KURNAZLIK - FIRSATÇILIK
Geçen gün Fransa’da yaşayan bir arkadaşım sosyal medyasında şu notu paylaşmış: Bien que le renard soit rusé, on vend plus de peaux de renards que de peaux d'ânes. Türkçe söylersek: Tilki kurnaz olsa da biz eşek derisinden daha çok tilki derisi satıyoruz.
Bu cümle beni hem çok düşündürdü ve hem de öteden beri söylemek, yazmak istediklerimi yazmama bir neden oldu.
Gerçekten tilki kurnaz mıdır?
Arkadaşın paylaşımında sözü edildiği gibi eşek derisi alan satana, eşek derisi satan böyle bir dükkâna ben hiç rastlamadım. Ama tilki kürkü çok beğenilen, aranıp sorulan, alınıp satılan bir şeydir.
Öyle değil mi? Ama bizler tilki kurnaz, kolay faka basmaz biliriz. Tilki belki de hiç kurnaz değil. Belki onun bu kurnazlığı bizim veya Jean de La Fontaine gibilerinin uydurduğu boş bir masal. Tilkiye kurnaz, kargaya budala, eşeğe ahmak, laftan anlamaz, inatçı gibi nitelemeleri yapanlar bizleriz. Oysa o hayvanlar, doğa koşulları içinde yaşam serüvenlerini kendi doğallığı içinde yaşamaktadırlar. Biz insanlar olmasa belki de daha mutlu olacaklar.
Belki de tilki kurnaz ama biz insanlar ondan daha kurnazız.
Onu faka bastırıp sırtından kürkünü, derisini söküp alıyoruz. Alıp satıyor ve yüklü paralar kazanıyoruz.
Sonuç olarak kurnazlık her zaman pek işe yaramıyor. İşin içine insanın şeytani ‘zekâsı’ girince her şeyin rengi değişiyor. Bir de işin içine delikli demir girince mertlik falan kitaplarda yazılan, anlamı olmayan bir sözcük olarak kalıyor.
Tilkiye yapıştırılan kurnazlık niteliği insan davranışları ile eşleşmeye başlayınca beni çok rahatsız ediyor.
Sahi kurnaz nedir, kurnazlık nedir?
Kurnazlığın içinde yer ve zaman kollama ve hep bir aldatma ve kandırma var. Ben kurnazlık denen şeyi sevmiyorum.
Bir de fırsat, fırsatçılık var. O da kurnazlığın kardeşi gibi...
Bunların kök ve kökenlerini, anlamlarını biraz daha yakından incelemeye ne dersiniz?
TDK sözlüğüne göre kurnaz kolayca kanmayıp başkalarını kandırmasını ve ufak tefek oyunlarla amacına erişmesini beceren anlamına kullanılan bir sözcük. Kurnazlık da kurnaz olma halini ifade etmektedir.
Sözcüğün etimolojisi ile ilgili olarak elimizde iki ayrı kaynak bulunmaktadır.
Bunlardan Çağdaş Türkçenin Etimolojisi, Nişanyan Sözlük’te bu sözcüğün Farsça ḳurnās قرناس “ahlaksız kişi, hilekâr, deyyus” fiilinden alıntı olduğu belirtilmektedir.
Sözcüğün Farsça aynı anlamda ḳarnāl biçimi de bulunmaktadır. Farsça bu sözcüğün ġurbuz "kurnaz, hilekâr" anlamları da vardır.
Şemseddin Sami’nin Kâmûs-ı Türkî’sinde (s.850) kurnaz sözcüğünün anlamı olarak 1-Hîle-kâr, mekkâr (çok mekreden, düzenbaz), dessâs (desiseci, oyunbaz) 2-Aldanmaz, uyanık zeyrek (uyanık, zeki) ifadeleri kullanılmıştır.
Tarihsel süreç içinde kurnaz sözcüğüne verilen anlamlar [Selanikî Mustafa Ef., Tarih-i Selanikî, 1596] benâm korsan ve kurnas levend tâ’ifesinüŋ serdâr u ser-efrâzı
[Meninski, Thesaurus, 1680] ḳurnās قرناس: (turc. pers.) Nasutulus & vafer, pessimae indolis [hilekâr, ahlaksız] ... uti & ḳarnal قرنال: Leno propriae uxoris [kendi karısını pazarlayan, pezevenk]
[Ahmed Vefik Paşa, Lehce-ı Osmani, 1876] ḳurnaz, ḳurnaş: mekkâr [dolandırıcı], yahud ḳarn manasından boynuzlu, hīlekâr.
