Kültür Nedir?
Kelimeler dünyasındaki gezintilerin bir önceki durağında "civilisation", "medeniyet", "uygarlık" terimleri üzerinde durmuştum. Bunların yanına "kültür" yakışır. Medeniyet ile kültür çoğu kez yan yana anılır zaten.
Biz yine kökene inelim. Çok ama çok dolambaçlı yollardan geçerek geliyor "kültür". Çıkış noktası Latince colere mastarı. Yetiştirmek, toprağı işlemek, ekip biçmek demek Latincede. Hint-Avrupa kök dilinde *kwel mastarının birinci anlamına dayanıyor bu kelime; bu da "dolanmak, gezinmek, dönmek, bir şeyin etrafında dönmek", "bir yerde kalmak, oturmak" anlamlarına geliyor. İngilizce wheel (tekerlek, çark) ile bütün batı dillerinde bulunan cycle (devir, döngü, çevrim, daire) kelimeleri bu damardan çıkmış. İkinci kelime Türkçeye de geçmiş; bisiklet, motosiklet, kiklop (düz anlamıyla "gözleri yusyuvarlak", Yunan mitologyasındaki Tepegöz), siklon (şiddetli fırtına, hortum), siklamen (kökleri yumru biçiminde olan bir bitki, tavşankulağı), ansiklopedi ile çakra (Sanskrit), çark (Farsçadan Türkçeye), çıkrık kelimelerinde görüldüğü gibi. "Ağırlık" anlamına gelen "sıklet" Arapça kökenli, ayrı bir kelimedir tabii.
Mecazi bir anlam genişlemesiyle bu Hint-Avrupa kök "meşgul olmak", "uğraşmak" anlamına gelmeye başlamış. Tekerlek, çark kelimeleri "dönme"yi, "çarkın dönmesi"ni, dolayısıyla meşgul olmayı, bir şeyin işler durumda olmasını çağrıştırıyor. Bu anlam daha sonra çatallanarak iki yönde yol almış: bir yere yerleşmek, iskân; bir de (yerleşilen yerde) toprağı iyileştirmek, işlemek, toprağa bakmak, emek vermek, ürün verebilecek hale getirmek. Bu iki anlam Latince colere mastarına akıyor. Colere böylece şu üç anlamı içinde barındırır olmuş: a) toprağı sürme, işleme, sürülmüş toprak (Latincede cultura); b) bir yere yerleşmek, orada oturmak; c) (sonradan) tapınma, tapma, ibadet, derin saygı. İyi bakma, özen gösterme, önem verme, emek verme, işleyip geliştirme, sevme, dinî bakımdan bir şeye değer verme anlam boyutlarıyla Latincede cultus, Fransızcada culte terimlerini türetiyor.
Latince cultura mecazi bir anlam genişlemesiyle Fransızcada culture kelimesini yaratıyor. Bu kelimenin yeni anlamı bu dilde ortaya çıkıyor. Kökenine göre, "sürülmüş tarla, işlenmiş toprak" demek. Modern dildeki "kültür" kelimesini kökenine bağlı kalarak açıklarsak, bilgi görgü, terbiye ile yetiştirme, işleme, geliştirme demek. Öyleyse kültürlü bir bireyi, toplumu ya da herhangi bir varlığı yoz, çorak olmayan, işlenmiş bir toprak, yani tarla gibi tasavvur edeceğiz; işlemek, işlenmek ana fikir. Fransızcada, İngilizcede "işlemek" fiili karşılığında kullanılan cultiver, cultivate kelimeleri culture ile aynı damardan çıkıyor, ikisi de hem toprağı, hem de insanı işlemek kavramlarını dile getiriyor.
Colere mastarının b) yönündeki anlamı, yani bir yere yerleşme fikri colony (koloni) kelimesini doğuruyor. İlk kolonistler çiftçiydi; dolayısıyla bir yeri kolonileştirmek oranın toprağını işlemek, tarıma elverişli bir yer haline getirmek demekti.
