POLİS, POLİ, POL, BOLU
Polis kelimesinin "şehir" anlamına geldiğini herkes bilir, Yunancadan geldiğini de. Eski Yunan şehir devletlerine polis deniyordu (çoğulu poleis). İlk Çağda yüzlerce polis vardı. Bu şehirler bir akropolis ya da liman gibi bir müstahkem mevki üzerinde olarak inşa edilip o merkez çevresindeki toprak parçasını içine alan yerleşim birimleriydi. Polis bir kavram olarak hem bir yönetim örgütünü, hem de şehirde yaşayan yurttaşlar topluluğunu temsil ediyordu. Yunanca politikos da hem şehri, yurttaşları, hem de devleti, yönetimi, kamu hayatını nitelendiren bir sıfattı; polites ise yurttaş demekti.
Yunanca polys bileşeninin bir de batı dillerinde bir önek gibi birçok kelimenin önünde yer aldığı, "çokluk" bildiren anlamı var. Aradaki bağlantı açık: şehir, çok sayıda insanın yaşadığı yer. Bu kullanımı için bir iki örnek yeterli olur:
Polifoni: musıkide çok-seslilik.
Poligon: çok-açılı, yani çokgen.
Politeknik: Fransa'da 1794'te kurulan mühendislik okulunun adı şuydu: École Polytechnique. Politeknik okulları bugün birçok dalda dalda öğretim veren meslek okulları için kullanılıyor.
Polip (İng. POLYp, Fr. POLYpe). Bu tıp terimi de aynı türden bir bileşen. Mukoza ile kaplı boşluklar içinde gelişen, yumuşak, tel gibi, genellikle saplı bir armut biçimindeki iyi huylu bir ur; mecazî bir yakıştırma. Şu iki birimin kaynaştırılmasıyla kurulmuş: "poly, "çok" + Yunanca pous, "ayak": çok-ayaklı canlı. Pous bileşeninin sadece p'si kalmış.
Şehir anlamına dönelim.
Politika (Fr. politique; İng. politics, Alm. Politik) hem devlet yönetimi, hem şehir yönetimi anlamına geliyor; kısacası yurt yönetimi.
Politeia Platon'un en ünlü eseri. Fransızcayla İngilizceye "cumhuriyet" (İng. The Republic
Fr. La République); Almancaya ise "devlet" (der Staat) diye çevrilmiş. Sokrates'in baş konuşmacı olduğu bu diyalog yıllar önce Sabahattin Eyuboğlu ile Mehmet Ali Cimcoz'un nefis çevirisiyle Devlet adıyla yayımlanmıştı.
Politikos, Platon'un başka bir eseri. "Devlet Adamı" demek. Bu metin bu adla kısa bir süre önce Furkan Akderin'in çevirisiyle yayımlandı.
Ta Politika ("politika" demek) Aristoteles'in yönetim biçimlerini incelediği bir metin. Bu kitap da yakın bir geçmişte Türkçeye çevrilip yayımlandı; üç çevirisi var: Mete Tunçay, Özgüç Orhan, Murat Temelli'nin çevirileri.
Sovyet Komünist Partisi'nin yetkili karar organı Politbüro'daki "polit—" birimi de politika anlamında.
Metropol kelimesini bugün birkaç şehrin ya da şehir büyüklüğünde birkaç yerleşim birimin birleşmesiyle ortaya çıkan büyük şehir anlamında kullanıyoruz. Eski Yunancada "ana şehir" anlamına gelen metropolis yabancı ülkelerde koloni kurmuş olan şehir-devletlerine deniyordu. Kolonilerde yaşayanlar merkezlerindeki yerleşim birimlerine metropolis diyorlardı.
Metropolis onaltıncı yüzyıl Latincesinde bir şehrin piskoposu anlamında da kullanılmaya başladı. Ortodokslarda patrikten sonra gelen, bir bölgenin din işlerine başkanlık eden din adamına metropolit deniyor. Istanbul'da Rum Ortodoks Patrikhanesine bağlı metropolitler vardır.