Buraya kadar kurnaz sözcüğünün kökeninin Farsça olduğu dikkate alınarak yapılmış araştırma sonuçlarını verdik. Sözcüğün ikinci anlamı Türkçe kökenli oluşu ile ilgilidir. Bu durumda sözcük anlamı biraz daha farklı olmaktadır.
İsmet Zeki Eyüboğlu’nun Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğünde (s.447) Kurnaz Türkçe kurmak eyleminden türetilmiştir. Kur kökünden kurmak ve kurnamak şeklinde bir türetme olmuştur. Kurnamak yumurtlamak, çoğalmak, çoğaltmak anlamlarını taşımaktadır. Kur veya kur-n-a-z ekleriyle kuran, tasarlayan anlamlarına ulaşılmaktadır. Anadolu’muzda kedi köpek gibi hayvanların yavrulamasına “kunnamak” sözcüğü kullanılmaktadır. Sözlükte ise bu sözcük kurnamak şeklindedir. Araştırmamda bunun nedenini bulamadım.
Sevan Nişanyan da yine Sözlerin Soyağacı’ nda 8s. 283) sözcüğün kendi kendine kurmak anlamına geldiği ve kur köküne “az” son ekinin eklenmesiyle kurnaz sözcüğüne ulaşıldığına dikkat çekmektedir.
Kubbealtı Sözlük’ te kurnaz ad ve sıfat olarak kullanılmaktadır. Kökü kur-mak. kur-u-n-mak “kendi kendine kurmak, tasarlamak” fiilinden türemiş olabileceği ve anlamının da işine gelen hususlarda çok açıkgöz olan, başkalarını kandırmasını bilen, kendisi kolay kanmayan (kimse) için bir sıfat olduğu anlatılmıştır.
Bütün bu tanımlamalar içinde yer alan eylemlerden bir tanesi kolayca kanmamak diğeri ufak tefek oyunlarla başkalarını kandırmaktır. Birinci eylem bir şey ve olayın doğruluğuna, gerçekliğine sorgulamadan inanmamaktır ve bu istenen, olması gereken bir durumu anlatır. İkinci eylemde ise ufak kefek oyunlarla, kurgularla ve düzmecelerle başkasının o şey veya olay hakkındaki doğru bilgi alma hakkının kötüye kullanılmasıdır. Doğru bilgilenmesinin engellenmesidir. Başkasının bu özgürlüğüne el atmadır.
Kurnaz ile zeki bazı noktalarda eşdeğerli sayılmakta, yanlış olarak biri diğerinin yerine kullanılmaya çalışılmaktadır. Oysa kurnazlık ile zekâ çok farklı şeylerdir. Zeki olan yetenekleri ile çalışmalarını birleştirir ve kimseye bir zarar vermez, zarar vermeyi aklına bile getirmez. Hatta çoğu zaman bu zekâ başkalarının da işine yarar. Kurnaz ise çalışmayı değil pusuda beklemeyi, uygun zamanı ve yeri kollamayı, tam zamanında kendisine göre yapması gerekeni yapmayı ve sonuç almayı düşünür. Aldığı sonuç yalnızca kendi düşünceleri doğrultusunda olur. Başkasının zarar görmesi onu hiç ilgilendirmez.
Aynı şekilde eke kavramı da kurnazdan farklıdır. Özetle söylemek gerekirse eke: Görmüş geçirmiş, deneyimli, olgun, anaç, yaşlı, usta, büyük, yetişkin, bilgili, becerikli, zeki, açıkgöz anlamlarına gelir. Kurnazlık yapan kişide bu özelliklerden biri veya birkaçının bulunuşu onun eke olarak nitelenmesini gerektirmez. Kurnaz kavramında insanın güvenini kötüye kullanmak, kendine çıkar sağlamak ön plandadır.
Kurnaz yaptığı bu kurnazlık ile bir başkasının hulus (saflık) ve saffetini (temizlik), iyi niyetini kötüye kullanmaktadır. Amacını gerçekleştirmek için yalan söylemektedir. Burada bu işi yapmaktaki amacı da kendisine, bir yakınına veya savunduğu bir düşünce sistemine haksız, emeksiz bir yarar sağlamadır. Yalancının mumu yatsıya kadar yanarmış kurnazın kurnazlığı da genellikle geçici bir süre için anlam ifade eder, kandırma ve kanma durumu ortadan kalkınca kurnazlığın da foyası ortaya çıkar ama kurnaz da bu süre içinde atı (ç)alıp Üsküdar’ı geçmiş olabilir. Geleneklerimiz, örf ve adetlerimiz ayrıca bağlı olduğumuz hukuk sistemi başkalarının iyi niyetini kötüye kullananların, kurnazlık yapanların bu eylemlerini hoş görmemektedir. Hukuk sistemi de bu gibi durumlarda yaptırımlar öngörmektedir.
