Melankoli
Pek çok dilde olduğu gibi Türkçede de kullanılan melankoli teriminin kaynağı Eski Yunanca melankholia. Bu dilden geç dönem Latincesine geçince yazımı melancholia olmuş. Melano kara, siyah, kholia da safra, yani safra kesesinin salgıladığı safra demek. Terimin tarihi çok eski. Orta Çağ tıbbına göre, kara safra insan vücudunun salgıladığı dört sıvıdan biri. Bu dört sıvı unsur şunlar: kan, balgam, sarı safra, sevdâ (yani kara safra). Eski tıpta insan sağlığı bu dört unsurun dengeli olmasına bağlanıyordu. Bunlardan herhangi birinin normal sayılan seviyenin üstüne çıkmasıyla sağlığın bozulacağına; safranın fazlasının da insanın beden ve zihin sağlığını bozup çöküntüye, depresyona yol açacağına inanılıyordu.
Melankoliyi günlük dilde hüzünlü bir ruh hali anlamında kullanırız. Psikolojide ise, bire bir anlamıyla kara sevdâ demek. Melancholy İngilizcede ondordüncü yüzyıldan önce aşkın, özellikle umutsuz aşkın yol açtığı "ıstırap, gam kasvet" anlamında kullanılmış. Onsekizinci yüzyılda tıptaki anlamı hafızalardan silinir gibi olmuş, uzun zaman süren, huy haline gelmiş kasvetli ruh hali" anlamında kullanılmaya başlamış. Mâlihulyâ, Yunanca melankholia teriminin seslerine benzetilerek aynı terimi Arapça birimlerle karşılamak için ortaya sürülen tamamıyla uydurma bir kelime. Burada olduğu gibi, bir ses benzerliği kurulmasıyla ortaya çıkan yakıştırmalara uzmanlar "halk etimolojisi" (folk etymology) diyor.
Melankoli terimi bugün modern psikiyatride kullanılıyor. Kişiyi derin bir karamsarlığa sürükleyen, insanın kendini hor görmesine yol açan, intihar duygusunu körükleyen ağır bir depresyon nöbetine "melankoli nöbeti" deniyor.
Freud 1917'de yayımladığı "Yas ve Melankoli" başlıklı ünlü denemesinde melankoliyi derinlemesine irdeler, yas ile karşılaştırır. Onun incelemesine göre, bu iki kavram benzerlik gösterse de, aralarında çok önemli bir farklılık vardır. Yasa benzer duygular bazı kimselerde melankoliye yol açabilir. Normal bir yasta, kişi bir süre yas tuttuktan, yani kaybettiği nesneyle kendi benliğini (egosunu) bir süre aynılaştırdıktan (identity) sonra, benlik kendini koruyabilmek için, kaybedilen nesneye duyduğu sevgiyi başka bir nesneye aktarır, böylece kayıp nesneden kendini geri çekmiş olur. Bu süreç bilinç seviyesinde işler. Ama melankolide benlik bunun üstesinden gelemez, kaybedilen nesneyle bir olur. Bu aynılaşma bilinçdışı bir işleyişle meydana geldiği için kişi tanımlayamadığı bir acı çeker, bu da gerçeklik duygusunun silindiği patolojik bir duruma yol açar.
"Kara sevda"nın Türkçede iki anlamı var tabii. Şiddetli, umutsuz aşk anlamını biliriz. Teknik anlamıyla, belli başlı bir neden olmadan insanın bir ruh çöküntüsü geçirip çevreden gelen uyarılara cevap vermemesi, her şeye kayıtsız kalması, suçluluk duygusuna sürüklenmesi hali, yani melankoli.
"Sevdâ" da Türkçede iki anlamlı. Dört unsurdan biri olan sevdâ Arapçadan geçmiş Türkçeye. Ferit Devellioğlu Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat'te terimin bu anlamıyla aşk anlamındaki kelimeyi iki ayrı madde olarak, üstelik iki ayrı imlayla vermiş (aşk anlamına geleni سودا; siyah anlamına geleni سوداه diye yazmış), aşk anlamının Türkçeye Farsçadan geçtiğini belirtmiş. Nitekim, Arapçada böyle bir anlamı yokmuş. Ama aynı şekilde yazanlar da yok değil. Şemsettin Sami kelimenin iki anlamını da aynı maddede birleştirmiş, ikisini de aynı şekilde, siyah anlamını veren imlayla yazmış; çünkü ikisinin de Arapça olduğunu sanmış.
Öyle görünüyor ki, aşkın akla mantığa aykırı düşmesi ile kara safranın kişinin ruh halini normallikten uzaklaştırması arasında bir bağlantı kurulmuş. Umutsuz aşk anlamına gelen "kara sevdâ"nın "kara"sını biz eklemişiz. Sevdâ zaten kara demek olduğuna göre, söylenenin tekrarı bu, bir tautology gibi. "Sevdâ"nın Türkçedeki "sevmek" ile herhangi bir bağlantısı bulunmadığı anlaşılıyor.
Sevdâ, yani tutkulu aşk yeterince hırpalayıcı bir duygu olduğu halde, eski Türkçede "sevdâ-zede" diye bir kelime de türetmişiz. Bugün artık kullanmadığımız daha başka "sevdâ"lı birleşimler de var Osmanlı Türkçesinde: sevdâ-feza (sevdâ artıran), sevdâ-ger (sevdâlılık, âşıklık), sevda-kâr (sevdâlı), sevdâ-perest (pek düşkün, tutkun) . Tabii, sevdâ kelimesini, anlam genişlemesiyle heves, merak, istek anlamında da sık sık kullanırız.
"Kara, siyah" anlamındaki sevdâ Türkçeye geçmiş olan bir Arapça tamlamamada da karşımıza çıkar: el-Hacerü’l-esved. Esved "sevdâ"nın sıfatı; "hacer" de taş demek. İnanca göre, Kâbe'nin inşası sırasında, Hz. İbrahim'in tavafın başlayacağı noktayı işaretlemek için oraya yerleştirdiği, hacıların öptükleri kara taş bu.
Melancholiadaki "- chol" cholera (kolera) kelimesinde de karşımıza çıkıyor. Bu da Yunanca. Kholera hastalığının safra kesesinden kaynaklandığı sanısından ileri geliyor. Düz anlamıyla kolera, "safra kesesi krizi" demek.
Kolesterol / cholesterol (khole, safra + steros, katı) terimi ondokuzuncu yüzyılda tıp diline girmiş. Yunanca khole (safra) Latinceleştirilince chole oluyor. Kolesterol denen yağ benzeri madde ilkin safra kesesi taşlarında görülmüş.
Bülent Aksoy
21 Şubat 2021 (Rev.22.02)