor
GREEDFLATION-Türkçesi aranıyor
DANSÇI MAYMUNLAR
DANSÇI MAYMUNLAR
ANCADA BERABER KANCADA BERABER
ANCADA BERABER KANCADA BERABER
GELİN – GÜVEY- GERDEK
GELİN – GÜVEY- GERDEK
ÖLÜLER,   ÖLÜM SÖZLERİ
ÖLÜLER,   ÖLÜM SÖZLERİ
GÜNAH KEÇİSİ
GÜNAH KEÇİSİ
KURNAZLIK - FIRSATÇILIK
KURNAZLIK - FIRSATÇILIK
BAM – BAM TELİ – BAM TELİNE BASMAK, DOKUNMAK
BAM – BAM TELİ – BAM TELİNE BASMAK, DOKUNMAK
TROLL - TROL
TROLL - TROL
VEDA / HÜZÜN - ÖZLEM - VUSLAT/ SEVİNÇ
VEDA / HÜZÜN - ÖZLEM - VUSLAT/ SEVİNÇ
SANAT ÜRÜNÜ MÜ / SANAT ESERİ Mİ ? SANAT ÜRETİCİLİĞİ Mİ / SANAT YARATICILIĞI MI ?
SANAT ÜRÜNÜ MÜ / SANAT ESERİ Mİ ? SANAT ÜRETİCİLİĞİ Mİ / SANAT YARATICILIĞI MI ?
NEFRET DİLİ
NEFRET DİLİ
İLETİŞİM ve PROPAGANDA DİLİ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
İLETİŞİM ve PROPAGANDA DİLİ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
SÖZ VERMEK VE SÖZÜNDE DURMAMANIN KIRK ŞEKLİ
SÖZ VERMEK VE SÖZÜNDE DURMAMANIN KIRK ŞEKLİ
SECCADE
SECCADE
RAMADAN/ RAMAZAN – KANDİL VE MAHYALAR/ ŞEHR-İ RAMAZAN
RAMADAN/ RAMAZAN – KANDİL VE MAHYALAR/ ŞEHR-İ RAMAZAN
RETORİK, HİTABET, KIRAAT VE TİLAVET
RETORİK, HİTABET, KIRAAT VE TİLAVET
ENERJİ /ÉNERGIE  –  SİNERJİ/ SYNERGIE
ENERJİ /ÉNERGIE  –  SİNERJİ/ SYNERGIE
DEPREMDE BÜYÜKLÜK VE ŞİDDET FARKI
DEPREMDE BÜYÜKLÜK VE ŞİDDET FARKI
KARIŞIK – KARMAŞIK
KARIŞIK – KARMAŞIK
HELALLEŞMEK, HESAPLAŞMAK
HELALLEŞMEK, HESAPLAŞMAK
ANASININ GÖZÜ
ANASININ GÖZÜ
TEŞEKKÜR ETMEK –  ÖZÜR DİLEMEK
TEŞEKKÜR ETMEK –  ÖZÜR DİLEMEK
İLETİŞİM, MİZAH ve HOŞGÖRÜ
İLETİŞİM, MİZAH ve HOŞGÖRÜ
NESEP NEDİR, NESEPSİZ NE DEMEKTİR?
NESEP NEDİR, NESEPSİZ NE DEMEKTİR?
