PORT, YANİ LİMAN
Kelimeler dünyasındaki gezintilerimizin bir önceki durağında portakal meyvesi gibi portakal kelimesinin de Portekiz'den geldiğini görmüştük. Peki Portekiz ne anlama geliyor? Ülkenin kendi dilindeki adı Portuguese. İber yarımadasında bir yer adı olan Portus Cale'den geliyor bu ad. Oradaki bir şehrin eski Romalılar çağındaki adı bu. Latince portus liman demek; ikinci kelime de Gal ile, Gallilik ile açıklanıyor. Ülkenin İngilizceyle Fransızcadaki adı olan Portugal kelimesinin sonundaki bileşen bunu görünür kılar. Portus Cale "Gaia Limanı" demek. Duoro ırmağının güneyindeki bu beldenin bugünkü adı Vila Nova de Gaia. Gaia'nın kaynağı, daha eski biçimi Cale. Başka bir açıklamaya göre, Cale, Keltçede liman anlamına gelen bir kelimenin türevi. Portekiz'in ikinci büyük şehri olan Porto (Oporto) da aynı ırmağın ağzındadır; o da bir liman. Bu şehir çok sevilen Porto şarabıyla adını bütün dünyaya duyurmuştur.
Porto bir liman olduğu, liman da bir şehrin giriş kapısı sayıldığı için Latince port kelimesi kapı anlamını da kazanmıştır. İthal ya da ihraç edilen malların taşındığı, getirildiği yerler demek. Fiil olarak kullanılan kelimelere eklendiğinde de, "limana getirmek, limandan limana taşımak" anlamı ortaya çıkar. Port kelimesi başlangıçta geminin limana yanaştırılan tarafı için kullanılıyordu. Port, Galataport projesi dolayısıyla Türkiye'de herkesçe bilinen bir yabancı kelime oldu. Neden Galata Limanı denmiyor, nedeni bilinmez değil, tersine, nedeni besbelli! Bu semtte açılan yeni bir otel daha proje tamamlanmadan Galataport Hotel adını almış bile. Ardından aynı adı alacak olan lokantalar, pastaneler, kahvehaneler gelecektir.
Porto Rico (Puerto Rico) dış işlerinde ABD'ye bağlı, iç işlerinde özerk bir adanın adı. İspanyollar buraya Zengin Kapısı adını vermişler. Oysa bugün bu adanın halkı hiç de "zengin" değil!
Port kökünden çıkıp da Türkçeye geçmiş öteki kelimelere bir göz atalım şimdi.
Transport kelimesi TDK'nin Güncel Sözlük'üne girmiş. Girmemiş olsaydı bile, taşıma, nakliyat işlerinde kullanılan taşıtların üstüne, nakliyat şirketlerinin levhalarına yerleşmiş bir kelime. Trans- bir yerden başka bir yere, bir yakadan öbür yakaya" anlamına gelen bir önek, bir edat. Transport da "limandan limana" ya da "bir yerden başka bir yere taşıma, nakil; taşımacılık, nakliyat" demek.
Portal mimarlık dilinde binanın ana kapısıdır. Çok önemli, görkemli binaların cephelerinde yer alan, yapının mimari üslubunu yansıtan bu anıtsal giriş kapılarına "taç kapı" da denir. Bu türden yapıların en çok dikkati çeken gösterişli bölümüdür.
Portal Genel Ağ'ın yaygınlaşmasıyla bilişim dünyasında da sıkça kullanılan bir terim oldu. Bu yeni anlamıyla İngilizce üzerinden Türkçeye geçen portal bir tek konuda değil, pek çok alanda bilgi akışı sağlayan yüksek hacimli web sitelerine deniyor. Tabii, yine "kapı" olma özelliğini koruyor.
Portico henüz sözlüklerimize girmemiş olan, ama mimarlık metinlerde kullanılan bir teknik terim. Bu da binaya girişi sağlayan bir kapı. Kemeraltı biçiminde, sütunlu, ya da revaklı bir giriştir.
Portör (Fransızca porteur'dan): taşıyıcı; Türkçede tıp dilinde, bakteri, virüs, mikrop taşıyıcı anlamında kullanılıyor.