Fransızcadan aldığımız metro, yani yeraltı treni, bir kısaltma. Terimin tamamı şu: chemin de fer metropolitain. İlk üç kelimenin şimendifer yazımıyla Türkçeye girdiğini biliriz, bileşenleri şunlar: chemin, yol; fer, "demir"; metropolitain: şehir içi. Kısacası "şehir içi treni".
Türkiye'de 1984'te kullanılmaya başlayan "büyükşehir" (birleşik kelime) terimi metropolisin çevirisi; "Büyükşehir Belediyesi" modeli de "Metropolitan Municipality"den esinlenme.
Megalopolis: bu kelime sözlüklerimize girmedi henüz. Çok büyük, nüfus yoğunluğu çok yüksek şehir; birden çok şehrin birleşmesiyle ortaya çıkan yerleşim yerleri hakkında kullanılıyor batı dillerinde.
Polis birimi dünyanın birçok ülkesindeki şehirlerin adlarında yer alır. En başta Konstantinopolis. Yirminci yüzyılın başlarına kadar çok yaygın bir biçimde kullanılmıştır Türkiye'de. Roma imparatoru I. Constantinus (272-337) 330 yılında şehrimizi Roma İmparatorluğunun başşehri olarak ilan etmiş, bu şehre Nova Roma (Yeni Roma) adını vermişti. Onun ölümünden sonra, şehre Constantinus'un şehri anlamında Constantinopolis adı verilmiştir.
Sözün burasında Yunanistan ile Türkiye arasındaki eski bir çekişmeye değinmekte yarar var. Yunanlar Istanbul'a Konstantinopolis derler. Buna karşılık Türkler bu şehre Yunanların Istanbul demesini isterler. Oysa Istanbul da Türkçe değil. Istanbul, Yunanca eis tin poli / sten poli kelimelerinden çıkıyor; "şehre" demek, yani yalın haldeki bir biçim değil, ismin e—haline denk düşen dilbilgisel bir yapı. Sur içi Istanbul'u tanımlıyordu Roma döneminde. Buna karşılık, Constantinus da bir Yunan devlet adamı değil, Roma imparatoruydu. Adı da Latincedir, constant, bağlı, sadık demek. Apaçık şeyler bunlar. Bu köken bilgisi gerçekleri dikkate alındığında Türkiye ile Yunanistan arasındaki bu mahalle kavgası tamamıyla anlamsızlaşır. Öte yandan, Evliya Çelebi gibi yazarların da bir nükte havası içinde kullandığı İslambol bir halk etimolojisidir. Istanbul'un İslamı bol da değildi; dahası, İslamın hiç yaşamadığı bir şehir olduğu da besbellidir.
Ben kendi payıma, Türkiye'nin bu en önemli şehrinin Büyük Constantinus'un adını taşımasından hiçbir rahatsızlık duymam. Osmanlıların da sadece ikinci bileşeni değiştirip şehre Konstantıniyye dediklerine bakılırsa, onlar da rahatsızlık duymamışlar. Ben rahatsızlık duymak şöyle dursun, kıvanç duyarım. Bu Romalı devlet adamı bu şehre layık olduğu değeri vermiş, onu imparatorluğunun başşehri yapmış, yüceltmiş, Hipodrom civarına diktirdiği Milion Taşı ile şehri dünyanın sıfır noktası olarak kabul etmiş, ettirmiş... Böyle bir insana, böyle bir Istanbullu'ya ancak saygı duyulur.
Öte yandan, Istanbul'a Konstantinopolis diyen her Yunanın bu şehirde gözü olduğu anlamını da çıkaramam. Edirne'ye de Adrianapolis dediklerini biliyorum. Çok uzun zaman, çok yaygın bir biçimde kullanılan yer adları halkın hafızasında eski adlarıyla yaşar. Bizim Libya'nın Tripolis şehrine Trablus, Bulgaristan'ın Plovdiv şehrine Filibe, Makedonya'nın Tetova şehrine Kalkandelen, Girit'in Heraklion şehrine Kandiye dememiz gibi bir şey bu.
