ANGRAECUM SESQUIPEDALE / DARWIN ORKİDESİ DARWIN BUTTERFLY / DARWIN KELEBEĞİ
Bilim insanlarının merak, öğrenme ve bilme tutkuları sınır tanımıyor.
Charles Darwin, 1862 yılında orkidelerdeki polinatör böcekleri araştırmıştır. Bu böcekler tozlayıcı, poleni bir çiçeğin erkek antherinden bir çiçeğin dişi damgasına taşıyan hayvanlardır. Polen tanelerindeki erkek gametler çiçekteki ovüllerin, yumurtaların döllemesine yardımcı olurlar.
Darwin bu araştırmaları sırasında James Bateman adında bahçecilik ve botanik konularında meraklı bir iş insanından günün birinde bir mektup alır. James mektubuyla birlikte Angraecum Sesquipedale adında bir orkide türünü bir kutu içinde göndermiştir. Daha sonra Darwin'in Orkidesi olarak adlandırılacak olan bu orkide Madagascar' da yetişen endemik bir türdür.
Angraecum Sesquipedale orkidesinin etymology bilgileri: Despite the genus's distribution being largely confined to Africa and its offshore islands, the genus name is a latinization of the Indonesian and Malay word anggrek "orchid", itself ultimately from Javanese anggrék, "orchid".
Bu bilgilerin Türkçesi: Cinsin dağılımı büyük ölçüde Afrika ve açık deniz adalarıyla sınırlı olmasına karşın cins adı Endonezya ve Malayca anggrek "orkide" sözcüğünün Latinceleştirilmiş halidir ve kendisi de Cava dilindeki anggrék, "orkide" sözcüğünden gelmektedir. Adı geçen orkide endemik olarak Madagascar adasında yetişmektedir. Kuşkusuz çeşitli yollarla başka coğrafyalara, başka iklimlere de taşınmıştır.
Madagascar dünyanın dördüncü büyük adası olup Afrika kıtasının doğusunda Hint Okyanusu'nun da batı bölgesinde yer almaktadır. Mozambik Kanalı ile Afrika ana kıtasından ayrılmaktadır. Büyüklüğü Türkiye’nin ¾’ ü kadardır. 30 milyon nüfusludur ve başkenti Antanonarivo’dur. Ülkenin resmi dili Malgaşca ve Fransızcadır.
Ülkenin adı Fransızca République de Madagascar’dır. Madagascar sözcüğünü burayı bir dönem egemenlikleri altında tutan Fransızlar türetmişlerdir. Ülkenin yerlilerinin dili Malagasy yani Malgaşça olup bu dilde ülkenin adı Repoblikan'i Madagasikara’dır.
Malgaşça (malagasy), Avustronezya dillerindendir. Madagaskar adasına özgüdür ve Malgaş halkının ulusal dilidir. Malay, Endonezya, Filipin, Maori, Swahili, Arapça ve Fransızca karışımından oluşmuş bir dildir.
Ülke halkı özellikle Batı’dan, Mozambik ve Zambiya’dan gelenlerle karışmıştır ama aslı Malezya/ Malakka yarımadası ve Pasifik Adaları’ nın halklarından oluşmaktadır. Ten renkleri koyu olmasına karşın bunlar zenci ırkından değillerdir. Saçları zencilerin kıvırcık saçlarının aksine düz ve siyahtır. Yüz hatları da Uzakdoğu ve Afrikalı karışımıdır.
Adanın flora ve faunası hem çok zengin ve birçokları için de yabancı ve çok ilginçtir.
Malay, Endonezya dillerinde anggrek orkide anlamına gelmektedir. Bu bitkinin adı Latinisation ile Agraecum olarak belirlenmiştir.
Sesquipedale ekine gelince; Darwin bu orkidenin morfolojisi ayrıntılarıyla inceler ve en çok dikkatini bitkinin mahmuz (spur) uzunluğu çeker. Spurun uzunluğu neredeyse 30-40 santim kadardır. Arkadaşı botanikçi Joseph Hooker ile bu konuyu konuşur. Bu konuşmalarda bu bitkinin varlığını yani soyunu sürdürebilmesi için içindeki nektarı oraya kadar uzanıp emebilecek bir böceğe, bir kelebeğe gerek bulunduğu görüşü ağırlık kazanır.
