Lütfen aramak istediğiniz kelimeyi yazıp Enter tuşuna basın..

Logo

Kullandığımız dil; bugün ne olduğumuzu, yarın ne olacağımızı belirler..

 MENÜ

ÇARPICI  ETİMOLOJİLER

  Albüm  < Fr album. Latince boş, beyaz sayfalardan oluşan defter, kitap.

  Ambulans  <  Fr. , hôpital ambulant, gezici hastane.

  Anekdot Yunanca anekdota "yazıya geçmemiş şeyler" demek;  yani "off-the-record".

  Arsenik.  Maden filizlerinde çokça bulanan, maden görünümlü, kimyada As simgesiyle gösterilen  basit element. Halk arasındaki adı sıçan otu.  Türkçedeki kaynağı  Fransızca  arsenic,  ama asıl kaynağı Farsça zırnîh. Türkçede "zırnık koklatmamak",  "zırnık vermemek" gibi deyimlerde mecazi anlamda kullanılan "zırnık" kelimesi. Ayrı mecralardan geldiği için arsenik ile zırnık iki ayrı kelime olarak görünür Türkçede.  Zehir olarak da kullanılan arsenik sarı renktedir; Osmanlı Türkçesinde kullanılan, yine Farsçadan alınan zer  de "sarı" demek.  Türkçede "zırnık sarısı" diye tanımlanan bir renk de vardır.      

  Attar,  Aktar. Baharat, güzel kokular  satan kimse ya da dükkân. Kaynağı Arapça 'itr.  Itır Türkçede hoş kokulu bir çiçek; hoş koku" anlamında da kullanılır.  Türkçede attar ile ıtır birbirinden kopmuş görünüyor.  Attar İngilizceye geçmiştir; bu dilde hem güzel koku,  hem de çiçeklerden elde edilen yağ anlamındadır.

   Avokado. Kelime anlamıyla  husye, haya, er bezi. Güney Amerika'nın yerel dillerindeki bir kelime. İspanyollar bildiğimiz meyveyi bu  kelimeyle adlandırmışlar. Bağlantı noktası:  meyvenin biçimi. 

   Benelüks / Benelux. Belçika, Hollanda, Lüksemburg arasındaki siyasi, iktisadi işbirliğini ifade eden birlik.  Birliğin adı bu üç ülkenin kendi dillerindeki adlarının ilk hecelerinin birleştirilmesiyle (België, Nederland, Luxembourg) türetilmiş.  Bu yeni kelime Latincede   bir anlam türetiyor. Bene "iyi, hayırlı", lux, "ışık" demek; dolayısıyla Benelux "kutsal  ışık, nur" anlamını veriyor.   

   Boykot. Charles Cunningham Boycott (1832-1897) Britanya ordusunda görevli bir subaydı. Emekliye ayrıldıktan sonra bir toprak sahibinin vekili olarak olarak çalışmaya başladı. 1870'li yıllarda  İrlandalı çiftçiler büyük bir sıkıntıyla karşı karşıya gelmişlerdi.  C. C. Boycott kira ödemeyi reddeden kiracıları kullandıkları topraktan çıkarmaya kalkınca İrlanda Çiftçiler Birliğince "boykot" edildi.    

Bungalov. Bengal dilindeki bangla kelimesinden. "Bengal tarzında  ev"in eksiltili biçimi (elliptical).

   Bütçe.  Batı dillerindeki "bütçe" kelimesi ile Türkçe "kese" aynı anlama geliyor, aynı ihtiyacı karşılıyor. Osmanlı'da para meşin keseler içinde saklanırdı. Farsçadan gelen kîse kelimesi maliye dilinde paranın miktarını belirten bir terim olarak da kullanılmıştır; bir başka deyişle, kese paranın değer ölçüsüydü. Bir kese altın önceden belirlenmiş bir miktardaki altın para demekti.    

   Bütçe kelimesi İngilizceye Fransızcadan geçmiş. Eski Fransızca bouget  (küçültme ekiyle de bougette) "küçük deri kese" demek. Bu kelimenin kaynağı Latince bulga,  aynı anlamda: deri kese. Bu kelime de eski Gal dilinden geçmiş Latinceye, yine aynı anlamda. Terimin mali anlamı onsekizinci yüzyılda ortaya çıkıyor. Kesenin eski işlevi şu: devletin hazinesinden sorumlu, bakan durumundaki görevli kesenin ağzını açınca devletin mali durumunu görüyor, hangi tedbirleri alması gerektiğine karar veriyor.  1733'te  yayımlanmış bir kitapçık "olası harcamalarla gelirlerin dökümü" sözleriyle bütçenin modern anlamını da tanımlıyor. Kitapçığın adı da dikkat çekici: The Budget Opened (Bütçe Açıldı).  "Açılmak" fiili "kese"yi akla getiriyor. Açmak kelimesi bu anlamıyla günümüz Türkçesinde hâlâ kullanılır: mecliste bütçe görüşmeleri sırasında "bütçeyi açmak"  "bütçeyi açış konuşması", bütçe  tartışmaları tamamlanınca da "bütçeyi bağlamak"...   "Açmak", kesenin ağzını açmayı, "bağlamak" da kesenin ağzını bağlamayı akla getirmiyor mu?  Türkçede "kese"li daha birçok deyim var; hepsi de gelir-gider çizelgeleri anlamındaki bütçeyi akla getirir, ama şunlar "kese"den kopup soyutlaşamamıştır: kesenin ağzını açmak (burada bol para harcamaya başlamak anlamında), kesesini doldurmak, kesenin dibi görünmek, kesesine bir şey girmemek. Bu "açma"lar, "bağlama"lar çok eski bir geleneğin yankıları gibidir.         

   Bütçe teriminin Türkçeye Fransızcadan mı, İngilizceden mi geçmiştir, kesin olarak bilinmiyor. Ama ondokuzuncu yüzyılda geçtiğini biliyoruz. Osmanlı belgelerinde daha önce  "icmal" teriminin kullanıldığını öğrendim. Uzun bir hesaptan çıkarılan özet,  hesapları toplu  halde, kısaltarak gösteren cetvele "icmal"; hesapların toplu olarak yazıldığı deftere de "icmal defteri" deniyordu.  İcmal hesapları, lâyiha, hesap cetvelleri gibi terimler de "bütçe" anlamında kullanılmıştır.

     Delta.  Yunanca, Fenike dilinde "çadır kapısı" demek olan  daleth kelimesinden geliyor.  Yunan abecesinin dördüncü harfi  (Δ);  Latin abecesinde D.   Nil'in ağzında  ırmağın birbirinden ayrılan kolları arasındaki  alüvyonlu  arazinin biçimi tarif edilirken geometrik bir biçim olarak  kullanılmış. İlk kullanan Herodotus,  Nil'in ağzını bu şekilde tasvir etmiş.    

   Demirhindi.  Türkçede "demirhindi"  şerbetiyle tanınır.  "Demir"le de, "hindi"yle de ilintisi yok. Batı dillerine tamarind yazımıyla geçen bir Arapça kelimenin bozulmuş biçimidir. Arapçada tamr, "hurma", hindi de "Hind" demek, yani hindhurması. Bu meyveden tıpta da yararlanılır.    

   Derviş. Fa.  darviş "dilenci, yoksul" demek, dolayısıyla "sadaka ile geçinen". Arapça "fakir" ile eşanlamlı. İngilizce, Fransızca, Almancaya da girmiştir.    

   Doberman.  Alman köpek yetiştiricisi Ludwig Doberman'dan.

   Ekol: Türkçede sanat, fikir  akımları hakkında kullanılıyor.  "Okul"un Fransızca école kelimesine benzetilerek türetildiği besbelli. Bu kelime nerdeyse bütün Avrupa  dillerinde aynı, işte birkaçı:  school (İng.), Schule (Alm.), scuola (It.), escuela (İsp.), escola (Port). Hepsinin kaynağı Latince schola, Onun da kaynağı Yunanca skhole. Kelimenin Yunancadaki ilk anlamı "boş vakit, boş vakitlerde yapılabilecek şeyler, dinlenme, tembellik etme", "boş vakti geçirilecek yer"; "öğrenilen şeyler üstüne söyleşi"; "ders dinlenecek yer".  Latincede farklı değil:  "işe ara verme, işe ara verilen yer, zaman; öğrenilen şeyler üstüne söyleşi, tartışma",  "öğretmenlerle öğrencilerin buluşma yeri, öğretmenlerin çömezleri" demek.