Polis'ten Bolu
Polis kelimesi Anadolu'da konuşulan Yunancada poli biçimini almış. Poli Anadolu halkının ağzında bolu'ya dönüşmüş, böylece "bolu öbeği" çıkmış ortaya: Bolu, Gelibolu ("güzel şehir" demek), Safranbolu, Hayrabolu, Tirebolu ("üç şehir" demek), İnebolu (aslı Ionopolis", yani "yeni şehir"). Niğbolu ise: Tuna nehri üzerinde. Osmanlı devleti ile Haçlı orduları arasında, Tuna nehri üzerindeki Niğbolu kalesi önlerindeki büyük savaşa adını veren bu belde bugün Bulgaristan sınırları içinde. Şehrin bugünkü adı Nikopol. Slav dillerinde polis, pol'e dönüşüyor. Her iki biçimi de Yunan zafer tanrısı Nika'nın adını taşıyor.
Yeryüzündeki bütün polis'leri burada sıralamak gerekmiyor. Birkaçını, özellikle yakın çevremizdeki birkaçını belirtelim.
Akropolis: "Yüksek şehir" demek. Antik çağda Polis'in yukarı kesimi; kalesinin, en önemli tapınağının bulunduğu bölümü. Topkapı Sarayının bulunduğu mevki İlk Çağ Istanbul'unun akropolisiydi.
Adrianopolis: Roma İmparatorunun adından "Hadrianus'un şehri". Edirne, eski adının Türkçede değişime uğramış biçimi.
Adampol: Istanbul yakınlarındaki Polonezköy'ün eski adı. 1842'de Polonya'dan göç eden Lehlerin önderleri Prens Adam Czartoryski'nin adıyla kurdukları köy.
Sivastopol: Ukrayna'da, Kırım yarımadasında bir şehir. Osmanlı Devleti, Birleşik Krallık, Fransa, Piyemonte, Sardinya'dan kurulu müttefiklerin Rusya'yla tutuştukları Kırım Savaşının (1853-1856) bir anısı olan, Sermüezzin Rifat Bey'in bestesi ünlü Sivastopol marşında da adı geçer bu şehrin: Sivastopol önünde yatan gemiler aman aman / Atar da nizam topunu yer gök iniler.
Yanbolu: Bulgaristan'da, şimdiki adı Yambol.
Ahtopol: Bulgaristan'da.
Simferopol: Kırım'da.
Mariupol: Ukrayna'daki savaşta Rus saldırısına uğrayan Ukrayna şehirlerinden biri.
Sizebolu: Bulgaristan'da, şimdiki adı Sozopol.
Persepolis: "Pers şehri" demek. Pers imparatorluğunun başşehriydi.
Hrisopolis: "Altın şehir" demek. Üsküdar'ın antik çağdaki adı.
Napoli: önceleri adı "Neapolis"ti, yani "yeni şehir".
Tripoli: Libya'nın başşehri. "Üç şehir" demek. Şehrin Bizans dönemindeki adı Trepolis'ti. Biz bu şehri Trablus yazımıyla tanırız.
Polis bileşeni Sami dillerinde - blus'a dönüşüyor:
Trablusgarp: yani Batı Trablus. Tirebolu, Trepolis, Tripoli, Trablus aynı adlar.
Trablusşam: Lübnan'da bir şehir. "Şam Trablusu". Yunanca adı Tripolis.
Cerablus: Suriye'de Halep iline bağlı bir şehir.
Nablus: Filistin'de batı Şeria'da büyük bir şehir.
Amerikalılar polis bileşenini aslına döndürüyor; şu ABD şehirlerinde görüleceği gibi:
Indianapolis: hem eyalet, hem şehir.
Minneapolis: eyalet, şehir
Kannapolis: Kuzey Carolina'da.
Annapolis: Maryland'ın başşehri.