Gelelim fırsat ve fırsatçılık kavramlarına…
TDK Türkçe Sözlük (s.264) teki açıklamaya göre fırsat uygun zaman, elverişli durumdur. Yine bu açıklamaya ek olarak fırsat düşkünü, fırsat kollamak, fırsat yoksulu ve fırsatı ganimet bilmek deyimlerine yer verilmiştir. Bu açıklamaları okuyunca fırsatın bir elverişlilikten ibaret olmadığını anlıyoruz. Örnekler bize nesnel bir elverişlilik durumunu değil çıkar uğruna başkaları için olumsuz olabilecek şeyler elde etmeyi göstermektedir.
Kubbealtı Sözlükte fırsat sözcüğünün kökünün Arapça (ﻓﺮﺻﺖ) i. furṣat olduğu belirtilmiştir. Bir şeyin yapılması için uygun düşen, elden kaçırılmayacak durum ve zaman anlamına gelmektedir.
Fırsat bilmek: Önüne çıkan imkândan derhal faydalanmaktır.
Fırsat bu fırsat: Yararlanmanın tam zamanı anlamınadır.
Fırsat düşkünü: Eline fırsat geçer geçmez karşısındakinin aleyhine de olsa ondan faydalanan kimse.
Fırsat düşmek (çıkmak): İmkân ve uygun zaman elde etmektir.
Fırsat elde iken: Yapabilme imkânı varken anlamında kullanılmaktadır.
Fırsat kollamak: Uygun zamanı ve durumu gözlemektir.
Fırsat tanımak: (Bir kimseye) Gerçekleştirmek istediği şey için bir imkân daha vermek, şans tanımak.
Fırsat vermek: İmkân tanımak, uygun şartı sağlamaktır.
Size son bir fırsat veriyorum.
Kaçabilir, sakın fırsat verme.
Fırsat yoksulu: Eline imkân geçmediği için fenalık yapamayan, fırsat bulduğunda kötülük yapacak yaratılışta olan kimse.
Fırsatı ganimet bilmek (saymak): Karşısına çıkan fırsattan hemen faydalanmak demektir. Ganimet sözcüğü de başkasına ait bir malı zorla elde etmeyi ifade için kullanılmaktadır.
Fırsatı kaçırmamak: Önüne çıkan elverişli durumdan faydalanmaktır.
Fırsattan istifade: Uygun zamanı yakalayarak, önüne çıkan fırsattan faydalanmaktır.
Bu açıklama ve örneklerde de bir şeye sahip olmak, bir işte, derste, yarışta başarılı olmak veya olmamak hep bir şansa bağlı kılınmaktadır.
Bir işin şansa bağlı olması kendi doğası dışında kabul edilebilir değildir. Ancak dün ve bugünkü toplum yapımız birçok şeyi şans, talih olarak değerlendirme kolaylığına kendini kaptırmıştır. Toplumda fırsat eşitliği gerçek anlamda sağlanırsa, bir yarışa katılanlara eşit koşullar tanınırsa o toplumda şans sözcüğü sözlüğün sararmış sayfalarında kalır.
Sevan Nişanyan, Sözlerin Soyağacı (s.160) fırsat sözcüğünün kökeninin Arapça furşat olduğunu kökünün de furşa olduğunu belirtmektedir. Arapçaya da Aramca pirşa sözcüğünden girdiğini söylemektedir. Nişanyan’a göre furşat kısa rahatlama anı, tatil ve pirşa da delik, gedik anlamlarına gelmektedir.
Ferit Develioğlu’nun Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Sözlük (s. 310) açıklamasına göre sözcüğün aslı Arapça fursat olup dilimizde yanlışlıkla fırsat olarak yerleşmiştir. Anlamı uygun zaman, elverişli durum, faydalanma sırası, elden kaçırılmayacak faydalı vakit, hal ve münasebettir.
İsmet Zeki Eyuboğlu Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü (s. 262) ‘de dilimize Arapçadan giren fırsat sözcüğünün anlamını uygun durum, elverişli süre, kollanan olanak olarak açıklamaktadır.