    Kelimenin bu ilk tanımındaki  "boş zaman" öğesi çok değerli.  Bir şey öğrenebilmek için boş zaman gerekiyor. Eski  Yunan'da, Roma'da  çocuğunu okula gönderebilmek sadece boş vakti olan sınıfların  altından kalkabileceği bir şeydi. "Söyleşi, tartışma" da katılanların mutlaka bir şey öğrenmesi, birtakım bilgiler kazanması amacı güden,  sonunda belli bir fayda elde edilmesi beklenen bir faaliyet değil,  boş vakti doldurmaya yarayan bir faaliyetti. "Boş zaman" gibi, tartışmadan mutlaka pratik fayda beklenmemesi de gerek  bilimsel çalışmanın ne olduğuna,  gerekse  modern eğitim-öğretim  ilkelerine ışık tutabilecek can alıcı bir özellik.

   Familya.  Türkçedeki kaynağı İtalyanca famiglia.  Onun da kaynağı Latince famulus. Bu kelimeden türeyen familia "hizmetçi, besleme, köle" demek Latincede.  Konak, malikâne gibi büyük bir evde yaşayan hane halkına hizmet veren bütün hizmetkârlar hakkında kullanılmıştır.  Eşya, hayvanlar da familia kapsamındaydı. Köleler mal gibi satılabildiğine göre, aynı zamanda mal anlamına geliyordu. Uzun zaman  sonra, evin  erkeğini, kadınını, çocuklarını, bu arada hizmetkârlarını da  kapsayacak biçimde kullanılmaya başladı.

    Bütün batı dillerinde kullanılan (İng. family, Fr.  famille, Alm. Familie) bu kelime onbeşinci yüzyılda İngilizceye girince Latincedeki anlamıyla girmişti. Yavaş yavaş anlamı genişledi,  ancak onsekizinci yüzyılın sonlarına doğru  bugünkü anlamını kazandı.

    Ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısı ile yirminci yüzyıl başlarının Mınakyan ağzı Osmanlı tiyatrosunda canlandırılan tiplerin ağzına yakışan familya kelimesi günümüz Türkçesinde sanki bilim terimi terimiymiş gibi birbirine benzer hayvan, bitki öbekleri hakkında kullanılır oldu; tıpkı düpedüz "nüfus" demek olan "popülasyon" gibi... Batı dillerindeki bazı gündelik kelimeleri teknik terim sanmaktan doğan bir yanılgı.         

   Fetiş < Port.  fetiço: üstünde taşıyana uğur getirdiğine inanılan nesne, yani nazarlık, muska.

   Flört (İng. flirt). Eski Fransızca, "geçerken hafif bir biçimde dokunma", "çiçekten çiçeğe konma".

    Fokstrot.  < İng. foxtrot: fox, "tilki"+ trot, "tırıs (gitme)".  Yirminci yüzyıl  başlarında moda olan bir dans ile onun ezgisi. Dansın adımları tilkinin kısa ama hızlı adımlarına benzetilmiş.

    Galoş.   "Galli (Galyalı) sandaleti" anlamına geldiği sanılıyor.   

    Gazete.  Aslı gazeta de la novità, İtalyancanın Venedik lehçesinden.  Gazeta Venedik devletinde bir para birimi, çok düşük değerli bir bakır para. "Bir gazetalık haberler" anlamında, gazetenin bu kadar para karşılığında satıldığını gösteriyor. Gazete denilen haber verme aracını İtalyanlara borçluyuz.       

    Giyotin  < Fr. guillotine. Fransız hekim ve siyaset adamı Joseph-Ignace Guillotin'in  (1738-1814) adıyla. Dr. Guillotin ölüm cezalarının daha insancıl bir biçimde infaz edilebilmesi için bu yolu  salık vermiş. Ölüm cezasına karşıymış. Kendisi giyotinden kıl payı kurtulmuş.

    Hamburger.  Kelime anlamıyla "Hamburglu".  Hamburg şehrine özgü bir sandviç  değil.  Ama ondokuzuncu yüzyıl sonlarında Hamburg'tan ABD'ye gelen göçmenlere mal ediliyor.   Ekmek arası bir çeşit köfte  anlamı yirminci yüzyıl başlarında ABD'de ortaya çıktı. Çizburger (cheeseburger) halk etimolojisidir; tabii, öteki "burger"ler de.  Kuzey Amerikalılar "hamburger" kelimesini ikiye bölmüşler:  ham  + burger. Birinci kelime İngilizcede jambon, işlenmiş domuz eti demek, ikinci kelimeye de 1930'larda her nasılsa  "ekmek" anlamını yüklemişler. Burger  zamanla bağımsız bir biçim haline geliyor.  Sandviç benzeri hafif yiyecekler yenebilen lokantalara günümüzde  "burger restoranı" deniyor.

    Histeri. Terimin kökü hyster'in kaynağı Yunanca;  "rahim, uterus" demek.  Eski tıpta, hysteria rahimdeki  bir rahatsızlıktan  ileri gelen bir kadın hastalığıydı. Tanya Wexler'in yönettiği  Hysteria (2011) filmi, hikâyesi ondokuzuncu yüzyılda geçen, bu "hastalık"a  eskiden nasıl bakıldığını gösteren, "vibratör" denen aletin bu rahatsızlıkla baş edilmeye çalışılırken icat edildiğini anlatan bir romantik komedya. Histeri karşılığında Türkçede türetilen "isteri", "isterik", sadece ses benzerliğinden faydalanılan,  terimin anlamını hiçbir şekilde yansıtmayan uydurma kelimeler.     

   Jaluzi. Şerit biçiminde madenî ya da plastik ince uzun levhalardan yapılmış, indirilip kaldırılarak açılıp kapanan bir çeşit pancur. Kaynağı ya  İtalyanca geloso ya da Fransızca jalousie; her ikisi de "kıskançlık" demek. Anlam genişlemesiyle, İslam ülkelerinde  kadının evinde pencereden bakarken hem dışarıdan  görünmemesini, hem de sokaktan geçenlerin evin penceresinde kimseyi görememesini sağlayan perde.   

  Kâbe.  “dört köşeli, küp şeklinde" anlamındaki ka‘b kökünden gelen ka‘be “küp şeklinde nesne” demektir. Geometrideki anlamı onaltıncı yüzyılda kullanılmaya başlıyor.

  Klitoris.  anat. < Yun. kleitoris, "küçük tepe".

  Kravat: Aslı Hırvatça, "Hırvat" demek. Fransızca cravate üzerinden başka dillere geçmiş.  Fransa'da görevli ücretli Hırvat askerlerinin taktığı boyun bağı.  Onyedinci yüzyıl ortalarında Hırvat taklidi olarak yaygınlaşmış.   

  Kruvasan (Fr. croissant). Bu çöreğin eğlendirici bir hikâyesi var. Kelime anlamıyla ay çöreği. Osmanlı ordusu ikinci Viyana kuşatmasında (1683)  başarılı olamayıp  çekilirken çuvallarca kahve çekirdeğini savaş meydanında bırakmıştı.  Avusturyalıların kahveyi  kuşatmadan sonra tanıdıkları söylenir. Avusturyalılar  kazandıkları zaferi kutlarlarken kahve içiyor, kahvenin yanında da bir çörek yiyorlardı. Bu çörek Fransızcada croissant, yani hilal biçimindeydi.  Çünkü savaş meydanında çarpışan Türk birliklerinin sancaklarında hilal resimleri vardı. Viyanalı aşçıların çöreği Almanca Halbmond  (yarım ay) ya da ana dilleri olan Almancada o yıllarda kullanılmakta olan Hoernchen (hilal) kelimesiyle adlandırmak yerine Fransızca bir kelimeyi tercih etmişlerdi. Çünkü o dönemde aristokrat çevrelerde gözde olan dil Fransızcaydı.  Viyanalı usta aşçıların bu yeni çöreğe hilal biçimi vermeleri boşuna değildi. Avusturyalıların kahvelerini yudumlayıp çöreklerini yerlerken düşmanları olan Türkleri de "yemiş" gibi hissetmelerini amaçlamışlardı!   

    Leydi  (İng. lady).  Eski İngilizcede "ekmeğin  hamurunu  yoğuran kadın "  demekti. Şöyle: hlaf : somun, ekmek + dige, kız; ikisi birden:  "ekmek hamurunu yoğuran kız". Victoria çağının önde gelen yazarlarından John Ruskin'in kadın hakları hakkında  muhafazakâr görüşleri vardı. Bir keresinde şöyle demişti: "Lady hamur yoğuran anlamına geldiğine göre kadınların yeri ev olmalıdır." Lord kelimesinin Eski İngilizcedeki anlamını da verelim burada, o da "evin ekmeğini koruyup gözeten" demek. Birimleri: hlafweard (hlaf  + weard, "koruyan, muhafızlık eden".   