Annapolis Royal: küçük bir şehir.
Zabıta Anlamındaki Polis
Onsekizinci yüzyıl başlarında Fransızcada "şehirde / toplumda asayişi sağlamak, kamu düzenini korumakla görevli güvenlik kuvveti" anlamı türetilmiş. Yepyeni bir anlam. Onsekizinci yüzyılın sonlarına doğru Fransızcadan İngilizceye geçmiş. 1845'te Istanbul'da "Polis" adıyla bir teşkilat kurulduğuna, yine aynı yıl bir "Polis Nizamnamesi" yayımlandığına göre, bu kelime ondokuzuncu yüzyılda Türkçeye girmişti. Bu nizamname Paris emniyet müdürünün görevlerini düzenleyen kararnameden çevrilmiş, dolayısıyla polis kelimesi doğrudan doğruya Fransızcadan alınmıştı. Ne var ki, polis, gerek bu dilde, gerekse İngilizcede güvenliği sağlayan örgüt, kolluk kuvvetleri anlamında kullanılır. Türkçede de başlangıçta bu anlamda kullanılmış olabilir. Ama kısa bir süre sonra anlam kaymasına uğramış olduğu anlaşılıyor. Çok uzun zamandır güvenlik görevlisi olan memur anlamında kullanılıyor. Nitekim, gerek Şemseddin Sami'nin, gerekse Mehmet Bahaettin'in sözlüklerindeki tanımlar polis kelimesini batı dillerindeki anlamıyla kullanmadığımızı gösteriyor. Güvenlik görevlisine Fransızcada policier, İngilizcede policeman, Almancada Polizist denir.
Poliklinik: ilkin ondokuzuncu yüzyıl başlarında bu yazımla Almancada kullanılmış. Bire bir anlamıyla "şehir / devlet hastanesi" demek. Oxford Sözlüğü şöyle açıklıyor bu terimin tarihçesini: "Başlangıçta Almanya'da yoksul hastaların tıp fakültelerinin ileri sınıflarındaki öğrencilerce bir profesörün gözetiminde ücretsiz olarak ayakta tedavi edildikleri özel bir hastane ya da hastanenin bir bölümü. Hasta yatağa düşmüşse, bu hastanelerin gözetiminde evinde de tedavi görebiliyordu." Daha sonra, hastaların uzman hekimlerce ayakta tedavi edildiği bir hastane ya da hastanenin bir bölümü ya da dispanser anlamında kullanılmaya başlamış. Buradan policlinique yazımıyla Fransızcaya, bu dilden de Türkçeye geçmiş.
Klinik kelimesinin de kaynağını belirtelim. Almancaya Fransızcadan geçmiş. Fransızca clinique onyedinci yüzyılda "hastalık yüzünden yatağa düşmüş kimse" anlamında kullanılıyor. Onun da kaynağı "hastayı yatağında ziyaret eden, gören hekim" anlamındaki Latince clinicus. Ama asıl kaynak şu Yunanca kelimeler: klinike: yatak başında tıp çalışması; hekimin yetiştirdiği öğrencilerle birlikte hastayı yatağında ziyaret edip ders vermesi. Klinikos: yatakta; kline: yatak.
Douglas Harper "klinik"in klasik anlamındaki, hekimin hastanın ayağına gidişi uygulamasının yerini terimin yeni anlamında hastanın hekime gidişine bıraktığına dikkati çekiyor.
İngilizcede policlinic ile polyclinic iki ayrı kelime. Birincisi, yukarıda tanımlanan. İkincisinde ise polynin çokluk bildiren anlamı var; yani, birçok hastalığın tedavi edildiği sağlık kuruluşu.
Bir kelime daha: kozmopolit. "Dünya" ile "şehir"in birleştirildiği bir birleşik kelime, "dünya vatandaşı" demek.
Nota bene: poliçe kelimesinin polis ile hiçbir ilintisi yok, apayrı bir kökten geliyor.
Bülent Aksoy
10 Nisan 2022