SEVAN NİŞANYAN
(Entelektüel Olmaya Çalışan Ama Beceremeyip Yüzüne Gözüne Bulaştıran Bir Zavallı)
*İstanbul'da özel bir lisenin okul müdürü İbrahim Oktugan, yabancı uyruklu bir öğrencisinin silahlı saldırısı sonucunda öldü.
04.05.2024 / Gazeteler
*"Genç bir insanın hayatını bilerek ve isteyerek kaydıran birinin orantılı şekilde cezalandırılması doğrudur. Bazı koşullarda öldürmek bir yöntem olabilir. 11 yıllık okul hayatımda belki 60 öğretmen tanıdım. En az yirmisi kompleksli, sadist, cahil, içten pazarlıklı puştlardı. Birini dahi imha etmeğe cesaretim yetmediği için hep kendimi suçlarım. Öldürülen İbrahim Bey'i tanımam etmem. Ama arkasına aldığı posteri iyi tanıyorum."
06.05.2024/ Sevan Nişanyan (X) paylaşımı
Not-1: Arkasına aldığı poster dediği öğretmenin odasındaki Atatürk resmidir.
Not-2: Fonda duran posteri iyi tanıdığını söyleyen Nişanyan o posterin ait olduğu kimseyi hiç tanımamakta ama sınırsız bir hınçla düşmanlık duyguları beslemektedir.
*Sevan Nişanyan kimdir?
Sevan Bedros Nişanyan (Ermenice: Սեւան Պետրոս Նշանեան; etimoloji ve sözlük alanında yaptığı çalışmalarla tanınan Türkiye Ermenisi yazar.
Geçmişte Agos ve Taraf'ta köşe yazarlığı yapmasının yanında birden fazla seyahat kitabı yazdı.
2004'te, Ayşenur Zarakolu Özgür Düşünce Ödülü'nü aldı.
Nişanyan, 2017 yılında hapisten firar etmesinin ardından Yunanistan'ın Sisam adasında dört yıl boyunca yaşadı. Ekim 2021'de Belgrad üzerinden Sisam adasına dönerken Yunanistan makamları tarafından persona non grata ilan edilerek sınırdışı edildi.
Sevan Bedros Nişanyan, 21 Aralık 1956'da Türk-Ermeni bir ailede doğdu. İlköğrenimini Pangaltı Mıhitaryan Okulunda gördü ve 1968'de, Milliyet gazetesi tarafından düzenlenen İlkokullararası Bilgi ve Kültür Yarışması'nda üçüncü oldu. Ortaöğrenimini Işık Lisesi ve Robert Lisesinde tamamladı. Robert Lisesi için "İçinde bulunup da sevdiğim ilk ve muhtemelen son kurum" demiştir. 1974'te üniversite eğitimi için ABD'ye gitmiş, Yale Üniversitesinde felsefe okumuş ve Columbia Üniversitesinde siyaset bilimi doktorasına kabul edilmiştir. Latin Amerika siyasi partileri hakkındaki doktora tezini tamamlamadan Türkiye'ye dönmüştür.
Türkçeye çevirdiği Grundrisse, yazdığı yüz sayfalık bir önsöz ile 1979'da henüz 23 yaşındayken yayımlandı. Birikim dergisinde ve The New York Times'ta yazıları çıktı.
1984-1985 yıllarında Commodore 64 adlı kişisel bilgisayarı Türkiye'ye getiren firmanın kurucusu ve yöneticisi oldu. Bilgisayar programcılığı ile ilgilendi, çeşitli konuşma ve konferanslara katıldı.
1986'da vizyona giren, kömür madenlerinde geçen bir aşk hikâyesini anlatan Flight of the Spruce Goose filmine senaryo danışmanlığı yaptı
Çeşitli Britanya ve Uzak Doğu yayınevleri için seyahat kitapları kaleme aldı. 1998 yılında Küçük Oteller Kitabı ilk kez yayımlandı. Türk turizmine kitle turizmi dışında yeni bir yön kazandırma çabası olarak görülebilecek bu kitap kısa süre içinde bir referans kitap haline geldi.
Hapis yattığı dönemde "Sözlerin Soyağacı: Çağdaş Türkçenin Etimolojik Sözlüğü" adlı eserini tamamladı; aynı sözlüğün popüler bir özeti olan "Elifin Öküzü ya da Sürprizler Kitabı" adlı kitabı yayımlandı.
