PEYGAMBER
İslam dinine göre yoktan var eden, her şeyi yöneten, her şey hakkında söz ve hak sahibi olan biricik yaratıcı ulu Rab tarafından özel olarak seçilip görevlendirilmiş olan ve insanlara onun buyruklarını bildiren, onları hak yoluna, dine çağıran, vahiy yoluyla kendisine gelen bilgiler doğrultusunda insanların nasıl yaşaması gerektiğini anlatan kimsedir.
Ayrıca bu sözcüğün Müslümanlar için özel bir kullanımı yeri de vardır. Hazreti Peygamber… Sözcük bu anlamda kullanıldığında özel ad gibidir ve yazımı büyük harfle başlar.
Çoğumuz peygamber sözcüğünün Arapça olduğunu sanır ama Arapça değil Farsçadır. Sözcüğün İngilizce ve Almancası prophet, Fransızcası prophète, İtalyanca ve İspanyolcası profeta’dır.
İngilizce prophet sözcüğü, pro önce/önceden ve phesein/ söylemek sözcüklerinden birleştirilerek türetilmiştir. Yunancadan yapılmış bir çeviridir. Yani peygamber, προφήτης (prophḗtēs), bazen gelecekteki olayları önceden görüp bildiren ve ayrıca kutsal, tanrısal iletilerden insanlara bilgi veren kişidir. Daha ileri bir yorumla da peygamber o iletilerin daha çok kişiye ulaşması için çaba gösterir, mücadele eder. İbranice'de נָבִיא (nāvî), "sözcü" sözcüğü geleneksel olarak "peygamber" şeklinde çevrilmektedir. Bu sözcüğün okunuşu nâbi şeklindedir. Arapça peygamber sözcüğü karşılığı olarak kullanılan sözcüklerden biri de nebi sözcüğüdür. Dolayısıyla aslı Aramice nabaya olan sözcüğün İbraniceye navi/nabî ve oradan da Arapçayı nebi olarak geçtiğini görüyoruz.
Peygamber TDK Güncel Sözlüğü’ne göre Farsça bir sözcük olup kökü Farsça peyġām-ber sözcüğüdür. Anlamı: Allah’ın, buyruklarını insanlara iletmek için elçi olarak görevlendirdiği kimse; elçi, yalvaç, yalavaç demektir.
Peygamber (peygām-ber/peyâm-ber) kelimesi Farsça sözlükte “haber getiren” demektir. Eski Türkçe karşılığı yalvaçtır (yalavaç)’ tır. Ancak peygamber kelimesi erken dönemde Türkçe’ ye geçip yerleşmiştir.
İsmet Zeki Eyuboğlu’ nun Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü’ ne göre (s.722) Türkçe yalvaç veya yalavaç sözcüğünün kök anlamı yalvaran yakaran, anlam genişlemesiyle de yardımcı, tanrı elçisi, tanrı ile insanlar arasında aracılık eden kimsedir. Yal kökünden türeyen yalvı büyü, yalvıcı da büyücü anlamlarına gelmektedir. Yalvaç Farsça peygamber ve Arapça da resulün karşılığıdır.
Ancak yalvaç sözü eskimiş olup artık yaygın olarak kullanılmamaktadır.
Sevan Nişanyan Sözlerin Soyağacı’ nda (s. 381) Farsça paygâmbar tanrı elçisi, haberci açıklaması yaparak, bunun Arapça rasul karşılığı olduğunu belirtmektedir.
Şemseddin Sami’nin Kâmûs-ı Türkî (s.289) adlı eserinde Farsça peygâm veya peyam haber, peygamber de taraf-ı İlahi’den haber getirip evâmir ve nevâh-î İlâhiyeyi teblîğ eden zat, nebî, râsul şeklinde açıklanmaktadır.
TDV İslam Ansiklopedisi’ne göre peygamber (پيغامبر) Allah’tan vahiy yoluyla aldığı bilgileri ve emirleri tebliğ etmek, muhataplarını hak dine çağırmakla görevlendirilen yüksek vasıflı kimsedir.
Kur’an’da ve Hadislerde Peygamber. Kur’ân-ı Kerîm’de peygamber karşılığında nebî, resûl ve mürsel kelimeleri, peygamber göndermeyi ifade etmek için irsâl, ictibâ, ıstıfâ ve ba‘s kökünden fiiller kullanılır, ifadelerini kullanmaktadır. Nebî sözlükte “haber veren; mertebesi yüksek olan; açık seçik yol” anlamlarına gelir. Resul ve mürsel kelimeleri de “gönderilmiş kişi” anlamındadır.
Nebî: ﻰ) i. (Ar. neb’ “haber vermek”ten nebі). Nebi etimolojisi yukarıda anlatılmıştır.