Oportünist terimi "fırsatçılık, fırsat düşkünü, fırsatı ganimet bilen" demektir. Mehmet Bahaettin'in Yeni Türkçe Lügat'inde (1924) "oportünizma" yazımıyla yer aldığına göre, pek de yeni bir kelime sayılamaz Türkçede. Bu genel anlamıyla hâlâ kullanılıyor dilimizde.
1960'larda Marksizm-sosyalizm konulu tartışmalarda sık sık kullanılan bir terimdi. Sosyalist öğretideki siyasi içeriğini yeterince karşılayamadığı düşünüldüğü için bu yabancı kelime olduğu gibi kullanıldı. Sosyalist yayınlarda oportünizm işçi sınıfının temel çıkarlarını ve tarihî hedeflerini kurulu düzen içinde birtakım kazanımlar, kısa yoldan başarılar elde etmek uğruna gözden çıkarmak, sosyalist hareket gelişirken burjuva toplumuna ödün vermek anlamına gelen politikalar hakkında kullanılır. Terimin bu anlamı ilkin İtalyancada ortaya çıkmış, oradan Fransızcaya geçmiş, oradan da Türkçeye. Oportünizm, opportunity / opportunité, yani fırsat kelimesinden çıkıyor. Bu kelimedeki port biriminin önünde bir önek var, ob-, yön bildiren bir önek. Bu Latince kelime ilkin rüzgârın yönü hakkında kullanılmış, limana doğru esen rüzgâr anlamında. Rüzgârın liman yönünde esmesi hayra yorulmuş. Buradan mecazi bir açılımla "en uygun zamanda gelen" anlamı türemiş.
Portmanto kelimesinin kaynağı Fransızca portemanteau. Palto, şapka gibi şeyleri asmak için yapılmış, raflı, bazıları aynalı askılık. Bu birleşik kelimenin ikinci birimi manteau bildiğimiz manto, ama "kaftan" anlamında burada. Portemanteau kaftanı taşıyan anlamına geliyor. Fransızcadaki ilk anlamı kralın, prensin kaftanını taşıyan saray memuru, ya da kaftanın taşındığı torba. İngilizcede, açıldığında iki eşit göze ayrılan seyahat bavulu, seyahat çantası anlamına uyarlanmış.
Portmanteau word (portmanto kelime) Alice Harikalar Diyarında yazarı İngiliz Lewis Caroll'un Aynanın İçinden (Through the Looking Glass, 1871) adlı eserinde türettiği bir terim. Bir dilbilimi terimidir bugün. İki ya da daha çok sayıda kelimenin kaynaştırılmasıyla türetilen yeni kelimelerdir. Örneğin, brunch (breakfast, kahvaltı + lunch, öğle yemeği), swatch (Swiss, İsviçre + watch, kol saati), motel (motor + hotel). Tanınmış mağazalar zincirinin adı olan Migros da böyle bir kelime. Şu iki birimin kaynaştırılmasıyla elde edilmiş: demi, "yarım" + gros, "toptancılık", yani yarı toptancılık demek. "Demigros"un başındaki önek "de" kaldırılınca "Migros" çıkıyor ortaya. Sütlaç (sütlü aş), güllaç (güllü aş), kahvaltı (kahve altı) kaynaştırmaları da aynı türden kelimeler. İlk iki kelime eskiden /ş/ sesiyle tamamlanıyordu, /ç/ sesi sonradan ortaya çıkmış. Tabii bunlar bilerek kaynaştırılmış kelimeler değil, konuşma dilinde kendiliğinden biçimlenen kaynaşmalardır. Bu dilbilimi teriminin Türkçede öngörülen belirli bir karşılığı yok. "Kaynaşık kelime" denebilir. Bu türden kelimelere neden bu ad verilmiş diye sorulabilir. İngilizcede bavul anlamına geldiği için, iki ya da üç kelimenin içeriği giyecekler gibi katlanıp tek kelimeye sığdırıldığı için.
Rapor kelimesinin kaynağı Fransızca rapport. Başındaki re- öneki geriye (doğru), port da taşıma, getirme olduğuna göre, bir yerden geri getirme, bir yerden haber, bilgi getirme, gönderme anlamına geliyor. Bir kimsenin görevli olduğu yerdeki incelemelerine dayanarak yazıp gönderdiği metin, ya da herhangi bir konudaki araştırma, inceleme sonucunu bildiren yazı. Türkçede anlamı değiştirilen Fransızca kelimeleri derleyip inceleyen Sermet Sami Uysal, rapor bir incelemenin sonucunu belirttiği için dilimizde anlam genişlemesine uğrayıp tıpta "doktor raporu", "sağlık raporu"", "tıbbi rapor", "rapor almak", "raporlu" gibi sözler türemesine yol açtığına dikkati çekiyor, tıp dilindeki rapora Fransızcada certificat médical dendiğini de sözlerine ekliyor.