Türün adının etimolojisini incelediğimizde karşımıza ilginç bir bilgi çıkmaktadır.
The specific epithet sesquipedale comes from the Latin sesquipedalis, meaning 'one and a half feet', in reference to the long flower spur.
Özel bir (Épithète) yakıştırmayla. sesquipedale, uzun çiçek mahmuzunu çağrıştıracak şekilde 'bir buçuk ayak' anlamına gelen Latince sesquipedalis' ten alınarak angraecum sözcüğünün tamlama eki yapılmıştır. İngilizce one and a half feet, Etalon ölçü birimlerine göre yaklaşık 30,48 x 1,5 = … santimetre uzunluğuna karşılıktır.
Angraecum Sesquipedale kavramı bu şekilde doğmuştur.
Charles Darwin ve arkadaşı bu varsayımları içinde, henüz görmedikleri, bilmedikleri ve henüz keşfedilmemiş olan bir güve kelebeğinin varlığına gereksinim olduğu düşünmüşlerdir. Yani bu gerçeği 20 yıl öncesinden öngörebilmişlerdir. Bu da bize evrim teorisinin sağlam bir mantığa dayandığını göstermektedir.
Lepidopteroloji (kelebek, güve gibi canlıları inceleyen bilim dalı) ile uğraşan Etnomologlar (böcek bilimciler) Madagaskar'da yaşayan dev atmaca güvesini 1882'de keşfetmişler.
James Bateman tarafından kendisine gönderilen orkide çiçeğini incelerken, mahmuzdan içeriye bir sonda gönderen Darwin, 1862'de yayımladığı Orkidelerin Fertilizasyonu (=döllenmesi) kitabında "Nektara erişmek için hortumu (proboscis) bu kadar uzun olan bir polinatör güve olmalı." diye belirtmiştir. Yani hortumu 30 cm' den uzun erişebilen dev bir güvenin olması gerektiği öngörüsünde bulunmuştur. Bana göre Darwin’i Darwin yapan da bu ve benzer öngörülerdir.
Yaklaşık 5 yıl sonra 1867 yılında Alfred Russel Wallace, Darwin'in hipotezini destekleyen bir makale yayımlamıştır. Alfred'in makalede anlattığına göre Afrika atmaca güvesi olarak bilinen Xanthopan morganii (Eski sınıflandırması Macrosila morganii) türü, bu denli uzunluğa erişebilen bir hortuma sahipti! Wallace makalenin notlar kısmında böyle bir güvenin Madagascar'da yaşıyor olabileceği bilgilerine ulaşıldığını da söylemiştir.
Daha sonra atmaca güveleri (Sphingidae) üzerinde çalışan Walter Rothschild ve Karl Jordan adlı iki entomoloğa, Madagaskar'da çalışan Charles Oberthür ve Jules Paul Mabille isimli iki entomolog tarafından bir dişi ve bir erkek Afrika atmaca güvesi (Xanthopan morganii) örneği gönderiliyor.
Bunlar ayrı ayrı Lepidopteroloji ve Etnomoloji kayıtlarına geçiyor. Bu yüzden Madagascar'daki popülasyona "praedicta" yani "tahmin edilen" adı veriliyor. Devasa büyüklükte, sfenks diye adlandırılan bu iki büyük kelebek birbirine çok benziyorlar.
Ancak bu konuyu inceleme önceliği Darwin’e ait olduğu için adı Darwin Kelebeği oluyor. Darwin Butterfly.
Fest Travel rehberlerinden arkadaşım Turgay Tuna ile Madagascar adasına yaptığımız gezi sırasında sözü edilen bu kelebeğin ve onunla birlikte 3-5 tane daha kelebeğin kurutulmuş ve çerçevelenmiş bir örneğini bir rastlantı sonucu verdiğimiz bir mola yerinde gördük ve ederinin ne olduğunu hiç düşünmeden ben hemen satın aldım. Güve kelebeğinin kocaman bir kese gibi bej renkli kozası da aynı şekilde bu koleksiyon içine konmuştu. Daha önce Darwin okumalarımda gözümde canlandırdığım bu koleksiyon benim için o gezide edindiğim eşsiz bir hazine idi.