Nübüvvet: ﻧﺒﻮّﺕ) i. (Ar. nubuvvet) Peygamberlik, nebîlik
Resûl: İnce okunuyor (ﺭﺳﻮﻝ) i. ( Ar. risālet “mektup veya elçi göndermek’ ten resul )
Mürsel: ﻞ) sıf. (Ar. irsāl “göndermek; salıvermek”ten mursel) İrsal olunmuş.
İrsal: İnce okunuyor(ﺍﺭﺳﺎﻝ) i. (Ar. resel > irsāl) Gönderme, yollama.
İctibâ: (ﺍﺟﺘﺒﺎﺀ) i. (Ar. cibāyet “vergi toplamak”tan ictibā). Toplayan anlamında.
Istıfâ: ﺍﺻﻄﻔﺎﺀ) i. (Ar. ṣafā’ “saf, temiz olmak”tan iṣṭifā’). Seçilmiş olan anlamında.
Ba’s: Kıyamet gününden bilgi verme.
Bu konularda çok sayıda kaynakta sonu gelmez bilgiler, rivayetler vardır. Bunları tek tek incelemeye çalışsak bir ömür bile az gelebilir.
İnsanlar iki ayakları üzerine dikilmesini (homo erectus) ve boşta kalan elleriyle birlikte beyinlerini de kullanmasını öğrendikten sonra şimdi anlamakta bile güçlük çektiğimiz o muazzam dili, dilleri ve kültürü geliştirmişlerdir. İşte bu zorlu evrim sürecinde insan içsel dürtüleri ve merakları ile araştırmaya, soruşturmaya başlamış, kafasında beliren acaba sorularına yeni yanıtlar bulmaya başlamıştır. İnsan kendisini sarıp sarmalayan doğayı ve doğada olup bitenleri anlamaya çalışmış, anladıklarını yan yana koyup bu şeyler ve olaylar hakkında kurallar (Nomos naturalis - nomos populus) oluşturmuştur. Yalnızca olmuş olanlar değil olacaklara karşı da ilgi duymuştur. ve olabilecek olanlar hakkında öngörülerde bulunmuştur. Dünyanın hemen her yöresinde insanoğlunun bu yönde çok ayrıntılı çalışmaları olmuştur. Kâhinler, biliciler kamlar ve dinler dünyanın düzenini anlamak daha iyi ve daha güvenli yaşamak gereksinimlerinden doğmuştur. Zaman zaman doğa olayları ile ilgili zaman zaman da toplumsal olaylar ile ilgili kestirimler yapmak yeni düzenlemeler önermek büyük önem kazanmaya başlamıştır. Toplumda üretim ilişkilerine koşut olarak gelişen güç ve mülkiyet sorunu güçlülerden veya haklılardan yana çözüm bekleyen en önemli bir konu olmuştur. Bu konu önemini günümüzde de göstermektedir.
Bu süreç içinde dinlerin ve o dinlere önderlik edenlerin yeri çok büyüktür. Özellikle din-tarım toplumlarında inançlar dünyanın gidiş yönü üzerinde büyük etkiler yapmışlardır. Bu bağlamda düşünülecek olursa Orta Doğu coğrafyasında doğmuş üç büyük din kendinden öncekilerden her yönü ile daha büyük iddialar ortaya koymuşlardır.
Yahudilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık dinlerinin her üçünde de dünyanın bir yaratıcısının olduğu, her şeyin sahibinin, yöneticisinin de o büyük güç olduğu çok açık ve net bir dille anlatılmıştır. Bu dinlerde yaratıcı ulu güç, insanlar arasından birisini, birilerini seçip insanlara gerçeği, hakikati anlatma görevi vermektedir. Allah ya da tanrı bu işi peygamberleri aracılığı ile yapmaktadır. Yönetme yöntemi de vahiyler yolu ile bu seçilmiş kişilere bazı bilgi ve emirleri bildirmesi ve bu kişilerin aldıkları ve öğrendikleri bu bilgileri insanlara anlatması yoluyla olmaktadır. Anlatmakla da kalmamakta insanların yaşantıları anlatılan bilgi ve emirler doğrultusunda şekillendirilmektedir. Bu dinlerin ana teması budur. Böyle olunca da ulu rabbin elçisi olan peygamberlere çok büyük ödevler, görevler düşmektedir.
Bu özetin özeti derlememizde amacımız yalnızca peygamber sözcüğünün kökünü, kökenini ve anlamını kısaca anlatabilmektir. Peygamber anlatılması, bilinmesi gerekli kavramlar içinde yalnızca bir tanesidir. Daha yüzlercesi, binlercesi vardır. Elbette bu kavramları ayrıntıları ile bilenler de bulunmaktadır. Ama büyük çoğunluk bu kavramların bırakınız etimolojilerini günlük kullanımdaki anlamlarını bile bilememektedir. Anlamını bilemediği bu kavramların savunuculuğunu ve amigoluğunu yapmaları ise çok acıklı bir durumdur.
