GELİN – GÜVEY- GERDEK
Gelin, güvey ve gerdek dilimizden düşmeyen sözcüklerimizdendir. Bunların anlamlarını, kök ve kökenlerini yeterince biliyor muyuz? İlgi duyuyorsanız, merak ediyorsanız haydi gelin, birlikte araştırmaya başlayalım.
Gelin:
TDK 1966 Türkçe Sözlük’ e göre (s. 280) gelin evlenmek üzere süslenmiş kız veya yeni evlenmiş kadın yahut da bir kimsenin oğlunun karısı anlamına bir sözcük olarak kullanılmaktadır. Dilimizde aynı sözcük ile yapılan “kendi kendine gelin/güvey olmak”, “gelinlik”, “ gelin alayı”, “gelinboğan”, “gelinparmağı”, “gelinfeneri”, “gelinböceği”, “gelin havası” veya “gelinkuşu” gibi tamlamalar da bulunmaktadır. Yine memeli bir hayvanın ve bir bitkinin de adı gelinciktir.
İsmet Zeki Eyüboğlu’ nun Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü (s.274)’ te gelin sözcüğünün Türkçe kelmek/gelmek sözcüklerinden türeyen kelin/gelin olduğunu öğreniyoruz. Aynı sözlükte gelin sözcüğünün Rumca glene sözcüğünden dilimize girdiği iddiasının doğru olmadığı üzerinde durulmuştur. İsmet Zeki Eyüboğlu glene sözcüğünün bu dilde ışık gözbebeği anlamlarına geldiğini belirtmektedir.
Nitekim Herkül Millas’ın Türkçe-Yunanca Ortak Kelimeler, Deyimler ve Atasözleri sözlüğünde de glene veya benzeri bir sözcüğe rastlanılmamaktadır. Yunancada gelin, güvey ve gerdek sözcüklerinin karşılıkları sırasıyla Νύφη, γαμπρός, γάμος nýfi, gamprós, gámos’tur.
İngilizcedeki karşılıkları bride, groom, nuptials, Fransızcada ise mariée, marié, noces’ tir.
Gelin gelmesi, bir haneye evlenecek bir kadının girmesini anlatan güzel bir sözcüktür. Gelin girmekte olanı ifade etmektedir.
Türkçe esmek eyleminden nasıl esin ve esinti sözcükleri türetilmiş ise kelmek/ gelmek eyleminden de “in” soneki ile kanımca gelin sözcüğünün türetilmiş olduğunu kabul etmek gerekmektedir.
İlhan Ayverdi’nin Misalli Büyük Türkçe (Kubbealtı Sözlük’ te (s.1040) gelin sözcüğünün kökeninin eski Türkçe kelin, kel-mek “gelmek” olduğu belirtilmiş olup evlenmek üzere süslenip hazırlanmış genç kız veya yeni evlenmiş kadın veya bir kimsenin oğlunun karısı anlamına geldiği açıklanmıştır.
Şemseddin Sami’nin Kâmûs-î Türkî’ sinde (s.912) sözcüğün anlamı aynı şekilde açıklanmıştır. Kökeni hakkında bir bilgi verilmemektedir.
Sevan Nişanyan Sözlerin Soyağacı adlı kitabında (s.174) sözcüğün eski Yenisey, Orhon yazıtlarına dayandığını ve kökeninin “kelin” olduğunu belirtmektedir.
Özetle gelin sözcüğünün eski Türkçe kelmek/gelmek eyleminin kel/gel köküne +in soneki ile türetilmiş olduğunu söyleyebiliriz.
Kelin sözcüğü (735) Orhun Yazıtlarında da geçmektedir. Evlenerek hane halkına katılan kadın anlamında kullanılmaktadır. Kelin sözcüğü Kazak dilinde de kullanılmaktadır.
Güvey:
TDK 1966 Türkçe Sözlük’ e göre (s. 308-9) güvey veya güveyi evlenmekte olan bir erkeğe evlenme töreni sırasında verilen ad veya bir kızın ailesinden olan büyükleri göre o kızın kocası, damat için kullanılan bir sözcüktür. Damat Farsçadan dilimize girmiş olup kendisine güvey sözcüğünden daha geniş bir kullanılma alanı bulmuştur. Damat padişah soyundan biriyle evlenen kişi anlamına da kullanılmaktadır. Damat Ferit Paşa gibi… Güvey sözcüğü ile de gelin sözcüğünde olduğu gibi dilimizde birçok tamlamalar yapılmış ama bunların içinde en çok öne çıkanı “ iç güveysi” olmuştur. Bir aileye, aşirete evlenme yoluyla katılmış erkek anlamına gelmektedir. Genellikle bu erkek ekonomik yönden biraz zayıf olup gelinin ailesi ile birlikte aynı evde oturmaktadır.