   Mareşal. Eski Türkçedeki "müşir" yerine Cumhuriyet'ten sonra  Fransızcadan alınan  maréchal kullanılmaya  başladı. Terimin kaynağı Ön-Cermence ya da Eski Almanca markhaz (dişi at)  + skalhaz, "uşak, dişi at seyisi"). Aynı kişi, şartların değişmesiyle erkek atlara da bakıyor, onları da nallıyor olmalıydı. Zamanla faaliyet alanı genişleyen nalbant bir at çiftliğinde savaş atları yetiştirmekle görevli kişi oluyor. Böylece toplumdaki yeri gitgide yükseliyor, sonunda süvari birliği komutanı oluyor. Mareşal bugün en yüksek askerî rütbe.  Özellikle savaş kazanmış komutanlara verilen bir unvan. Uşaklık, seyislikten  çok yüksek bir rütbeye yükselişi son derece şaşırtıcıdır elbette, ama bunun Orta Çağdan yirminci yüzyıla kadar atın  nakliye işlerindeki, özellikle silahlı kuvvetlerdeki  öneminin gitgide artmasından kaynaklandığına  şüphe yok.              

   Marmelat. İlk anlamı ayva jölesi. Portekizceden. Onbeşinci yüzyılda bu dilde marmelade sadece ayvanın kaynatılmasıyla hazırlanıyor. Onyedinci yüzyılda anlamı genişliyor, turunçgillerin marmelatı olabiliyor. Bugün herhangi bir meyve kullanılabiliyor.

    Moher.  Tiftik, tiftikten imal edilen kumaş, yün örgü. Sözlüklerimizde bu tiftiğin  Ankara keçisinin meşhur tiftiği, yapağısı olduğu belirtilmemiş. Tiftik bizden, ama kelime Arapçadan.  Demek ki, Avrupa piyasasına sokanlar Arap tüccarlar, daha ondördüncü yüzyılda.  Mohair yazımıyla İngilizceye, Fransızcaya, Almancaya,  İtalyancaya, İspanyolcaya geçmiştir.  Kelimenin kaynağı olan Arapça muhayyar 'in bileşenleri şöyle: mu - : kıl, tüy + hayyar,  "iyi, hayırlı, faydalı," ("hayr" mastarından), dolayısıyla iyi, üstün nitelikli  yün demek; keçinin  tiftiğinden dokunan kumaşın seçkin mal  olduğunu belirtiyor. Türkçe "muhayyer" kelimesi de buradan. Yine seçmekle ilintili. Müşteriye memnun kalmaması, beğenmemesi halinde geri getirebileceği şartıyla satılan, seçmece mal anlamında kullanılır. Örneğin "Bu gömlekleri muhayyer olarak satın aldım" sözü,  beğenmezse geri verebilir anlamındadır. Muhayyer aynı zamanda musıkide  bir makamın adı; o da "seçkin makam" anlamına geliyor.

  Molotov Kokteyli. Fin-Sovyet savaşında (1939-1940) şişelere doldurulan benzinle hazırlanan bomba. Bu şişe-bomba  1939-1949 arasında Sovyet Dışişleri Bakanı olan  V. M. Molotov'un adıyla anılır. Stalin ile Ribbentrop  arasında imzalanan, Rusya'ya  Finlandiya'ya saldırma fırsatı veren Nazi-Sovyet  saldırmazlık antlaşmasının mimarı sayılan Molotov Finlandiya'da lanetle anılıyordu. Bombaya bu alaycı adı veren Finler. Ama bu tür bombayı ilk kez hazırlayanlar İspanya iç savaşı sırasında Cumhuriyetçilerdi.    

   Nargile < Farsça nargil,  "Hindistan cevizi". Nargile içilen aracın gövdesi başlangıçta Hindistan cevizinden yapılıyordu. Nargile Balkan ve batı Avrupa dillerine Türkçeden geçmiştir.

  Nepotizm. Akrabaları,  yakınları  kayırma, nepotismo < İt.  nipote, "erkek yeğen".  Bu kelime Roma Katolik Kilisesinde papaların önemli makamlara kendi oğullarını ataması uygulamasından çıkmıştır.  Papalar  bekâret yemini ettikleri için, oğullar aslında  papaların gayrımeşru çocuklarıydı.  Yeğen kelimesi "oğul"u örtmek amacıyla kullanılıyordu.

   Orkestra. Eski Yunan çağında orkhestra  tiyatro sahnesinin önünde, koronun dans ettiği  yarım daire biçimindeki alandı. Orkheisthai dans etmek demekti. Koronun Yunan tiyatrosunda sahnedeki eylemi  danslarıyla, şarkılarıyla, sözleriyle yorumlayan oyuncular olduğunu biliyoruz.  Onsekizinci yüzyılın başlarında orchestra çalgıcıların sazlarını çaldıkları bölüm için kullanılmaya başladı. Daha sonra anlamı genişledi, "musıkişinaslar topluluğu"nu  adlandıran bir musıki terimi oldu.   

  Pandispanya (Türkçe).  İspanyolcada İspanyol ekmeği demek  pan di İspanya. Bu çörek büyük olasılıkla İspanya'dan göç edip Türkiye'ye yerleşen Yahudilerin getirip tanıttığı bir yiyecek.   

  Paparazi.  İtalyancanın bir lehçesinden  gelen  paparazzi,  "vızıldayan böcek, haşere" demek. Kelimenin çoğulu bu. Tekili paparazzo.  "Paparaziler" kullanımı yanlış.  İngilizcede bile bu galatı kullananlar var.

   Papirus-Papel.   Papirus kâğıt demek. İng. paper, Fr.  Alm. papier kelimeleri papirus'tan. Türkçe argodaki papel ise İspanyolca papel 'den. Papel, kâğıt para demek.

   Penis:   anat. "kuyruk" demek. Hind-Avrupa kök dilindeki biçimi *pes, "kuyruk". Sonek alınca *pes-ni olmuş. Latince penis, *pesnis biçiminden.

   Pencil, İngilizcede kurşun kalem. Eski Fransızcadan alınmış, onun da kaynağı Latince  penicillus. Latincede ressam fırçası demek, ama kelimenin bire bir anlamı "küçük kuyruk". İngilizce pen (mürekkepli kalem) kelimesinin pencil ile ilintisi yok.

   Penisilin  pencil üzerinden de "penis"le  ilintili. Penicillium diye adlandırılan küfün bu şekilde adlandırılması küfün görünüşünde göz çarpan  sorguç benzeri çıkıntılar. Şurası ilginç:  modern bir süslenme malzemesi olan  eyebrow pencil  (kaş kalemi),  pencil  kelimesinin "fırça"dan çıktığını açıkça yansıtıyor.      

   Petrol  < L. İki bileşenden kurulu:  petra, kaya, taş + oleum, "yağ"; yani "taş ya da kaya yağı" . Eski biçimi petroleum. Petrol kelimesi ilkin Orta Fransızcada pétrole yazımıyla kullanılmış. Onbeşinci, onaltıncı yüzyıllardaki anlamı bazı kaya yataklarında bulunan, çabuk alev alan, arıtılmamış bir mineral yağı.  Bugünkü anlamı ondokuzuncu yüzyıl sonlarından. TDK'nin  Derleme Sözlüğü'nde  bulduğumuz petrol, gazyağı anlamındaki "daşyağı" kelimesi çok ilginç. Şu Anadolu illerine bağlı beldelerde, köylerde kullanılmış: Afyon, Uşak, Isparta, Burdur,  Denizli, İzmir, Manisa, Balıkesir, Kütahya, Antalya.

     Pornografi  < Fr. pornograhie < Yunanca porne, "satılık kadın, fahişe" + graphein, "yazmak, tasvir etmek".  Yun. pernanai: satmak;  pornographos:  fahişeler üstüne yazan, satılık kadınları  tasvir eden. Eski Yunan ve Roma sanatında cinsel içerikli birçok resim, heykel,  şiir vardır. Fakat İlk Çağda bu  eserlerin ne ölçüde doğal sayıldığını, nereden sonra  ahlaki sınırları zorladığını bilemiyoruz. Bu yüzden bunları modern anlamıyla pornografi diye nitelendiremeyiz. Pornografi ilkin Fransızcada ondokuzuncu yüzyılda  kullanıldı. Gerek Fransızcada, gerekse İngilizcede pornografi önceleri türün sadece Yunan-Roma örnekleri, özellikle Baküs şenliklerini canlandıran resimler hakkında kullanıldı.  Kelimenin bugünkü anlamını kazanması ondokuzuncu yüzyılın son çeyreğinde. Pornografi erotizm ile karıştırılmamalı.      

