YUNANCA "DOXA"DAN LATİNCE "DOCTOR"A
Yunanca doxa inanç, kanaat, kanı, özellikle ortak kanı demek, aynı zamanda "övgü". Düşünmek anlamına gelen dokein fiilinden çıkıyor. Bu da Hint-Avrupa kök dilindeki " almak, kabul etmek, benimsemek" anlamındaki *dek, dok köküne dayanıyor.
Öteki bileşenleri de Yunanca olan, Türkçede bilinen, sözlüklerimize geçen üç doxa'lı kelime var: ortodoks, heterodoks, paradoks.
Ortodoks'un bileşenleri şunlar: ortho, "doğru" + doxa. Kelime anlamıyla "doğru inanç, doğru kanı" demek. Hıristiyanlığın üç büyük mezhebinden biri. 1054'te meydana gelen Büyük Ayrılık ile, Roma kilisesi ile Konstantinopolis kiliselerinin birbirlerini aforoz etmelerinden sonra hıristiyan dünyası ortodoks-katolik diye ikiye bölünmüştü. Geçerken "katolik"in de ne anlama geldiğini belirtelim. Yunanca önek cata ("hakkında, - göre, ilişkin") ile yine Yunanca olan holos (bütün, bütünlük) birleşince, "evrensel, bütün dünyada benimsenen" anlamını veriyor.
Ortodoksluk Yunanlarla Slavların çoğunun bağlı olduğu bir mezheptir. Doğu Ortodoksları hıristiyanlığın ilk yedi konsilinin kararlarını benimsemişlerdir. "Ortodoks Ermeniler" diye anılan Ermenilerin bu mezheple hiçbir bağı yoktur. Dünyada kurulan ilk yerel kilise Ermeni kilisesidir (301 yılında). Bu kiliseye bağlı olanlar "Ortodoks" diye anıldıkları gibi, Aziz Gregor'un önderliğinde bu dini kabul ettikleri için "Gregoryen" diye de anılır. Kilisenin kendisi de Apostolik (hıristiyanlık inancını Ermenilere bildirdiğine inanılan, İsa'nın havarileri Taday ile Bartalmay'ın yolunda yürüyen anlamında) unvanını taşır. Dünyadaki Ermenilerin büyük çoğunluğu bu kiliseye bağlıdır; onlar dışında, azınlıkta olan, katolik, protestan Ermeniler de vardır. Ortodoks sıfatı sadece hıristiyanlara özgü değildir. Batı dillerinde Ortodoks Yahudiler, Musa'nın kanunlarına sık sıkıya bağlı olanları ifade eder. Ortodoks İslam da Sünni İslam demektir.
Ortodoks terimi din bağlamı dışında da kullanılır batı dillerinde. Bu ikincil anlamıyla din dışı bir alandaki yerleşik inançları, kuralları, ilkeleri dile getirir. Bir öğretinin, bir kuramın bir ülkede, belirli bir araştırma dalında, bilimde, sanatta, siyasi hayatta yaygın bir biçimde benimsenmiş yorumu için de kullanılır. Belirli bir alanda yerleşik görüşlere, kimi zaman da dogmalara karşı yeni görüşler ileri sürüldüğünde eskiye bağlı olan yorum ortodoks diye nitelendirilir. Terim bu yönüyle biraz olumsuz bir anlama bürünür. Gelenekçi, muhafazakâr, yeniliklere kapalı, bağımsız bir şekilde düşünemeyen, özgünlükten yoksun, standart anlamlarını akla getirir; ama her bağlamda mutlaka olumsuz bir anlam taşımaz. Terimin bu anlamı sözlüklerimize girmemiştir, ama kuramsal metinlerde yabancı bir terim olarak sık sık kullanılır.
Ortho bileşenli iki terim daha var Türkçede. Biri, ortopedi, ortopedist. Yunanca paed / ped çocuk demek olduğuna göre, kelime olarak "doğru, düzgün çocuk" anlamına geliyor. Tıbbın bu dalı çocuklardaki vücut biçimsizliklerini, özellikle kemik yapılarındaki bozuklukları düzeltme işlemleriyle uğraşır. Daha kapsamlı anlamıyla, kemikler, eklemler, kaslar, kirişler, sinirler gibi vücut hareketini sağlayan organların bozukluklarını düzelten, tedavi eden cerrahi koludur. Öbür kelime ortodonti, ortodontist, o da "düzgün dişler" anlamında. Diş hekimliğinin dişleri çenenin üstüne estetik ve görev bakımlarından düzenli bir biçimde yerleştirmekle uğraşan kolu.
