ÖKSÜZ VE YETİM KAVRAMLARI ÜZERİNE
Bilindiği gibi annesini kaybetmiş çocuğa öksüz ve babasını kaybetmiş çocuğa da yetim deniyor. Bu sözcüklerin anlam ve kökenleri ise bizi ilginç başka kavramlara götürmektedir.
ÖKSÜZ:
Öksüz Türkçe bir sözcüktür. Kökeni Orhun ve Yenisey yazıtlarında gördüğümüz gibi “ög” tür. Ög Türkçemizde anne anlamına gelmektedir. Süz eki ise güç + süz, bıyık + sız, süt + süz, şeker + siz sözcüklerinde olduğu gibi bir sözcük yapı ekidir. Bu ek ana sözcüğe eklenen ama ana sözcüğün anlamının yok olduğu durumu anlatmak için dilimize özgü bir son ektir. Gök + göksel, ulus + ulusal veya kar + karlı gibi bu son ekler dilimize matematiksel bir zenginlik kazandırmaktadır. Ög ve ögsüz sözcükleri de bu yapım eklerine örnek olarak gösterilebilir. Zamanla ög, ök olarak değişmiş ve bu günkü öksüz sözcüğü oluşmuştur. Zaman içinde sözcüğün anlamında bir genişleme olmuş hem anasını ve hem de babasını kaybetmiş çocuklar için bu sözcük kullanılagelmiştir. Anlamı daha da genişlemiş ve mecaz olarak -kimsesiz olma durumu- da bu kavram ile anlatılmaya başlanmıştır.
Dilimizde bir şeyin yapısını oluşturan yalın şeylerden her birine, eleman ve unsur kavramları yanında öğe dendiğini de biliyoruz. Dilimizde öğe dendiği gibi öge de denmektedir. İkisinin de anlamı aynıdır. Ög anne ya da anadır, doğuran, yapan, yaratan bir öznedir. Dolayısıyla o şey veya olayın oluşumunda vazgeçilmesi düşünülemeyen bir parçadır, hatta asıl parçadır, onsuz bir şeyin olması düşünülemez. Eğer söz konusu bir çocuk ise onun temel taşı ög’dür, anadır.
Ancak söz konusu çocuk olduğunda bir başka şeye daha gereksinim vardır. o da erkektir. Bu kez karşımıza bir ileriki aşamada, birlikte yapılan bir işin özneleri yani üyelerini çıkarmaktadır. Çocuğun yapılmasında, yaratılmasında anne ve baba birer üyedir. Bir derneğin ya da partinin üyelerini de aynı doğrultuda düşünmek zor değildir. Burada yapıcı, oluşturucu ögeler belki fonetik bir aşınma sonucu önce eye’ye sonra da üye’ye evrilmiş olabilir.
Bilindiği gibi dilimizde Arapça’ dan alınma bir sözcük de aza sözcüğüdür bu sözcük üye, organlar, uzuvlar anlamına gelmektedir. Aza aslında uzvun çoğulu olup azalar şeklinde bir kullanım çoğulun çoğulu olup yanlıştır. Örnek: Ellerimiz ayaklarımız, bizim azalarımız değil uzuvlarımızdır. Aynı şekilde meclis azaları değil meclis azası… Ancak uzuv ve aza sözcükleri eskimiş olup günden güne kullanım alanı daralmaktadır.
Dilimizde övmek ve övünç sözcükleri birçok zaman öğmek, öğünç olarak da kullanılmaktadır. Ankara Güvenpark heykel grubundaki yazı “Türk Öğün Çalış Güven” olarak yazılmıştır. Buradaki öğün kişisel veya toplumsal özelliklerinin öne çıkarılması ve bunlardan bir duygusal doyum sağlanması değildir. Öz Türkçe bir kelime olan “öğün” aslında “öğ” sözcüğünden türetilmiştir. Bu sözcük yukarıda değindiğimiz gibi ana anlamına gelmektedir. Burada ananın yapıcı, yaratıcı gücü öne çıkarılmıştır. (Not: Belki de eski Türk toplumlarındaki bir dönem anaerkil aile yapısının bir sonucu olarak) Nitekim dilimizdeki öke de olayları doğru yorumlayan, yeni çözüm önerileri üreten, yaratan akıl, akıllı, uslu anlamlarına geliyor. Sözcüğe “ün” eki ise “akıllan, aklını kullan” anlamını kazandırıyor.
Öğreti, öğrenme, öğrenci, öğretmen, öğretim ve benzer sözcükleri de bu bağlamda düşünebiliriz.
YETİM
Yetim sözcüğü dilimize Arapçadan girmiştir. TDK sözlüğüne göre babası ölmüş olan çocuk demektir. Sevan Nişanyan anasız babasız olarak bir tanım vermektedir. Sözcük Arapça ytm kökünden gelen yatim sözcüğünden dilimize yetim olarak alınmıştır. Sözcüğün çoğulu eytamdır. Eytam aylığı dediğimizde sosyal güvenlik kurumlarınca veya devlet tarafından babası ölmüş çocuklara bağlanan aylık aklımıza gelmektedir.
Yine dilimizde yetim sözcüğünden türetilmiş yetimhane sözcüğü de bulunmaktadır.
Eski metinlerde darüleytam sözcüğüne de rastlıyoruz. Arapça ev, yer anlamına gelen “dâr” ve yetimler anlamındaki “eytam” sözcükleri yan yana getirilerek oluşturulmuş olan darüleytam; yetimlerin evi veya yetimhane anlamındadır. Darüleytam, Osmanlı Devleti'nin son döneminde yetimler için belirlenen birçok kurumun genel adı olarak da kullanılmıştır. Özellikle 1915 olaylarından sonra anasız ve babasız kalan Ermeni çocukları için oluşturulan kurumlara bu ad verilmiştir.
Cumhuriyet döneminde ise bunların yerini ÇEK Çocuk Esirgeme Kurumu almıştır.
Yetimlik 18 yaşını doldurmuş olmakla sona erer. Bunun da anlaşılabilir bir nedeni vardır. Doğal olarak herkesin anne ve babası çocuktan önce ölür ama çocuk annesi ve babası olmadan yaşamını sürdürür. Belli bir yaştan sonra çocuğun başka bir kişinin ya da kuruluşun bakımına gereksinim duymayacağı varsayımıdır. 18 yaşını doldurmuş bir gencin anne ve babasını kaybetmiş olması onun öksüz veya yetim olarak nitelendirilmesini gerektirmediği gibi devlet de onlara (eğitim süreleri dışında) herhangi bir yardım yapmaz.
Bir toplumu toplum yapan özelliklerden bir tanesi o toplumun çocuklarına ve yaşlılarına ayırdığı olanaklarla ölçülür. Anne veya babasını herhangi bir nedenle yitirmiş çocukların özel bir önemi vardır. Bu durumda olanlar için sağlıklı ve güvenli, anne-baba sevgisini yaşayabilecekleri sevgi yuvalarına ihtiyaç vardır. Onların dışındaki tüm çocuklar için de, kreşler, anaokulları, yaşlılar için yaşlılar yurdu (huzurevi), herhangi bir nedenle tek başlarına olduklarında günlük yaşamlarını sürdüremeyecekler için Darülaceze (1895) ve Darüşşafaka (1863) gibi kuruluşlar sayıca artırılmalı ve verecekleri hizmetler geliştirilmelidir.
Ali Can Polat
23.03.2022