Bozbulanık İki Kelime: Ansiklopedi, Sempozyum
Nurullah Ataç ülke aydınlarının Eski Yunanca - Latince öğrenmelerini isterdi. Bu görüşünden ömrü boyunca vazgeçmedi. Bu ülke doğu uygarlığından batı uygarlığına geçmişti. Batı uygarlığının temeli batı dilleriydi; batı dilleri de Yunanca ile Latinceye dayanıyordu. Aydınlarımız arasında batı dillerini su gibi bilenler vardı var olmasına, ama batının kavramlarını bir batılı gibi anlayamıyorlardı. Fransızcayı, İngilizceyi, Almancayı bu dillerin söz dağarcığının kaynaklarını, kökenini bilmeden öğrendikleri için batının kavramlarını özümseyemiyorlar, ister istemez yarım yamalak öğrenmiş oluyorlardı. Ataç'ın aydınlarımızın asıl anlamını bilmediklerinden yakındığı terimlerden biri de "ansiklopedi"ydi. Bu kelimenin ne demek olduğunu bilmelerini isterdi aydınların.
Ansiklopedi terimini daha ilkokulda öğretirler. Ama öğretilen, yalnızca sözlük anlamıdır. Öğretenler de bilmez aslında ne demek olduğunu, çünkü onlara da öğretmemişlerdir. Ansiklopedi gibi daha birçok terim zihnimizde herhangi bir çağrışım uyandırması mümkün olmayan, tamamıyla soyut, bozbulanık kavramlardır.
Ansiklopedi terimi şu iki Yunanca kelimeden çıkmış: enkyklios paideia. Birinci kelimede şu iki bileşen var: an (en), "içinde", bir edat + siklo / cyclo, "çevrim, döngü >çevre". Bağlantı noktası: bir halka gibi çevirme, çevreleme durumu bir çevreyi akla getirir.
İkincisine gelince, ped / paed, "çocuk" + ia, "yer", yer bildiren bir sonek, dolayısıyla çocuk yetiştirilen yer demek. İki kelimeyi birleştirince, "çocuk yetiştirme, çocukları bir çevreye sokma, onları bir çevre içinde yetiştirme, böylece bir eğitim-öğretimden geçirme, genel kültür edindirme" anlamlarını veriyor. Bugünkü anlamıyla "pedagoji"ye çok yakın (çocuk kelimesi bu terimde de var zaten). Bağlantı noktası: "çocuk", gençleri, yetişme çağında olanları akla getirir. Ne var ki, paed Yunancada "oğlan, erkek çocuk" demek. Kızların da iyi yetiştirilmesi diye bir hedef yoktu Eski Yunan'da.
Çember gibi döngüsel, daire gibi döne döne aynı hareketi tekrarlayan, sürekli, düzenli, muntazam anlamlarındaki cyclo (İngilizce, Fransızca cycle kelimesinin kaynağı) başına konan edatla belirli bir çevreyi işaret ediyor. "Çevre" derken kastedilen şey, bilim, sanat, bilgili kişiler çevresi. Bu iki kelime elbette bir terim değeri taşımıyordu o zaman. Eski Yunan'da bugün ansiklopedi diye adlandırdığımız kitaplar yoktu zaten.
Yunanca el yazmalarının suretini çıkaran Latin yazıcılar bu iki kelimeyi tek kelime sanıp birleştirmişler, ama anlamlarını değiştirmemişler. Enkyklios, "her şeyi kapsayan, bir halka gibi çevreleyen, genel" anlamında; Yeni Latincede encyclopaedia yazımıyla birleştirilen (ulusal dillere de bu şekilde geçen) iki kelime de "çocukların, gençlerin öğrenmeleri gereken bütün bilgiler, genel eğitim-öğretim" anlamında yorumlanmış. İngilizcedeki ilk anlamı da bu: "eğitim-öğretim, talim-terbiye genel programı". Kelime bu anlamıyla İngilizcede ilk kez 1531'de kullanılmış; Fransızcada da 1532'de.
