"Post" Önekinin Önlenemez Tırmanışı
Oxford sözlüğü 2016 yılının kelimesini seçmişti: post-truth. Bugüne dek bildiğimiz "post"lu kelimelerin hepsinden daha çarpıcıydı bu. Bu yeni kelimenin içeriğine değinmeden önce "post"un geçmişine kısaca bakmakta fayda var.
Yabancı dil bilmeyenlerin de anlamını bildiği, "sonra, sonrası" demek olan "post" söz birimi batı dillerinde bir takı olarak kullanılır; yani bir kökün önüne konur. Ama Latinceden alınan "post" bu dilde bir önek değil, başlıbaşına bir kelime, "sonra" anlamına gelen bir zaman edatıdır. Tek başına bir kelime olarak kullanılmaz; hep bir köke muhtaçtır. Postgraduate (mezuniyet sonrası), postscript (mektup bittikten sonra eklenen not, yani hâmiş), postwar (savaş sonrası) kelimelerinde olduğu gibi. Bu önek pek çok kelimede kullanılır batı dillerinde.
İşte bu takı ilkin 1960'larda, daha yaygın bir biçimde de 1970'lerde bir dizi kuramsal terimin başına konmaya başladı; post-structuralism (yapısalcılık sonrası), post-semiotics (göstergebilimi sonrası), post-industrial society (sanayi toplumu sonrası), post-colonialism, (müstemlekecilik sonrası), post-feminism (feminizm sonrası) gibi. Görüldüğü gibi, kuramsal söylemdeki değişimler post takısının görevini genişletmiş. Söz konusu dizi içinde sıralanabilecek bütün kavramlardaki post önekleri önlerine yerleştikleri terimlere zaman bağlamındaki bir "sonra / sonrası" anlamını veremezdi artık. İlgili kavramın artık olduğu gibi benimsenmediğini, ona belirli bir mesafeden, eleştirel bir gözle bakıldığını bildirmekle görevlendirilmiştir çünkü. Bu yüzden de, "... sonrası" yerine "... ötesi" diye çevrilebiliyordu (çevrilmese bile öyle anlaşılıyordu); "yapısalcılık ötesi, feminizm ötesi, sanayi toplumu ötesi" gibi. Kastedilen şey buydu, "... sonrası" değildi. "Post"un buraya kadarki serüvenini anlıyoruz. Anılan kuramlara, kavramlara artık yeni, eleştirel bir gözle bakılacak demekti bu. Ama şunu da gözden kaçırmamak gerek: "post", önüne geldiği kavramları önemsizleştiriyor, ikinci plana atıyordu.
Nitekim, "post"un serüveni buralarda bitmedi; önek, hızını alamadı, çok ileri gitti; önüne geldiği kavramların defterinin dürüldüğünü ilan eder hale geldi. Asıl kırılma post-modernity, post-modernism ile başladı galiba. Bu terim, aydınlanma çağının mutlak akılcılığına, Avrupa merkezli modernleşme kavramına yöneltilen eleştirileri dile getiriyordu. Kuramsal eleştiri elbette olacaktı. Ama iş burada kalmadı, bu kuramın aşırı uçları mutlak akılcılığın karşısına "mutlak görelilik"i koydu. Nesnel gerçeklik de, "doğru / hakikat" kavramları da hükmünü yitirdi. "Her şey", en aykırı şeyler bile görelilik uğruna kabul edilebilir oldu. Böylece insanlığın "ortak değerleri" savunmasız bırakıldı. "Post" böylece iyice rayından çıktı. "Postmodern" sonunda "mahalle"ye düştü, alaycı kullanımlara malzeme oldu.