  Propaganda. İnancı Yayma Amaçlı  Heyet anlamına gelen "Congregatio  de Propaganda Fide"nin kısaltması. Yani "yaymak" önemli olan. Papa V. Gregorius'un 1622'de kurduğu, yabancı ülkelerde faaliyette bulunmakla görevli bir kardinaller kuruluydu. Bugünkü anlamı yirminci yüzyıl başlarında ortaya çıktı.         

   Restoran. Fransızcadan yayılan restaurant bir kimsenin kendini "restore" ettiği, gücünü kuvvetini tazelediği yer.

   Robot. Çekçeden. Çek tiyatro yazarı  Karel Čapek'in 1920'de yazdığı  R.U.R (Rossum's Universal Robots  - Rossum'un Evrensel Robotları)  adlı oyunda kullandığı, "zoraki işçi" anlamına gelen  "robotnik"  kelimesinden geliyor.  Robota "zoraki iş, zoraki hizmet" demek. Bu Slavca kelime Almanca Arbeit (iş, çalışma) kelimesiyle yakından ilintili. Gerçi "robot" kelimesini tanıtan, yayan Karel Čapek'tir,  ama kelimeyi türetenin o olmadığı anlaşılmıştır. "Robot"u  ilk kez yazarın kardeşi; bir hikâyesinde kullanmış.    

   Sabotaj.  < Fr. sabotage. Bu kelimenin türetildiği  sabot Fransızcada  eskiden ağaçtan oyma ayakkabı, bir çeşit çarık demekti. Saboter ise bu ayakkabılarla paldır küldür  yürümek demek. Buradan "baştan savma iş görme, işin gereğini yerine getirmeme" anlamı çıkarılıyor, sonra bu anlam iyice olumsuzlaşıyor;  en sonunda alet edevatı, makineleri bile bile bozma, tahrip etme anlamına geliyor. Başlangıçta hoşnutsuz fabrika işçilerinin  makineleri, işverenin malını tahrip etmesi hakkında kullanılıyor. Fransızcadan  birçok dile girmiş olan bir kelime.

  Safari.  Kelime anlamıyla seyahat, yolculuk, gezinti. Arapça safara doğu Afrika sahillerinde konuşulan Svahili diline geçmiş, ondokuzuncu yüzyılda oradan da   Avrupa dillerine.  Özellikle doğu Afrika'da yaban  hayvanlarını  doğal çevreleri içinde görmek ya da avlamak için düzenlenen gezi. Arapçadan Türkçeye geçen sefer, seferî kelimeleriyle kökteş. Safari Türkçede safariye özgü anlamında giyim kuşamda da yer almış: safari giyim, elbise,  mont, şapka gibi.   

   Saksafon. İsim babasının adını taşıyan bir kelime:  Sax'ın sesi. Bu üflemeli sazı Belçikalı musıkişinas Adolphe Sax 1846'da imal etmiş. Türkçede batı dillerindeki yazımından nedense farklı bir yazım benimsenmiş.

   Salep  < Ar. sahlab. Kelime anlamı: tilki husyesi. Salep orkide kökünden elde edilir; orkidenin kökündeki yumrular tilki husyesine benzetilmiş, aynı benzetmeyi avokadoda da (yukarda) görmüştük. Salep Türkçeden Fransızcaya, İngilizceye geçmiştir.

   Sam Amca /  Uncle Sam:  ABD'yi simgeleyen ad. Bu simge 1813'te,  Britanya'yla tutuşulan savaş sırasında, İngilizleri simgeleyen John Bull'a  karşı türetildi. Bu adı türeten kişinin, Amerikan devrimine mali destek sağlayan Samuel Wilson olduğu;  Uncle Sam'in de  bu ülkenin kendi dilindeki adı olan United States'in baş harfleri olan U. S'den esinlenmekle ortaya çıktığı  sanılıyor.  Uncle Sam'den önce bu ülkenin simgesi Brother Jonathan (Jonathan Kardeş) idi.

   Sandviç. Güney İngiltere'deki Sandwich şehrinin dördüncü Earl'ü olan John Montagu (1718-1792) oyun masasından kalkmayan bir kumarbazdı. Uşakları ona  ekmek arası  soğuk et getirirler, böylece gün boyunca masadan kalkmadan oyuna devam etmesini sağlarlarmış. Montagu Denizcilik Bakanı olunca,  İngiliz denizci, kâşif James Cook Hawaii adalarına  1718'de Sandwich Adaları adını vermişti.

  Saniye (zaman birimi): kelimenin Latincesi ondördüncü yüzyılda kayıtlara geçmiş olan secunda minuta, yani ikincil dakika. Buna göre, minuta (dakika) birinci derecedeki zaman birimi, seconda ise bir kısaltma. İngilizcede de, Fransızcada  da aynı kısaltma ile kullanılıyor. Arapçadan aldığımız saniye de "ikinci" değil mi? Daha doğrusu sânî (ikinci) kelimesinin dişil biçimi.

    "İkinci" anlamıyla second kelimesi "birinciden sonra gelen" demek. Arapçadan aldığımız "sânî" gibi. Daha çok, Osmanlı döneminde sultanların saltanattaki sırası belirtilirken kullanılırdı (Murad-ı Sâni, Selim-i Sânî gibi). Bu sıfatın bir de zarfı vardır: saniyen, yani ikinci olarak.          

     Sekreter - Sır Kâtibi.  Bu kelime İngilizce, Fransızca secret  (gizli) kelimesinden çıkıyor. Onun bileşenleri şöyle: Latince se- öneki, "bir kenara, ayrı bir yere,  kendi başına" +  cernere, "ayırmak, ayrı tutmak " anlamında;  secret ise gizli, saklı demek. Bu kelimenin kaynağı da "bir kenara ayrılmış, ayrı bir yere konmuş, gizli, özel, mahrem" anlamındaki Latince secretus. İngilizce, Fransızca sekreter bu anlam üzerine oturuyor.  Geç dönem Latincesinde  secretarius "gizli kalması gereken işlerde güvenilir bir memur, tutanak görevlisi, noter" anlamında. İngilizcede  ondördüncü yüzyıl sonlarına doğru kendisine sır emanet edilebilecek bir kimse olarak devletin resmî kayıtlarını tutan;  kral / kraliçe adına mektup yazan, yazışma işlerini yürüten kişi; "özel kalem" anlamında kullanılıyor. Fransızcada da "özel kalem". İngiltere'de  "bakan" anlamında kullanılmaya başlaması çok sonra, onaltıncı yüzyıl sonlarında.   

   "Sekreter"in Osmanlı Türkçesinde  bir dengi var:  sır kâtibi. Sekreterinkilere benzer görevleri şunlardı: saraya gelen belgelerin okunması, saraydan gönderilecek bazı belgelerin yazımı, sultanın kaleme aldığı hatt-ı hümayunu Bâbıâliye götürecek olan görevliye teslimi,  saraya verilen arzuhalleri toplamak,  devletin temel defterlerini muhafaza etmek, padişahın günlük işlerini takip etmek, seferde günlük tutmak vb. gibi.  TDV İslam Ansiklopedisi'nden Abbasiler, İlhanlılar, Memlükler’de de sır kâtipleri bulunduğunu öğreniyoruz. Demek ki,  Osmanlı öncesinden devralınan bir gelenekti.  Tanzimat'tan sonra sır kâtipliği görevi "mabeyn kâtibi"ne verilmeye başladı.

 

   Semaver. < Rus. samovar, "kendi kendine kaynayan" demek.

   Seminer, Sezon, Semen.  Bu terim ondokuzuncu yüzyılın son çeyreğinde Almancada ortaya çıkmış. İleri seviyedeki, az sayıda üniversite öğrencisinin önemli bir konuyu bir öğretim üyesi ile birlikte  tartışması, grup çalışması anlamında. Onun kaynağı olan Latince  seminarium "tohum yatağı, fidelik" demek.  Bu da Hind-Avrupa kök dilindeki *se , "tohum ekmek"  fiilinden çıkıyor. Seminer'in bir türevi olan, seminary de İngilizcede din adamı yetiştiren okul demek. Türkçede ancak tıp dilinde kullanıldığını gördüğümüz,  tohum, yani sperm içeren ersuyu demek olan  semen bu fiile dayanıyor. Öğrenci yetiştirmekle döllemek arasındaki bağlantı ilginç. Sezon  (Fr. saison, İng. season)  da "tohum atma zamanı" demek.    

    Slogan. <  Kelt.  slaugh (savaş),  ghein (nâra, haykırma, bağırma) biçimlerinden kurulu; "savaş nârası" demeye geliyor.   