Encyclopaedia terimi Yeni Latincede daha sonra, onyedinci yüzyılda, her alanda bilgi veren, konuların abece sıralamasına göre işlendiği başvuru kitaplarına uyarlanıyor. Kelime, Latincede türetiliyor, ama Fransızcada, İngilizcede yaygınlaşıyor. Bu yeni terimin en tanınmış, ilk modern örneği Encyclopédie ou Dictionnaire raisonné des Sciences, des Arts, et des Métiers (1751-1765) ["Ansiklopedi ya da Bilimler, Sanatlar ve Zanaat Kollarının Açıklamalı Sözlüğü] adını taşıyan Fransız ansiklopedisidir. Denis Diderot ile Jean le Rond d'Alembert'in yayım yönetmenliğinde, yüz elliyi aşkın yazarın kaleme aldıkları metinlerle yayımlanan yirmi sekiz ciltlik bu büyük eser hayata bilim ışığında bakışın, laik dünya görüşünün, Aydınlanma düşüncesinin çok önemli bir ürünüdür. Bu büyük esere emek verenler düşünce tarihinde "Ansiklopedistler" adıyla anılır. İlk kez 1768'de yayımlanan Encylopaedia Britannica ikinci ansiklopedidir.
Bu iki eser "ansiklopedi" adını taşıyan ilk başvuru kaynaklarıdır. Bu adı taşımayan ama aynı amacı güden, yani çeşitli konularda bilgi veren kaynak kitapların tarihi Avrupa'da da, Avrupa dışı dünyada da çok daha eskidir.
Ansiklopedi terimi Osmanlı Türkçesine muhîtü'l maârif [maarif muhiti] diye çevrilmiş. Şemsettin Sami Kamus-ı Fransevî''de Fransızca encyclopédie terimini tanımlarken kullanmış. Burada dikkati çeken, terimin Latincede benimsenen anlamı olan "genel eğitim" değil de, Yunancadaki ilk anlamının göz önünde tutulmasıdır. Ansiklopedi kelimesi Türkçeye 1920'lerde girmiş olabilir. Mehmet Bahaettin Yeni Türkçe Lügat'inde (1924) "ansiklopedi"yi şöyle tanımlamış: "Bütün malûmatın hey'et-i umûmiyyesi. Bilcümle ulûm ve sanayiden bahseden eser, muhîtü'l-ma'ârif." 1930'lu yıllardan başlayarak Türkiye'de sayısız ansiklopedi yayımlandı; hepsi de "ansiklopedi" adıyla.
Ansiklopediler yirminci yüzyılda ulusal amaçlara da hizmet etti. Her ülke, her kültür çevresi kendi geçmişini hatırlamak, hatırlatmak, yeni kuşaklara öğretmek için ansiklopediler çıkardı. Günümüzde ansiklopedi basılmıyor artık. Ama ansiklopedicilik tükenmiş, çağını doldurmuş bir uğraş değil. Bugüne dek çıkmış olan bütün ansiklopedileri aşan devasa bir uluslararası ansiklopedi yayımlanmakta Genel Ağ'da: Wikipedia. Daha önceki ansiklopedilere girmemiş olan konuların yanı sıra her önemli yeni gelişme bu ansiklopediye bir madde başı olarak giriyor. Bu sanal ansiklopedinin yerel nüshaları da var. Her ülke kendince önemli bulduğu bilgiyi ekleyebiliyor, böylece gün geçtikçe daha çok büyüyor.
Wikipedia 2001'de yayım hayatına başlamış. Kelimenin ilk biçimi WikiWikiWeb. Amerikalı bilgisayar programcısı Ward Cunnigham (doğ. 1949) türetmiş. WikiWiki, Hawaii yerel dilinde "hızlı" demek. Kelimenin tekrarlanması anlatıma güç katmak, yani "gerçekten de çok hızlı" anlamını verebilmek için olsa gerek. Kastedilen şey şu: "ansiklopedik malumata erişmek için çok kısa, en kestirme yol." Çeşitli terimlerin kökeni üstüne çok hoş bir kitap yazmış olan Mark Forsyth (The Etymologicon, Icon Books, Londra, 2011) Wikipedia teriminden ne anlam çıkabileceğini hatırlatıyor: "Wikipedia'nın 365 milyon okuru arasında pek azı bu kelimenin 'hızlı çocuk' (fastchild) anlamına geldiğinin farkında..." (s. 217).
Symposion
Sempozyum, "ansiklopedi"den de donuk, soğuk, kuru bir kelime. Daha ilk anda bir resmîyet havası estirir. Birtakım asık yüzlü insanlar kürsü gibi bir yere çıkar, herkesin anlayamayacağı birtakım lakırdılar ederler... Konular "akademik" denen kuru konulardır... Budur kelimenin uyandırdığı çağrışım.
