Türkçedeki Yunanca kökenli kelimeler
(Eski bir yazıydı, biraz ötesini berisini düzeltip paylaştım.)
I. RUMCADAN DİREKT ALINTILAR
Yunan dilinden Türkçeye geçen kelimeleri farklı özellikler arzeden üç grupta değerlendirmek gerekir.
Birincisi doğrudan doğruya Yunancadan alınanlardır. Bunlar 14. yy’dan önce başlayarak çok tedrici bir şekilde dile sızmış, 19. yy sonu ve 20. yy başlarında biraz hız kazanmıştır. Hızlanma dilin dış etkilere daha açık olmasından mıdır, yoksa avam dilinde çoktan beri var olan alıntıların, yeni bir kültürel iklimde, yazı diline daha kolay veya daha cesurca entegre edilmelerinden midir, kestiremiyorum. En erken dönemde Bizans idari ve askeri dilinden ödünç alınan bir avuç kelime göze çarpar; bunlar dışındaki alıntıların büyük çoğunluğu balıkçılık, tarım ve ev hayatı ile ilgili somut nesneler ve basit işlevlere aittir. Yüksek kültürü veya egemenlik yapılarını yansıtan kelimeler hemen hiç görülmez.
Balık adları, balıkçılık ve denizcilik terimleri
Sözlüğe dahil etmeye değer gördüğüm 379 kelimenin 95’i, yani dörtte biri balıkçılık ve deniz mahsulleri ile ilgilidir. Bunun nedeni şüphesiz Osmanlı döneminde balıkçılığın, en azından İstanbul ve Marmara Denizi çevresinde, Rumların uhdesinde olmasıdır. Gemicilik (savaş ve ticaret filoları) ayrı meslektir ve o sahada Türkçe terminolojinin çok büyük bir bölümü Rumca değil İtalyancadan alıntıdır. Bununla birlikte balıkçı teknelerine özgü bir dizi terim (gönder, halat, ığrıp, ıskarmoz, yeke, livar, küpeşte...) Rumcadan alınmış, veya İtalyanca asıldan Rumca vasıtasıyla Türkçeleşmiştir. Sütliman (sotto limani) aslen İtalyanca olmakla birlikte Rum kullanımından aktarılmış görünüyor. Aslen balıkçı/denizci diline ait olan dört kelime Türkçede daha yaygın kullanım alanı bulmuştur: körfez, lodos, poyraz, yalı.
ahtapot, akya, anafor, aterina, babafingo, barbunya, bodoslama, bucurgat, çağanoz, çırçır (balık), çinekop, çiroz, dalyan (balıkçılık düzeneği), fangri, fok, gönder, halat, hamsi, hani balığı, ığrıp, ıskarmoz, ıstakoz, iskorpit, ispari, istavrit, istif (gemi ambarı), istiridye, istrongilos, izmarit balığı, kadırga, kalafat, kalamar, karides, katavasya, kefal, kerteriz, kofana, koloridya, kolyoz, körfez, kupez, küpeşte, lahos, lakerda, lapin, levrek, likorinoz, lipari, lipsos, livar, lodos, lomboz, longoz, lüfer, mendirek, melanurya, mığrı, mırlan, mırmır, midye, mersin balığı, minakop, morina, orfoz, orkinos, palamar, palamut balığı, papalina, pavurya, pereme, pisi balığı, poyraz, pünez (büyük midye), sardalye, sargos, sırtı, sinarit, sübye (mürekkep balığı), sünger, sütliman, şamandıra, tekir, tirhandil, tirsi, torik, trakonya, uskumru, vatoz, voli, vonoz, yakamoz, yalı, yeke, zargana, zoka
Bitki ve hayvan adları, tarım terimleri
İkinci büyük grup bitki adları ve tarım teknolojisiyle ilgili 89 kelimedir (%23). Bunlara az sayıda hayvan adı eklenebilir. Bitki adlarının hemen hepsi yenebilir ot ve meyvelere ait olup, Rumların manavlık/sebzecilik sektöründeki etkinliğini yansıtır. Buna karşılık öteden beri bilinen yaygın sebze ve meyvelerin hemen hiç birinin adı Rumca değildir. Bu gözlem, Rum manavların esasen Türkçe ortamında iş gördüklerini fakat az bilinen marjinal ürünler için kendi dillerine başvurmuş olabileceklerini düşündürür. 19. yy’da Batıdan ithal edilen Amerika kökenli iki yeni ürünün adının (domates, patates) Rumca çoğul takısıyla Türkçeye aktarılmış olması ilgi çekicidir. Bu hadisede de ürünün kaynağından ziyade satış organizasyonuyla ilgili bir etki söz konusu olmalıdır.