Şemseddin Sami’nin Kâmûs-î Türkî’ sinde (s.768.) de Arapça fursat sözcüğünün anlamı münâsip ve muvafık-ı vakt ü hal, istifade etmek sırası, elden kaçırılmayacak faydalı vakit ve hâl olarak ifade edilmiştir.
Toplumun kurulu düzeni kurnazlığa ve fırsatçılığa olanak vermemeli, örneğin; alışveriş merkezlerinde fırsat reyonu gibi uygulamalar denetim altına almalıdır. Satıcıların örneğin herhangi bir ürünün fiyatını düşük gösterebilmek için 100,-TL yerine 99,90 TL fiyat koymaları yasaklamalıdır. Alıcıların kolay fiyat karşılaştırması yapabilmelerini sağlayabilmek için ambalaj kutu, şişe, ağırlık ve sayılarında bir standardizasyona gitmeleri zorunlu hale getirilmelidir. Tüm firmalar açılış günlerinden başlayarak ve sürekli olarak indirimli fiyat aldatmacasıyla müşteriyi şaşkına çevirmekte, onları kandırmakta ve kurnazlıkla kârlarını artırmaktadırlar. Sattıkları malın kusurlarını gizleyerek satabilmek için ürünlere koydukları okazyon, kelepir gibi etiketler piyasa denetleme kurullarınca denetim altına alınmalıdır.
Yukarıda fırsat eşitliğinden, daha doğrusu toplumun bireylerine eşit yaşama koşulları sağlanmasından söz etmiştik. Bu eşitliğin sağlanabilmesi için her şeyden önce o toplumda bireylerin hak ve özgürlüklerinin eşit olması bu eşitliğin herkes tarafından özellikle yöneticiler tarafından tartışmasız, hiçbir duraksamaya yer vermeden kabul edilip uygulanıyor olması gerekmektedir. Bunun için de nepotizm olarak tanımlanan kayırmacılığın yapılmaması, yapıldığı anda toplumun bir kısmının beni ilgilendirmiyor demeden birlikte tepki göstermesi, demokratik haklarını kullanarak o durum düzelene kadar eylemlerinden vazgeçmemesi gerekmektedir. Uygun işe uygun insan olarak tanımlanabilecek liyakat konusu da aynı şekildedir. Tüm bunların yaşamda yer bulması için hukukun üstünlüğü, bağımsız yargı, yargıç güvencesi gibi demokrasinin temel direklerinin güçlü olması, güçlendirilmesi gerekmektedir.
Daha da önemlisi halkın bu kavramların edilgin bir öznesi olmaktan çıkması gerekmektedir. Halk kurnazlık ve fırsatçılık konusunda farkındalık sahibi olmalıdır. Halk fırsat bize ne zaman gelecek, nasıl bir kurnazlık yapsak da biz de kolayca o şeye veya duruma kavuşsak, gemisini kurtaran kaptan olsak diye beklememekten çıkmalıdır, çıkarılmalıdır. Yaşadığımız toplumun bireyleri olarak bizlerin hepimizin kurnazlık ve fırsatçılık girdabından kendimizi kurtarmamız zorunludur. Örneğin trafik sıkışıklığından kurtulabilmek için trafik polisinin o anda orada olmadığını fırsat bilerek en sağdaki güvenlik şeridini kullanma kurnazlığını yapmamamız gerekmektedir. İnsanlarımızın bu durumlara ‘tevessül’ ve ‘teşebbüs’ etmemesi gerektiği gibi kuralları uygulamakla yükümlü yöneticilerin de bu ‘teşebbüs’ ve ‘ihlallere’ karşı görevlerini tam olarak yapmaları zorunludur. Toplum içindeki karar ve eylemlerimizin kişisel çıkarlarımızı karşılaması yanında toplum yararına uygun olup olmamasını da düşünmeliyiz. İnsanlarımızın tek tek yıkıcı bir bencilliğin kahramanı olmaktan çıkarmalıyız. İnsanlarımızın gözetici bir bencilliğin sağladığı esenliği yaşayacakları ortamı sağlamalıyız.
Kurtuluşun tek başına olmayacağını, kurtuluşun hep birlikte kendimiz yerine toplumun genel yararını düşündüğümüzde sağlanabileceğini kabul etmemiz, bunu kendimize ilke olarak alıp uygulamamız gerekmektedir.
Kurnazlık ve fırsatçılık kavramlarının kök, köken ve anlamlarını sorgulayarak işe başlamak bize bu kavramların neden olduğu olumsuzlukları ortadan kaldırmaya, huzurlu bir topluluk halinde yaşamaya yardımcı olacaktır.
10.06.2023
Ali Can Polat