Eski Yunanların symposion dedikleri toplantı böyle bir şey değildi. Yunancada symposion "birlikte içmek, işret, işret meclisi" demek. Şu iki birimden kurulu: syn / sym, "birlikte" + pinein, "içmek". Birer şölendi bu toplantılar. Şölenler genellikle akşam yemeğinden sonra verilirdi (Yunanlar yemek sırasında içki içmezlerdi). Musıki, dans, oyun, benzeri eğlenceler, elbette sohbet, şölenlerin bir parçasıydı. Eski Yunanlar fikir tartışmalarına yiyip içerek, bir eğlenti havasında katılmaktan hoşlanırlardı. Sunulan eğlencelerin niteliği toplantının vesilesine göre değişebilirdi. Kimi zaman, kadın, erkek ücretli çalgıcılar davet edilirdi. Evin köleleri de konukları eğlendirir, onlara şarap, meze ikram ederdi.
Şölenlerin vesilesi değişirdi. Çoğu kez, özel günler seçilirdi. Örneğin, bir şiir yarışmasında ya da Olimpiyad oyunlarında kazanılan birinciliği kutlamak için bir şölen verilebilirdi. Toplantılar seçkin kişilerin evlerinde seçkin konukların katılımıyla düzenlenirdi. Toplantılara gençler de davet edilirdi kimi zaman. Meclise ilk kez davet edilen bir delikanlı "entelektüel" bir çevreye ya da seçkinler çevresine kabul edilmiş olurdu. Eski Yunan'da eğitim-öğretim okul hayatıyla sınırlı bir etkinlik değildi. Entelektüel bir çevreye kabul edilmek herkesin elde edemeyeceği bir ayrıcalıktı. Yunan dünyasında uygulanan eğitimin özgün bir yönüydü bu. Mecliste yiyip içilirken her konuda sohbet edilebilir, her sorun üzerinde tartışma açılabilirdi. En seçkin sohbetler felsefi sorunlar üzerinde tartışılan sohbetlerdi.
Eski Yunan dünyasının çok önemli bir toplumsal kurumuydu symposion. Yazılı kültür ile sözlü kültür bu dünyada iç içe geçmişti. Sözlü bildirişimin kalbi bu şölenlerde atardı. Meclislerin başkişisi, tek satır yazı yazmadığı halde, dünyanın gelmiş geçmiş en ünlü filozofu olan Sokrates'ti.
Platon ile Xenophon'un (Ksenofon diye okuyunuz) kaleme aldıkları Symposion adlı diyaloglar ile bazı şiirler bu özel toplantıların niteliklerini, atmosferini yansıtır. Şölenlerden sahneler Eski Yunan çağından kalan bazı resimlere de yansımıştır.
Bu iki diyalogu da Türkçeye Şölen diye çevirmişiz. Çevirmenler kelimenin Yunancadaki anlamını göz önünde tutmuşlar; son derece yerinde bir karar. Onsekizinci yüzyılın başlarında batı dillerinde Yunancadaki anlamıyla kullanılan sempozyum (Yunanca - ion soneki Latince kelimelerde - ium olur), aynı yüzyılın sonlarından bu yana bilim, sanat çevrelerinin, üniversitelerin düzenledikleri, bilgi, fikir alışverişi sağlama amaçlı bilimsel toplantılar için kullanılıyor. Peki buna ne diyeceğiz Türkçede? Batı terimlerine Türkçe karşılık ararken kelimelerin çoğu kez ya Yunanca / Latince asıllarının anlamları, yani kökeni, ya da yüzyıllar sonra Avrupa dillerinde kazandıkları son anlam göz önünde tutuluyor. İkisinden biri Türkçeleştiriliyor. Her ikisini içine alan, ipin iki ucunu birleştiren bir karşılık tutturulamıyor. Ama bu kelimede ipin iki ucunu birleştiren çok başarılı bir karşılık bulmuşlar: bilgi şöleni. Kim bulduysa kutlamak gerek. Bilimsel toplantı bildirilerinin basıldığı bazı kitapların bu adla yayımlandığını görmek de sevindirici.
Bülent Aksoy
19 Temmuz 2021