Sevan Nişanyan Sözlerin Soyağacı (s. 185)’ te güvey sözcüğünün kökeninin Uygurca küdegü veya güyegü olduğunu zamanla güveği şekline evrildiğini belirtmektedir. Nişanyan’a göre küde Türkçede misafir, konuk anlamına gelmektedir. Nişanyan ayrıca küdegü “düğün sahibi, sponsor” sözcüğünden evrilmiştir, bu sözcük Eski Türkçe küd- “beklemek, gözkulak olmak” fiilinden Eski Türkçe +AgU ekiyle türetilmiştir görüşündedir.
Kaşgarî, Divan-i Lugati't-Türk, (1073) damat veya güvey sözcüklerinin karşılığı olarak küdegü sözcüğünü kullanmaktadır.
İlhan Ayverdi’nin Misalli Büyük Türkçe (Kubbealtı Sözlük’ te (s.1140) güvey veya güveyi sözcüğünün kökeninin eski Türkçe küḏegü [< *küḏe-gü] > küyegü > güyeği > güveyi > güvey) olduğu açıklanmaktadır. Anlamı: Evlenmekte olan, yeni evlenen erkek veya bir kimsenin kızı ile veya yakınlarından bir kızla evlenmiş olan erkek, damattır.
İsmet Zeki Eyüboğlu’ nun Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü (s.306)’ da eski Türkçe küdegü, konuk gelen, konuk olan anlamına geldiği ve zamanla küdegi, küdeği, güveği ve güvey olarak değiştiği anlatılmıştır. Uygurca küd gütmek kökünden türeyen küden ile eş kökenli olduğuna işaret edilmektedir. Bu bağlamda evlenen ve yeni ev kurup ata ocağından ayrılarak başka bir eve taşınacak olanı anlatmak için kullanılmaktadır. Ayrıca küdegü ile Moğolca küregen (çoban) arasında da bağ kurulmaktadır.
Gerdek:
TDK 1966 Türkçe Sözlük bize ( s.283) gerdek sözünün karşılığı olarak gelin ile güveyin düğün gecesi yalnız kaldıkları oda ve ikinci olarak da gelin ile güveyin düğün gecesi bir araya gelmesi şeklinde bir tanımlama vermektedir.
İlhan Ayverdi’nin Misalli Büyük Türkçe (Kubbealtı Sözlük’ te (s.1150) gerdek sözünün (ﮔﺮﺩﻙ) i. (Fars. gird “çadır, otak”tan küçültme ekiyle gird+ek > gerdek) ten kaynaklandığını anlatmaktadır. Anlamı: 1. Gelinle güveyin düğün gecesi yalnız kaldıkları oda, hacle, 2. Düğünden sonra gelinle güvey arasında karı kocalık hâlinin gerçekleşmesi, zifaf olarak açıklanmaktadır. Buna göre gerdeğe girmek, düğün gecesi gelinle güveyin gerdekte bir araya gelmesidir.
Şemseddin Sami’nin Kâmûs-î Türkî’ sinde (s.894) Farsça çadır anlamında olduğu, gerdeğe girmek de gelin ile güveyinin kapandıkları oda, hacle/ hacle-gâh (gelin odası, zifaf odası) kavramını ifade ettiği belirtilmiştir. Gerdek gecesi de zifaf ( gerdek, gerdeğe girmek) gecesi yerine kullanılmaktadır.
İsmet Zeki Eyüboğlu’ nun Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü (s.276)’ da bu sözcüğün Farsça olduğu, anlamının da gelin odası olduğu üzerinde durulmaktadır. Farsça gird/ gerd sözcüklerinin yuvarlak, dek sözcüğünün de çadır, dam, çadır direği anlamına geldiği bu açıklamalara göre de gerdek sözcüğünün yuvarlak, kemerli, kubbeli çadır olduğu sonucuna varılmaktadır. Eskiden çadırlarda yaşayanlardan evlenenlerin ayrı bir çadırda kaldıkları ve bu çadıra da gerdek adı verildiği açıklanmaktadır.
