PATLICANIN YAZDIĞI TARİH
Patlıcan kelimesinin hikâyesi bizi bir dünya turuna çıkarır. Kelimenin İngilizcesi, Fransızcası, Almancası aynı: aubergine. Bu kelime ile bizim patlıcan aynı kelime! Birbirlerine hiç benzemiyorlar, ama gerçek bu.
Sebzenin anayurdu güneydoğu Asya. Geçmişi İsa'dan önceki yüzyıllara kadar dayanıyor. Sebzeyi adlandıran kelimenin aslı Sanskrit. Kutsal Hindu metinlerinin yazıldığı dilden. Kelimenin en eski biçimi vātinganah. Sanskritte "bağırsak gazlarına yol açmayan sebze" anlamına geliyor. Dilden dile geçen kelimelerde /v/ ünsüzünün /b/ ünsüzüne dönüşmesi çok kolay. Vātinganah ya da vātincana Farsçaya bādingān, Arapçaya da al-bādincān ya da al-bādinjān yazımlarıyla geçiyor (Arapçada bu dilin "-al" belirlilik tanımlığını [definite article] alıyor). Anadolu halkının kullandığı badılcan buradan geliyor. /G/, /j/ ünsüzleri ile /c/ arasında bir geçişkenlik olduğunu biliyoruz. Kelime, Meninski sözlüğüne (1680) de bādlicān, bādilcān, bozulmuş şekli de patlican yazımlarıyla girmiş. Mütercim Asım Efendi ondokuzuncu yüzyıl başlarında Farsçadan Türkçeye çevirdiği Burhân-ı Katı adlı sözlükte kelimenin Farsça aslı olan bâdingân'ı açıklarken "Amme [ama] patlıcan derler" demeyi ihmal etmemiş. Muallim Naci aynı yüzyıl sonlarında yayımlanan Lügat-i Nâci'de (1896) kelimeyi Farsçadaki imlasıyla "bâdingân" yazmış, ama "patlıcan" diye açıklamayı yeterli görmüş. Şemseddin Sami Bey ise 1899'da çıkan meşhur Kaamûs-ı Türkî'sinde "bâdincân"ı şöyle tanımlamış: "Tahrîfle patlıcan dediğimiz maruf sebze". Eski Türkçede kullandığımız İran-Arap abecesinde de bu kelime "bâdincân" diye yazılıyor. Anadolu kırlarından şehirlere göç eden esnafın sokaklarda, semt pazarlarında bu sebzeyi satarken "badılcan, badılcan" diye bağırdığını duymuşuzdur. Şehirliler bu telaffuzu yadırgarlar tabii, hattâ kaba bulurlar. Ama sözlüklerde gördüğümüz gibi, kelime bu biçimiyle Arapça, Farsça aslının ta kendisi! Patlıcan, herhalde sebzenin Istanbul Türkçesinde yumuşatılmış ama gerçekte bozulmuş hali!
Eski Yunan'da, Eski Roma'da bilinmeyen bu sebzeyi Araplar alıp yetiştiriyorlar, sekizinci yüzyıldan başlayarak bütün bir Akdeniz havzasına satıyor, tanıtıyor. Mağripli Araplar bugünkü patlıcanı onbeşinci yüzyılda İber yarıımadasına ulaştırıyor. Kelime orada İspanyolcaya alberengena, Katalanlıların diline alberginia ya da alberginera yazımlarıyla (yine Arapçanın o /al-/ tanımlığıyla), Portekizceye ise beringela yazımlarıyla geçiyor. Portekizliler tüccar millet, sebzeyi Güney Afrika'ya kadar götürüyorlar, bu arada Portekizcenin süzgecinden geçen kelime Güney Afrika'da brinjal'e dönüşüyor. Güney Afrika İngilizcesinde de bu kelime kullanılıyor.
Katalanlıların dilinde alberginia ya da alberginera denen sebzenin İberya'dan sonraki durağı Fransa. Katalan al-, Fransızcada yerini kolayca au- birimine bırakıyor, kelime böylece aubergine olup çıkıyor. İngilizce bu kelimeyi onsekizinci yüzyılda Fransızcadan aynı yazım şekliyle alıyor. Almanca ile Felemenkçe de Fransızcadan almış, yazımı yine aynı.
Britanya İngilizcesinde onsekizinci yüzyıla kadar yetiştirilen, patlıcana benzetilen sebzeye egg-plant deniyordu. "Yumurta bitkisi" anlamına gelen kelime bugün Amerikan İngilizcesinde kullanılıyor. Egg-plant Britanya İngilizcesinde çoktan eskimiş bir kelime. Britanyalıların tanıdığı söz konusu sebze gerek biçimi, gerekse büyüklüğü ile kaz yumurtasına benzetildiği için orada bu ad verilmişti. Bu sebzenin rengi de patlıcan moru değil, beyaza çalan açık bir renkteydi. Egg-plant o sebzenin görünüşünü tasvir eden bir kelimeydi. Yani egg-plant bugünkü patlıcandan farklı bir sebzeydi. Britanya İngilizcesinde egg-plant onsekizinci yüzyılda unutuldu, yerini aubergine aldı. Fakat egg-plant Britanya'dan Amerika kıtasına göç eden eski Britanyalıların dilinde yaşamaya devam etti, İngilizce konuşan Kuzey Amerikalılar bugün patlıcan için aubergine yerine hâlâ egg-plant kelimesini kullanıyorlar. Avustralya ile Yeni Zelanda'da kullanılan kelime de egg-plant. Ne var ki, egg-plant kelimesinin aubergine'inki gibi anlatılmaya değer, böyle cazip bir hikâyesi yok! Aubergine / patlıcan kelimelerinin yazdığı tarihi hangi tarih kitabı yazmıştır ki!
Bülent Aksoy