İBADET YERLERİ
Semavi dinlerin ibadet yerlerinin adları çok dikkate değer bir anlam birliği gösteriyor. Dinlerin doğuş sırasına göre yol alalım. İlk kelimemiz sinagog, Museviliğin ibadet yeri. Kelime Yunanca. Synagein fiili bu dilde "bir araya getirmek" demek. Bir önek ile bir kökten kurulu olan synagoge (syn- "birlikte, topluca" + agog "yöneltmek, sevketmek") meclis, toplanma, toplantı, toplantı yeri anlamında. Eski Ahit'i Yunancaya çevirenler İbrancada "meclis, toplantı evi" anlamındaki keneseth'i Yunanca synagoge ile karşılayıp bu yeni kelimeyi Musevilerin ibadet diline sokuyorlar. İbrancada sinagog karşılığındaki yaygın kelime ibadet yeri, cemaat evi anlamındaki beth keneseth'dir. Bugün İsrail'de millet meclisine de, aynı kökten gelen Knesset dendiğine dikkati çekelim.
Türkçede sinagogla eşanlamlı bir kelime var: havra. Balkan dilleri ile Farsçada da kullanılan bu kelimenin kaynağı yine İbranca olan hebra. Bu dilde birlik, birlikte olma, cemaat anlamına geliyor hebra. TDV İslam Ansiklopedisi'nde verilen bilgiye göre, ilk kez ondördüncü yüzyılda İspanya Yahudileri arasında kullanılmış, 1492'de İspanya'dan sürgün edilen Sefarad Yahudilerinin konuştuğu, Ladino da denilen Yahudi İspanyolcasından Balkan dillerine girmiştir (aktaran Baki Adam, "Sinagog" maddesi).
İkinci kelimemiz kilise. Bu kelimenin tarihçesini görebilmek için Hıristiyanlığın çok öncesine uzanmak gerekiyor. En eski kaynak yine Yunanca. Akkalein kelimesinin bileşenleri şöyle: ak- "dışarıya, öne, açığa" + kalein, "çağırma". Buradan türeyen ekklēsia kelime anlamıyla "çağırma, seslenme, duyurma" demek, genellikle belirli bir iş için çağrılan insanları, özellikle bir şehrin yurttaşlarından meydana gelen resmî meclisi dile getirir. Eski Ahit'in Yunanca çevirisinde Yahudi halk meclisini, özellikle dinî amaçlarla düzenlenen, belirli bir konuda dinin (örneğin "Kitap"ın) neyi emrettiğini öğrenmek isteyenlerin katıldığı toplantılar hakkında kullanılmıştır. Ekklēsia Hıristiyanlığın doğuşundan sonra bu inanca bağlananların toplanma yeri, yani "kilise" anlamında kullanılmaya başlıyor. Yeni Ahit'te de, dünyanın neresinde olursa olsun Hıristiyanlık inancına bağlanmış olan insanların bir araya gelmesi, özellikle belirli bir yerde (örneğin ibadet için kullanılabilecek olan bir evde) toplanması hakkında kullanılmıştır.
Birçok dilde Hıristiyanların ibadet yeri aynı adı taşıyor. Birkaçını analım.
Ecclesia (Latince), ekklisia (modern Yunanca), kanīsa - kilisâ (Aramca, Arapça), kilîsa (Farsça), église (Fransızca ), iglesia (İspanyolca), eaglais (İrlandaca). Kilise Türkçeye Yunancadan girmiştir.
Cermen dillerindeki church, Kirche kelimelerini biraz erteleyip câmi'ye geçelim. Anlamı açık: Arapçada "toplamak, bir araya getirmek” anlamındaki cem‘ kökünden geliyor. O halde câmi de İslam inancına bağlı olanların toplanma yeri demek. Aslında câmi, "mescidü’l-câmi"nin (cemaati toplayan mescid) kısaltılmış şekli. Mescid, "sucûd" (secde etmek) fiilinden "secde edilen yer" anlamında. Türkiye'de küçük câmilere mescit deniyor; mescit, Mescid-i Aksâ, Mescidü’l-Haram, Mescid-i Nebevî gibi büyük camilerin adlarıyla sınırlı kalıyor Türkçede. İran'da ise büyük camilere de "mescid" deniyor.
Batı dillerinde cami karşılığında kullanılan İngilizce mosque, Fransızca mosquée, İtalyanca moscheta, moschea, İspanyolca mesquita, mezquita hep Arapça mescid kelimesinin türevleri. İspanyolca, İtalyanca yazımları "mescid" biçimine daha yakın.
Alevilerin ibadet-zikir yeri olan cemevi de adını Arapça cem' kelimesinden aldığına göre, o da "toplanma yeri" demek. Alevi inancına bağlı insanlar tekkelerle zaviyelerin kapatılmasından (1925) sonra bir ibadet yerinden yoksun kalmışlardı. Oysa Alevilik ayrı bir mezhebin bir koludur, tarikat değildir. Bu cemaat yıllarca, gözlerden uzak mekânlarda ya da evlerde toplandı. 1990'larda kurumlaşmaya karar verdi. Cemevi çok yeni bir kurum, yeni bir ad.