Rum asıllı hayvan adları bir iki istisnayla kuş ve kümes hayvanlarıyla sınırlıdır. Bu olgunun temelinde yine bir sektörel uzmanlaşma yatıyor olabilir. Diğer yandan tarım aletleri ve tarım teknikleriyle ilgili sahada Rumca alıntıların çokluğu, Rum nüfusun sadece tarım ürünleri satışında değil üretimde de etkin olduğunu düşündürür. (Mesela Türkçe tarım terminolojisinde, en azından standart İstanbul ve Batı lehçelerinde, Ermenice alıntı hiç yoktur.)
Tahta kurusunun Türkçe ‘kuru’ sıfatıyla ilgili olmadığını düşünüyorum. Kedi ise tam bir muammadır. Komşu dillerin hemen hepsinde görülen cat/gatto/gadu/qıtta çeşitlemeleri arasında, Türkçede nispeten geç bir tarihte egemen olan kedi adının baskın olasılıkla Rumca gatí biçimine bağlanabileceğini sanıyorum.
ahlat, anason, araka, barsama, biber, defne, domates, eğir, enginar, fasulye, fava, fesleğen, fiğ, funda(lık), gebere, gerdeme, güren, ıhlamur, kantaron, kapari, katran ağacı, kavata, kenevir, kestane, kındıra, kiraz, kokina, kokoroz (mısır), köknar, küner, labada, lahana, mantar, marul, mastika, melisa, mersin (bitki), mezdeke, mor, muşmula, ökse otu, palamut (meşe meyvesi), papatya, patates, pelit, pırasa, pırnal, pirina, radika, reçine, roka, tirfil, üvez (bir meyve)
engerek, florya, iskete, ispinoz, kedi?, kerkenez, kertenkele?, kukumav, palaz (kuş yavrusu), piliç, salyangoz, tahta kurusu
anadut, çıvgar, dirgen, düven, evlek, fışkı, fidan, fide, filiz?, fol/luk, gem, gübre, herek, hoyrat, ırgat, kirizma, kümes, mandal (bostan bölümü), mandıra, nadas, nodul, paspal, serander, tınaz, tırpan, üvendire
Ev ve iş aletleri, yapı terimleri, yiyecekler
Üçüncü grup gündelik yaşama ait alet ve malzemeler, yiyecekler ve yapı birimleriyle ilgilidir. Toplam 74 kelime, tüm alıntıların %19’u kadardır. Eksen esasen arabanın iki tekerini bağlayan birimin adıdır. Mermer belki Yunancadan direkt alıntı değil Arapçadan vasıtalı alıntı olarak gösterilmeliydi; emin olamadım. Makarna şüphesiz aslen İtalyanca olduğu halde Türkçeye Rumca çoğul halinden alınmıştır (aksi halde makaroni olurdu). Yaygın görüşün aksine bodrum Macarca olamaz.
Alıntıların tümünün alt düzey, pratik işlevlerle sınırlı olduğu dikkati çekiyor. Elit yaşamına ya da yüksek kültür söylemine ilişkin terminolojinin izi yoktur.
anahtar, asfalya (sigorta, İzmir ağzı), balyoz (ağır çekiç), cımbız, eksen, fıçı, fırça, gerdel, gönye, güğüm, huni, ızgara, iskemle, kangal (ip sargısı), karafaki, katran (zift), kavanoz, kelter, kerata (ayakkabı çekeceği), kerevet, kirebolu, kiremit, kola (nişasta tutkalı), kuka (iplik yumağı), kukla, kundak (tüfek sapı), kundura, kupa, kurna, kutu, küfeki, leğen, lenger (büyük tencere), mandal (kıskaç), mengene, mermer, musandıra, namlu, oya?, öreke, patik, prostela, sandalye, savan (yatak örtüsü), semer, sırma, sistre, şırınga, şinik, takoz, takunya, tasma, tavla (oyun), tırkaz, tuğla, üsküf, üstüpü, varil, vernik
kokoreç?, makarna, papara, peksimet, pide, pilaki, rafadan, somun (ekmek), suma (ham rakı)
avlu, batar kat, bodrum, düver, kiler, musandıra, temel, tonoz
Rum kültürü ve töreleri
Dördüncü grup Rum/Yunan kültürüne özgü ‘yabancı’ sayılan töre ve simgelerle ilgilidir (30 kelime, %8). Önce Osmanlı döneminde Türkçeye sirayet etmiş olanları, sonra Cumhuriyet döneminin ilavelerini listeliyoruz. Rum/Yunan algısının nasıl radikal bir şekilde değiştiği görülüyor. Birinci grupta bir arada yaşanan bir toplumun farklı dini gelenekleri, ikinci grupta yabancı bir ulusun eğlence ve yiyecek kültürü (ve birkaç siyasi kavramı) öne çıkmıştır.