AŞAĞILAMA, SÖVGÜ VE HAKARET
AŞAĞILAMA, SÖVGÜ VE HAKARET
NARTHEX
NARTHEX
MÜJDE
MÜJDE
İBRET
İBRET
DİLDE YABANCI HAYRANLIĞIMIZ
DİLDE YABANCI HAYRANLIĞIMIZ
APERİTİF
APERİTİF
BAŞIN ÖNE EĞİLMESİN
BAŞIN ÖNE EĞİLMESİN
AHMAK
AHMAK
BÜTÇE
BÜTÇE
AHLÂK
AHLÂK
Başparmaklarımız
Başparmaklarımız
MENDİL
MENDİL
BODRUM'DA YABAN HAYATINI YOK EDEN İMAR PLANLARI
BODRUM'DA YABAN HAYATINI YOK EDEN İMAR PLANLARI
RÛM,  RÛMÎ, RÛMELİ
RÛM,  RÛMÎ, RÛMELİ
ORGANİZE ÖRGÜT VEYA ORGANİZE SUÇ ÖRGÜTÜ
ORGANİZE ÖRGÜT VEYA ORGANİZE SUÇ ÖRGÜTÜ
Türkçedeki Yunanca kökenli kelimeler
Türkçedeki Yunanca kökenli kelimeler
TANRI ve ADALET/ İLAHİ ADALET / TANRI SEVGİSİ / TANRININ İNSAN SEVGİSİ
TANRI ve ADALET/ İLAHİ ADALET / TANRI SEVGİSİ / TANRININ İNSAN SEVGİSİ
TUTUM
TUTUM
SÜRTÜK
SÜRTÜK
DİL ÖĞRETİMİNDE ETİMOLOJİ BİLGİSİNİN YARARLARI
DİL ÖĞRETİMİNDE ETİMOLOJİ BİLGİSİNİN YARARLARI
DEKOLTE – TESETTÜR – MÜSTEHCEN – PORNOGRAFİ - EROTİZM
DEKOLTE – TESETTÜR – MÜSTEHCEN – PORNOGRAFİ - EROTİZM
ETİYOLOJİ
ETİYOLOJİ
ETİMOLOJİNİN ETİMOLOJİSİ
ETİMOLOJİNİN ETİMOLOJİSİ
REÇETELERDEKİ KISALTMALAR
REÇETELERDEKİ KISALTMALAR
ATLAS ve KARYATID KAVRAMLARI
ATLAS ve KARYATID KAVRAMLARI
BAY -  BAYAN
BAY -  BAYAN
LALE – TÜLBENT – TULIPE - TÜRBAN
LALE – TÜLBENT – TULIPE - TÜRBAN
POSTULAT-CREDO–İMAN
POSTULAT-CREDO–İMAN
AKRABA - HISIM KAVRAMLARI ÜZERİNE
AKRABA - HISIM KAVRAMLARI ÜZERİNE
RAMAZAN, BAYRAM VE RAMAZAN/ŞEKER BAYRAMI KAVRAMLARI ÜZERİNE
RAMAZAN, BAYRAM VE RAMAZAN/ŞEKER BAYRAMI KAVRAMLARI ÜZERİNE
RÜZGÂR
RÜZGÂR
KALPAZANLIK
KALPAZANLIK
POLİTİKA
POLİTİKA
CIMON-PERO' NASIL CHARITY ROMANA OLDU?
CIMON-PERO' NASIL CHARITY ROMANA OLDU?
İDEOLOJİ– DEMAGOJİ – PROPAGANDA -DEMOKRASİ
İDEOLOJİ– DEMAGOJİ – PROPAGANDA -DEMOKRASİ
YABANCI DİLLERDEN ALINAN KAVRAM VE TERİMLER SORUNU
YABANCI DİLLERDEN ALINAN KAVRAM VE TERİMLER SORUNU
BANLİYÖ
BANLİYÖ
SATRANÇ
SATRANÇ
GAZİLER HELVASI – ŞÜKÜR HELVASI
GAZİLER HELVASI – ŞÜKÜR HELVASI
ABDEST KAVRAMININ KÖKEN VE ANLAMI
ABDEST KAVRAMININ KÖKEN VE ANLAMI
AYLARIN ADLARI, KÖKEN VE ANLAMLARI
AYLARIN ADLARI, KÖKEN VE ANLAMLARI
Ahmet Vefik Paşa
Ahmet Vefik Paşa
TARTIŞMAK, ELEŞTİRMEK VE AD HOMINEM KAVRAMLARI
TARTIŞMAK, ELEŞTİRMEK VE AD HOMINEM KAVRAMLARI
POLİS, POLİ, POL,  BOLU
POLİS, POLİ, POL,  BOLU
GÜN ADLARI, KÖKENLERİ VE ANLAMLARI
GÜN ADLARI, KÖKENLERİ VE ANLAMLARI
KITA ADLARI
KITA ADLARI
POLO - MİNYATÜR
POLO - MİNYATÜR
AMATÖR-PROFESYONEL
AMATÖR-PROFESYONEL
İSKAMBİL KÂĞITLARINDAKİ ŞEKİLLER
İSKAMBİL KÂĞITLARINDAKİ ŞEKİLLER
BURUK  ACI
BURUK  ACI
HİSSEDİLEN SICAKLIK / AĞIRLIK, KATLANILABİLEN İNSAN, DAYANILABİLİR ENFLASY0N
HİSSEDİLEN SICAKLIK / AĞIRLIK, KATLANILABİLEN İNSAN, DAYANILABİLİR ENFLASY0N
KARGA TULUMBA
KARGA TULUMBA
AFORİZMA – AFOROZ – PERSONA NON GRATA - HAYMATLOS
AFORİZMA – AFOROZ – PERSONA NON GRATA - HAYMATLOS
ANLAM SANATLARI
ANLAM SANATLARI
ACABA
ACABA
ÖKSÜZ VE YETİM KAVRAMLARI ÜZERİNE
ÖKSÜZ VE YETİM KAVRAMLARI ÜZERİNE
KELİMELERİN BİZE ETTİĞİ
KELİMELERİN BİZE ETTİĞİ
ÜNİVERSİTE  NE DEMEK?