Colony Latince - İtalyanca şu üç kelimenin kısaltmasıdır: Colonia Claudia Agrippinensis. Agrippa'nın yerleştiği yer, onun kolonisi demek bu. Burası İÖ birinci yüzyılda bir Roma garnizonuydu. Roma imparatoru Claudius garnizonun mevzilendiği araziyi İS 50 dolaylarında bir Roma kolonisi haline getirip oraya karısı Agrippina'nın adını vermiş: Colonia Claudia Ara Agrippinensis. Colonia adı verilen yerin bu ilk anlamı "işlenmeye, tarıma elverişli yer"di, yani bir çeşit çiftlikti. Araziye de colonus deniyordu. Kolonist denilen kişiler de çiftçiydiler.
Cologne Almanya'nın büyük şehirlerinden biri; şehrin adı Latince. Bu ad bir kelimede hâlâ kullanılıyor Almancada: eau de cologne, Kolonya suyu. Bildiğimiz kolonya, ilk kez bu şehirde imal edilmiş. Şehrin adı İngilizcede de, Fransızcada da aynı: Cologne. Türkçede de aynıydı. 1960'larda orta dereceli okullarda okutulan coğrafya kitaplarında şehrin adı Kolonya diye geçerdi. Ama Almanya'da çalışan Türkler 1970'lerde şehrin Almanca adı olan Köln'ü yaygınlaştırdılar.
Roma kolonilerine dönelim. İlk Roma kolonileri komşu İtalik halklardan bazılarının topraklarını fethettikleri zaman ortaya çıktı. Bunlar Romalıların bir savaş kazandıkları zaman elde ettikleri tarım arazileriydi. Colonia terimi daha sonra bir metropolisi (ana şehri) olan devletlerin denetimi altındaki toprak anlamına gelmeye başladı. Metropolisli bir devlet demek kolonisi olan devlet demekti. İlk Çağ şehir-devletlerinin çoğu koloniler kurmuşlardı. Bu terim çok uzun zaman sonra denizaşırı yerleşimler için kullanılmaya başladı. Türkçe "müstemleke" kelimesi "koloni"nin tam karşılığıdır; çünkü "mülk edinme" demektir. Bu anlamıyla terimin tarihçesini nesnel bir biçimde verir. Oysa yeni Türkçede kullanılan sömürge, sömürgecilik terimleri böyle değildir; olumsuz anlamını hemen belli eder. Bu durumda Batı dillerinde yazılmış bir metinde geçebilecek "Eski Roma kolonileri" anlamındaki bir sözü "Eski Roma sömürgeleri" diye Türkçeye çeviremeyiz. Istanbul'un fethinden önce bu şehirde Ceneviz, Venedik kolonileri vardı; bunlara "mahalle" de denebilir. Kolonyalizm de her zaman sömürgecilik diye çevrilemez. Günümüzdeki "göçmen topluluğunun yerleştiği yer", "bir ülkedeki yabancılardan oluşan küçük topluluk" anlamları terimin köklü anlamını yaşatır. Anlamı genişleyen kelimeler bambaşka yerlere savrulabiliyor. Kuş kolonisi, arı kolonisi, karınca kolonisi terimleri bugün hayvancılıkta kullanılıyor. Ama çekirdek anlam, "bir yere yerleşme" fikri kaybolmuyor.
Colere mastarının c) yönündeki anlamı tapma, tapınma, ibadet idi. Colonia teriminin geçmiş zaman sıfat-fiili Latincede cultus. Bu kelime Fransızcada culte, oradan da İngilizceye geçince cult oluyor. Özel bir tapınma biçimidir. Örneğin, Dionysos kültü, Aphrodite kültü denince Dionysos, Aphrodite dinleri ya da tarîkatları anlaşılır.
Cult, günümüzde gizli tarîkatler için de kullanılıyor; bazı yeni mezheplerle tarîkatlere, gizli büyücü topluluklarına "cult" deniyor. Bu kelime kült yazımıyla Türkçeye de girdi.
