ANASININ GÖZÜ
Deyim, kavramları, terimleri veya gündelik yaşantı içindeki olayları hoş bir anlatım ya da özel bir söz dizimi içinde açıklayan, genellikle gerçek anlamlarından ayrı anlamlara gelen sözcüklerden oluşan, kalıplaşmış sözcük, cümle veya cümlelerdir. Atasözleri de buna benzerler. Birçok zaman daha oylumlu bir konuyu kısaca, özetle anlatmak için kullanılırlar. Geçmişten günümüze uzun deneyimlerden süzülerek gelen kısa ve özlü öğütler içerirler. Bunlar zaman içinde toplum tarafından benimsenerek ortaklaşa kullanılır ve adeta bir ön kabul oluştururlar. Deyim ve atasözleri o toplumun duygu, düşünce, inanç ve kültür yapısını yansıtırlar.
Dilimize yerleşmiş deyimlerden bir tanesi de “Anasının Gözü” deyimidir. Anlamı, hileci, kurnaz, açıkgöz, çıkarcı, hinoğluhin olarak açıklanmaktadır. Bu deyim her şeyin farkında olan, kurnaz, işini bilen ve açık kollayan birileri için kullanılıyor.
Ali Püsküllüoğlu Türkçe Deyimler Sözlüğü (s 84) sözcüğün anlamını çok düzenci, çok dalavereci, çok açıkgöz, hileci çıkarcı (kimse) olarak açıklamaktadır.
Ali Püsküllüoğlu Türkçe’nin Argo Sözlüğü (s 26) pek açıkgöz, hinoğluhin açıklamasını yapmıştır.
Hulki Aktunç Büyük Argo Sözlüğü’ nde bu deyime yer vermemiştir.
TDK da bu deyimi argo olarak nitelemekte ve çok kurnaz, çok açıkgöz, dalavereci, hinoğluhin şeklinde anlamlandırmaktadır.
Dilimizde yer alan bu deyimin öyküsünün nereden hangi olaylar nedeniyle çıktığına ilişkin bir bilgi bulunmamaktadır. Varsa bile zaman içinde bunlar unutulmuş birçok deyimde olduğu gibi bize o öyküden bir son kalıp kalmıştır.
Haklı olarak neden anasının gözü diye sorulabilir. Gerçekten de babasının gözü yok da yalnızca annenin gözü mü var? Hinoğluhinlik, açıkgözlük, hilecilik, kurnazlık bu toplumda analara özgü bir nitelik midir?
Dilimizde tek örnek bu değildir. Türkçe sözlüklerimize göz attığımızda benzer o kadar çok cinsiyet ayrımcı sözcük ve deyim var ki; bunları tek tek yazmanın yarardan çok zararı olur. Bunların tümüne yakını kadını, anayı ve kızı aşağılayıcı niteliktedir. Batı dillerinde sözcüklerin dişi/feminen, erkek/masculen ve çoğul/pluriel halleri var, bizim dilimize ise her nasılsa cinsiyetçilik daha da öne çıkartılmış, bazı niteleme sıfatlarıyla da yeni ve daha ileri anlamlar kazandırılmaya çalışılmıştır. Anasının gözü deyimine başka dillerden de örnekler verilebilir ama kötü örnek kural olmaz diye başka bir deyimimiz daha vardır. Kanımca çağdaş ve cinsler arası eşitliği öngören bir toplumda bu tür ayrımcılıklar ortadan kaldırılmalıdır. Bu ise yasaklar konarak olmaz, eşitlik düşüncesinin içselleştirilmesi ve uygulanması ile olabilir. Ne yazık ki; bunun tam tersine işler yapılmaktadır. Örneğin kendisini bu konunun takipçisi veya aktivisti olarak tanımlayanlar bile yazışma ve konuşmalarında bu deyimlere yer vermektedirler. Birçok kadın hakları savunucuları, feministler, televizyonlarda program yapımcısı hanımlar bu deyimi erkekler kadar yaygın bir sıklıkla kullanmaktadırlar. Yine kimi aydın, sanatçı kesimler de bu türdeki deyimleri yapıtlarında hiçbir sorumluluk duygusu taşımadan kullanmaktadır. Örneğin sinema tarihimizde bir diken gibi yerini almış olan 1975 yılı Türk-İtalyan yapımı bir “Anasının Gözü” filmi bulunmaktadır. İyi, güzel ve doğruları bırakıp bana yararı ne olur, böyle bir ad ile ne kadar gişe, tiraj sağlarım düşüncesiyle hareket edince sonuç böyle oluyor. Birçok kimse bu deyimler halka mal olmuş, dilimizde yerleşmiş, bir anlamı açıklamak için çok güzel, cuk diye oturuyor şeklinde savunmalar ileri sürebilirler. Özür dilemeden söylüyorum, bu düşüncelere saygı duymuyorum. Türkçemiz argo birkaç sözcüğün dışında da isteneni anlatabilecek yetkinliğe sahip zengin bir dildir.
Dilimize sahip çıkalım, onu geliştirelim derken aynı zamanda onu boğan ayrık otlarının da temizlemesi gerekiyor. Benzer şeyler türkülerimize de yansımıştır. Örneğin “…ölürüm de vermem ele, yar yar aman…” Burada kimse söz sanatı savunması yapmaya kalkışmasın. Sevdiğini kimseye kaptırmamak senin ve onun yaşaması ile olabilir. Ölürsen yârini başkasının alma olasılıkları söz konusu olur ve sen mezarda başını kaldırıp da olan biteni göremezsin bile.
Ölümü gör, ölümü öp, kör olasın bütün bunlar nasıl beddualardır? Bunlara birilerinin karşı çıkması gerekiyor.
kör olasın demiyorum
kör olma da
gör beni
diyor büyük ozanımız Hasan Hüseyin Korkmazgil.
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yârimiz
diyor büyük şairimiz Nazım Hikmet
Bu şairlerimize kulak verelim. Türkçemize, kültürümüze bir yerlerden bulaşmış olan o hastalıkları bir bir iyileştirelim. Kadınımız, erkeğimiz, biz bir elmanın iki yarısı gibiyiz ayrışırsak çürür gideriz, birleşirsek, doğanın bize verdiği görevi yerine getiririz, göz kamaştıran, gönül titreten meyveler oluruz.
Saygılarımla…
23.02.2023
Ali Can Polat