ÜNİVERSİTE  NE DEMEK?
ADLARIMIZIN KÖKEN VE ANLAMLARINI YETERİNCE BİLİYOR MUYUZ?
ADLARIMIZIN KÖKEN VE ANLAMLARINI YETERİNCE BİLİYOR MUYUZ?
FENOMEN – İDOL - İKON – ROL MODEL
FENOMEN – İDOL - İKON – ROL MODEL
ETİMOLOJİ  NE İŞE YARAR?
ETİMOLOJİ  NE İŞE YARAR?
14 MART TIP BAYRAMI İLE İLGİLİ KAVRAMLARIMIZ
14 MART TIP BAYRAMI İLE İLGİLİ KAVRAMLARIMIZ
DOSTA VİSKİ
DOSTA VİSKİ
TAKDİREN – TEŞDİDEN - TAHFİFEN
TAKDİREN – TEŞDİDEN - TAHFİFEN
SORUNLU KAVRAMLARIMIZ
SORUNLU KAVRAMLARIMIZ
ÇARPICI  ETİMOLOJİLER
ÇARPICI  ETİMOLOJİLER
UYKULARIMIZIN TANRISI HYPNOS, ÜÇ BİN ÇOCUĞUNDAN BİRİ MORPHEUS
UYKULARIMIZIN TANRISI HYPNOS, ÜÇ BİN ÇOCUĞUNDAN BİRİ MORPHEUS
P H A E T H O N
P H A E T H O N
NAPOLYON KİRAZI – CHAMPS ÉLYSÉES ’nin  AT KESTANELERİ
NAPOLYON KİRAZI – CHAMPS ÉLYSÉES ’nin  AT KESTANELERİ
BASAMAKLAR,  MERDİVENLER
BASAMAKLAR,  MERDİVENLER
NATO KAFA NATO MERMER
NATO KAFA NATO MERMER
DOĞUM GÜNLERİ VE DOĞUM GÜNÜ KUTLAMALARI
DOĞUM GÜNLERİ VE DOĞUM GÜNÜ KUTLAMALARI
TÜKENMEZ KALEM - ALKOLSÜZ BALIK ÇEŞİTLERİ
TÜKENMEZ KALEM - ALKOLSÜZ BALIK ÇEŞİTLERİ
MİT, MİTOLOJİ, EFSANE, MASAL, DESTAN, HİKÂYE, TARİH, TRAJEDİ, KOMEDİ VE OPERA
MİT, MİTOLOJİ, EFSANE, MASAL, DESTAN, HİKÂYE, TARİH, TRAJEDİ, KOMEDİ VE OPERA
İBADET YERLERİ
İBADET YERLERİ
Yenilik Kavramı ve Yenilik Politikaları
Yenilik Kavramı ve Yenilik Politikaları
FİKİR VE ZİKİR
FİKİR VE ZİKİR
ADAM GİBİ ADAM
ADAM GİBİ ADAM
Diderot Etkisi
Diderot Etkisi
MİLKA
MİLKA
ACABA BUNLARI BİZE HANGİ DIŞ GÜÇLER YAPIYOR; YOKSA?
ACABA BUNLARI BİZE HANGİ DIŞ GÜÇLER YAPIYOR; YOKSA?