Yukarıda açıklamaya çalıştığımız bilgilerle ilgili olarak kendi görüş ve düşüncelerimize yer vermedik ve bunları olabildiğince kendimize sakladık.
Halkımızın çok büyük bir kısmı doğrudan Allah sözcüğünün, namaz, oruç, tespih, kandil gibi sözcüklerin Arapça olduğunu sanmaktadır. Arapçanın Kur’an’dan önce de var olduğunu düşünmemekte ve Arapçanın Kur’an dili olduğunu bu nedenle kutsal olduğunu iddia edebilmektedir. Kutsal metinlerde geçen birçok kavram ve terimin kökleri İbranice, Aramice, Akatca, Süryanicedir.
Esasen böyle olması da doğaldır. Ama bu gerçek birçoklarının işlerine gelmemektedir.
Bu bilgisizlikler insanları birbirlerinden uzaklaştırmakta ve aralarına düşmanlık tohumları ekmektedir. Bilgi bu anlamda insanları birbirlerine yakınlaştırmakta, nefreti ve başka olumsuz duyguları ortadan kaldırmakta ve sevgiyi insanlar arasında egemen kılmaktadır.
Bu bilgilerin bilinmesi ve içselleştirilmesi isteğinden başka hiçbir amacımız bulunmamaktadır. Ne bir din veya inancın ya da inançsızlığın yanında veya karşısında olmak gibi bir görevimiz yoktur. Aslında bu görev “din adamı” olanlara, toplumun kurulu düzeni tarafından din ile ilgili olan görevlilerine düşmektedir.
Din konusunda çok yanlış bir kutsallık oluşturulmakta, sorulan her bir soru ve anlatılan her bir bilgi mukaddes değerlere hakaret olarak değerlendirilmektedir. Oysa en büyük kötülük ve hakaret bir bilginin gizlenmesidir. Bilgi ne kadar çok kişi tarafından paylaşılırsa, ne kadar çok kişi bu bilgileri öğrenir ise sözü edilen inançlar ya daha çok benimsenir veya yanlışlığı ortaya konmuşsa o kadar çabuk terkedilir.
Korkulması gereken bilgi değil bilgisizliktir. Korkuda karanlık, sevgide aydınlık vardır. Karanlık korkutur, aydınlık sevindirir, rahatlatır, huzur verir.
Bilgisizlik korku, bilgi sevgi yaratıcısıdır.
Hristiyan dünyasında kutsal metinler eskiden Latince idi. Hristiyanlığa gönül vermiş insanlar bu dili anlamadıkları için anlatılanları bir şarkı sözü gibi dinliyorlardı. Sonunda biri çıktı İncili önce Almancaya sonra başka dillere çevirdi, çevirdiler. İncil başka dillere çevrilince kıyamet kopmadı, herkes kendi yolunda yürümeye devam etti. Ama bu insanlar ellerinde bir aydınlatıcı olmadan karanlıkta yürür gibi değil de durduğu bastığı yeri görerek, bilerek yürümeye başladılar. Ancak tek bir şey değişti kilisenin gücü zayıfladı. İnsanların barış ve huzuru, refahı arttı.
Özellikle kutsal metinlerin dili anadilden başka bir dilde olunca belirsizlikler, yalanlar ve yanlışlar kaçınılmaz olmaktadır. İnsanlarda ve toplum genelinde sevgi yerine korku egemen olmaktadır. 21. Yüzyıl insanı ise korku değil barış ve huzur içinde, aklı ve vicdanı ile baş başa özgürce yaşamak istiyor. Bunun için de her şeyi ama her şeyi araştırıp soruşturmak ve doğrusunu öğrenmek istiyor. Çok küçük bir azınlık dışında insanlar ne cihat ve ne de haçlı seferleri istemiyorlar.
Bütün dinler genel olarak haktan, eşitlikten, adaletten, refah, barış ve huzurdan söz etmektedirler. İnançlı ya da inançsız sade insanlar da bunu istiyorlar. Farklı düşüncede olanlar din veya başka dogmaları kendilerine kalkan yapıp kendi kişisel çıkarlarına hizmet etmektedirler. İnsanlar yıkıcı bir bencillikle içlerinde sevgi yerine kin, nefret, kibir ve kıskançlıktan başka bir şey barındırmayan bu ikiyüzlü kişilere de engel olunsun istiyorlar.
İbrahimî dinler dışında peygamber sözcüğü fazla öne çıkmıyor. Hatta bazı dinlerde peygamberden hiç söz edilmiyor. Ama Orta Doğulu inançların peygamberleri ise çoktur. İslam dininde bunların sayısının 124 bin olduğundan söz eden âlimler bulunmaktadır.
Wikiwand bilgisi olarak dinlerin peygamberleri aşağıda sıralanmıştır…
Modern İbrahimî dinlerin peygamberlerini içeren bir tablo:
Kaynak : Wikiwand
19.08.2023
Ali Can Polat