BİR GÜNLÜK ZAMANIN BÖLÜMLERİ
Dilimizde ve başka dillerde bir günlük zaman dilimi saat, dakika, saniye gibi bölümlere ayrılmaktadır. Bundan başka sabah, öğle, akşam ve hatta yerel adlandırmalarla kuşluk, ikindi, yatsı, imsak gibi bölümlere da ayrılmaktadır. Bu bölümlerin çıkış nedenlerini, sözcüklerine kök, köken ve anlamlarına biraz daha yakından bakalım.
Yazının başında belki bazılarınız herkesin bildiği, bu kadar basit şeyleri anlatmaya de ne gerek var diyebilir. Onlardan biraz sabır göstermesini diliyorum.
Sabah:
Sabah sözü dilimize Arapça şabah sözünden alıntıdır. Sözcüğün kökeni şbh mastarıdır. Gün doğumu anlamına gelmektedir. Gündüzün başlaması, başlangıcı, güneşin çıkmasından sonra zevâle (öğleye) kadar geçen süre, tulû-u şems’i ( güneşin çıkmasını) izleyen zamanı ifade etmektedir.
Yeri gelmişken tuluat sözcüğünün de karşılığını söyleyelim. Tuluat, tuluatçı ve tuluat tiyatrosu, tuluat/ emprovizasyon oyuncusu gibi kavramlar tulu yani doğma, doğuş sözcüğünden türemiş terimlerdir. Daha önceden yazılmış, belirlenmiş bir senaryo olmadan doğaçlama olarak oynanan bir oyunu ifade etmektedir.
Arapça şabuha sözcüğü aydınlandı, ışıdı karşılığıdır. Sabah anlam olarak ufuktan güneşin doğduğu andır.
Şabuha sözcüğünü duyunca bir zamanların Arabesk şarkısı Sabuha’yı anımsamış olabilirsiniz. Arapçadan alıntı olan sabuh/şabuh “sabahları içilen şarap" ya da "sabah mahmurluğunu gidermek için içilen şarap, içki" anlamlarında gelmektedir. Şarkıdaki Sabuha bir kadın adı olan Sabiha’nın karşılığıdır. Sabiha veya Sabahat güzellik ve letafet anlamlarına, Sabahattin sözcüğü de sabahın güzelliği anlamına gelmektedir.
Fecir/ fecr de güneş doğmadan önce ortalığın ağarmaya başladığı vakittir. Tan vaktidir. Fecr de ikiye ayrılıyor.
Fecr-i kâzip güneş doğmadan önce gün doğusunda görülüp kaybolan aydınlık,
Fecr-i sadık ise tan yerinde ufuk boyunca görülen ve gittikçe yayılarak güneşin doğuşuna kadar kesintisiz devam eden aydınlıktır.
Bir de şafak kavramı (Latincesi Aurora) bulunuyor. Aslında şafak Arapçada gün batımından, gurûbtan sonraki alaca karanlıktır. Ancak sözcük dilimize alındıktan sonra bir galat (yanlış) sonucu gün doğumundan önceki tan yeri/ fecrin kızıllığı anlamına da kullanılmaya başlanmıştır. Şafak vakti, şafak sökmesi tamlamalarında olduğu gibi…
Dilimizde saba makamı, bad-ı saba gibi kavramlar da vardır ancak bunları irdelemeye başlarsak asıl konumuzdan uzaklaşmış oluruz.
Öğle:
Güneşin gökyüzünde en yüksek olduğu an ve sabahla ikindi arasındaki bir zaman dilimidir. Nısfınnehar/gün ortası, öğlen, öğle vakti, zeval/öğle olarak da adlandırılır. Tam öğle anında yere dikilen bir çubuğun gölgesi olmaz, sıfırdır. Güneş batarken de gölge en uzun halindedir. Zeval/ Disappearance, aslında bir yok oluşu, bozulmayı ifade etmektedir. Belki bu kavramın zaman, vakit için güneş altında gölgenin yok oluşu anlamında kullanılmış olabileceği söylenebilir.
“Allah devlete, millete zeval vermesin” deyişindeki zeval sözcüğü de yok olma, güçsüz ve çaresiz kalma, bozulma, zarara uğrama, anlamlarına gelmektedir.