   Snop. < İng. snob. "Kunduracı, kunduracı çırağı" demek.  Onsekizinci yüzyılda, ilkin  Cambridge Üniversitesi öğrenci argosunda "kasabalı, kasaba tüccarı", daha sonra da  "aşağı sınıftan" anlamında kullanılmış. İngiliz yazar William Thackeray Book of Snobs  (Snoplar Kitabı, 1848) adlı kitabında kelimeyi bugünkü anlamına kavuşturmuş: "kendisinden üstün durumda olanları  âmiyane bir şekilde, maymun gibi taklit eden". "Snop"  ile "züppe" aynı anlama gelmiyor.    

   Stadyum  < L.  < Yun. tadion. Stadion bir uzunluk ölçüsü, koşu yolu, yarış güzergâhı, özellikle Olympia'daki. Bu koşu yolu bir stadion uzunluğundaydı. Bir stadion  aşağı yukarı 185 metreydi.  Daha sonra bu uzunluktaki bir mesafeye eşit bir uzunluk ölçüsü birimi olarak kullanıldı.  Onyedinci yüzyılda Latince yazımıyla spor sahası anlamında kullanılmaya başladı.      

   Şah mat. Satranç oyununda şah  sıkıştırılıp kımıldayamaz hale gelince, Farsçada, Arapçada "şâh mât" (Arapçada şâh mâta)  denir; yani "şah öldü, mevtâ" oldu;  krş. İng. checkmate;  Fr. mat; Alm. schachmatt;  Rus. shakhmaty.   

   Tabldot.   < Fr. table d’hôte: "ev sahibinin sofrası".

   Türkmen.   Dîvânu Lugati't-Türk'e göre,  türk + men: Türküm,  ben Türküm.    

   Vajina -Vanilya  anat. < L.  vagina.  Vulva ile uterus arasındaki döl yolu. Onyedinci yüzyılın ikinci yarısında bir tıp terimi olarak kullanıma girmiş. Latincede vagina "kılıç kını, kılıf, kabuk, tahıl başağının kabuğu" demek. İlk Çağda anatomideki anlamında kullanılmıyordu.   

   Öte yandan,  İspanyolca vainilla "küçük kılıf" demek. Bu kelime aynı dildeki vaina' nın, yani kılıf, kın, kabuk anlamındaki kelimenin  küçültme takısı almış biçimi. Vanilya kabuğunun biçimine bakarak "kılıf" demişler buna. Dolayısıyla vanilya "küçük vagina" anlamına geliyor.

   Vampir. Bu kelimenin en eski kaynağının Kazan Tatarcasında cadı, acuze anlamına gelen

ubyr / ubir kelimesi olduğu ileri sürülüyor. Öte yandan, Almanca, Fransızca, İngilizcede kullanılan, sırasıyla Vampir, vampire, vampire kelimeleri yirminci yüzyıl başlarında İngilizcede "erkekleri baştan çıkarıp sömüren kadın" anlamında kullanılmaya başlayan "vamp"ın küçültme eki almış biçimi. Vampir ise, onsekizinci yüzyılda  Fransız  biyolog Kont Buffon'un  kan emici bir yarasaya verdiği ad.   

     Viski (İng. whisky). İskoç içkisi olduğu halde, adı Galce. Kelimenin değişik birçok yazımı görülmüştür. Kelime anlamı şu: hayat suyu. Bu adın Latincede yine "hayat suyu" demek olan  aqua vitae kelimesinin çevirisi olduğu sanılıyor. O halde,  viski, "âbıhayat, iksir-i hayat, bengisu" sözleriyle eşanlamlı!     

    Votka. Rusçada "su" anlamına gelen voda kelimenin küçültme takısı almış biçimi. Voda Eski İngilizcedeki wæter  (water, su) kelimesiyle yakınlık gösteriyor.

