HAMİLELİK ŞÜPHESİ
Sindirim sisteminin bir parçası olmanın ötesinde ağzımızda hareket halinde bulunan dilimizin önemli iki işlevinden birisinin insanın iletişim gereksinimini karşılaması diğerinin de yeni kavramlar yaratması olduğunu söyleyebiliriz. Her iki işlevin de başarılı olabilmesi için gerekli olan şey belleğimizde daha önceden kayıt ettiğimiz bilgilerin ve duyguların doğru adlandırılması ve işlem için doğru yer ve zamanda çıkarılıp işlem tezgâhına konulmasıdır. Bunun için dilimizdeki sözcük, kavram ve terimlerin kök ve kökenlerini, anlamlarını öncelikle bilmemiz gerekmektedir.
Yukarıdaki fotoğrafa dikkatlice bakıyoruz ve radyasyon tehlikesi nedeniyle hamilelerin ve “hamilelik şüphesi” olanların bu kapıdan içeriye giremeyeceği uyarısını okuyoruz.
“Hamilelik Şüphesi”… Şüphe nedir, insan neden, nelerden şüphe duyar?
Şüphe sözü dilimize Arapça şubhe sözünden alınmıştır. TDK Dijital Güncel Sözlüğe göre şüphenin anlamı kuşku ve kuruntudur.
Dijital Kubbealtı Sözlükte de şüphenin Arapça (ﺷﺒﻬﻪ) şubhe sözcüğünden alındığı açıklanmış ve anlamları:
1-Bir konuyla ilgili gerçek veya doğrunun ne olduğuna kesin biçimde karar verememe durumu, bu kararsızlıktan doğan ve tam bir hüküm vermeyi engelleyen tereddüt kuşku, şek,
2. İhtimal üzerine hüküm verme, zan,
3. Vesvese, kuruntu,
4. Din konusunda tam olarak inanmama, iman zafiyeti hali açıklamaları yapılmaktadır.
(Tereddüt: Ret veya kabul arasında kararsızlık)
(Vesvese: Nefis ile gönül arasında sonuçsuz, boş, yararsız, huzursuz gelgitler)
(Kuruntu: İnsanın zihninde kurguladığı olumsuz olasılıklar nedeniyle duyduğu tasa, kaygı)
(Vehim/vehm: Gerçekte var olmayan, fakat var olduğu sanılan, varmış gibi tasarlanan kötü olasılıklar ve zan).
( İhtimal: Burada olasılık, olabilirlik anlamında)
Şemseddin Sami’nin Kâmûs-î Türkî’ sinde ( s.602) ve Ferit Develioğlu’nun Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat’ ında (s.1171) şüphe sözcüğü için Arapça dayanakları olan şek, şekk, zann, şübeh ve şübehat sözcükleri gösterilmektedir. İki ya da daha çok şeyden hangisinin olduğunu kestirememe durumu açıklamaları yapılmaktadır.
İsmet Zeki Eyüpoğlu Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğünde (s.631) şüpheyi birbirine benzeyen, biri diğerine şebih olan, müşabih olan şeylerden hangisinin olduğunu ayırt edememe şeklinde açıklamaktadır.
Sevan Nişanyan da Sözlerin Soyağacı adlı kitabında (s.460) bu sözcüğün Arapça şübhe, şubha’ dan Türkçeye alındığını, karasızlık, kuşku ve benzerlik gibi anlamlara geldiğini belirtmektedir. Dilimizde kullanmakta olduğumuz, teşbih de şüphe gibi şbh kökünden türemiş sözcüklerdir.
Arapça insanın benzerini, portresini yapmaya da şebih yapmak deniyor. Ancak bu sözcük şimdilerde dilimizde kullanılmamaktadır.
Dilimizde yer etmiş sözcüklerden bir tanesi de kuşku sözcüğüdür. TDK sözlüğüne vb’ larına göre kuşku, bir kimse veya olay hakkında yeterli ve kesin bilgiye sahip olmamakla birlikte bazı belirti ve sezgilerle oluşan olumsuz düşünce, ikircik, ikircim, işkil, şüphe, acaba, güman, şek, k(h)üşümdür. Bir olguyla ilgili gerçeğin ne olduğunu kestirememe yüzünden oluşan kararsızlık ve bundan dolayı kesin bir yargıya varamama durumudur. Ayrıca başkalarının iyi niyet ve amaçlarını kötüye yorarak endişelenme duygusu.