Günlük çalışmanın başlangıç ve bitiş saatleri arasında öğlen dinlenmesi verilmesi gerekli ve zorunlu bir gelenek olmuştur.
Zamanı ölçmek için bulunmuş olan saatlerden bir tanesi de zevali saattir ve bu saat sistemi öğlen anını 12.00 veya 00.00 olarak kabul eder.
Akşam:
TDK dijital güncel sözlüğe göre akşam güneşin batmasına yakın zamandan gecenin başlamasına kadar geçen zaman dilimidir. Kurumun 1966 basımı sözlüğüne göre de gündüzün son ve gecenin ilk saatleri olarak tanımlanmıştır.
Akşam sözcüğünün Arapça aksam ve kısım sözcüğü ile ilintisi ileri sürülmüş ise de Soğdca, Eski Türkçe kiçe, kéçe “gece, geç vakit” sözcüğünden evrilmiş olabileceği daha yaygın bir kabul görmüştür. Ancak etimolojik köken konusunda tartışmalar devam etmektedir.
Alaturka saat, Türklerin kullandığı yerel bir zaman ölçü yöntemidir. Ezani saat de denilir. Bulunulan bölgenin en yüksek noktasından güneşin batışı gözlemlenerek o an esas alınmakta ve her gün saatlerin 12.00' ye yani akşam ezanı vaktine ayarlandığı bir saat sistemidir. Mevsimlere göre değişiklik gösterir.
Akşam sözcüğü dilimizde kültürümüzde çok geniş bir yer tutmuştur. Akşam güneşi, akşamdan akşama, akşamlık, akşam yemeği, akşamcı, akşam yıldızı, akşamleyin gibi…
Gece:
Eski Türkçe, Uygurca olup ilk önceki şekilleri kіçe, kіç “geç vakit, akşam” ve gice, gece’ dir.
Güneş battıktan sonra başlayan ve gün ağarıncaya kadar süren karanlık zaman dilimidir. Bir başka gece karşılığı da tün’dür. Tünaydın sözü de buradan türetilmiştir.
Sabah söylenen günaydın sözü ile tünaydın aynı yolla türetilmişlerdir.
Dilimizde gece sözcüğü ile çok sayıda türetilmiş sözcük bulunmaktadır. Bunlardan bir kaçını almakla yetinelim. Gececi, gecelik, gece kondu, gecesefası vb…
Kuşluk :
Oğuzca’da kuşluk gün doğumundan sonraki zaman anlamına gelmektedir. Belki kuşların ötmeye başlaması göz önünde tutularak bu zamana kuşluk adı verilmiş olabilir.
Ornitologlar eminim çok daha fazla bilgiye sahiptirler. Belki de kuşların ilk yemlerini yemeye başladıkları saatler ‘kuşluk vakti’ diye atalarımızın adlandırdığı saatlerdir. Ne kadar doğrudur bilemem ama bizim evde bizimle 10 yılını yaşamış olan muhabbet kuşu, “cankuş”un sabah uyanır uyanmaz gözünün mahmurluğu geçmedin bir şey yediğini görmedim.
Oğuz atalarımız belki de kuşlardan örnek alıp onlarla birlikte azıklarını yiyorlardı (!) Doğrusunu söylemek gerekirse uyanır uyanmaz bir şeyler yemek motor ısınmadan otomobili yüksek hızla çalıştırmaya benzemektedir. Boşuna söylemez bizim türkülerimiz:
Sabahın yemişi bir tane vişne/ giderem gelirem ardıma düşme/ ay Osman…
Şakayla, şiirle, türküyle söylenen bu sözlerin arkasındaki gerçeği görür gibi oluyorum. (Bu öngörüler bana aittir, doğruluğu, geçerliği tartışılır)
Kuşluk, günün sabahla öğle arasındaki saatleri için kullanılan bir sözcüktür. Sanayi toplumu öncesinde, tarımsal üretimin yaygın olduğu köy yaşamında sabah gün ışırken kalkılır, bağa, bostana, tarlaya gidilir ve güneşin kavurucu sıcağı bastırmadan çalışılır sonra çalışmaya biraz ara verilirdi. O arada şimdilerde adına kahvaltı dediğimiz benzeri bir şeyler yenilirdi. Daha doğrusu yağlık da denen mendile sarılı azık ve ekmek çıkarılarak bir alıç ağacının altında yenilirdi. İşte bu vakte kuşluk vakti ve yenen yemeğe de kuşluk yemeği adı verilirdi. Ancak bu adet, gelenek şimdilerde unutulmuştur. Onun yerini kahvaltı almıştır.