Bülent Aksoy

5 Mart 2022

Yorumlar

SON EKLENEN MAKALELER

DİSİPLİN
DİSİPLİN
NÜFUS KÜTÜĞÜ, NÜFUS KÂĞIDI, KAFA KÂĞIDI KAVRAMLARI
NÜFUS KÜTÜĞÜ, NÜFUS KÂĞIDI, KAFA KÂĞIDI KAVRAMLARI
CADI-ENGİZİSYON / CADILAR GÜNÜ/AZİZLER GÜNÜ/ CADALOZ
CADI-ENGİZİSYON / CADILAR GÜNÜ/AZİZLER GÜNÜ/ CADALOZ
İMPARATORLUK  – İMPARATOR – EMPERYAL- EMPERYALİZM
İMPARATORLUK  – İMPARATOR – EMPERYAL- EMPERYALİZM
YAŞADIKLARIMIZ VE BİR DAHA YAŞAMAK İSTEMEDİKLERİMİZ
YAŞADIKLARIMIZ VE BİR DAHA YAŞAMAK İSTEMEDİKLERİMİZ
KENTSEL DÖNÜŞÜM KAVRAMI VE ANLAMI
KENTSEL DÖNÜŞÜM KAVRAMI VE ANLAMI
Puslu Havalar, Sakin İnsanlar Ülkesi Vietnam, Hüzünlü Kamboçya (17-25 Mart 2024)
Puslu Havalar, Sakin İnsanlar Ülkesi Vietnam, Hüzünlü Kamboçya (17-25 Mart 2024)
İKTİDAR – MUHALEFET – HİZİP/KLİK- FRAKSİYON
İKTİDAR – MUHALEFET – HİZİP/KLİK- FRAKSİYON
İSTANBUL, YA ARON ANGEL’İN TASARLADIĞI GİBİ OLSAYDI…
İSTANBUL, YA ARON ANGEL’İN TASARLADIĞI GİBİ OLSAYDI…
Yazarak Gitmek
Yazarak Gitmek
ALFABE
ALFABE
DEVE
DEVE
MERKANTİLİZM
MERKANTİLİZM
PEŞKEŞ / PİŞKEŞ
PEŞKEŞ / PİŞKEŞ
Yakın Dil
Yakın Dil
Persepolis ile ilgili olarak gezide tuttuğum notlardan- Parsayı Toplamak
Persepolis ile ilgili olarak gezide tuttuğum notlardan- Parsayı Toplamak
KUTU KUTU PENSE 
KUTU KUTU PENSE 
DAYAK CENNETTEN ÇIKMADIR
DAYAK CENNETTEN ÇIKMADIR
BİR GÜNLÜK ZAMANIN BÖLÜMLERİ
BİR GÜNLÜK ZAMANIN BÖLÜMLERİ
ŞERİAT
ŞERİAT
Türkçe Sorunları: BİRBİRİNE  KARIŞAN, KARIŞTIRILAN  İKİ KAVRAM:  EĞİTİM İLE ÖĞRETİM 
Türkçe Sorunları: BİRBİRİNE  KARIŞAN, KARIŞTIRILAN  İKİ KAVRAM:  EĞİTİM İLE ÖĞRETİM 
SAPYOSEKSÜELLİK KAVRAMI ÜZERİNE (SAPIOSEXUALITÉ / SAPIOSEXUALITY)
SAPYOSEKSÜELLİK KAVRAMI ÜZERİNE (SAPIOSEXUALITÉ / SAPIOSEXUALITY)
NOSTALJİ
NOSTALJİ
AKIL DARALTICI ÖN YARGILARIMIZ / ZİHİN KÖRLÜĞÜ
AKIL DARALTICI ÖN YARGILARIMIZ / ZİHİN KÖRLÜĞÜ
TEVHİD VE HİLAFET KAVRAMLARI ÜZERİNE
TEVHİD VE HİLAFET KAVRAMLARI ÜZERİNE
MÜSTEHCEN VE ÇIPLAKLIK KAVRAMLARI ÜZERİNE
MÜSTEHCEN VE ÇIPLAKLIK KAVRAMLARI ÜZERİNE
SİVİL TOPLUM KURULUŞU DEĞİL DEMOKRATİK TOPLUM KURULUŞU
SİVİL TOPLUM KURULUŞU DEĞİL DEMOKRATİK TOPLUM KURULUŞU
ZEHİRİ ZEHİR YAPAN DOZUDUR (DOSIS FACIT VENONIUM)
ZEHİRİ ZEHİR YAPAN DOZUDUR (DOSIS FACIT VENONIUM)
UMUT VE SEVGİ HER ZORLUĞU YENER ya da PANDORA'NIN KUTUSU
UMUT VE SEVGİ HER ZORLUĞU YENER ya da PANDORA'NIN KUTUSU
SADAKA VE SADAKAT
SADAKA VE SADAKAT
HAMİLELİK ŞÜPHESİ
HAMİLELİK ŞÜPHESİ
FİKRE SAYGI KONUSUNA KÜÇÜK BİR DOKUNUŞ
FİKRE SAYGI KONUSUNA KÜÇÜK BİR DOKUNUŞ
İZLEMEK / İZCİ - İZCİLİK 
İZLEMEK / İZCİ - İZCİLİK 
BULUTTAN NEM KAPMAK
BULUTTAN NEM KAPMAK
ŞAMAR OĞLANI ve 24 KASIM ÖĞRETMELER GÜNÜ
ŞAMAR OĞLANI ve 24 KASIM ÖĞRETMELER GÜNÜ
PISA NEDİR?
PISA NEDİR?
ŞOFÖR ve ŞOFBEN KAVRAMLARI
ŞOFÖR ve ŞOFBEN KAVRAMLARI
ÖLÜM - ÖLÜ ve SONRASI
ÖLÜM - ÖLÜ ve SONRASI
MNEMOSYNE (Bellek, Anımsama ve Akılda Tutma Tanrıçası)
MNEMOSYNE (Bellek, Anımsama ve Akılda Tutma Tanrıçası)
THESEUS’ UN GEMİSİ PARADOKSU
THESEUS’ UN GEMİSİ PARADOKSU
ŞAMAR OĞLANI ve 24 KASIM ÖĞRETMELER GÜNÜ
ŞAMAR OĞLANI ve 24 KASIM ÖĞRETMELER GÜNÜ
IKAROS
IKAROS
LABYRINTHOS / LABİRENT
LABYRINTHOS / LABİRENT
PYGMALION
PYGMALION
NARKİSSOS ve METAMORPHOSE
NARKİSSOS ve METAMORPHOSE
YARGININ MİLLİSİ OLMAZ
YARGININ MİLLİSİ OLMAZ
ANACHRONISME / ANAKRONİZM 
ANACHRONISME / ANAKRONİZM 
ÜMMET – MİLLET
ÜMMET – MİLLET
O SINIR TAŞLARINIZ, O DUVARLARINIZ…
O SINIR TAŞLARINIZ, O DUVARLARINIZ…
KUTLAMA/ ANMA – SON AKŞAM YEMEĞİ
KUTLAMA/ ANMA – SON AKŞAM YEMEĞİ
MISOPHONIA-misofoni & AMUSIA - amuzi
MISOPHONIA-misofoni & AMUSIA - amuzi
YAS VE YAS TUTMA
YAS VE YAS TUTMA
TERÖR / TERÖRİZM ve HEROSTRATOS
TERÖR / TERÖRİZM ve HEROSTRATOS
MARKA – MODA KAVRAMLARINA KÜÇÜK BİR DOKUNUŞ
MARKA – MODA KAVRAMLARINA KÜÇÜK BİR DOKUNUŞ
EMOJİ VE MOLATİK KAVRAMLARI ÜZERİNE
EMOJİ VE MOLATİK KAVRAMLARI ÜZERİNE
ÖZELEŞTİRİ (ÖZ ELEŞTİRİ) 
ÖZELEŞTİRİ (ÖZ ELEŞTİRİ) 
BOTOX – BOTULUS/ SOSİS GÜZELLİĞİ
BOTOX – BOTULUS/ SOSİS GÜZELLİĞİ
DÜŞÜNCEYE SAYGI VE DÜŞÜNCEYE TAHAMMÜL
DÜŞÜNCEYE SAYGI VE DÜŞÜNCEYE TAHAMMÜL
BEN BU ZAFERİ POPOMLA DEĞİL KAFAMLA KAZANDIM
BEN BU ZAFERİ POPOMLA DEĞİL KAFAMLA KAZANDIM
DİPLOMASİ  -  DİPLOMA
DİPLOMASİ  -  DİPLOMA
PİRİNÇ
PİRİNÇ
PEYGAMBER
PEYGAMBER
UMUT - UTKU
UMUT - UTKU
HAYDAN GELEN HUYA GİDER
HAYDAN GELEN HUYA GİDER
DİNGO’ NUN AHIRI
DİNGO’ NUN AHIRI
DARISI BAŞINA
DARISI BAŞINA
ÇAĞRIŞAN KAVRAMLARIN ÇAĞRIŞTIRDIKLARI (2)
ÇAĞRIŞAN KAVRAMLARIN ÇAĞRIŞTIRDIKLARI (2)
KAVRAMLARIN ÇAĞRIŞIMI
KAVRAMLARIN ÇAĞRIŞIMI
ÖDEV, GÖREV, İŞLEV
ÖDEV, GÖREV, İŞLEV
ATLIKARINCA - DÖNME DOLAP
ATLIKARINCA - DÖNME DOLAP
FİLENİN SULTANLARI DEĞİL ALTIN KIZLARI
FİLENİN SULTANLARI DEĞİL ALTIN KIZLARI
GREEDFLATION-Türkçesi aranıyor
GREEDFLATION-Türkçesi aranıyor
DANSÇI MAYMUNLAR
DANSÇI MAYMUNLAR
ANCADA BERABER KANCADA BERABER
ANCADA BERABER KANCADA BERABER
GELİN – GÜVEY- GERDEK
GELİN – GÜVEY- GERDEK
ÖLÜLER,   ÖLÜM SÖZLERİ
ÖLÜLER,   ÖLÜM SÖZLERİ
GÜNAH KEÇİSİ
GÜNAH KEÇİSİ
KURNAZLIK - FIRSATÇILIK
KURNAZLIK - FIRSATÇILIK
BAM – BAM TELİ – BAM TELİNE BASMAK, DOKUNMAK
BAM – BAM TELİ – BAM TELİNE BASMAK, DOKUNMAK
TROLL - TROL
TROLL - TROL
VEDA / HÜZÜN - ÖZLEM - VUSLAT/ SEVİNÇ
VEDA / HÜZÜN - ÖZLEM - VUSLAT/ SEVİNÇ
SANAT ÜRÜNÜ MÜ / SANAT ESERİ Mİ ? SANAT ÜRETİCİLİĞİ Mİ / SANAT YARATICILIĞI MI ?
SANAT ÜRÜNÜ MÜ / SANAT ESERİ Mİ ? SANAT ÜRETİCİLİĞİ Mİ / SANAT YARATICILIĞI MI ?