Heterodoks, ortodoksun karşıtı. Hetero öneki "öteki" demek. Karşıtı gibi bu da yalnızca din bağlamında kullanılmaz. Yerleşik ya da yaygın inanca, resmî görüşe, kanıya, yoruma karşı yeni kavramlar, fikirler, yorumlar getiren görüşler böyle nitelendirilir.
TDK Güncel Sözlük ile Kubbealtı Lügati'nde "ortodoks"un ikincil anlamı verilmediği halde heterodoks'un ikincil anlamına yer verilmiş. TDK ikincil anlamını "Aykırı düşüncelere veya ilkelere saplanmış" diye tanımlarken hem eksik bir tanım vermiş, hem de nesnel olamamış. "Saplanmak" şart değil. Körü körüne saplanmaksızın, bilinçli olarak da heterodoks olunabilir. Örneğin, Voltaire, Rousseau gibi düşünürlerin din görüşleri heterodokstur; ama onların inancı "saplantı"dan ileri gelmez, uzun uzadıya düşünmenin bir sonucudur. Terimin din dışı anlamı da mutlaka olumsuz bir tutum olarak görülemez. Bilimde, sanatta katı, donmuş görüşlere karşı çıkılmamış olsaydı, bu alanlarda hiçbir ilerleme olmazdı.
Türkçede bu iki terimden daha yaygın olan paradoks kelimesinin başındaki önek, para-, "karşıt" anlamında, dolayısıyla paradoks, karşıt, aykırı inanç anlamına geliyor. Başlangıçtaki anlamı "saçma sapan, hayalî, uçuk". İlk bakışta çelişik gibi görünen ama iyice düşünüldüğünde ya da açıklandığında aslında hiç de mantıksız olmadığı görülen, sağlam bir biçimde temellendirilmiş önermelere paradoks denir. Mantıkta, daha özgül bir anlamda kullanılmıştır. Mantıklı, sağlam bir temelden ya da kabul edilebilir öncüllerden yola çıkıldığı halde anlamsız, mantıksız, çelişik, kabul edilemez bir yargıya varılması diye tanımlanır.
Dogma: Yunancada öğreti, inanç, yani bir insanın doğru bildiği, iyi saydığı şey. Onaltıncı yüzyılda Latincede görülmüş, oradan yayılmıştır. Yunancadaki bu anlamı, sonradan birtakım ilkelere bağlanmış düşünce biçimlerinin, öğretilerin bir zamanlar sıradan insanların kanıları, inançları olduğunu hissettirir. Bugün daha çok olumsuz bir anlamda kullanılıyor. Bir dinin, dinî örgütün ya da bir topluluğun hiç sorgulamadan, şüphe etmeden doğru kabul ettiği bir inanç ya da bir dizi inanç. Arapçadaki eşdeğeri, Türkçede de bilinen, anlamı açık, kesin hüküm olarak tanımlanan nass.
Dogmatizm: İnançların, öğretilerin emredici bir biçimde orta konması. Onaltıncı yüzyıl başında Fransızcada oluşmuş, daha eski kaynağı Latince dogmatismus. Fakat yaygınlaşması çok sonra, ondokuzuncu yüzyılda.
"Öğretmek, birinin öğrenmesini sağlamak, göstermek" anlamına gelen Latince docere fiili Yunanca dokein ile aynı Hint-Avrupa köküne, *dok, deg anlam birimine dayanıyor. Öğretme anlamından şu kelimeler türüyor: didaktik, disiplin, doküman, doktor, doktrin.
Didaktik: öğretici.
Disiplin: öğretimin konusu, bilim dalı. Öğrenilmesi, uyulması gereken kanunlar, kurallar bütünü anlamı daha sonra ortaya çıkmış. Askerî disiplin anlamı ise daha da sonra.
Doküman: Latincede ilkin "ders" anlamında kullanılmış. Yazılı dersten "resmî evrak"a kaymış anlamı. Bu kelimenin bire bir Türkçesi varken, devlet dairelerinde "belge" yerine doküman denmesi çok anlamsız.