Sabah ile öğle arası kahvaltı gibi yenen hafif yemeğe İngilizce brunch adı verilmektedir. Ülkemizde bu uygulama son yıllarda hayli yaygınlaşmıştır.
Kuşluk, bir günlük zaman diliminin bir bölümüdür. Arap dilinde karşılığı da duhadır. Gün doğumundan kırk beş dakika sonra başlar ve öğleden 20 dakika kadar önce sona erer.
İkindi:
Günün öğle ile akşam arasındaki, ortalarındaki bir zaman dilimidir. Eski Türkçede ikindi “ iki + nti” ikinci, günün ikinci yarısı anlamlarında kullanılan bir sözcüktür. Zamanı belirtmek için ikindiyin veya ikindileyin, ikindiüstü, ikindi üzeri sözcükleri de kullanılmaktadır. Sözlüklerde ikindileyin yer almasa da halk arasında bu sözcükten çok akşamleyin derken olduğu gibi ikindileyin sözcüğü kullanılmaktadır.
Yatsı:
Güneşin batışından yaklaşık iki saat sonrasına karşılık gelen zamanı anlatmak için kullanılan bir sözcüktür.
Bu sözcük Türkçe sin-si, yas-sı, tut-sü türetmelerinde olduğu gibi yatmak eyleminden yatılacak, yatmaya uyumaya uygun olan zaman anlamında (yat + sı) türetilmiştir. Yatsu, yatsığ olarak da söylenmektedir.
Yatmadan önce yenen hafif yemeğe de halk arasında yatsılık, yatsuluk yemeği denmektedir.
İmsak
İmsak (ﺍﻣﺴﺎﻙ) Arapça msk mastarından türemiş olan masaka sözünden alıntı bir sözcük olup tutmak anlamına gelmektedir. Sözlüklere göre de a) Nefsine hâkim olup bir şeyden el çekme, perhiz b) Oruca başlama zamanı c) Cimrilik olarak açıklanmaktadır. Bilindiği gibi ramazan ayı Müslümanlar için oruç ayı olup, iftar ve imsak saatlerini gösterir listeler yayınlanmaktadır. Bunlara da imsakiye adı verilmektedir. Dilimizde imsak sözcüğünden çok sahur sözcüğü kullanılmaktadır. Sahura kalkmak veya sahur yemeği gibi… Sahur sözcüğü de Arapça shr kökünden gelen sahar sözcüğünden alıntıdır. Dilimizde seher sözcüğünün karşılığıdır. Sahur yemeği seher vakti yenen yemek anlamına kullanılmaktadır. Ancak seherden, yani tan yeri ağarmadan, oruç yasağı başlamadan yenen yemek olarak anlamak gerekmektedir.
Anadolu’da sahur vaktine temcid de denilmektedir. Temcid iki anlamı olan Arapça bir sözcüktür. Macd kökünden türetilmiştir. Yüceltmek, övmek anlamındadır. Mecid, Macide adlarının kaynağı da budur. Ramazanda yapılan sahur duasının da karşılığıdır. Sahur yemeğinden sonra ağız su ile çalkalandıktan sonra çok kısa başladım oruca anlamını içeren bir dua okunur. Aynı şekilde iftarda da kısa bir iftar duası okunur, söylenir.
Bir de temcid pilavı deyimi vardır. Akşamdan pişirilen ama sahurda ısıtılarak yenen pilav anlamına kullanılmaktadır. Dilimizde ise tekrar tekrar gündeme getirilen, konuşmaya sokulan konular için bir bıkkınlığı anlatmada kullanılır.