Kelimenin kullanımı zamanla din çevresinden çıkıp din dışı alana geçti. Büyük hayranlık uyandıran, yığınları peşinden sürükleyen kişiler, sanat toplulukları, sanat eserleri bu sıfatla anılıyor. Sözgelimi, 1960'larda Beatles bir külttü. "Kült roman", "kült film" sözleri de son zamanlarda popüler kültürde yaygınlaştı. Tanımı üzerinde uzlaşılamamış olmakla birlikte, bunlar ortaya çıktıkları dönemde herkesçe beğenilmese de büyük ilgi uyandırmış olan sanat eserleridir.
Kişiye tapma (İngilizcede personality cult), siyasi lidere tapma (İngilizcede leadership cult) sözleri yirminci yüzyılda siyaset diline girdi. Eşanlamlı sözlerdir. "Kişiye tapma" kavramını ilk kez, dönemin Sovyet Komünist Partisi Birinci Sekreteri olan Nikita Kruşçev 1956'da Stalin hakkında kullanmıştı. Aynı söz daha sonra Mao Zedung için de kullanıldı.
Latince mastarın birinci damarından çıkan culture terimine dönelim. Avrupa dillerinde bu kelimenin tarımdaki anlamı kaybolmamıştır. Bu anlama dayanan pek çok terim var. Birkaçını belirtelim: agriculture (tarla + —): tarım; horticulture: bahçecilik; aviculture: kuş yetiştirme; arboriculture: ağaç, fidan yetiştirme; floriculture: çiçek yetiştirme; aquaculture: balık yetiştirme; apiculture: arıcılık. Bunlar eski "colere"nin modern uzantıları.
Türkçeye İtalyancadan geçen rekolte terimi de tarımdaki anlamını korur. Ama "kültür"le arasındaki bağı kuramayız Türkçede. İtalyanca ricolta, elde edilen hasat, ürün demek. Terimi Latincesine indirgersek şu yapıda: re + colere. Türkçede bir yıllık hasadın bütünü anlamında kullanılıyor.
Bir bitkiyi ya da bir deniz canlısını uygun şartlar yaratarak yetiştirme anlamında da kullanıyoruz kültür terimini; kültür mantarı, kültür bitkisi, kültür midyesi, kültür balıkçılığı gibi. Yukarıdaki İngilizce terimler gibi bunlar da eski "colere"den çıkıyor tabii.
"Kültür tahlili (testi)" terimi tıpta kullanılıyor. Hastadan alınan idrar, gaita, balgam, yara izi gibi örneklerde enfeksiyona yol açan zararlı mikroorganizmaların uygun biyolojik şartlarda üretilmesine "kültür" deniyor. Tarımdaki anlamından gelişmiş. Yine bir çoğaltma, üretme durumu var.
Beden eğitimi, jimnastik anlamındaki "kültürfizik" kelimesini Fransızcadan almışız. "Kültür"ün anlam damarlarından biri "bakma, iyi bakma, özen gösterme"ydi. Fransızca culture physique bu damardan türemiş görünüyor.
Son olarak, "kültür"ün en önemli, en tartışmalı anlamı üzerinde duralım. Bu terime Türkçede yirminci yüzyıl başlarında bir karşılık bulunmuş: hars. Kelimeyi bu yönde işleyen yazar Ziya Gökalp. Kelimeye sıfat takısı da koyuyor, harsî diyor. Gökalpçi terminolojide "hars"ın özel bir anlamı var. Bilindiği gibi, Gökalp "medeniyet" ile "hars" arasında bir ayrım gözetir. Şöyle der Türkçülüğün Esasları'nda: "Hars millî olduğu halde, medeniyet beynelmileldir." Kültür ile medeniyeti kesin çizgilerle ayırt etmiş olması çokça tartışılmıştır. Bu ayrımın zayıf tarafı medeniyet ile kültür arasındaki etkileşimin gözardı edilmesinde. İkisinin de değişmez, donmuş varlıklar olarak görülmesi başka bir zayıflığı. Yine de, Gökalp'in düşündüğü anlamda sağlam bir temeli var "hars"ın. Daha doğrusu "hars" kelimesinin değil de, verdiği "kültür" tanımının. Biz bugün "ulusal kültür" ya da "millî kültür" sözlerini rahat rahat kullanırız da, "Türk medeniyeti", "Osmanlı medeniyeti" diyemeyiz, desek de bunun ancak çok özel bir bağlamı olabilir. Avrupa'da da durum aynı değil midir? Fransız, İngiliz, İtalyan kültürü denir de "medeniyeti" denmez.