"Post", daha sonra başka kavramlara dadandı. Her şey eleştiriye açılmıştı bir kere. "Post"un bir sonraki mekânı "demokrasi" oldu; post-democracy piyasaya sürüldü, yıl 2000. Warwick Üniversitesinden siyaset kuramcısı Colin Crouch'un türettiği terim, görünüşte demokratik kurumları olan bir ülkedeki demokrasi uygulamasının hâl-i perişânına dikkati çekiyordu. Böyle bir ülkede serbest seçimler, basın özgürlüğü gibi demokratik kurumlar bulunabilir, ama bu kurumların işlevleri gitgide azaltılmıştır; önemli kararları devletin tepesindeki dar bir elit kadro verir, demokratik kurumlar, kuruluşlar onların güdümüne girer; hükûmetler böyle bir ülkede seçimle iş başına gelmiş olabilir, ama seçimlerde halk, partilerin kamuoyu uzmanlarıyla algı yönetimi takımlarının programlı baskısı altına alınır.
Önemli bir eleştiri diyebiliriz buna. Fakat demokrasi sadece bir yönetim biçimi değil, aynı zamanda bir kavramdır. Bir kavram olarak demokrasi kusursuz bir toplum düzenini değil, özgürlüklerin, insan haklarının gittikçe genişletilmesini, daha adil bir dünya düzeni kurulmasını öngören, gitgide olgunlaştırılması özlemi uyandıran bir insanlık ülküsüdür. Post-democracy, demokrasinin bu yönünü içine almıyor. Fakat bir terim olarak kullanıldıkça ister istemez bu yönünün işe yaramaz hale geldiği anlamını veriyor. Crouch'a göre, henüz "post-demokratik" bir dünyada yaşamıyorduk, ama dünya o noktaya sürükleniyordu. 2000'den bu yana da köprülerin altından çok su aktığını söyleyelim. Peki, dünya bir gün gerçekten bu noktaya gelirse, nasıl tercüme edeceğiz bu terimi? Batı Avrupa dilleri dışındaki dillere nasıl çevrilecek? Türkçede "demokrasi sonrası" mı denir? "Demokrasi ötesi mi" denir ? Yoksa demokrasinin sonu mu?..
Yeni "post"lardan biri de, 2008'den bu yana Jürgen Habermas'ın yaygınlaştırdığı post-secularism. Bu terimle dillenen önermelere bakılırsa, "secular" hayatın insanları dindar insanlara daha çok yaklaşıp onları anlamaya çalışmalı, din ile bilim arasındaki gerginlik sona erdirilmeli, inanç ile akıl arasında bir diyalog kurulmalı... Oysa İngilizcedeki secularism ile ile Almancadaki Saekularismus, tarihî geçmişlerine bakılırsa, katolik Fransa'da şekillenen "laicisme"den farklı olarak, dini reddetmez; tersine, din inancını kutsal saydığı için, din adamlarının devlet işleriyle uğraşıp yıpranmamasını ister. Devlet işleriyle din işlerinin de bu yüzden iki özerk alan olarak güvence altına alınmasını öngörür; ne din adamları devlet-toplum işlerine karışsın, ne de devlet dinî hayata müdahale etsin der. Bu, din sorununa katolik hıristiyanlığın dışındaki hıristiyanlığın, daha çok protestanlığın yayıldığı ülkelerin bulduğu bir çözümdü. Habermas da batı kültürü içinden konuşuyor elbet. Oysa Avrupa'nın tecrübesinden geçmemiş olan toplumlar secularismin batı-merkezli bir kavram olarak dünyanın tamamına uygulanamayacağını söyleyeceklerdir. Bu da Avrupa'nın (elbette Habermas'ın da) öngörmediği yeni bir duruma, başka bir "post-secularism"e yol açabilir. Böylece secular uygulamayı eleştiriye açan bir kavram olur "post-secularism".
Yeni kelimeler ilk anlamlarının sınırlarını koruyamaz; bunlar genel dolaşıma girince başlangıçtaki sınırlarını zorlar, yeni anlamlar üretir. Ama burada bir kelimenin değil de, bir önekin gösterdiği şaşırtıcı değişimi görüyoruz.