aforoz, apukurya, ayazma, diyakoz, drahoma, efzun, ekserhane, hıristiyan, ikona, istavroz, kilise, manastır, metropolit, ortodoks, panayır, papaz, paskalya, piskopos, vaftiz, yortu
buzuki, drahmi, enosis, feta, kalimera, palikarya, patriyot, rebetiko, sirtaki, sirto, taverna, uzo
İstanbul argosu
Beşinci grup, özellikle 20. yy’ın ilk yarısında Türk yazı (ve sinema) dünyasına agresif bir şekilde doluşan İstanbul argosu deyimleridir. Bu dönemin İstanbul sokak ağzı, yaklaşık eşit oranlarda Rum, Ermeni, Çingene, Yahudi ve Levanten unsurları barındırır. Söz konusu sözcüklerin büyük bir kısmı 20. yy sonlarına doğru kullanımdan düşmüştür. (31 kelime, %8)
afili, aftos, angarya, barba, duziko, erkete, fasarya, fos, kaşkariko, kerata (aşağılama sözü), ketenpere, kıtıpiyos, kitakse, kodes, kofti, kokona, kopil, madara, madrabaz, mandepsi, matiz, mavra, metazori, metelik, nato kafa, pandik, piyiz, saloz, zifos, zom, zonta, zula
En erken döneme ait Bizans üst kültür deyimleri
Bu bölümdeki sözcüklerin hepsi 15. yy’dan önce, Rum’un henüz alt edilmiş bir millet değil güçlü bir rakip olduğu devirde dile girmiştir. Hepsi idari ve askeri yapılanma ve yönetim işlevleriyle ilgilidir. Askeri birlik adı olan alay çok tartışılmış bir konudur; 9. veya 10. yy gibi erken bir tarihte Bizans askeri yapılanmasından devşirilmiş olması bana en güçlü olasılık gibi geliyor. En göze çarpıcı örnek olan efendi, belki Mevlana Celaleddin Rumi’nin şahsi prestiji dolayısıyla yaygınlık kazanmış bir unvan olabilir.
alay (askeri birlik), Anadolu, burgaz (kule), efendi, gümrük, harita, konsolos, kütük (büyük defter), liman, sınır
Bir kategoriye girmeyenler
23 kelimeyi yukarıdaki tasnifin içine sığdıramadım. Bu grupta dikkat çekici olanlar demet ve sıra’dır. Geniş kullanımlı iki soyut kavramın Yunancadan alıntı olması, Türkçedeki Yunanca alıntıların genel karakterine ters düşer. Keza kambur gibi insan bedenine ilişkin doğal bir olgunun adının Yunancadan alıntı olması tuhaftır. Karakancaloz Türkçe ve Yunancada ortaktır; hangisinin asıl olduğunu bilmiyorum. Ispazmoz (spazm) ve mihaniki (mekanik) belki 19. yy’ın dilde modernleşme sürecinde Batı dillerinden alınıp Yunanca aslına irca edilmiş biçimler olabilir. Eğer öyle ise burada değil, aşağıda Batı dillerinden alıntılar faslında ele alınmaları daha doğru olurdu.
demet, engebe, hora tepmek, horon, ıspazmoz, ispati (iskambilde sinek), kambur, karakancaloz?, kepez (kuş ibiği), külüstür, loğusa, mağaza, marangoz, mastor, menderes, mihaniki, mil (nehir kumu), moloz, paydos, sıra, tumba, zifiri, zoraki?
Yeni çağda Batıdan yansıyanlar
Bu gruptaki kelimeler 20. yüzyılda (özellikle 1930-1960 aralığında) en üst düzey Batı kültür dillerinden esinlenerek orijinal (Eski) Yunanca yazıma yakın bir biçimde Türkçeye aktarılanlardır. Tümü üniversite veya üstü düzeyde eğitim gerektiren söylemlere aittir. Biçim itibariyle Yunancadan gelmiş gibi görünseler de esasen buraya değil, aşağıda, Batı dillerinden alıntılar faslına ait olmaları gerekir. Nitekim vita değil beta, evrika değil evreka, odiyon değil odeon yazımının benimsenmesi, direkt alıntı kaynağının Yunanca olmadığını kanıtlar.
Despot Osmanlı ve erken Cumhuriyet devrinde “Rum papazı”, güncel dilde “zalim yönetici” anlamındadır. İlk anlamı doğrudan Rumcadan, ikincisi Batı dillerinden alıntıdır.