NEFRET DİLİ
NEFRET DİLİ
İLETİŞİM ve PROPAGANDA DİLİ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
İLETİŞİM ve PROPAGANDA DİLİ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
SÖZ VERMEK VE SÖZÜNDE DURMAMANIN KIRK ŞEKLİ
SÖZ VERMEK VE SÖZÜNDE DURMAMANIN KIRK ŞEKLİ
SECCADE
SECCADE
RAMADAN/ RAMAZAN – KANDİL VE MAHYALAR/ ŞEHR-İ RAMAZAN
RAMADAN/ RAMAZAN – KANDİL VE MAHYALAR/ ŞEHR-İ RAMAZAN
RETORİK, HİTABET, KIRAAT VE TİLAVET
RETORİK, HİTABET, KIRAAT VE TİLAVET
ENERJİ /ÉNERGIE  –  SİNERJİ/ SYNERGIE
ENERJİ /ÉNERGIE  –  SİNERJİ/ SYNERGIE
DEPREMDE BÜYÜKLÜK VE ŞİDDET FARKI
DEPREMDE BÜYÜKLÜK VE ŞİDDET FARKI
KARIŞIK – KARMAŞIK
KARIŞIK – KARMAŞIK
HELALLEŞMEK, HESAPLAŞMAK
HELALLEŞMEK, HESAPLAŞMAK
ANASININ GÖZÜ
ANASININ GÖZÜ
TEŞEKKÜR ETMEK –  ÖZÜR DİLEMEK
TEŞEKKÜR ETMEK –  ÖZÜR DİLEMEK
İLETİŞİM, MİZAH ve HOŞGÖRÜ
İLETİŞİM, MİZAH ve HOŞGÖRÜ
NESEP NEDİR, NESEPSİZ NE DEMEKTİR?
NESEP NEDİR, NESEPSİZ NE DEMEKTİR?
AŞAĞILAMA, SÖVGÜ VE HAKARET
AŞAĞILAMA, SÖVGÜ VE HAKARET
NARTHEX
NARTHEX
MÜJDE
MÜJDE
İBRET
İBRET
DİLDE YABANCI HAYRANLIĞIMIZ
DİLDE YABANCI HAYRANLIĞIMIZ
APERİTİF
APERİTİF
BAŞIN ÖNE EĞİLMESİN
BAŞIN ÖNE EĞİLMESİN
AHMAK
AHMAK
BÜTÇE
BÜTÇE
AHLÂK
AHLÂK
Başparmaklarımız
Başparmaklarımız
MENDİL
MENDİL
BODRUM'DA YABAN HAYATINI YOK EDEN İMAR PLANLARI
BODRUM'DA YABAN HAYATINI YOK EDEN İMAR PLANLARI
RÛM,  RÛMÎ, RÛMELİ
RÛM,  RÛMÎ, RÛMELİ
ORGANİZE ÖRGÜT VEYA ORGANİZE SUÇ ÖRGÜTÜ
ORGANİZE ÖRGÜT VEYA ORGANİZE SUÇ ÖRGÜTÜ
Türkçedeki Yunanca kökenli kelimeler
Türkçedeki Yunanca kökenli kelimeler
TANRI ve ADALET/ İLAHİ ADALET / TANRI SEVGİSİ / TANRININ İNSAN SEVGİSİ
TANRI ve ADALET/ İLAHİ ADALET / TANRI SEVGİSİ / TANRININ İNSAN SEVGİSİ
TUTUM
TUTUM
SÜRTÜK
SÜRTÜK
DİL ÖĞRETİMİNDE ETİMOLOJİ BİLGİSİNİN YARARLARI
DİL ÖĞRETİMİNDE ETİMOLOJİ BİLGİSİNİN YARARLARI
DEKOLTE – TESETTÜR – MÜSTEHCEN – PORNOGRAFİ - EROTİZM
DEKOLTE – TESETTÜR – MÜSTEHCEN – PORNOGRAFİ - EROTİZM
ETİYOLOJİ
ETİYOLOJİ
ETİMOLOJİNİN ETİMOLOJİSİ
ETİMOLOJİNİN ETİMOLOJİSİ
REÇETELERDEKİ KISALTMALAR
REÇETELERDEKİ KISALTMALAR
ATLAS ve KARYATID KAVRAMLARI
ATLAS ve KARYATID KAVRAMLARI
BAY -  BAYAN
BAY -  BAYAN
LALE – TÜLBENT – TULIPE - TÜRBAN
LALE – TÜLBENT – TULIPE - TÜRBAN
POSTULAT-CREDO–İMAN
POSTULAT-CREDO–İMAN
AKRABA - HISIM KAVRAMLARI ÜZERİNE
AKRABA - HISIM KAVRAMLARI ÜZERİNE
RAMAZAN, BAYRAM VE RAMAZAN/ŞEKER BAYRAMI KAVRAMLARI ÜZERİNE
RAMAZAN, BAYRAM VE RAMAZAN/ŞEKER BAYRAMI KAVRAMLARI ÜZERİNE
RÜZGÂR
RÜZGÂR
KALPAZANLIK
KALPAZANLIK
POLİTİKA
POLİTİKA
CIMON-PERO' NASIL CHARITY ROMANA OLDU?
CIMON-PERO' NASIL CHARITY ROMANA OLDU?
İDEOLOJİ– DEMAGOJİ – PROPAGANDA -DEMOKRASİ
İDEOLOJİ– DEMAGOJİ – PROPAGANDA -DEMOKRASİ
YABANCI DİLLERDEN ALINAN KAVRAM VE TERİMLER SORUNU
YABANCI DİLLERDEN ALINAN KAVRAM VE TERİMLER SORUNU
BANLİYÖ
BANLİYÖ
SATRANÇ
SATRANÇ
GAZİLER HELVASI – ŞÜKÜR HELVASI
GAZİLER HELVASI – ŞÜKÜR HELVASI
ABDEST KAVRAMININ KÖKEN VE ANLAMI
ABDEST KAVRAMININ KÖKEN VE ANLAMI
AYLARIN ADLARI, KÖKEN VE ANLAMLARI
AYLARIN ADLARI, KÖKEN VE ANLAMLARI
Ahmet Vefik Paşa
Ahmet Vefik Paşa
TARTIŞMAK, ELEŞTİRMEK VE AD HOMINEM KAVRAMLARI
TARTIŞMAK, ELEŞTİRMEK VE AD HOMINEM KAVRAMLARI
POLİS, POLİ, POL,  BOLU
POLİS, POLİ, POL,  BOLU
GÜN ADLARI, KÖKENLERİ VE ANLAMLARI
GÜN ADLARI, KÖKENLERİ VE ANLAMLARI
KITA ADLARI
KITA ADLARI
POLO - MİNYATÜR
POLO - MİNYATÜR
AMATÖR-PROFESYONEL
AMATÖR-PROFESYONEL
İSKAMBİL KÂĞITLARINDAKİ ŞEKİLLER
İSKAMBİL KÂĞITLARINDAKİ ŞEKİLLER
BURUK  ACI
BURUK  ACI
HİSSEDİLEN SICAKLIK / AĞIRLIK, KATLANILABİLEN İNSAN, DAYANILABİLİR ENFLASY0N
HİSSEDİLEN SICAKLIK / AĞIRLIK, KATLANILABİLEN İNSAN, DAYANILABİLİR ENFLASY0N
KARGA TULUMBA
KARGA TULUMBA
AFORİZMA – AFOROZ – PERSONA NON GRATA - HAYMATLOS
AFORİZMA – AFOROZ – PERSONA NON GRATA - HAYMATLOS
ANLAM SANATLARI
ANLAM SANATLARI
ACABA
ACABA
ÖKSÜZ VE YETİM KAVRAMLARI ÜZERİNE
ÖKSÜZ VE YETİM KAVRAMLARI ÜZERİNE
KELİMELERİN BİZE ETTİĞİ
KELİMELERİN BİZE ETTİĞİ
ÜNİVERSİTE  NE DEMEK?
ÜNİVERSİTE  NE DEMEK?
ADLARIMIZIN KÖKEN VE ANLAMLARINI YETERİNCE BİLİYOR MUYUZ?
ADLARIMIZIN KÖKEN VE ANLAMLARINI YETERİNCE BİLİYOR MUYUZ?
FENOMEN – İDOL - İKON – ROL MODEL
FENOMEN – İDOL - İKON – ROL MODEL
ETİMOLOJİ  NE İŞE YARAR?
ETİMOLOJİ  NE İŞE YARAR?
14 MART TIP BAYRAMI İLE İLGİLİ KAVRAMLARIMIZ
14 MART TIP BAYRAMI İLE İLGİLİ KAVRAMLARIMIZ
DOSTA VİSKİ
DOSTA VİSKİ
TAKDİREN – TEŞDİDEN - TAHFİFEN
TAKDİREN – TEŞDİDEN - TAHFİFEN
SORUNLU KAVRAMLARIMIZ
SORUNLU KAVRAMLARIMIZ
UYKULARIMIZIN TANRISI HYPNOS, ÜÇ BİN ÇOCUĞUNDAN BİRİ MORPHEUS
UYKULARIMIZIN TANRISI HYPNOS, ÜÇ BİN ÇOCUĞUNDAN BİRİ MORPHEUS
P H A E T H O N
P H A E T H O N
NAPOLYON KİRAZI – CHAMPS ÉLYSÉES ’nin  AT KESTANELERİ
NAPOLYON KİRAZI – CHAMPS ÉLYSÉES ’nin  AT KESTANELERİ
BASAMAKLAR,  MERDİVENLER
BASAMAKLAR,  MERDİVENLER
NATO KAFA NATO MERMER
NATO KAFA NATO MERMER
DOĞUM GÜNLERİ VE DOĞUM GÜNÜ KUTLAMALARI
DOĞUM GÜNLERİ VE DOĞUM GÜNÜ KUTLAMALARI
TÜKENMEZ KALEM - ALKOLSÜZ BALIK ÇEŞİTLERİ
TÜKENMEZ KALEM - ALKOLSÜZ BALIK ÇEŞİTLERİ
MİT, MİTOLOJİ, EFSANE, MASAL, DESTAN, HİKÂYE, TARİH, TRAJEDİ, KOMEDİ VE OPERA
MİT, MİTOLOJİ, EFSANE, MASAL, DESTAN, HİKÂYE, TARİH, TRAJEDİ, KOMEDİ VE OPERA
İBADET YERLERİ
İBADET YERLERİ
Yenilik Kavramı ve Yenilik Politikaları
Yenilik Kavramı ve Yenilik Politikaları
FİKİR VE ZİKİR
FİKİR VE ZİKİR
ADAM GİBİ ADAM
ADAM GİBİ ADAM