İŞTE  İNSAN  -  ECCE HOMO
İŞTE  İNSAN  -  ECCE HOMO
KOT PANTOLON
KOT PANTOLON
RAKAM  BİLDİREN  ÖNEKLER
RAKAM  BİLDİREN  ÖNEKLER
Taciz, Tecavüz, İstismar terimleri hakkında
Taciz, Tecavüz, İstismar terimleri hakkında
Dilimiz ya da Alkolün Beyazı 
Dilimiz ya da Alkolün Beyazı 
AKINTILAR,  AKIMLAR
AKINTILAR,  AKIMLAR
KUTSAL
KUTSAL
T A B U   ve   T A B U L A R I   Y I K M A K
T A B U   ve   T A B U L A R I   Y I K M A K
PROLETER  VE  PROLETARYA   KAVRAMLARI
PROLETER  VE  PROLETARYA   KAVRAMLARI
ESOTERIC,  BÂTINÎ,  İÇREK
ESOTERIC, BÂTINÎ, İÇREK
BOYKOT
BOYKOT
SABO - SABOTAJ
SABO - SABOTAJ
Alavere - Dalavere (il dare e l'avere)
Alavere - Dalavere (il dare e l'avere)
OPERALAR
OPERALAR
SINCERE - Sine Cera
SINCERE - Sine Cera
İTİBARDAN TASARRUF veya TEMSİLDE TASARRUF
İTİBARDAN TASARRUF veya TEMSİLDE TASARRUF
BELLONA ve SHELL
BELLONA ve SHELL
HALKIMIZIN KAVRAM İCADI
HALKIMIZIN KAVRAM İCADI
YANLIŞ KULLANILAN KAVRAMLARDAN DÖRDÜ
YANLIŞ KULLANILAN KAVRAMLARDAN DÖRDÜ
KİMİ KISALTMALAR VE ANLAMLARI
KİMİ KISALTMALAR VE ANLAMLARI
BAŞSAĞLIĞI-TAZİYE KAVRAMLARI ÜZERİNE
BAŞSAĞLIĞI-TAZİYE KAVRAMLARI ÜZERİNE
AYAK
AYAK
DİASPORA
DİASPORA
HUKUK TERMİNOLOJİMİZDEKİ BİR KAVRAM-BİR TERİM ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
HUKUK TERMİNOLOJİMİZDEKİ BİR KAVRAM-BİR TERİM ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
Z Ü H R E V İ  (Sorunlu Kavram)
Z Ü H R E V İ  (Sorunlu Kavram)
14 ŞUBAT SEVGİLİLER GÜNÜ
14 ŞUBAT SEVGİLİLER GÜNÜ
(ATIN ŞAHLANIŞI) deyimi
(ATIN ŞAHLANIŞI) deyimi
TESTOSTERON  EGEMENLİĞİ (Domination de la Testostérone)
TESTOSTERON  EGEMENLİĞİ (Domination de la Testostérone)
URBA
URBA
İki Dirhem Bir Çekirdek ve Keçiboynuzu
İki Dirhem Bir Çekirdek ve Keçiboynuzu
Zat İşlerinden İnsan Kaynaklarına
Zat İşlerinden İnsan Kaynaklarına
YERSİZ YURTSUZ BİR MİLLET: ÇİNGENELER
YERSİZ YURTSUZ BİR MİLLET: ÇİNGENELER
ROMAN
ROMAN
"TARİH"İN ÇİFTE ANLAMI
"TARİH"İN ÇİFTE ANLAMI
YUNANCA "DOXA"DAN LATİNCE "DOCTOR"A
YUNANCA "DOXA"DAN LATİNCE "DOCTOR"A
KORO, BALE, HORON
KORO, BALE, HORON
FRENGİ
FRENGİ
FRANKLAR, FRENKLER
FRANKLAR, FRENKLER
LOJİ'LER
LOJİ'LER
TUZ
TUZ
ENTELEKTÜEL
ENTELEKTÜEL
Günlük Hayattan 30 Kelimenin kökenleri
Günlük Hayattan 30 Kelimenin kökenleri
ENERJİ
ENERJİ
PORT, YANİ LİMAN
PORT, YANİ LİMAN
Turunçgiller
Turunçgiller
Nomos'tan Namusa
Nomos'tan Namusa
Ev
Ev
Fil
Fil
Kültür Nedir?
Kültür Nedir?
