Yazarak Gitmek
Neden yazarız? Yazmak yalnızlığın bir sonucu mudur yoksa sebebi mi? Kimlere yazar deriz peki; yazmayı sevenlere mi, yazdıkları sevilenlere mi? Yazı yazmak için bana benden başka ne gerekir? Bu soruları ve daha nicelerini düşünüyorum bugün, cevapları bulursam onlar için de yazacağım.
Yazmak için bir ulaşım şekli diyelim: A noktasından B noktasına giderken aklınıza gelen her yere uğradığınız bir ulaşım şekli. Komik geliyor kulağa ama benim yazma deneyimim tam da bu şekilde ilerliyor. B noktasında, haritaya dönüp ayak izlerime baktığımda ise kafamda bir sürü soru işareti beliriyor. Sonra B’den A’ya geri dönüyorum aynı adımları takip ederek, anlamaya çalışıyorum seçtiğim yol ayrımlarını. Bu yüzden bir yere yazarak gitmek arabayla gitmeye benzemiyor. Arabayla giderken bütün kavşaklardan bilinçli bir şekilde dönüyorum. Yazarken yol bittiğinde görüyorum keskin dönüşlerimi. Trene de hiç benzemiyor, bütün rota demirlerle belirlenmiş değil. Parmaklarımın ucunda rota, tabii yazdığımın farkında olduğum anlarda.
Bazen tam yazının ortasında biter yol; karakterimin kafası karışır, olduğu yerde oturur kalır. Böyle anlarda anlarım yazdığımı ve işte böyle anlarda işler tehlikeli hâle gelir. Kalkarım yerimden karakterimin kostümlerini giyerim, onu kaldırır oturduğu yere otururum. Empatinin çok ötesinde bir ruh hâline bürünürüm, o olurum. Bundan sonra yol bir süre çok yavaş ilerler. Düşünmem gerekir bol bol, sadece onun kostümünü giyerek kafa yapısını anlayamam sonuçta. Geçmişine bakarım, dinlemeye çalışırım onu ve kendimi. İnce ince bütün detayları işlerim. İşledikçe kostüm dediklerim benim kıyafetim olur, tam oturur üzerime ve ondan sonra yol almak kolaylaşır.
Benim A’dan B’ye yolculuğum kendime ait bir oda bir salonumdan ibarettir. Salonumun ölçüleri yirmi satıra otuz beş satır mesela. Şimdi yedi yüz satırkare mi dersiniz bilemiyorum ben ama satırla olunca işler öyle yürümüyor. Çünkü bir yazının, bir şiirin büyüklüğünü kelime sayısı belirlemiyor. Ne şairler geldi salonuma, sayfalarca yazdılar ama kenarda hâlâ bir romanlık yer kaldı ne şairler geldi, onların dört dizesini sığdırabilmek için koltuk takımını yan odaya taşımam gerekti. O yüzden yazarak yolculuk yapmanın birimleri alışkın olduğumuz birimlerden oldukça farklı. Bir adımınız size başka bir ülkeye götürürken bin adımınız sizi ancak yan apartmana götürebilir. Beklentileri düşürmek bile değil direkt yok etmek lazım. İlk gördüğünüz noktalama işaretine sıkıca tutunun ve sizi gideceği yere götürmesine izin verin.
O yüzden diyorum işte yazdığım farkında olduğum anlarda diye. Çünkü noktalama işaretleri sinsidir, sizi oldukça kolay kandırırlar. Siz yazarken onları kullandığınızı zannedersiniz ama onlar nereye gitmek istiyorsa size ona göre cümleler yazdırırlar. Siz değil onlar anlatır karakterinizi ve eksilen parçalarınızı toparlar arkanızdan. Çünkü bilirler yazı bittiğinde tekrardan kendinize ihtiyaç duyacaksınız.
B noktasına geldiğimde büyük bir mutlulukla çıkarırım kostümümü ve kendi kıyafetlerime geri dönmek isterim. Her seferinde bol gelir bana kıyafetlerim, hatırlarım yazarken içimin parçalandığı her anı ve geri dönerim cümlelerime. Utana sıkıla noktalama işaretlerinden isterim düşen parçalarımı, her cümleyi tekrar tekrar okurum neyi nerede düşürdüğümü bulabilmek için. Son noktayı koyduğum anda değil de geri dönüp tüm parçalarımı topladığım zaman biter aslında öyküm. Karakterim olması gereken yerdedir ve kıyafetlerim üzerime tam olmuştur.
Defne Yağlı
26 Mart 2024