2004'te İnsan Hakları Derneği tarafından verilen Ayşenur Zarakolu Özgür Düşünce Ödülü'ne layık görüldü.
Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu bölgeleri hakkında resmî görüşün verilerini sorgulayan "Ankara'nın Doğusundaki Türkiye" adlı gezi rehberi 2006'da yayımlandı.
Şirince'de inşa ettiği taş binalar mühürlendikten sonra mührü sökerek inşaata devam eden Nişanyan iki yıl hapis cezasına çarptırıldı. Daha önce onanan hapis cezaları da buna eklenince infaz süresi 11 yıl 5 aya çıktı. Söke Cezaevi'nde cezası infaz edilmeye başlandı, 2017'de daha sonra aktarılmış olduğu Foça Açık Cezaevi'nden firar ederek yurtdışına kaçtı
Nişanyan Ekim 2021'de, Belgrad üzerinden Yunanistan'da yaşadığı Samos Adası'na dönmek isterken Yunanistan tarafından istenmeyen kişi Persona non grata ilan edildi.
(Vikiwand’ dan özetlenmiştir.)
----------
Çalışkan ve bir o kadar da geveze bir kimsedir. Konuştuğunu ölçüp tartma gereğini duymaz. Bu özelliğinin iyi bir şey olduğunu sanır, bununla da övünür. Aykırı bir şey yapmanın hafifliği onun için dayanılmaz çekiciliktedir. Bir keresinde eşi ile tartışmış, haklı ya da haksız, sinirlerine söz geçirememiş, lâzımlıkta biriktirdiği dışkısını eşinin başından aşağı boca etmiştir.
Özellikle Sözlerin Soyağacı adlı Çağdaş Türkçenin Etimoloji Sözlüğü başvuru kaynağı olma özelliğini taşır.
Türkiye Cumhuriyetinin ve Mustafa Kemal Atatürk’ün hiç ayrımsız A’ den Z’ ye her şeyine karşıdır, düşmandır. Yazdığı konuştuğu her cümlede hiçbir kanıt, hiçbir gerekçe gözetmeden bu düşmanlığını adeta kusar.
Geçen gün bir okul müdürünün yabancı uyruklu bir öğrenci tarafından silahlı bir saldırı sonucu öldürülmesinden sonra yine aynı tarzda içindekileri kusmuştur.
Söylediklerini gazete başlığı ve kendi (X) hesabındaki paylaşımı ile yukarıda okudunuz.
Belki bu denli kaba, bu denli dayanaksız ve çirkin paylaşımı hiç dikkate almamak ve üzerine hiç konuşmamak gerekir. Ancak sözü açılmış iken bir konuyu özetle belirtmek isterim.
Sevan bir Ermeni aydını değil kendisi kabul etmese bile kesmece bir Ermeni ırkçısıdır. Bu ırkçılığının özünde de kendisinin ateist olduğunu söylemesine karşın koyu, fanatik bir dincilik yatmaktadır. Ne yazıktır ki ülkemizde bu nitelikte tek kişi o da değildir. Farklı din ve etnik kökenden gelen böyle çok kimse vardır. İşin ilginç yanı bu kişiler etnik milliyetçiliği demokratlık, solculuk zannetmektedirler. Kendi dışındakileri ırkçı ve faşist düşünceli olarak değerlendirmektedirler. Bu düşüncede olanlar kavramların içlerini boşaltarak kendilerini liberal solcu, küreselci gibi yaftalarla tanımlamaktadırlar.
Kuşkusuz etnik ayrımcılık ne kadar tehlikeliyse faşist, ırkçı milliyetçilik de o kadar tehlikelidir. Aynı şeyler fanatik dinsel görüş ve düşünceler için de geçerlidir. Bir arada birlikte, barış ve huzur içinde yaşamanın biricik dayanağı tasada ve kıvançta bir ve birlik olabilmektir. Bunun önündeki tüm engelleri kaldırmak zorunludur.
Sevan aydın değildir çünkü her bir düşüncenin ayrı bir değeri olduğunu kabul etmez. Tartışmayı değil kafasındaki doğruları karşısındakine kabul ettirmeye çalışır. Başarılı olamayacağını anlayınca da hemen çamurlaşır.
Türkçedeki bir deyimde belirtildiği gibi,; okumak, vali kaymakam olmak başka adam olmak başka bir şey.