Diderot Etkisi
Diderot Etkisi
MİLKA
MİLKA
ACABA BUNLARI BİZE HANGİ DIŞ GÜÇLER YAPIYOR; YOKSA?
ACABA BUNLARI BİZE HANGİ DIŞ GÜÇLER YAPIYOR; YOKSA?
İŞTE  İNSAN  -  ECCE HOMO
İŞTE  İNSAN  -  ECCE HOMO
KOT PANTOLON
KOT PANTOLON
RAKAM  BİLDİREN  ÖNEKLER
RAKAM  BİLDİREN  ÖNEKLER
Taciz, Tecavüz, İstismar terimleri hakkında
Taciz, Tecavüz, İstismar terimleri hakkında
Dilimiz ya da Alkolün Beyazı 
Dilimiz ya da Alkolün Beyazı 
AKINTILAR,  AKIMLAR
AKINTILAR,  AKIMLAR
KUTSAL
KUTSAL
T A B U   ve   T A B U L A R I   Y I K M A K
T A B U   ve   T A B U L A R I   Y I K M A K
PROLETER  VE  PROLETARYA   KAVRAMLARI
PROLETER  VE  PROLETARYA   KAVRAMLARI
ESOTERIC,  BÂTINÎ,  İÇREK
ESOTERIC, BÂTINÎ, İÇREK
BOYKOT
BOYKOT
SABO - SABOTAJ
SABO - SABOTAJ
Alavere - Dalavere (il dare e l'avere)
Alavere - Dalavere (il dare e l'avere)
OPERALAR
OPERALAR
SINCERE - Sine Cera
SINCERE - Sine Cera
İTİBARDAN TASARRUF veya TEMSİLDE TASARRUF
İTİBARDAN TASARRUF veya TEMSİLDE TASARRUF
BELLONA ve SHELL
BELLONA ve SHELL
HALKIMIZIN KAVRAM İCADI
HALKIMIZIN KAVRAM İCADI
YANLIŞ KULLANILAN KAVRAMLARDAN DÖRDÜ
YANLIŞ KULLANILAN KAVRAMLARDAN DÖRDÜ
KİMİ KISALTMALAR VE ANLAMLARI
KİMİ KISALTMALAR VE ANLAMLARI
BAŞSAĞLIĞI-TAZİYE KAVRAMLARI ÜZERİNE
BAŞSAĞLIĞI-TAZİYE KAVRAMLARI ÜZERİNE
AYAK
AYAK
DİASPORA
DİASPORA
HUKUK TERMİNOLOJİMİZDEKİ BİR KAVRAM-BİR TERİM ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
HUKUK TERMİNOLOJİMİZDEKİ BİR KAVRAM-BİR TERİM ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
Z Ü H R E V İ  (Sorunlu Kavram)
Z Ü H R E V İ  (Sorunlu Kavram)
14 ŞUBAT SEVGİLİLER GÜNÜ
14 ŞUBAT SEVGİLİLER GÜNÜ
(ATIN ŞAHLANIŞI) deyimi
(ATIN ŞAHLANIŞI) deyimi
TESTOSTERON  EGEMENLİĞİ (Domination de la Testostérone)
TESTOSTERON  EGEMENLİĞİ (Domination de la Testostérone)
URBA
URBA
İki Dirhem Bir Çekirdek ve Keçiboynuzu
İki Dirhem Bir Çekirdek ve Keçiboynuzu
Zat İşlerinden İnsan Kaynaklarına
Zat İşlerinden İnsan Kaynaklarına
YERSİZ YURTSUZ BİR MİLLET: ÇİNGENELER
YERSİZ YURTSUZ BİR MİLLET: ÇİNGENELER
ROMAN
ROMAN
"TARİH"İN ÇİFTE ANLAMI
"TARİH"İN ÇİFTE ANLAMI
YUNANCA "DOXA"DAN LATİNCE "DOCTOR"A
YUNANCA "DOXA"DAN LATİNCE "DOCTOR"A
KORO, BALE, HORON
KORO, BALE, HORON
FRENGİ
FRENGİ
FRANKLAR, FRENKLER
FRANKLAR, FRENKLER
LOJİ'LER
LOJİ'LER
TUZ
TUZ
ENTELEKTÜEL
ENTELEKTÜEL
Günlük Hayattan 30 Kelimenin kökenleri
Günlük Hayattan 30 Kelimenin kökenleri
ENERJİ
ENERJİ
PORT, YANİ LİMAN
PORT, YANİ LİMAN
Turunçgiller
Turunçgiller
Nomos'tan Namusa
Nomos'tan Namusa
Ev
Ev
Fil
Fil
Kültür Nedir?
Kültür Nedir?
CIVILISATION, MEDENİYET, UYGARLIK
CIVILISATION, MEDENİYET, UYGARLIK
Bozbulanık İki Kelime: Ansiklopedi, Sempozyum
Bozbulanık İki Kelime: Ansiklopedi, Sempozyum
Latinceden Türkçeye Yansıyanlardan II
Latinceden Türkçeye Yansıyanlardan II
Dilde Bildirişimin Kopması Üstüne Bazı Notlar
Dilde Bildirişimin Kopması Üstüne Bazı Notlar
Aristokrat
Aristokrat
Despot, Tiran, Diktatör
Despot, Tiran, Diktatör
Felsefeden Safsataya, Sufiden Sofuya
Felsefeden Safsataya, Sufiden Sofuya
Efendi
Efendi
Latinceden Türkçeye Yansıyanlardan
Latinceden Türkçeye Yansıyanlardan
Akdeniz Dilinden Dört Kelime: Tersane, Damacana, Fırtına, Forsa
Akdeniz Dilinden Dört Kelime: Tersane, Damacana, Fırtına, Forsa
"Kosmos"tan Gelenler
"Kosmos"tan Gelenler
Barbarlar
Barbarlar
"Kapital"in Eserleri
"Kapital"in Eserleri
İlk Konservatuvarlar
İlk Konservatuvarlar
Tekhne, Ars, Sanat
Tekhne, Ars, Sanat
"Modern"in Geçmişi, Bugünü
"Modern"in Geçmişi, Bugünü
İki Nobel Ödüllü Marie Curie'nin Dramı
İki Nobel Ödüllü Marie Curie'nin Dramı
Terim Ne Demek?
Terim Ne Demek?
Ütopya
Ütopya
Melankoli
Melankoli
Şurup, Şarap, Şerbet, Meşrubat
Şurup, Şarap, Şerbet, Meşrubat
Matematik Terimlerinin Kökenleri
Matematik Terimlerinin Kökenleri
Tercüman, Dragoman, Dil Oğlanı, Dilmaç
Tercüman, Dragoman, Dil Oğlanı, Dilmaç
Telaffuz Hatası mı, Türkçeyi Bilmemek mi?
Telaffuz Hatası mı, Türkçeyi Bilmemek mi?
"Post" Önekinin Önlenemez Tırmanışı
"Post" Önekinin Önlenemez Tırmanışı
"MAGAZİN"İN YOLCULUKLARI
"MAGAZİN"İN YOLCULUKLARI
PATLICANIN YAZDIĞI TARİH
PATLICANIN YAZDIĞI TARİH
YALAMA OLAN  "SÖYLEM"  TERİMİ
YALAMA OLAN "SÖYLEM" TERİMİ
Türkçe dilindeki yabancı kökenli sözcükler
Türkçe dilindeki yabancı kökenli sözcükler
El, Yüz ve Zihin Temizliği!
El, Yüz ve Zihin Temizliği!
Zihinsel Virüs No 4- "SANA NE!"
Zihinsel Virüs No 4- "SANA NE!"
Zihinsel Virüs No 3- SİYASET, VATANDAŞIN SORUNLARINI ÇÖZMEK İÇİN YAPILIR
Zihinsel Virüs No 3- SİYASET, VATANDAŞIN SORUNLARINI ÇÖZMEK İÇİN YAPILIR
ZİHİNSEL VİRÜS NO 2:  EVET AMA YİNE DE!
ZİHİNSEL VİRÜS NO 2: EVET AMA YİNE DE!
ZİHİNSEL VİRÜS NO 1:  BAŞKASI YAPMASIN, BEN DE YAPMAM!
ZİHİNSEL VİRÜS NO 1: BAŞKASI YAPMASIN, BEN DE YAPMAM!
ZİHİNSEL VİRÜS NO 0: SÖZ KONUSU OLAMAZ!
ZİHİNSEL VİRÜS NO 0: SÖZ KONUSU OLAMAZ!
KAVRAM EVLENDİRME ya da KAVRAMLAR AKADEMİSİ
KAVRAM EVLENDİRME ya da KAVRAMLAR AKADEMİSİ
AKLA YERLEŞEN HER KAVRAM SONRAKİLER İÇİN BİRER SÜZGEÇ OLUR!
AKLA YERLEŞEN HER KAVRAM SONRAKİLER İÇİN BİRER SÜZGEÇ OLUR!
"KAVRAM TABANI" ÜZERİNDE UZLAŞI GİRİŞİMİNİ KİM ÜSTLENEBİLİR?
"KAVRAM TABANI" ÜZERİNDE UZLAŞI GİRİŞİMİNİ KİM ÜSTLENEBİLİR?
"Kavram Tabanında Uzlaşma" ulusal bütünlüğün ta kendisidir!
"Kavram Tabanında Uzlaşma" ulusal bütünlüğün ta kendisidir!