Röportaj (reportage) kelimesinin öğeleri bir öncekilerle aynı. Fransızcada özel gazete haberi, habercilik demek. Gazete haberi anlamı İngilizcede de kullanılır. İngilizcede ikinci bir anlamı var. Bir olayın araştırmaya soruşturmaya dayanan ilgi çekici hikâyesinin ya da bir yerin, bir kişinin dikkate değer özelliklerinin gazeteci üslubuyla anlatımına dayanan bir yazı türüdür. Bir film ya da fotoğraf dizisi de olabilir. Yaşar Kemal'in Bu Diyar Baştan Başa adlı kitabında toplanan, daha önce Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan metinleri röportaj türündedir. Mülakat değildir bunlar. Oysa Türkçede "röportaj" mülakat, soru-cevap düzenindeki gazete, dergi söyleşisi (İngilizcedeki interview, Fransızcadaki entretien) anlamında, üstelik sık sık kullanılmakta. Dahası, kelimenin bu anlamı asıl anlamından da baskındır; Türkçede türemiş bir anlam bu. "Röportaj"ın Türkçede iki anlamda birden kullanılması, TDK Güncel Sözlük'te mülakat anlamına da geldiğinin kabul edilmesi meramı zora sokan bir durum. Mülakat Arapça kökenli olduğu için bu kelimeyi kullanmak istemeyenlerin Türkçeye soktukları bir anlam olduğunu sanıyorum. Arapça kaynaklı ama köklü bir kelimenin atılıp yerine Frenkçesinin konduğu tek örnek değil bu, daha niceleri var.
Porte kelimesinin kaynağı Fransızca portée. Türkçede iki anlamda kullanılır. Birincisi, bir işin "mali portesi" tamlamasında geçer. Yani o işin taşıma, kaldırma gücü, kapsamı. Eski politikacılardan bazıları bu sözü mecliste "mali portresi" diye telaffuz ederlerdi. Oysa "portre" bambaşka bir kelime; "taşımak"la hiçbir ilintisi yok. Terimin ikinci anlamı musıkide notaların yazıldığı beş yatay çizgidir. Notaları taşıyan çizgilerdir bunlar. Musıki terimlerine Türkçe karşılıklar türeten müzikolog Gültekin Oransay porte için "dizek" karşılığını kullanırdı. Bence güzel bir karşılıktır. Bazı musıkişinaslar bütün musıki terimlerinin uluslararası terimler olduğunu sanırlar. Oysa porte Fransızcadır; İngilizcesi staff, Almancası Liniensystem, İtalyancası rigo.
Portatif, dilimizdeki bir başka Fransızca kelime. Anlamı açık: katlanarak kolayca taşınabilir duruma getirilebilen eşya.
Portföy (Fransızca porte feuille'den) porter, "taşımak" + feuille, "yaprak, tabaka, sayfa, kâğıt" birimlerinden meydana geliyor. Kelime anlamıyla "evrak taşıyan". Birinci anlamı evrak taşamaya yarayan, bölmeleri olan, ince çanta. Daha sonra evrakın kendisi öne çıkınca bakanlıkların resmî evrakı anlamında kullanılmaya başlamış. Çok daha sonra ortaya çıkan, yirminci yüzyıldaki anlamını biliyoruz: bir mali kuruluşun ya da bir özel girişimcinin yatırımlarının tamamı ya da elinde tuttuğu menkul değerler (değerli kâğıtlar) toplamı. Türkçede para cüzdanı anlamında da kullanılıyor; cüzdan da bir "taşıyıcı".