Sevan Nişanyan, her şeye 1915 gözlüğü ile bakar. Havada kuş uçsa 1915 ile arasında bir bağ kurar. Türkiye Cumhuriyeti sanki o tarihte varmış gibi suçlamasına devam eder. BM Jenosid kararının tarih, kapsam ve geçerlik tarihinin ne olduğunu, yaşanan olayların gerçekten zorunlu bir tehcir mi, bir karşılıklı katliam mı veya gerçekten bir soykırım mı olduğu gerçekleriyle hiç ilgilenmez.
Osmanlı devletinin bir ulus devlet olmadığını, o tarihlerde ulus kavramının bile bilinmediğini, farklı etnisitelerden oluşan bir imparatorluk olduğunu düşünmez. Osmanlı’nın Ermeni etnisitesine Türk varlığından daha çok hak tanıdığını, devletin üst kademelerinde görevler verdiğini, Ermeni tebaa için tebaayı sadıka derken Anadolu Türklerine etrakı bi idrak gözü ile baktığını görmezden gelir.
Osmanlının son yüzyılında Müslüman olmayan tebanın durumunun Müslüman tebaadan daha iyi olduğunu önemsemez. Soykırımın ne olduğunu, ne olmadığını değil bunun kendi dışındakiler tarafından niçin kabul edilmediğini sorgular, bununla da yetinmez ağzını bozar.
Türkiye Cumhuriyeti Sevan Nişanyan’ın sandığı gibi milliyetçilik temeline göre değil “anayasal vatandaşlık” ilkesine göre kurulmuştur. Genç cumhuriyet yüzyıllarca din ve haneden baskısı altında ezilmiş olan özellikle Türk kökenli yurttaşlara bir güvenç ve öğünç sağlamıştır. Bunun kötü bir yönü yoktur.
İşin politik yanını bırakalım, dönelim Nişanyan’ın (X) Twitter hesabından yaptığı açıklamaya…
Herhangi bir insan “tanımam etmem” dediği bir insan için “bazı koşullarda öldürmek bir yöntem olabilir”, “hayatımda 60 öğretmen tanıdım en az yirmisi kompleksli, sadist, cahil, içten pazarlıklı puştlardı”. “Birini imha etmeğe cesaretim olmadığı için kendimi suçlarım” tarzında ifadeler kullanabilir mi?
Kullanan birisi sağlıklı, normal bir insan olabilir mi?
Tartışmak, eleştirmek ve yaşatmak yerine öldürmeyi bir yöntem olarak gören bir anlayışa ne söylenebilir ki?
Görevi eğitmek, öğretmek, yetiştirmek olan öğretmenlerine bir insan kompleksli, sadist, cahil, içten pazarlıklı puştlardı diyorsa kendisine sormak gerekmez mi?
Sen ne idin ve şimdi sen nesin?
Sevan Nişanyan bu açıklamalarında cesaret eksikliği nedeniyle hayıflanmakta, aynı duruma düşmemeleri için adeta başka genç öğrencileri uyarmakta ve yüreklendirmektedir.
Sevan Nişanyan adındaki bu kimsenin dün ve bugün bireysel olarak yaptıklarının ve toplum yaşantısı için yazıp konuştuklarının kabul edilemezliğini belirtmek gereğini duyuyorum.
Bu ülkenin bir yurttaşı olarak bu topraklarda yaşayan herkese eşit davranmayı, herkesin kültürel zenginliğini kendisinin de bir zenginliği kabul eden bir yurttaş olarak Sevan Nişanyan’a kızmıyor, acıyor ve üzüyorum.
Sevan’ ın özellikle Türk dilinin etimolojisi ile ilgili olarak yaptığı çalışmaları ise takdir ediyor ve devamını diliyorum. Sevan Nişanyan’ı da Agop Dilaçar’ı da onlardan başka farklı etnik ve kültür dünyası olan herkesi de benimle aynı görüşleri paylaşanlar gibi severim. Ama aptallığa varan bu düşmanlığından da aynı şekilde nefret ediyorum.
Türkçemizin değerini, güzelliğini ortaya koymak, dilimizi düşünürken, konuşurken ve yazarken kullandığımız kavramların kök ve kökenlerini daha iyi öğrenmek için yaptığım Kavram Mutfağı çalışmalarında sık sık adından söz ettiğim bu etimolog yazar için bu notları kayıt altına almak istedim.
Bundan sonra etimoloji dışındaki her tür politik görüşüne daha mesafeli olmak zorunda kalacağım.
10.05.2024
Ali Can Polat