Sevan Nişanyan Sözlerin Soyağacı adlı eserinde (s. 175) ‘ te sözcüğün Kıpçak dili ile ilişkisini öne çıkarmakta ve anlamının zifaf çadırı olduğunu belirtmektedir. Farsça girdak olarak bilinen sözcüğün de kral çadırı, otağ, gelin odası gibi anlamlara geldiğini söylemektedir. Farsçada gird kökü dönen şeyleri, yuvarlak şeyleri anlatımlarda kullanılmaktadır. Gerdan, gerdaniye gibi…
İnternet ortamında da baskın görüş sözcüğün Farsça olduğu noktasında toplanmaktadır.
Tam bu noktada izninizle ve kısaca bir gezimiz sırasında edindiğim izlenimlerimi, anılarımdan bir bölümü paylaşmak isterim. Trans Sibirya ekspresi ile batıdan doğunun en uçlarına doğru yaptığımız tren yolculuğumuzda Baykal Gölü sahilinde bir mola verdik oradan güneye, Moğolistan’a ve başkent Ulan-Bator’a geçtik. Daha sonra da Yenisey Orhon Anıtlarının olduğu yere geçtik. Burada bir süre kaldık. Moğolcada ve eski Türkçede adlarına “yurt” ya da “ger denilen” basitinden en görklüsüne/gösterişlisine kadar birçok çadırı, otağı ziyaret ettik. Çadırda yemek yedik, kımız içtik ve yerel müzikleri dinledik, dansları seyrettik.
Anadolu Türkçemizde “yurdumuza yuvamıza kem göz değmesin” deyişimizde geçen yurt sözcüğünün Orta Asya steplerinde kurulmuş kaldırılmış yurt-ger- otağ veya çadırlarımız olduğunu söylemek insana bilip te unuttuğu şeyleri yeniden anımsatmaktadır.
Uygur, Kazak, Kıpçak ve Azeri dillerinde de olan bu ger sözcüğünün gerdek sözcüğünün türetilmesine doğrudan aracılık ettiği kanısına vardım. Azeri dilinde gerdek sözcüğü gardak olarak telaffuz edilmektedir. “a” lar biraz daha inceltilerek söylenmektedir. Anadolu’muzda birçok yörede gerdek sözcüğünün gerdâk, gerdağa girmek şeklinde telaffuz edildiğini da tanık oldum.
Farsça gir/ gird sözcüklerinin yuvarlak anlamlarını düşünene kadar gerdek sözcüğünü gir eylemi ile ilişkilendirmenin daha yararlı ve kullanışlı olabileceğini düşünmekteyim.
Eğer diller arasında bir etkileşim söz konusu ise Farsçadan Türkçeye değil de Türkçeden Farsçaya doğru olabileceğini düşündüm. Uzun yıllar aynı coğrafyayı kullanmış olan Türklerin (Selçuklu vd.) ve Farsça dilini konuşan halkların birbirlerinden karşılıklı olarak sözcük alıp vermelerinde yadırganacak bir yön bulunmamaktadır. Bu karşılıklılık elbette iki yönlüdür.
Kitab-ı Dedem Korkut’un İş Bankası Kültür Yayınlarından çıkan 13. Baskısı (s. 25) güvey sözcüğüne ve (s.6) gerdek sözcüğüne rastlamaktayız. Gerdek sözünün geçtiği cümle şudur
(Yekdil ile uyananda dikilse gerdek görklü)
Görklü: gösterişli, güzel, görkemli.
Yekdil günümüz Türkçesinde gönülleri bir, sevgililer anlamına gelmektedir. Gerdek de tek odalı çadır anlamındadır. Bu kıldan, keçeden yapılmış gerlerden/ çadırlardan bir minyatür örneğin fotoğrafını yazıma ekliyorum ve dikkatlerinizi sunuyorum.
Gelin, güveyi ve gerdek sözcükleri halkımızın dil ögeleri arasında bulup geliştirdiği çok güzel üç sözcüktür. Bu kavramlar kullanılarak o denli çok atasözü ve deyim türetilmiştir ki; bunları yalnızca alt alta yazmak bile ayrı bir uğraş ister.
Sözcüklerimizin, dilimizdeki kavram ve terimlerin anlam, kök ve kökenlerini, etimolojilerini öğrendikçe dilimizi daha çok seviyorum. Dilimizi “muhafaza” ve “müdafaa” edelim. Onu koruyup geliştirelim. Dilimiz varsa biz varız, dilimiz giderse bizden geriye bir şey kalmaz!
25.06.2023
Ali Can Polat