CIVILISATION, MEDENİYET, UYGARLIK
CIVILISATION, MEDENİYET, UYGARLIK
Bozbulanık İki Kelime: Ansiklopedi, Sempozyum
Bozbulanık İki Kelime: Ansiklopedi, Sempozyum
Latinceden Türkçeye Yansıyanlardan II
Latinceden Türkçeye Yansıyanlardan II
Dilde Bildirişimin Kopması Üstüne Bazı Notlar
Dilde Bildirişimin Kopması Üstüne Bazı Notlar
Aristokrat
Aristokrat
Despot, Tiran, Diktatör
Despot, Tiran, Diktatör
Felsefeden Safsataya, Sufiden Sofuya
Felsefeden Safsataya, Sufiden Sofuya
Efendi
Efendi
Latinceden Türkçeye Yansıyanlardan
Latinceden Türkçeye Yansıyanlardan
Akdeniz Dilinden Dört Kelime: Tersane, Damacana, Fırtına, Forsa
Akdeniz Dilinden Dört Kelime: Tersane, Damacana, Fırtına, Forsa
"Kosmos"tan Gelenler
"Kosmos"tan Gelenler
Barbarlar
Barbarlar
"Kapital"in Eserleri
"Kapital"in Eserleri
İlk Konservatuvarlar
İlk Konservatuvarlar
Tekhne, Ars, Sanat
Tekhne, Ars, Sanat
"Modern"in Geçmişi, Bugünü
"Modern"in Geçmişi, Bugünü
İki Nobel Ödüllü Marie Curie'nin Dramı
İki Nobel Ödüllü Marie Curie'nin Dramı
Terim Ne Demek?
Terim Ne Demek?
Ütopya
Ütopya
Melankoli
Melankoli
Şurup, Şarap, Şerbet, Meşrubat
Şurup, Şarap, Şerbet, Meşrubat
Matematik Terimlerinin Kökenleri
Matematik Terimlerinin Kökenleri
Tercüman, Dragoman, Dil Oğlanı, Dilmaç
Tercüman, Dragoman, Dil Oğlanı, Dilmaç
Telaffuz Hatası mı, Türkçeyi Bilmemek mi?
Telaffuz Hatası mı, Türkçeyi Bilmemek mi?
"Post" Önekinin Önlenemez Tırmanışı
"Post" Önekinin Önlenemez Tırmanışı
"MAGAZİN"İN YOLCULUKLARI
"MAGAZİN"İN YOLCULUKLARI
PATLICANIN YAZDIĞI TARİH
PATLICANIN YAZDIĞI TARİH
YALAMA OLAN  "SÖYLEM"  TERİMİ
YALAMA OLAN "SÖYLEM" TERİMİ
Türkçe dilindeki yabancı kökenli sözcükler
Türkçe dilindeki yabancı kökenli sözcükler
El, Yüz ve Zihin Temizliği!
El, Yüz ve Zihin Temizliği!
Zihinsel Virüs No 4- "SANA NE!"
Zihinsel Virüs No 4- "SANA NE!"
Zihinsel Virüs No 3- SİYASET, VATANDAŞIN SORUNLARINI ÇÖZMEK İÇİN YAPILIR
Zihinsel Virüs No 3- SİYASET, VATANDAŞIN SORUNLARINI ÇÖZMEK İÇİN YAPILIR
ZİHİNSEL VİRÜS NO 2:  EVET AMA YİNE DE!
ZİHİNSEL VİRÜS NO 2: EVET AMA YİNE DE!
ZİHİNSEL VİRÜS NO 1:  BAŞKASI YAPMASIN, BEN DE YAPMAM!
ZİHİNSEL VİRÜS NO 1: BAŞKASI YAPMASIN, BEN DE YAPMAM!
ZİHİNSEL VİRÜS NO 0: SÖZ KONUSU OLAMAZ!
ZİHİNSEL VİRÜS NO 0: SÖZ KONUSU OLAMAZ!
KAVRAM EVLENDİRME ya da KAVRAMLAR AKADEMİSİ
KAVRAM EVLENDİRME ya da KAVRAMLAR AKADEMİSİ
Akla yerleşen her kavram sonrakiler için birer süzgeç olur
Akla yerleşen her kavram sonrakiler için birer süzgeç olur
"KAVRAM TABANI" ÜZERİNDE UZLAŞI GİRİŞİMİNİ KİM ÜSTLENEBİLİR?
"KAVRAM TABANI" ÜZERİNDE UZLAŞI GİRİŞİMİNİ KİM ÜSTLENEBİLİR?
"Kavram Tabanında Uzlaşma" ulusal bütünlüğün ta kendisidir!
"Kavram Tabanında Uzlaşma" ulusal bütünlüğün ta kendisidir!