Şüphe ve kuşku sözcüğünün içinde, yukarıda sözlük anlamları incelendiğinde görüleceği gibi bir olumsuzluk ve bir endişe (kaygı, tasa, üzüntü, anksiyete) saklıdır. Hamile olup olmadığı hakkındaki bir kararsızlık, ikircik içinde kuruntu veya vesvesenin yeri olmaz, olamaz, olmamalıdır. Hamilelik sanı, zan ile de açıklanamaz.
Yukarıdaki uyarı sözüne dönersek hamile değil ama hamileliğe benzeyen, ona müşabih bir durum söz konudur. Yani hamile olmasa bile hamilelik belirtilerine benzeyen belirtiler vardır. Kadın, kadını muayene eden sağlık görevlisi veya kadının yakınları örneğin kadının aş ermesini, karnının büyümesini görerek işkillenmekte, ikirciklenmekte, acaba demekte ancak bu belirtileri saptamalarına karşın hamileliğine ilişkin bir karara varamamaktadırlar.
Bu durumda kızamık şüphesi, COVID şüphesi gibi olumsuzluk ve endişe dolu anlatım yerine “olasılık” veya “ihtimal” sözcüğü kullanılsa nasıl olacaktır? Bu iki sözcükten biri uyarı tamlamasındaki anlam sakıncalarını ortadan kaldırır. Hamilelik endişe edilecek, üzülecek olumsuz bir durum değildir. Hamileliği şüphe ve dedikodu konusu yapmaktan kurtarmak gerekmektedir. Hamileleri korumak isterken onları şüpheli, sanık durumuna düşürmemiz gerekir.
Yukarıdaki uyarı belirten fotoğraftaki sağlık kuruluşunun A ya da B olması hiç önemli değildir. Çünkü tüm sağlık kuruluşlarında aynı uyarı levhası kullanılmaktadır.
Sağlık kuruluşlarında amacını aşan anlamlardaki uyarı yazı ve levhalar bunlardan ibaret değildir.
Triyaj veya Triyaj Alanı… Tıp alanında kullanılan, Fransızcası ve İngilizcesi triage olan terim bir “öncelik belirleme sistemi”dir. Açılımı: Simple Triage and Rapid Treatment'dır. Sistem özünde doğrudur. Hangi hastalara daha önce bakılması gerektiği düşüncesi iyidir ve yerindedir. Ancak bunları ilan etmenin oklarla göstermenin yararı nedir, bunu anlama olanağı yoktur. Dışarıdan paket halinde alınan Hastane Yönetim Yönergelerinden doğru/ yanlış, yapılan çeviriler bize kolaylıktan çok yeni zorluklar yaratmaktadır. Eskiden bütün bu işler hasta kabul veya hasta taburcu merkezlerimizde yapılıyordu. Bu merkezler gerekli yönlendirmeleri yapıyorlardı. Sağlıkta reform, devrim, değişim adı altında yanlış-doğru ama anlamsız şeyler yapılmaktadır. Dahası yapılan şeylerle ilgili bir algı yaratılıyor ve herhangi bir sorgulanma yapılamıyor.
Özellikle hastanelerimizin acil servislerinde gördüğümüz bu uyarılar bazen bir yabancı dilde olduğu şekliyle bazen de Türkçe okunduğu gibi yazılmaktadır. Yabancı dilde yazılsa halkımız, Türkçe okunduğu gibi yazılsa yabancının okuyup anlaması olanaksız.
Acaba bu yazılar hastanelerimizin international/ uluslararası hizmet verecek nitelikte olduğunu göstermek için mi, hava atmak için mi yazılıyor? Bunların Tıp Terimleri Kılavuzu’ nda yer aldığını söylemek sonunu çözmemektedir. O kılavuza bunları yazanlar yazmak zorunda kaldıkları için yazmaktadırlar.
Palyatif Muayene de bunlardan birisidir. Hastanelerimizde kullanılmaya başlanması çok eski değildir. Sözcüğün kökeni Latince örtmek, örtünmek anlamına gelen palliare eylemidir. Sözcüğün Fransızcası palliative’dir, Latinceden alınmıştır. Bu terim bir sorunu çözmeyi değil üstünü örtmeyi amaçlayan yöntemler için kullanılmaktadır. Örneğin ekonomide palyatif tedbirler ekonominin yapısal sorunlarını göz ardı ederek yalnızca halkı memnun edecek sübvansiyonların hesapsızca artırılmasını veya geçici para politikalarını ifade etmek için kullanılmaktadır. Deyim yerindeyse çöpü halının altına süpürmektir.