Spor kelimesi İngilizceden geliyor. Eski İngilizcedeki desporter ile sport aynı anlama gelen kelimelerdi. Bu iki kelime daha sonra ayrışmış. Birincisi, ikincinin eski biçimi. "Taşıma, alıp götürme" anlamı burada da var. Desporter kelimesinin başındaki önek (dis—) "uzağa, başka bir yere" anlamında. Desporter (daha sonra disport) / sport kelimelerinin bire bir anlamı şu: "zihni ciddi şeylerden uzaklaştırıp başka şeylere götüren işler." Fiil olarak kullanıldığında "oyalanmak, hoşça vakit geçirmek, eğlenmek; isim olarak da hoşça vakit geçirmek için yapılan şey demek. Açık havada birtakım beden alıştırmalarıyla vakit geçirip eğlenmek ya da oyunlara katılmak anlamı onbeşinci yüzyıl sonlarında; beden hareketleri gerektiren oyun" anlamı ise onaltıncı yüzyıl başlarında ortaya çıkmış. Fransızcanın etkisiyle kelimenin sonunda /t/ sesi Türkçede telaffuz edilmiyor. "Çiçeksiz bitkilerde üreme organı", ya da "tek hücreli hayvanların üreme hücresi" anlamındaki "spor"un bununla hiçbir bağlantısı yoktur.
Son kelimemiz Bâbıâli (Bâb-ı Âli), yani "yüce kapı" ya da "büyük kapı". İngilizce The Sublime Porte (ya da The Ottoman Porte, kısaca The Porte), Fransızca La Porte Sublime, Almanca Hohe Pforte Bâb-ı Âli'nin bire bir, düz çevirisidir. Bu ülkelerin belgelerinde uzun zaman Osmanlı hükûmeti anlamında kullanılmıştır. Bâbıâli, Osmanlı devlet yönetimini temsil eder. Sadrazamın özel ikametgâhı önceleri resmî daire olarak kullanılırdı. Bu konuta "kapı" denirdi. Nezaretler kurulmadan önce Osmanlı Devleti’nde yönetim merkezi Divan-ı Hümâyun'du. Bu döneme gelinceye kadar sadrazamların devlet işlerini görmeleri için belli bir yeri bulunmadığından, Topkapı Sarayı’na yakınlığı dolayısıyla bugünkü Bâbıâli çevresindeki konaklar resmî daire ve ikametgâh olarak kullanılmıştır. Ondokuzuncu yüzyıldan başlayarak Bâbıâli bahçesi ile binaları, yangınlar yüzünden bir iki geçici yer değişikliği dışında Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar sadâret dairesi olarak kullanılmış, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra ise burası Istanbul valiliğine verilmiştir.
Valilik binasının arka bahçesinin Gülhane’ye açılan, Alay Köşkü'nün karşısındaki kapısı (yani Bâbıâli) bugün de kullanılmaktadır. Cumhuriyet döneminde Bâbıâli, Cağaloğlu semtiyle özdeşleşti, bir semt adı gibi kullanılmaya başladı. Gazetelerin, yayınevlerinin merkezleri bu semtte olduğundan, Bâbıâli deyimi aynı zamanda basın dünyası anlamına gelmeye başladı; "Bâbıâli basını" sözünde görüldüğü gibi. Valilik binasının yanından geçen, Sirkeci ile Cağaloğlu arasındaki Ankara Caddesi "Bâbıâli Yokuşu" olarak anılır. 1980'den sonra basın kuruluşları yönetim merkezlerini sur dışına taşıdıkları için Bâbıâli deyimi tarihî bir içerik kazandı.
Kapı kavramı gerek Doğu'da, gerekse Batı'da uzunca bir süre devletin yönetim işleviyle ilintili olarak hem düz anlamıyla, hem de simgesel bir anlamda kullanılmıştır. Topkapı Sarayı'nın iki kapısı Bâb-ı hümayun, Bâbüs-saade adlarını taşır. "Paşa Kapısı" veziriâzamın ikâmetgâhı, Bâb-ı Meşihat da şeyhülislamın resmî dairesiydi. "Devlet kapısı" deyimi Türkçede bugün de kullanılır. Bâbıâli deyiminin bir eşdeğeri onsekizinci yüzyıl başlarında Japonya'da kullanılmaya başlamıştır. Japon imparatorlarının eski unvanı olan Mikado bu anlamdaydı. Bu kelimedeki mi, "şerefli", kado da "kapı" demektir; dolayısıyla mikado, "şerefli kapı, saray kapısı, hükümdarın yaşadığı sarayın kapısı" anlamına geliyordu.
Bülent Aksoy
2 Eylül 2021 (Rev. 03.10.2021)