Bu bilgileri de edindikten sonra Fransız Animaux TV kanalında ve Youtube kanalında bir belgesel seyrettik. Belgesel sanki Charles Darwin’nin öngörüsünü kanıtlamak istercesine hazırlanmıştı. Belgeseli çekenler çok sıkı bir kamuflaj içindeydiler. Kesinlikle orada bir video kameranın, kamera kullananın varlığı anlaşılmıyordu. Kamera gece çekimine uygundu. Belki termal bir kameraydı. Gözlem ve çekim işi gece yapılıyordu. Belli ki Darwin Orkidesinin de Darwin kelebeğinin de gececi, nocturnal bir yaşamları vardı. Etrafta sesler doğanın içindeki birkaç çekirge belki başka bir hayvanın çıkardığı seslerden ibaretti. Çekim ekibinden çıt çıkmıyordu.
Belki zaman gece yarısını da geçmişti. Karanlığın içinden o güne kadar görmediğimiz bir şekilde kelebek olacağını -bildiğimiz için- düşündüğümüz bir görüntü kameranın görüş alanına girdi. İncecik bahçe hortumu gibi beyaz çizgi halinde bir oluşum önce orkidenin tepesinde bir iki kez dans etti ve çiçeğin yine ince uzun organından içeri daldı. Büyük bir sessizlik, televizyon başında biz bile değil sesimizi, kalp atışımızı bile durdurarak bekliyoruz. Olay 2-3 kez yinelendi. Kamerayı kullanan için büyük başarı. O ana kadar ağacın üzerinde tünemiş o insan birden üzerini örten yapraklardan sıyrıldı ve olimpiyat kürsüsündeki bir şampiyon gibi ellerini havaya kaldırmıştı, sanki uçuyordu…
Bu kısa filmi değil ama Youtube’tan bulduğum iki linki örnek olarak sunuyorum.
https://www.youtube.com/watch?v=R1BvkYV9fu4&ab_channel=YPITUVideos
https://www.youtube.com/watch?v=FPQNZyZDFxs&ab_channel=Allah-TheBestofCreator
İlgilisi için bu hayvanın taksonomi bilgileri: https://www.wikiwand.com/en/Xanthopan
Scientific classificationEdit this classification/ Natural History Museum of London
Domain: Eukaryota
Kingdom: Animalia
Phylum: Arthropoda
Class: Insecta
Order: Lepidoptera
Family: Sphingidae
Tribe: Sphingini
Genus: Xanthopan
Rothschild & Jordan, 1903
Species: X. Morganii
Binomial name: Xanthopan morgani (Walker, 1856)
Synonyms: Macrosila morganii
Şimdi de Angraecum Sesquipedale/ Darwin Orkidesinin taksonomi bilgilerine göz atalım.
https://www.wikiwand.com/en/Angraecum_sesquipedale
Scientific classificationEdit this classification
Kingdom: Plantae
Clade: Tracheophytes
Clade: Angiosperms
Clade: Monocots
Order: Asparagales
Family: Orchidaceae
Subfamily: Epidendroideae
Genus: Angraecum
Species: A. Sesquipedale
Binomial name Angraecum sesquipedale
Yeryüzünde insanlar insanlaşmaya başlamalarıyla birlikte çevrelerinde var olan şeylerin ve olan bitenlerin nedenlerini düşünmüşler bu olaylar ve sonuçları arasında bağlar kurmaya çalışmışlardır, Dil ve düşünme de böyle doğmuş, gelişmiştir. İnsanlar heyecanlı maceraları içinde her şeye ve her olaya bir ad vermeye başlamışlardır.
İnsanlar önceleri kendilerinin kontrolü dışındaki bu olaylar için bir özne arayışına girmişlerdir. Uzun yıllar, yüzyıllar ve hatta binyıllar böyle sürüp gitmiştir.
Daha sonra bu olayların işleyişini doğa yasalarına bağlamışlardır. Bilim de böyle gelişmiştir. Dahası aynı insanlar benzer olayları deneme yanılma yolları ile neden, niçin ve nasıllarını açıklamaya çalışmışlardır. Benzer olayları kendileri oluşturmuşlar, yaratmışlardır.