Hars kavramı gibi hars kelimesi de aydınlar arasında çokça tartışılmıştır. 1920'lerin aydınları arasında bu kelimeden hiç hoşlanmayanlar var. Bu aydınlara göre, "kültür"ün Türkçedeki karşılığı "irfan"dı. Cemil Meriç de aynı görüşte; "hars" kelimesini türettiği için Ziya Gökalp'e çok kızıyor. "Hars"ı "bedbaht, musıkisiz", üstelik "müstehcen" buluyor. Meriç'e göre, Gökalp bu kelimeyi Mütercim Asım'ın tercüme ettiği İranlı yazar Fîruzâbâdî'nin (1329 - 1414) el-Kamûsü'l-Muhît adlı Arapça sözlüğünde bulmuş. Meriç'in aktardığına göre şu anlamları varmış Arapçada: Para kazanıp mal mülk edinmek; erkeğin dört kadın alması; aşırı derecede cinsel ilişkide bulunmak; erkek eşeğin cinsel organının dibi, kökü; binek hayvanını çok yormak; tarlaya tohum ekmek.
Cemil Meriç'in hars kelimesini Gökalp'e mal etmesi şüpheyle karşılanmalı. "Hars"a culture anlamını yükleyen Gökalp olsa da, hars kelimesini Türkçede ilk kez kullanan yazarın o olduğu şüpheli. Mehmet Bahaettin Yeni Türkçe Lügat' ine (1924) "kültür" kelimesini de almış. Şöyle tanımlamış: "Te'dip, te'eddüp; tehzip, tehezzüb; terbiye. Hars." Sanki Ziya Gökalp yazmış bu tanımı. Son kelime "hars". Hars çok yeni bir kelime olmalı o zaman. Mehmet Bahaettin sözlüğünde "hars"ın Arapçadaki anlamını da vermiş: "Çift sürme, toprağı işleme, tohum saçma." Yazar "hars"ın öteki anlamını "ilmî âsârdan istifade hususunda gösterilen itina" diye verdiğine göre Ziya Gökalp'in işlediği terimi göz önünde tutmuş olmalı.
Mehmet Bahaettin Ziya Gökalp'le çağdaş. Sözlüğüne yeni kelimeleri almış olabilir. Ama biraz daha eskiye gidince de hars kelimesini sözlüklerde buluyoruz. Şemsettin Sami Kamus-ı Fransevî 'de culture kelimesini tanımlarken kullandığı sözlerden biri de "harâset", yani Gökalp'in yazılarında "harsiyat" dediği şey. Şemsettin Sami Kamûs-ı Türkî'de de "çift sürme, tarla işleme" diye tanımlamış "hars"ı. Mustafa Nihat Özön de Osmanlıca Türkçe Sözlük'te Arapçadaki anlamını "tarla sürme" diye tanımladıktan sonra kelimenin kullanımına da ilginç bir örnek vermiş "Gece ile benim bağıma girdiler. İçinde harsı yiyip helak eylediler ve hars dediği üzüm asması idi —Süheyli." Süheyli, onaltıncı yüzyılın ikinci yarısıyla onyedinci yüzyılın başlarında yaşamış olan şair, yazar Ahmed Süheyli olsa gerektir. Demek ki, bir metinde de kullanılmış olan bir kelimeymiş hars.