Tıp dilinde palyatif terimi ile kronik hastalıkları olan ve bir türlü iyileşemeyen yahut da yaşamak için birinin desteğine gereksinim duyanlara yardım etmek anlamına gelmektedir. Daha açık bir anlatımla söylemek gerekirse hastalığın nedenlerine/ etiyolojisine göre bir iyileştirme yöntemi değil hastalığın belirtilerini hafifletmek için, semptomatik/ symptomatic bir iyileştirme/ geçiştirme yöntemidir. Hastanın memnuniyetini, yakınmalarını, ağrılarının azaltmasını amaçlamaktadır.
Bu terim de kullanıldıkça kanıksanmakta ve doğallaşmaktadır. Oysa amaç hastalığı kökünden kazıyıp atmak olmalıdır. Benim gibi bir kişi hastane koridorlarında palyatif oklar boyunca yürüdükçe iki şey düşünmektedir. Burada benim hastalığımı iyileştirmek yerine ağrımı dindirecekler yani bana iki aspirin verip güle güle diyecekler veya benden umudu kestiler bari acı çekmeyeyim diye beni sakinleştirmeye çalışacaklar. Bu okların varlığı hastayı iyileştirmek yerine umutlarını daha da azaltmaktadır.
Hekimlerin işine karışmak bize düşmez. O gerekli gördüğü zaman kan tahlili de yaptırır, röntgen-ultrasonografi de çektirir. Yine gerekiyorsa neşteri alır keser biçer de, bu onun görevidir. Hasta-Hekim sağlıklı bir diyalog içinde hastalıkların üstesinden gelirler. Burada üzerinde durduğumuz şey hastanelerin böyle oklarla, renkli çizgilerle yaptıkları işleri sürekli anlatmak gereksinimi duymaları. Kamuya ait olsun özel hastaneler olsun hepsi yaptıklarını, birin yanına bir daha katarak anlatmayı çok seviyorlar. Kanımca bunların hiçbirine gerek yoktur.
Bizim eskiden güzelim cankurtaranlarımız vardı. Sahi, ne oldu, nereye gitti bizim cankurtaranlarımız? Neden cankurtaran sözcüğünü attık, niçin unuttuk? Şimdi çocuklar cankurtaran deyince canavar gibi bir şey algılıyorlar. Birilerinin haberi var mı acaba? Yoksa bizim tam da istediğimiz buydu, başardık mı derler?
Ambulans/ Ambulance deyince ne değişti? S harfini ters döndürünce ne değişti?
İzninizle ben söyleyeyim. Olan dilimize oldu, dilimiz bozuldu. Herkes emergency aşağı, emergency yukarı. Böyle yazıyor böyle konuşuyor. Ben emergency denen sözcüğü bilmiyorum, bilmek de istemiyorum. Yakın bir zamanda acil sözcüğünü de unutursak kimse şaşırmasın!
Hanımlar beyler ben bir “dil milliyetçisi” falan değilim, ama ne olur şu güzelim dilimize kıymayın, bizleri, dilsiz, ahraz bırakmayın (!)
Hastanın tek bir isteği var o da iyileşmek. Onu sınıflandırıp farklı renklerde koltuklara oturtup kaldırmanın ona bir yararı yoktur. Hastaneler yapacağı hizmetleri nasıl sınıflandıracaksa kendi içinde sınıflandırsın ama bunları bir pazarlama konusu haline getirmesinler. Hastaya iyilik edilmek isteniyorsa yapılması gerekenler öncelikle hastalıkları önleyici halk sağlığının geliştirilmesi, hastalıktan sonra da hastanelerimizin, diğer sağlık kurum ve kuruluşlarımızın daha gelişkin ve daha yaygın bir sağlık sistemine kavuşturulmasıdır. Halkımız üretime emeği ile katılmakta, üretirken de tüketirken de vergisini kuruşuna kadar ödemektedir. Ödediği bu vergiler akıllıca kullanılmış olsa istenen sağlık sistemi rahatça kurulabilir ve halkımız bu hizmetlerden ücretsiz olarak yararlanabilir. Bunun önünde bir engel yoktur. Eksik olan bunu gerçekleştirme iradesidir.
Herkese sağlık, herkese esenlik dileklerimle…
20.12.2023
Ali Can Polat