Bilim öngörmekle yetinmemiş doğanın içindeki işleyiş yasalarını bulmuştur. Örneğin yerçekimi yasası, örneğin aerodinamik yasası gibi… Canlıların soylarını sürdürebilmeleri için de nasıl bir düzenek olduğunu en ince ayrıntısına kadar inceleyip yasalaştırmışlardır.
O bilim insanlarından birisi de Charles Darwin’ dir. Darwin hiç görmediği, bilmediği bir orkidenin döllenmesi olayında yukarıda açıklamaya çalıştığımız gibi bir aracıya gereksinim olduğunu söylemiştir. Yıl 1862’ dir. Öngörüsü 20 yıl sonra öğrencisi sayılan bilim insanlarınca kanıtlanmıştır. Bu çalışmaları ile kilisenin temeline dinamit koyan bu insanı kilise dışlamamış, dışlayamamış, bilimin gücünü kabul etmiş ve o öldükten sonra Westminster Abbey Manastır Kilisesine yerleştirmiştir. Abbey’de, siyah bir taş üzerinde Charles Darwin yazısını eğilip okşarken içimde bir hüzün ve ellerimde bir durgunluk vardı.
Gönül ister ki; ülkemizde de doğa bilimleri ile sanat ve teknoloji ile ilgilenenler layık oldukları şekilde onurlandırılsınlar, kendilerine gerekli olan çalışma koşulları sağlansın.
Örneğin Prof. Dr. Biyolog Ali Demirsoy tarafından Erzincan / Kemaliye’de kurulan Doğa Tarihi Müzesi hiç de öyle küçümsenecek bir şey değildir. Değerini bilmeli ve gelişmesi için gerekli kamu ve yurttaş desteğini vermeliyiz.
Değerli biyolog hocamız, “Türkiye’nin Caelifera Faunasının Taksonomik İncelemesi” adlı tezi ile 1974 yılında “Habilitasyon” çalışmalarını dünyaya duyurmuştur. Bu ülkemiz için övünülecek bir yüz akıdır. Caleifera /çok ayaklı çekirge/ yukarıda sözünü ettiğimiz eukaryota hayvanlar âleminde sfenks kelebeği ile komşudur.
Konuları çiçek, böcek, örümcek, uçan, kaçan, kuş, kelebek deyip geçiştirme lüksümüz yoktur. Ya bu konularla da ilgileneceğiz veya ilgilenenlere saygı duyacak ve onlara olanak sağlayacağız. Ya da bu topraklarda niçin bulunduğumuzu bile bilmeden sürünüp ömürlerimizi dolduracağız.
Türkiye’mizde 1905 yılında ilk Tarihi Bitki Koleksiyonu bir Osmanlı medresesinde, idadisinde değil İstanbul Saint Joseph Lisesi tarafından yapılmıştır. Ondan önce Alman, Rus, İngiliz ve Fransızlar Anadolu’yu karış karış gezmişler ve bizim canlı cansız doğal varlıklarımızı incelemişlerdir. Biz yalnızca o çalışmalara izin vermişiz veya görmezden gelmişiz. Ankara’nın endemik bir bitkisi olan Sevgi Çiçeği’ nin varlığını yalnızca meraklı bir insan olarak ben Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Cape Town kentinde Table Mountain’de bir rastlantıyla gördüm, tanıdım. Niçin burada değil de binlerce km. uzakta bir yerde…
Artık bu ölümcül uyku bitmeli, hangi tarih ve doğa zenginliği üzerinde yaşadığımızın farkına varmalıyız. Farkına varıp da 3-5 kuruş uğruna yabancıların hoyratça kullanmalarına peşkeş de çekmemeliyiz. Bu cennet yurdumuzun güzelliklerini bugün ve yarınlarımız için koruyup kollayarak kendimiz ve bizden sonraki kuşaklar için önce tanımalı ve sonra adil bir yaşam ilkesi çerçevesinde kullanmalıyız.
Saygılarımla….
20.06.2024
Ali Can Polat