Egemen, kanımca, Yunanca ἡγεμών’dan rastgele bir çağrışımla üretilmiş ve sonra Türkçe etimoloji yakıştırılmıştır. Geleneksel dilbilimin sınırları içinde tasnifi güçtür.
agora, alfa, beta, delta, despot, egemen?, ego, epos, epsilon, eros, evreka, gama(lı haç), gamma (ışını), kozmos, logos, megaron, odeon, omega, sigma, stoa
II. ARAPÇA VE FARSÇADAN ALINANLAR
Sayılarını 132 civarında tahmin ettiğim sözcük Eski Yunancadan Arapça ve/veya Farsçaya aktarıldıktan sonra bu dillerden Türkçeye alınmıştır. Nihai kökeni Latince olduğu halde imparatorluğun Doğu illerinin standart dili olan Bizans Rumcası aracılığıyla aktarılan birkaç sözcüğü de bu gruba ait sayıyorum (dinar, kantar, kalbur, kandil, sicil, mayıs, ağustos...).
Sözcükler Bizans’ın İslam dünyasına rakip ve bazı açılardan üstün sayıldığı bir çağda Arapça yazı diline alınmıştır. Türkçeye girmeleri hemen her zaman 14. yy’dan önce, Türklerin İslam kültürünü topyekün benimsemesi sürecindedir. Osmanlı-öncesi ve Osmanlı kullanımında, İslam yüksek kültürünün birer unsuru olarak algılanır ve ‘elit’ yazı dilinde rahatlıkla kullanılırlar.
abanoz, abril, acur, afyon, ağustos, badya, balgam, barut, baytar, belde, bez, bornoz, bukalemun, burç, cins, coğrafya, defter, dinar, dirhem, erganun, esir (ether), falaka, fanus, felç, felsefe, fener, ferace, feylesof, filika, firdevs, fındık, fırın, hale, haraç, hardal, helezon, heyula, hindiba, hülya, iblis, iklim, iksir, incil, incir, kaknüs, kalbur, kalem, kalıp, kamus, kandil, kantar, kanun (çalgı), kanun (yasa), kapan (tartı), karnabahar, karpuz, kasır, kayser, kefen, kenger, kerrake, kıpti, kırat, kırtas (kağıt), kıstas, kilim, kilit, kimya, kimyon, kulübe, kulunç, küme, lağım, lenger (gemi demiri), malihülya, mancınık, mart, maydanoz, mayıs, mendil, mercan, merhem, mesir, mıknatıs, mil, mürver, musiki, namus, navlun, nergis, okka, okyanus, pamuk, patrik, pelesenk (balsam), piyale, pul, ruam, Rum, sabun, safir, safsata, sandal (açık ayakkabı), sandık, santur, semender, sicil, sim (gümüş), simya, sırat, soytarı, sufi?, süleğen, tabla, taflan, tarhun, tavla (at ahırı), tavus, tiryak, tılsım, tomar, topaz, trabzan, usturlap, varta, yakut, Yunan, zahter, zebercet, zevç/zevce, zümrüt, zünnar
Bilim ve teknoloji
Arap yazılı geleneği hikmet-i tabiiye adı verilen gayri-Kurani ilimlerde eski Yunan literatürü üzerine inşa edilmiştir. Özellikle tıp ve şifalı bitkiler, felsefe ve esoterik bilimler, kimya, coğrafya ve astronomi çalışmaları Yunan kaynaklarını izler. Doğal olarak Yunancadan alınan kelime dağarcığında bu konular önemli bir yer kaplar. Gerçekte Yunan kökenli ilmi kelime hazinesi gerek klasik Arapçada gerek Osmanlıca kullanımda bugünkünden çok daha zengindir; ancak Ortaçağ bilimlerinin gözden düşmesiyle birlikte pek çok kelime kullanımdan düşmüş ya da ilmi kökleriyle bağını kaybederek avam diline mal olmuştur (balgam, hülya, heyula, merhem, safsata...)
baytar, balgam, cins, coğrafya, esîr (ether), felç, felsefe, feylesof, heyula, hülya, iklim, iksir, kimya, kulunç, malihülya, merhem, mesir, mıknatıs, musiki, ruam, safsata, simya, süleğen, tılsım, tiryak.
Çağın yüksek teknoloji ürünlerinin bazılarının adı Yunancadan alıntıdır.
barut, erganun, fanus, fener, kantar, kanun (çalgı), kapan (tartı), kilit, mancınık, santur, usturlap.
Askeri teknoloji alanına ait birkaç kavram (burç, kasır, lağım), para birimleri (dinar, dirhem, pul), ölçü birimleri ve ölçü aletleri (kantar, kırat, kıstas, mil, okka), yazı ve kitaba ilişkin terimler (defter, kalem, kırtas, tomar) bunlara eklenebilir.
