Tercüman, Dragoman, Dil Oğlanı, Dilmaç
Dragoman tercüman, rehber demek İngilizcede. Aynı kelime değişik yazımlarla öteki batı dillerinde de kullanılır. Arapça, Farsça, Türkçe konuşulan ülkelerde bu meslekle uğraşanlar hakkında kullanılır. Kelime Arapçadan geçmiştir Avrupa dillerine. Türkçeye de bu dilden geçmiş. Kelimenin en eski kökeni Akkadça. Şöyle bir güzergâhı var: targumannu (Akkadça) > turgemana (Aramca) > tarjuman / targuman (Arapça) > dragoumanos (Orta Yunanca) > dragumannus (Orta Latince) > dragomanno (Italyanca) > drugemen / drogman (Fransızca). İngilizceye eski Fransızca üzerinden gelmiş. Tercüman ile dragoman aynı kelime. Kelime Orta Yunancada bozulmuş. Bir konuşmayı bir dilden başka bir dile çeviren kişiye diyoruz. Bir de aynı kökten türeyen "mütercim" kelimesi var. Bir metni bir dilden başka bir dile çevirene "mütercim"; "mütercim"le "tercüman"ın işine de terceme (Osmanlı abecesinde böyle yazılırdı "tercüme") denirdi eskiden.
Dragomanlar Avrupa devletlerinin Osmanlı şehirlerindeki elçiliklerinde, konsolosluklarında görevliydiler. Ticaret merkezlerinde de birbirlerinin dilini anlamayan taraflar arasındaki bağlantıyı yine dragomanlar kurardı. Bu mesleğe giren Avrupalıların bir batı dilinin yanı sıra Arapça, Farsça, Türkçe bilmeleri gerekiyordu.
Venedik daha 1551'de gençlere Arapça, Farsça, Türkçe ve ihtiyaç duyulan başka dilleri öğretmek amacıyla bir okul kurmuştu. İhtiyaç duyulan dilleri öğrensinler diye Istanbul'a gönderilen Venedikli gençlere Giovanni della Lingua, bire bir anlamıyla "dil gençleri" deniyordu. 1669'da Fransa da aynı amaçla bir okul kurdu: Ecol de Enfants langue ou Jeunes de langue. Enfants de langue, dil çocukları; Jeunes de langue dil gençleri demek. Birinciler dil öğrenmeye yeni başlayanları, ikinciler ise belirli bir tecrübe kazanmış olanları nitelendiriyordu. Bu okulda Yunanca, Latince, Arapça, Türkçe dersleri veriliyordu. Daha sonraki yıllarda Avusturya, Polonya, Britanya da yabancı dil öğretmek üzere kendi okullarını kurdular.
Anılan Fransızca terimler —İtalyanca olan da— yapıları bakımından hiç de bu dillerden çıkan, sahih, fasih sözlere benzemiyor. Tercüme kokuyor! Çünkü bunlar bir Türkçe terimin kelimesi kelimesine, mekanik tercümesi: dil oğlanları.
Genç erkek demek "oğlan"ın "iç oğlanları", "acemi oğlanları" terimlerinde de kullanıldığını biliyoruz. Osmanlı sarayında padişahın hizmetinde bulunan tercümanlar vardı, bunların en yetkilisi "baştercüman" unvanlıydı. Dil oğlanları tecrübeli tercümanlardan dil öğrenmekte olan, bu arada onlara yazı çizi işlerinde yardım eden gençlerdi. Tanzimat'tan önce dil oğlanları Fenerli Rumlardan seçilirdi. Osmanlı devletinde tercüme işlerinde uzun zaman Fenerli Rum ailelerinin bireylerinden yararlanıldı.
Istanbul'un Fatih ilçesinin bir semti vardır, adı Draman. Semtin adı Yunanca "dragoman"ın da bozulmuş hali. Bu semtte bir de Dırağman Külliyesi var. Cami-tevhidhane, tekke, medrese, sıbyan mektebi, darülkurra (Kur'an okumanın öğretildiği medrese bölümü) bölümlerinden meydana geliyor bu külliye. Bunlardan medrese günümüze ulaşamamış. Onaltıncı yüzyılda inşa edilen Dırağman Camii'nin daha önceki adı Tercüman Yunus Camii'ydi. Mimar Sinan'ın tasarımı bu cami. Camiyi yaptıran kişi ise Kanunî Sultan Süleyman'ın tercümanlarından Yunus'tu. Yunus bir Rum mühtedisiydi. Gerek semtin, gerekse külliyenin adı Yunus'un mesleğinden kaynaklanıyor: Ama belki daha da dikkat çekici olan yönü, bu adın Yunus'un etnik kökenine de atıfta bulunuyor olmasıdır. Tercüman Yunus kendi ana dili olan Yunanca dışında İtalyanca, Fransızca biliyordu. Kanunî'nin özel temsilcisi olarak birçok kere Venedik'e gönderilmişti.