Konunun bu yönünü bırakıp Cemil Meriç'in terimin içeriği üstüne söylediklerine geçelim. Yazar medeniyet üzerinde derinlemesine durduğu gibi, "kültür" üzerinde de duruyor. Bu konuda yazdığı birçok denemede, bu terimin batıda berrak bir biçimde tanımlanamadığı, Fransızcadaki anlamıyla Almancadaki, İngilizcedeki, Amerikan antropolojisindeki anlamlarının birbirini tutmadığı, antropologlarla sosyologların anladığı şeyin başka, edebiyatçıların başka olduğu kanısında. Kitaplarda sayısız tanımı var diyor. Biz kelimeyi Fransızcadan aldığımıza göre, bu dildeki anlamının aşağı yukarı "irfan" olduğu kanısına varıyor. Ama "kültür" yerine "irfan" demediğimize göre, "kültür"ü Avrupa'da doğmuş bir kelime olarak olduğu gibi almanın daha doğru olduğunu söylüyor. Sözü şöyle bağlıyor: İslam dünyasında medeniyet ile kültür aynı bütünün iki cephesidir; umran, bu iki kavramı tek kelimeyle dile getirir.
"Umran", "irfan" unutulmaması gereken kelimeler. Büsbütün unutulamaz da. Her şeyden önce, bu iki kelime Türkçede özel isim olarak kullanılır. Ama bu iki terimin arkasında zengin bir fikir mirası var. Biz bu birikimi unutmuşuz. Bu bakımdan, Cemil Meriç'in bu iki kavramın derinliğine inerek batı terimleriyle hesaplaşabilmesi gerçekten değerli.
Öte yandan, bazı gerçekleri de görmezlikten gelemeyiz. Biz culture teriminin Türkçeye girmesini "irfan" ile önleyemezdik; "umran" ile de. Culture kelimesi batı dünyasında durmadan anlam genişlemelerine uğramış, dallanıp budaklanmış. Batı düşüncesiyle temaslarımızda bu anlamlarıyla nasıl olsa karşılaşacak, etkisi altında kalacaktık. Üstelik, "kültür" toprağının bereketiyle toplum bilimlerinden taşmış, biyolojiye, tıbba geçmiş... Dahası, modern tarıma girmiş.
Bu soruna başka bir açıdan da eğilmeliyiz. Culture kelimesinin Fransızcada ortaya çıkıncaya kadar ne kadar dolambaçlı yollardan geçtiğini gördük. Ekip biçme anlamına gelen bir kelime 1500-1510 dolaylarında, insan düşüncesinin eğitim-öğretimle işlenerek sistemli olarak gösterdiği gelişme" anlamında kullanılmış. Fakat bu anlamı "ekip biçme" fikrinin mecazi bir yönden gitgide daha çok işlenmesiyle ancak ondokuzuncu yaygınlaşabilmiş. Biyolojideki anlamı da "toprağın işlenmesi" fikrinden doğuyor. Bu kadar uzun yoldan gelen bir batı terimini sözlüklerde bulduğumuz bir kelimeyle bir çırpıda kendimize mal etmeye kalkmamız çok kolay, ucuz bir yol değil miydi? Yeryüzünün herhangi bir dili de başarabilir bunu. Nitekim "hars" Türkçede hep Ziya Gökalp'in fikirleri tartışılırken kullanıldı; rüştünü ispat edip Gökalp'ten bağımsız bir terim haline gelemedi. Hars, 1950'lerde öztürkçeye çevrildi, "ekin" dendi. Birkaç yazardan başka kullanan olmadı bugüne dek. Bundan sonra da tutmayacağı besbelli. Biz hars derken, ekin derken "kültür"ün batı dillerindeki anlamlarının tümünü kazanması için onlar kaç yüzyıl bekledilerse biz de o kadar mı beklemeliydik! Batıdan aldığımız her terimi çeviri yoluyla Türkçeye kazandırmak mümkün değil...
Bülent Aksoy
25 Ağustos 2021