Bütün bu ibadet yerleri aynı anlama geliyor: toplanma yeri. Bu durum adı geçen inançlarda toplanma ediminin, toplanma yerinin önemine işaret ediyor. Bütün bu dinler "cemaat" kavramını ön sırada tutuyor. Ama bunun tersini de düşünelim. Bütün bu dinler "bireylik" fikrine sırt çeviriyor. Bireyliğin cemaat içinde, cemaat ruhu içinde eritilmesini istiyor.
Cermen dillerinde (Germanic) ibadet yerlerine verilen adların kökeni yine Yunancaya dayanıyor. Yunancada kyrios "efendi, hâkim, hükmeden"; kyriakós / kyriakē / kyriakón ise "efendimizin" demek. Bu kelime doğu Akdeniz bölgesinin ilk Hıristiyanlarınca "Efendimiz İsa'nın" anlamı doğrultusunda benimseniyor. Böylece kyriakós oíkos İsa'nın evi anlamını kazanıyor. İsa'nın evi de kilise.
Almanca Kirche, İngilizce church kelimelerinin kaynağı Ön-Cermence kirika buradan çıkıyor. Cermen dillerinde hep bu biçimin türevleri kullanılıyor. İngilizcenin İskoç lehçesinde kiliseye günümüzde de kirk deniyor. Kaynağı, Vikinglerin dili olan Eski Nors dilindeki kirkja. İngilizce church kelimesinin tarihî biçimlenişi de şöyle açıklanıyor: kyrios (Eski Yunanca) > Orta Yunanca kyriakon / kyriake (oikia) > kirika (ön-Cermence) > cirice, circe (Eski İngilizce), chirche (Orta İngilizce ) > church (Modern İngilizce).
Yunanca ekklēsia'nın Latin dillerindeki isim görevli türevleri İngilizcede kullanılmıyor. Ama aynı kelimenin Latinceden gelen sıfatı olan ecclesiastic kullanılıyor. Ecclesiastic history (kilise tarihi), ecclesiastic law (kilise kanunu) gibi. Ecclesiasticism ise kilise öğretisine aşırı bağlılık demek.
Öte yandan, bu Cermence biçim Slav dillerine de sıçramış. Douglas Harper eski kilise Slavcasında criky, Rusçada cerkov biçimlerini veriyor; Harper, Hind-Avrupa dili olmayan Fince ile Estonyaca biçimleri bile olduğunu görmüş, sırasıyla Fince kirkko, Estonyaca kirrik. Sözlükleri karıştırınca Slav dillerindeki şu türevlerini de görüyorsunuz: Sırp, Hırvat, Boşnak dillerinde crkva, Slovencede cerke, Bulgarcada tsŭrkvata. Sonuç olarak, bir yığın dilde aynı kelimeyi bulabildiğimize göre, bu Cermence biçim büyük bir istikrar göstermiş demektir. Hangi dilde, hangi yazımıyla kullanılırsa kullanılsın, "Tanrı'nın evi" anlamını koruyor. Cermen, Slav dillerini konuşan halklar bu kelimeyi, bu anlamı tercih ederken, Latin, Kelt dillerini konuşanlar Türkçede "kilise" imlasıyla yazdığımız, "ibadet yeri"ni işaret eden kelimeyi kullanıyor.
Bu ev kavramı üzerinde biraz daha duralım. Yeni Ahit'ten anlatıldığına göre, ilk Hıristiyanlar kilise binası inşa etmiyorlar, evlerde toplanıyorlardı. Yeni Ahit'in çeşitli metinlerinde, inananların evlerde toplandıkları görülüyor. Metnin İngilizce çevirisinde de "church" (kilise) denen yer "house" (ev); kilise aynı zamanda cemaat ile eşanlamlı. Örneğin şu metinde anlam çok açık: "Pavlus'tan Korintlilere Birinci Mektup", 16: 19). Şöyle denmiş: "The churches of Asia salute you. Aquila and Priscilla salute you much in the Lord, with the church that is in their house." / "Asya ilindeki kiliseler (churches) size selam eder. Akvila, Priska, evlerinde (house) buluşan toplulukla (church) birlikte Rab'de size çok selam ederler." (altını ben çizdim) İki "church" anlamca birbirini aydınlatıyor.
"Ev", İslam inancında da önemle vurgulanmıştır. Beytullah "Allah'ın evi" demek. İslamların ilk ibadet yeri olan Kâbe için kullanılmıştır. Bakara suresinde de (125) şöyle denmiş: "(...) biz Beytullah'ı insanlar için sevap kazanmaya yönelik bir toplantı yeri ve güvenli bir sığınak yaptık." (altını ben çizdim). Beytullah Kâbe'dir burada. Onun dışında, İslam inancında bütün camiler, mescitler "Allah'ın evi"dir. İslam geleneğinde kiliseler, sinagoglar da "Allah'ın evi" sayılır.
Latin, Kelt dillerini konuşanlar Türkçede "kilise" imlasıyla yazdığımız, "ibadet yeri"ni işaret eden kelimeyi kullanırken, Cermen, Slav dilleri "Tanrı'nın evi" anlamını öne çıkarıyor. Arapça da aynı doğrultuda. Kullanılan kelimeler ayrı, ama hepsinin anlamı bir...
Bülent Aksoy
20 Şubat 2022