"Post"un imal ettiği son kelime "post-truth". Oxford sözlüğü bu yeni imalatı 2016 yılının en çok kullanılan kelimesi olması, özellikle Brexit referandumu ile ABD başkanlık seçimlerine damgasını vurması dolayısıyla o yılın kelimesi seçmişti. Istanbul basınında da 2016 yılı boyunca sık sık kullanılmıştı bu kelime. Post-truth, kamuoyu oluşturmada "doğru"yu, hakikati söylemektense, halk kitlelerinin duygularını, kişisel inançlarını gözetmenin daha etkili olduğu durumları adlandırıyor. Gerçekten olan biteni nesnel bir gözle araştırmaktan vazgeçip düzmece olanı, yalanı inandırıcı kılıp yaymayı "şiar" edinen bir tavır bu. Doğrunun çarpıtılmasında alışılagelen tavır, olan biteni yalanlamak, gizlemekti; post-truth ise, eskiden olduğu gibi "doğru" diye bellenenin yanlış olduğunu ileri sürmek değil, "doğru"yu ikinci plana atmak, dahası, umursamamak, doğrunun doğru olduğunu söylemekten ısrarla kaçınmak demek. "Doğru", elbette göreceli bir kavramdır, zamanla değişebilen, sınanabilen, eleştiriye açık bir kavram. Ama burada konumuz bu değil. Post-truth, hakikatın araştırılmasında nesnel ölçütlerin artık hükmünü kaybettiğini ilan ediyor.
Oxford sözlüğüne göre, post-truth terimi ilkin 1992'de Sırp asıllı Amerikalı oyun yazarı Steve Tesich'in bir makalesinde Watergate, Irangate skandalları bağlamında kullanılmış, daha sonra başka kuramcılarca da çeşitli siyasi olaylar bağlamında tekrar tekrar kullanılmış; bu arada, post-truth politics denen bir terimle de pekiştirilmiş. Fakat bu kelime sadece siyasette değil, bilim konularından gündelik hayata, şehir efsanelerine kadar her alanda kullanılabilen, kullanılabilecek bir kelime. Derin bir yorum gerektirmeyecek kadar basit, nesnel bir olguyu göz göre göre çarpıtıp tam aksi yönde bir yorumu inatla tekrarlayarak kamuoyuna kabul ettirmeye çalışmak, bu işi bir meslek haline getirmek de terimin kapsamında. Saçma bir yorumun bile ne kadar tekrarlanırsa o ölçüde yaygınlık kazanacağına (yani "doğru" yerine geçeceğine) inanan ne kadar çok insan vardır yeryüzünde, bir düşünelim...
Post-truth bu dünyada her zaman vardı denecektir. Vardı ama, bu kadar göz önünde değildi. Genel Ağ'la (Net) güçlendiği bir gerçek. Şimdi önünde bir klavye olan herkes her istediğini yazabiliyor, kendi doğrusunu nesnel bir doğruymuş gibi ortaya sürebiliyor, dahası, taraftar (takipçi) bile bulabiliyor. Sosyal medya bir post-truth yuvası. Oxford sözlüğüne giren post-truth şimdi böyle bir dünyada yaşadığımızı tescil ediyor.
Kuramcılar "durum tespiti" için son derece ilgi çekici kelimeler türetiyor. Onların yaratıcılıklarına saygı duymak gerek elbette. Fakat yeni fikirleri hep "post"a yükler oldular; bir kelime olmayan, sadece bir takı olan "post"a. Burada anmadığım daha pek çok "post" var elbette; daha da çoğu türetilecek. Onun kadar rağbet gören bir söz birimi yok! Gelin görün ki, haddini aşan "post", gitgide arsızlaştı, önüne geldiği her kavramın içini oydu, sonunda "hakikat"e de kıydı... "Post-truth", hakikatin, doğrunun artık olmadığı bir dünya demek!..
Bülent Aksoy
16 Ocak 2021