Şifalı ve diğer bitkiler
Eskiden sayıları yüzleri geçen tıbbi bitkilerin büyük bölümünün Arapça adı Yunancadan alıntıdır. Pamuk İslamöncesi devirde, belki MÖ 1. binyıl ortalarında Yunancadan Eski Farsçaya alınmış görünüyor. İncir, karpuz ve keremb-i bahar daha geç devirde Farsça üzerinden Türkçeye alınmış, ya da Yunan kaynağından her iki dile paralel olarak ulaşmış olabilir.
abanoz, acur, afyon, fındık, incir, hardal, hindiba, karnabahar, karpuz, kenger, kimyon, maydanoz, mürver, nergis, pamuk, pelesenk, taflan, tarhun, zahter
Lüks eşya ve kumaşlar
Arapça kıymetli taş isimlerinin birçoğu, nihai kökenleri çeşitli Asya ve Afrika dillerinden gelse de, Yunancadan alınmıştır:
elmas, mercan, safir, topaz, yakut, zebercet, zümrüt
Çeşitli kumaş ve giyim eşyası adları da Rum dünyası ile İslam alemi arasındaki ticari ilişkiye işaret eder.
bez?, bukalemun, ferace, kerrake, kilim, sandal, zünnar.
İdari ve mitolojik kavramlar
Bir dizi önemli hukuki ve idari kavram Roma/Bizans dünyasından İslam kültürüne taşınmıştır.
belde/bilad, haraç, kanun (yasa), kayser, namus, patrik, sicil, zevc/zevce.
Daha ilginci Yunancadan alınan mitolojik ve dini motiflerdir. Tasavvufi mitolojik anlatıların baş kişilerinden kaknüs kuşu Eski Yunanda “kuğu” anlamına gelen κύκνος’un adını taşır (Latince cygnus). Ateşte yaşayan masal varlığı salamander Arapçada semender olmuştur. Roma mühendisliğinin baş eseri olan via strata, “taş döşeli yol”, imparatorluğun doğu vilayetlerinin yerli dili olan Aramicede /t/ sesini kaybettikten sonra, sırat-ı müstakim şeklinde Kuran’da kendine yer bulur. Yunanca parádeisos (“cennet bahçesi”) Arapçaya farâdis olarak geldikten sonra Arap dilbilimcileri bunun çoğul sözcük olduğuna hükmedip firdevs şeklinde tekilini inşa ederler.
firdevs, iblis, incil, kaknüs, semender, sırat, varta
Ay isimleri
Arap kültürü İslami ayların yanısıra, tarım ve vergi hesapları için elzem olan şemsi ayları da tanımıştır. Roma imparatorluğundan miras olan Jülyen takvimin ilk altı ayı Latince isimler taşır (martius, aprilis, maius, iunius, iulius, augustus), sonraki altı ayı ise doğu illerinde eski Süryanice/Aramice adlarla (elûl, tişrin, kânun, şubat), batı illerinde ise sadece numaralarla anılırdı (september, october, november, december; onbir ve on ikinci aylara daha sonra yıl başı 1 Ocağa çekildiğinde ianuarius ve februarius adları verildi).
Türkçede eski sistemin ikinci ayı için Latinceden gelme Abrıl ve Süryaniceden gelme Nisan adları bir arada kullanılmış, dördüncü ay için ise bilemediğim bir nedenle Arapça Haziran adı benimsenmiştir. Mart, Mayıs ve Ağustos adları iki Roma tanrısının ve tanrılaştırılmış imparator Augustus hazretlerinin adını taşırlar.
Bu bölümün özeti: Arapça ve Farsça üzerinden alınan Yunan kelimeleri, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde doğrudan Yunancadan alınanlardan tamamen farklı bir kültürel ve sosyal statüyü temsil ederler. Kelimelerin statüsündeki düşüş, Rum milletinin siyasi kaderindeki düşüşe paralel bir çizgi izler.
Nerede feylesof ve kanun, nerede kopil ile palikarya!
III. BATIDAN GELENLER
Batı dilleri için erken Ortaçağlarda Yunanca, Hıristiyan dininin ve geç Roma dönemi Latincesindeki tek tük teknik terimin dili idi. 15. yy’da akademik dünyadan Arapçanın kovulması ve Antik Yunancanın keşfiyle birlikte, Yunanca türev ve bileşikler bilim dilinin vazgeçilmez taşıyıcıları haline geldi. Tıp, kimya, matematik, filoloji, felsefe, mimari, siyaset bilimi... alanlarında binlerce, hatta on binlerce Yunanca terim keşfedildi ya da yaratıldı.
19. yy’ın ikinci yarısından itibaren Batı dillerinden bir sel gibi Türkçeye akan yeni kelimeler arasında Eski Yunancadan alınmış ya da Eski Yunanca köklerden türetilmiş olan bini aşkın kelime sayabiliyorum. Gerçek sayı şüphesiz bundan çok daha yüksektir, çünkü dar bir çevreye hitap eden çok sayıda esoterik ve marjinal bilimsel terim Nişanyan Sözlük’e dahil edilmemiştir.