Tarım toplumlarında hava ve iklim koşulları gibi günün saatleri, bölümleri de çok önemli olmaktaydı. Hele daha eski yıllarda, zamanı ölçen saatlerin kullanılmadığı veya az kullanıldığı dönemlerde yukarıda açıklanmaya çalışılan günün bölümleri daha çok önemliydi. Bir olayı anlatmak için kuşluk vakti, öğleden sonra veya ikindi üzeri gibi sözler kullanılıyordu. Örneğin her sabah kümesteki hayvanların yemlerinin verilmesi, her akşam meradan koyunların, keçilerin getirilerek ağıllara sokulması, ikindi üzeri ahırdaki atın tımarının yapılması gibi…
Ancak sanayileşen toplumlarda iş saatleri havanın ağarmasından, kararmasından bağımsız olarak belirlenmeye başlamıştır. Günün bölümleri örneğin 09.45 veya 16.30 şeklinde adlandırılmaya başlanmıştır. Kuşluk ve ikindi ya da yatsı gibi sözcükler önemini yitirmiş ve kullanılmaya kullanılmaya unutulmaya yüz tutmuştur. Bugünkü gençliğin önemli bir bölümü bu sözcükleri ya hiç duymamakta veya ikindinin, kuşluğun hangi saatlere karşılık geldiğini bilmemektedir. Böyle bir durumda o gencimiz okuduğu bir romanda, öyküde veya şiirde yahut seyrettiği bir oyunda eğer kuşluk vakti diye bir söz geçiyorsa bunu anlamamaktadır. Anlamadan seyircisi olduğu o eserden yeterli bilgiyi alamamakta ve gerekli çıkarımlarda bulunamamaktadır.
Bu anlatılan nedenlerle dilin bu zenginliğini hepimizin değerlendirebilmesi için dilimizin sözcük dağarında yer alan her tür sözcük, kavram terim ve deyimleri bilmemiz gereklidir.
Bilindiği gibi İslam dininin ritüelleri, ibadetleri içinde namazın, namaz vakitlerinin ve bu vakitlerde okunacak ezanın çok büyük bir önemi vardır. Hristiyan, Yahudi ve Zerdüşt dinlerinde de namaz vardır ancak bu konu yazının amacı dışında kalmaktadır.
Yahudilerde 5, Süryani Ortodokslarda 7, Zerdüştlerde 3 (bazen 5) vakit namazının bulunduğunu söylemekle yetinelim.
Geleneksel Sünnî fıkıhçılara göre Müslümanlara günlük olarak beş vakit namaz farzdır. Ancak bu namazların ikişer rekâtının farz, diğerlerinin sünnet veya farzla bitişik sünnet olduğu kabul edilir.
Şiilikte namaz üç vakitte toplanmış beş namaz olarak icra edilir. Sabah iki, öğle ve ikindi dörder, akşam üç, yatsı dört rekâttan oluşur.
Alevî İslâm anlayışında ise namazın şeklî yapısının dinin değil, Arap kültür ve geleneğinin bir uzantısı kabul edilmesi sebebiyle günlük kişinin istek ve iradesine göre dua anlamında bir ibadet dışında şeklî olarak namaza karşı çıkılır. Alevîlikte namaz ibadetinin günlük beş vakte çıkartılmasının Emevîler zamanında yazılan ve (miraç hadisi gibi) birçoğunun Alevîler tarafından hurafe ya da uydurma olduğuna inanılan hadislerle gerçekleştiği ifade edilmektedir. Buna karşın günde beş vakit namaz olduğuna inanan ve bunu üç vakitte cem ederek uygulayan Aleviler de vardır. (kaynak wikiwand)
Sunnî İslam geleneğinde günlük beş vakit yanında bir de kuşluk, duha namazından söz edilmektedir. Cuma ve bayram, teravih namazları, cenaze, teheccüd, evvabin, hacet ve daha başka namaz çeşitleri varsa da konumuzla ilgili olanlar yukarıda sayılmıştır.
Günün 24 eşit dilime bölünüşü, bölünen bu dilimlere saat denilişi, her saatin 60 eşit dilime bölünüşü ve bu dilimlere dakika denilişi ve yine her dakikanın 60 eşit bölüme ayrılarak saniye olarak adlandırılması daha çok fizikçilerin konusu olup bunlar da yazımızın asıl amacını aşar niteliktedir.
Dilimizin zenginliğinin farkında olalım, onlarla meramımızı daha iyi anlatır, onlarla yaşama dair daha iyi, daha güzel çıkarımlar yapar, öngörülerde bulunabiliriz. Dilimiz kültürümüzün en önemli ögesi ve en güzel taşıyıcısıdır.
06.02.2024
Ali Can Polat