Dırağman Camii'nin yanındaki sokağın adı da çok ilgi çekici: Dilmaç Sokağı! Oracıktaki bu sokağa bu adın verilmesi fikrini ilk kez kim ortaya attıysa, hangi dönemin belediye meclisi bu adın verilmesi kararını aldıysa, çok isabetli bir ad seçmiş... Dilmaç, tercüman kelimesinin öz Türkçesidir. Çok eski bir kelimedir. "- Maç" soneki "sığırtmaç" kelimesinde olduğu gibi mesleği dile getiren bir takı. Dilmaç kelimesinin dilmeç, tilmaç yazımları da var. Bu kelime onbirinci yüzyılda yaşayan Karahanlı şair Yusuf Has Hacib'in Kutadgubilik (1069) adlı eserinde "tılmaç" yazımıyla geçer. Türk Dil Kurumunun Tarama Sözlüğü'ndeki "Tercüman" maddesinde Afyonkarahisarlı Mustafa Ahterî'nin Arapçadan Türkçeye sözlüğü Lügat-i Ahteri'de (1545) "tercüman" kelimesinin Türkçe karşılığı "dilmeç" diye verilmiş. O madde şöyle: "Et-terceman (Arapça): (...) Bir sözü bir lûgatten nakledip âhar lûgatta tâbir edici, dilmeç." Belli ki Ahterî, ana dili bilinci olan bir yazarmış.
Macarca tolmács, Almanca Dolmetscher "dilmaç"tan geliyor. Bu çok eski kelimeyi yirminci yüzyılda kullanmış olan yazarlar da var. Örnekler: "Almanyalı ile anlaşabilmek için bu Maltalıyı dilmaç tutmuşlar" (Memduh Şevket Esendal); "Tercümana: Dilmaç, bana bak, bu beyler uzun boylu anlatıyorlar" (Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir). Bugün Türkiye'de soyadı dilmaç, tilmaç olan pek çok yurttaş vardır.
Dilmaç gibi, tercüman, tercüme, mütercim kelimeleri de unutulmamalı. Çünkü tarihimizde önemli yerleri var. 1821'de kurulan, başta diplomasi olmak üzere yabancı dil bilgisi gerektiren devlet işlerinde görevlendirilmek üzere mütercim yetiştiren kuruluşun adı Tercüme Odası'ydı. Cumhuriyet döneminde de dünya klasiklerini Türkçeye çevirtmekle görevli bir Tercüme Bürosu vardı. Mütercim unvanıyla andığımız Mütercim Asım Efendi (1755-1820) değerli bir bilim kişisi olan bir sözlük yazarımızdır. "Tercüman", "tercüme" kelimeleriyle elde edilen iki güzel mecazı bugün de sık sık kullanırız. "Duygularıma tercüman oldunuz" sözündeki "tercüman" kelimesinin yerine başka bir kelime koyamayız. Yabancı dilin fazlasıyla etkisi altındaki çeviriler için "tercüme kokuyor" deriz, o da yerleşik, güzel bir deyimdir. "Özgeçmiş" teriminin eski adı "tercüme-i hâl'di; bu terim "hâl tercümesi" diye sadeleştirildiyse de, daha sonra terim resmî kullanımdan düşünce unutuldu. Bunlar bir kenara, mütercim, tercüman kelimelerinin birinci anlamlarının bıraktığı boşluğu dolduramadık. Bugün ikisine birden "çevirmen" diyoruz. Oysa gelişmiş dillerde bu iki uğraş iki ayrı kelimeyle adlandırılır. Sözle tercüme eden kişi ve bu anlamdaki tercüme uğraşı için İngilizcede sırasıyla interpreter, interpreting; Fransızcada interprete, interpretariat / interpretation terimleri kullanılıyor. Metin çeviren kişiye ise İngilizcede translator, Fransızcada traducteur deniyor. Üniversitelerde 1983'ten başlayarak Mütercim-Tercümanlık bölümleri kuruldu; öğrencinin hem mütercimlik hem de tercümanlık öğrenimi gördüğü bu bölümlere "çevirmenlik bölümü" adı verilemedi. Bunlardan bazılarının adları sonradan "çeviribilim bölümü"ne dönüştürüldü, ama "çeviribilimi" çevirmenlik uğraşını değil, çeviri uğraşının bilimsel inceleme yönünü ifade eden ayrı bir terimdir. Oysa bu bölümlerin İngilizce adları çeviri uğraşının iki dalını da kapsıyor: "Translation and Interpreting (Studies)"...