Listelenenlerin %80’i aşkın bir bölümü 1840-1960 döneminde Türkçe açısından Batı kültürünün referans dili sayılan Fransızcadan alınmıştır. Listenin yüzde on kadarı, 1960’lardan sonra Türkçenin Batıya açılan penceresi olan İngilizceden gelir. Sayılardaki düşüş, 1960’lara gelindiğinde Yunancadan bilimsel terim türetme alışkanlığının tüm dünyada unutulmaya yüz tutmasıyla bağlantılıdır. Yüzde altı kadar kelime bilimsel literatürde Latince ya da Eski Yunanca gramere göre (modern Batı dillerinin morfolojisine uyarlanmadan) üretilmiş yeni kelimelerdir. Birkaçı 1930 ve 40’larda bazı fakültelere hakim olan Alman rüzgarını yansıtır.
Yunan kökenli Batı terimleri arasında Türkçede en çok kullanılan büyük olasılıkla polis sözcüğüdür. Yunanca politeía, bilindiği gibi, “devlet” ve özellikle “şehir devleti” anlamındadır. Bunun Fransızcası olan police en az 14. yy’dan itibaren “kamu idaresi” anlamında kullanılır; 1660 dolaylarında kamu düzenini sağlamakla görevli bir teşkilatın adı olur; Türkiye’de 1845-46’dan itibaren zaptiye anlamında sıkça kullanılmaya başlar. Aynı Yunanca sözcük İslamın ilk zamanlarından itibaren Arapçada beled (“şehir, şehir yönetimi”), bilâd (“şehirler, ülke”) ve sonradan çıkma belde (“bir şehir”) şekillerinde caridir. Osmanlı devletinde şehirlerin yönetiminin Paris arrondisement’ları gibi yönetim çevrelerine bölünerek daire-i belediyye’lerin kurulması ise 1858 yılına rastlar.
abaküs, açelya, adenit, afazi, aforizm, afrodizyak, aft, agat, agav, agnostik, akademi, akantus, akar2, akasya, akne, akrobat, akronim, akropol, akrostiş, akroter, aks, aksiyom, akson, aktinyum, akustik, alabora, alegori, alerji, alfabe, aloe, alopesi, alotropi, altimetre, amazon, amblem, ametal, ametist, amfibi, amfiteatr, amfizem, amfora, amigdala, amip, amnezi, amnios, amniyosentez, amonyak, amorf, ampirik, amyant, anabolik, anafilaksi, anagram, anakronik, analiz, analjezi, analog, anamnez, anarşi, anatomi, androit, androjin, andropoz, anekdot, anemi, anemon, anestezi, anevrizma, angora, anjiyo, ankiloz, anofel, anomali, anomi, anonim, anot, ansiklopedi, antagonist, antibiyotik, antidot, antilop, antipati, antitez, antoloji, antrasit, anyon, aort, apati, apne, apoje, apokalips, apokrif, apolitik, apoloji, apopleksi, apostolik, apostrof, apotropeik, apsent, apsid, araşit, argon, aristokrasi, aritmetik, arkaik, arkeoloji, arketip, arktik, armoni, armonika, aroma, arsenik, arşidük, arşitekt, arşiv, arter, arterioskleroz, artrit, asbest, asemptot, asfalt, asketik, asparagas, asterisk, asteroit, astigmat, astım, astroloji, astronomi, astronot, Asya, ataraksi, ateizm, atlas2, atlet, atmosfer, atom, atonal, atrofi, atropin, aura, Avrupa, azot, bakteri, balistik, balsam, banyo, baptist, barbar, bariton, baryum, batiskaf, baz, bazalt, bazilika, berilyum, bezelye, biyopsi, botanik, brakisefal, brom, bronş, brontozor, buat, bulimi, burs, bustrofedon, bütan, butik, çembalo, çigan, ciro, çıma, çölyak, çotra, daktilo, dekan, dekatlon, demagog, demografi, demokrasi, demon, demotik, dendroloji, deontoloji, didaktik, difteri, diftong, dikotomi, dilemma, dilemma, dinamik, dinamo, dinozor, dionisyak, diorama, diploma, dipsoman, diskotek, disleksi, dispepsi, disprosyum, distrofi, diyabet, diyafram, diyagnoz, diyagonal, diyagram, diyakronik, diyalekt, diyalektik, diyaliz, diyalog, diyapazon, diyare, diyaspora, diyatonik, diyet1, diyez, diyoptri, dizanteri, dodekafoni, dogma, dolikosefal, döteryum, doz, dragoman, dragon, draje, dram, dramatürji, efemera, egoizm, egzotik, ekidne, ekimoz, eklektik, ekliptik, eko, ekol, ekoloji, ekonomi, eksantrik, ekstaz, ekstazi, ekümenik, ekzema, elastik, eleji, elektroliz, Elen, elips, emboli, embriyon, emetik, empati, endemik, endogami, endokrin, endoskop, enerji, enoloji, entomoloji, entropi, enzim, epidemi, epiderm, epididim, epidural, epifani, epigrafi, epigram, epik, epikriz, epilepsi, epilog, epistemoloji, epitel, epitet, epizot, epope, erg, ergonomi, erika, erika, eristik, eritrosit, eroin, erotik, erotomani, eskatoloji, estetik, eter, etik, etimoloji, etiyoloji, etnonim, etol, evanjelik, ezoterik, falanjist, fallus, fantastik, fantazma, fantezi, far1, farenjit, farmakoloji, faz, fenol, fenomen, feromon, filantropi, filateli, filibit, filika, filoksera, filoloji, filozof, fitoloji, fizik, fizyonomi, flegmatik, fobi, fonem, fonetik, form, fosfor, fotoğraf, foton, fotosel, frenoloji, galaksi, galen, gam2, gamet, gamma, gangliyon, gastrik, gastrit, gastroentestinal, gaz1, gen, genetik, geoid, geometri, geriyatri, gerontokrasi, glikoz, gliserin, glokom, gnostik, gonore, goril, grafik, grafit, gram, halojen, halter1, hedonizm, hegemonya, helenistik, helikopter, helis, helyotrop, helyum, hematit, hemipleji, hemisfer, hemofili, hemoraji, hemoroit, hepatit, hermafrodit, hermeneutik, hermetik, heroik, herpes, herpetoloji, heterodoks, heteroseksüel, hidra, hidrofil, hidrofobi, hidrofor, hidrografi, hidrojen, hidrolik, hidronim, hijyen, himen, hiperbol, hipermetrop, hipertrofi, hipnotize, hipodrom, hipofiz, hipoglisemi, hipokaust, hipokondri, hipopotam, hipotalamus, hipotenüs, hipotez, histamin, histerektomi, histogram, hiyerarşi, hiyeroglif, holistik, hologram, holokost, homojen, homolog, homoseksüel, hormon, horoskop, hubris, ibis, ide, ideal, ideogram, idil, idiyot, idol, ihtiyoloji, ikon, ikonoklast, ipotek, iridyum, iris, ironi, iskelet, iskemi, işporta, isteri, iyon, iyot, izotop, jenealoji, jeodezi, jimnastik, jimnazyum, jips, jiroskop, jübile, kadastro, kadmiyum, kakofoni, kaktüs, kaleidoskop, kaligrafi, kalistenik, kamara, kameriye, kanepe, kangren, kanon, kaos, karakter, kardiyak, karizma, karsinom, kartoteks, kastor, katalepsi, kataliz, katalog, katarakt, katarsis, katastrof, katatoni, katedral, kategori, kateşizm, kateter, katolik, katot, katyon, kemoterapi, keratin, kerosen, kinetik, kist, kleptoman, klerikal, klima, klinik, klitoris, klon, klor, kodein, kolera, kolesterol, koli2, kolik, kolofon2, kolon2, kolpa, koma1, koma2, komedi, komik, koni, koreografi, korniş, koro, kostik, koter, kozmetik, kozmografi, kozmonot, kozmopolit, kraniyum, krater, kreozot, kriko, kriptik, kripton, kristal, kriter, kritik, kriyoloji, kriz, krizalit, krizantem, krokodil, krom, kromatik, kromozom, kronik, ksenofobi, ksenon, ksilofon, küp2, kuron, labirent, lakonik, lamba1, lantan, laparoskopi, larenjit, laterna, leksikon, lemma, leopar, lepra, lesitin, letarji, lezbiyen, liken, lipit, lir, lirik, lise, litre, litürji, lityum, lizol, lizozom, lobotomi, logaritma, logo, lojik, lökosit, lombar, lop2, lösemi, lotus, magma, magnet, magnezyum, maji, makine, makro, makrokozm, malakit, mani3, manometre, mantis2, manyak, manyetik, manyetizma, maraton, margarit, mastektomi, mastodon, matematik, mayoz, medüz, megapol, mekanik, mekanizma, melankoli, melanoma, melodi, melodram, melon, mem, menenjit, meniskus, menopoz, menta, mentor, mesiyanik, metabolizma, metafizik, metafor, metal, metamorfoz, metastaz, metatez, metelik, meteor, metil, metot, metre, metronom, metropol, Mezopotamya, migren, mikoloji, mikrokozm, mikron, mikrop, mim2, mimesis, mimetik, mimik, misojin, mistik, mit, mitoloji, mitoman, mitoz, mitral, miyasma, miyop, mizantrop, mızıka, molibden, monarşi, monat, monizm, monogam, monokl, monokrom, monolit, monolog, monopol, monoteizm, moron, mozole, müren, müze, müzik, naftalin, napoliten, narkotik, narkoz, narsisizm, narteks, nefrit, nekropol, nekroz, nektar, nematod, nemesis, nemfoman, neolitik, neoloji, neon, nevralji, nevrasteni, nevroz, nistagmus, nomad, nöron, nostalji, nümizmatik, obelisk, ödem, ödipal, odise, öfemizm, öfori, oftalmoloji, ökaliptüs, oklokrasi, oksijen, oksimoron, oligarşi, oligopoli, olimpiyat, oniks, onkoloji, onomastik, onomatope, ontoloji, oolit, oosit, opal, optik, org, organ, organik, orgazm, orji, orkestra, orkide, ornitoloji, ornitorenk, ortopedi, ortostat, osmiyum, osmoz, osteoporoz, östrojen, ötanazi, otantik, otarşi, otit, otizm, otodidakt, otoklav, otokrasi, otokton, otomat, otomobil, otomotiv, otonomi, otopsi, otriş, özofagus, ozon, palindrom, palladyum, pandemi, panik, pankreas1, pankreas2, panorama, panteon, panter, pantomim, pantufla, papa, papirüs, parabol, paradi, paradigma, paradoks, paragraf, paralaks, paralel, paraliz, parametre, parankima, paranoya, parantez, parapleji, parazit, parodi, parola, partenogenez, pasta, patetik, pathos, patriarkal, pedagog, pektin, pelikan, pepsin, periferi, perikard, peripatetik, peripeti, periskop, periton, periyodontal, periyot, peroksit, petal, petroloji, pi, pigme, pilastr, pilon, piramit, piretik, pirit, piyore, plaj, planet, plankton, plasenta, plaster, plastik, plato, platonik, plazma, plevra, plutokrasi, pnömatik, pnömoni, podyum, poem, polemik, poliandri, poliçe, poligam, poliglot, poligon, poliklinik, polikrom, polimer, polip, polis, politeizm, politik, politika, porfir, porno, poz, pragmatik, praksis, praseodim, pratik, prehistorya, presbiteryen, priapizm, prizma, problem, profilaksi, prognoz, program, prolog, prometyum, prosopografi, prostat, protagonist, protein, protez, protokol, proton, prozodi, pruva, psikedelik, psikiyatri, psikoz, psişik, pterodaktil, purpura, rapsodi, raşitik, reosta, retorik, ribozom, ritm, rizom, rodyum, romatizma, sakarin, saksafon, sarkastik, sarkoma, satanist, satir, satrap, sedir2, selentere, selenyum, şema, semafor, semantik, sembol, semiyotik, sempati, sempozyum, semptom, sendika, sendrom, senezoik, senfoni, senkop, senkretik, senkronize, sentaks, sentez, septik1, septik2, septisemi, sepya, seramik, serigrafi, setoloji, sfenks, sibernetik, siderürji, sifilis, sifon, sikamor, sikl, siklamen, silindir, silojizm, simbiyoz, simetri, sinagog, sinaps, sinema, sinematek, sinerji, sinik, sinod, sinonim, sinopsis, siren, şiropraktör, siroz, şirürji, sismik, şist, sistem, sistol, sitrik, siyanür, siyatik, şizofren, skandal, skatoloji, skleroz, skolastik, smegma, sofist, somatik, somye, spastik, spazm, speleoloji, sperm, spiral, spor2, sporadik, stafilokok, stalagmit, stalaktit, statik, stearin, stel, steno, ster, stereo, stereotip, steroid, stetoskop, stigma, stoik, stokastik, strateji, streptokok, striknin, takometre, taksidermi, taksonomi, taktik, talasemi, talyum, tapi, taşikardi, teizm, teknik, tektonik, teleferik, telefon, telekinezi, telekom, telemetre, teleoloji, telepati, teleskop, televizyon, telgraf, tema, tendon, tenya, teokrasi, teoloji, teorem, teori, tera+, terapi, terebentin, termik, tetanos, tez2, tifüs, timpani, timüs, tip1, tiran, tiranozor, tiroit, titan, tiyatro, ton1, ton3, tonik, topic, topikal, toponim, torna, totoloji, trahom, trajedi, trajik, trakea, trapez, travma, trigonometri, tripod, triptik, trişin, tropik, tropizm, türbin, uranyum, üre, ütopya, vasektomi, zigot, zodyak, zon (1033)
https://nisanyan.substack.com/p/turkcedeki-yunanca-kokenli-kelimeler adresinden alıntıdır.
Sevan Nişanyan
4 Ağustos 2022