Doktor etimoloji yönünden "öğretmen" demek; öğretmen, okumuş, öğrenmiş, bilgiyle donanmış kişidir. "Doktor"un öğretmen anlamı doktrin terimini getiriyor. Kelime olarak "öğretilen şey", bizde de "öğreti" diye Türkçeleştirilmiş. Yunanca dogma hem öğreti, hem de inanç demek.
"Doktor" kilise Latincesinde de din öğretmeni (burada "hoca" desek daha uygun olur), rehber, akıl hocası, ilahiyatçı, âlim anlamındadır. Bu anlam dilden düşmüş değil; günümüzde de batı dillerinde kullanılır. Bizdeki karşılığı "ulemâ sınıfından, âlim". Ondördüncü yüzyıl başında Avrupa'da Kilise Babası anlamında kullanılıyordu "doktor" unvanı. Kilise Babaları diye topluca anılan din adamları birinci yüzyılın sonlarıyla sekizinci yüzyıl arasında Roma İmparatorluğunun resmî kilisesini kurmak amacıyla hıristiyanlığı kurumlaştırmaya çalışan, hıristiyanlık öğretisinin temellerini atan ilahiyatçılardır.
Üniversitede gerekli bütün alt dereceleri kazandıktan sonra en yüksek derece olan akademik unvanı kazanmış, dolayısıyla üniversitede ders verme yetkisini elde etmiş kişi anlamındaki doktorluk ilkin ondördüncü yüzyılın sonlarında kayıtlara geçmiş. Docere (öğretmek) mastarının durumu ya da faaliyeti bildiren ismi (present participle) docent; bu da bize Almanca dozent terimini veriyor. İlkin 1880'lerde bazı Avrupa üniversitelerde, özellikle Almanca konuşulan ülkelerde profesörlükten bir basamak önceki akademik unvanı elde etmiş olan öğretim üyesi anlamında kullanılmıştır. "Doçent" yazımıyla 1933 üniversite reformuyla Türkçeye geçmiştir.
Terimin tıp adamı anlamı Avrupa'da ilkin yine ondördüncü yüzyılda kayıtlara geçmişse de, yaygınlaşıp dile yerleşmesi iki yüzyıl sonradır. Türkçeye ise "tabip" anlamıyla ondokuzuncu yüzyılda giriyor. Aynı anlama gelen bir de "hekim" var. Hekim ilginç. Türkçeye Arapçadan geçen hakîm (bilge filozof) kelimesi, hekim, hâkim (yargıç), hakem ile aynı kökten çıkıyor.
Hâkim, hakem kelimeleri "hükm" kökünden geliyor. İkisinin de işi iki taraf arasındaki anlaşmazlık hakkında bir hüküm vermek. Bilge, filozof demek olan hakîm'in (î uzun) kökü şöyle açıklanıyor: "[hakîm] İyileştirmek amacıyla menetmek, düzeltmek, hükmetmek anlamına gelen hükm masdarından sıfat olup 'hüküm ve hikmet sahibi' demektir."
Hekim ise hakîm'den bozma. Aslında bir galat-ı meşhur. Bilgelik, felsefe demek olan "hikmet"ten etkilenmiş gibi. Öyle anlaşılması, bana kalırsa, güzel olmuş. Ayrıca, sadece köken bakımından değil, kavram bakımından da hakîm ile hekim arasında sıkı bir bağ var. Hakîm evren üstüne düşünen, evreni anlamaya çalışan, hekim de evrenin en küçük birimi olan insan üzerinde düşünen, insanı anlamaya çalışan kişidir; her ikisi de hüküm verir. İlk Çağda da, orta çağda da tıp ile felsefe arasında çok sıkı bir bağ vardı zaten. Hippokrates, Galenos, Ebûbekir Râzi, İbni Sînâ hem hekim, hem de filozoftular. Batı dillerindeki "doktor" kelimesi de "bilen, öğreten, âlim" ile tabip anlamlarını birleştirmiyor mu zaten? Ayrıca, eski dünyada felsefenin çok geniş bir kapsamı olduğunu, modern dünyada "felsefe" denen düşünce alanıyla birlikte bütün bilim dallarını kapsadığını unutmamak gerek. Batı dillerinde "felsefe doktoru" (Phd) terimiyle kastedilen şey de "bilim doktoru"dur.
Bülent Aksoy
4 Aralık 2021