"Kosmos"tan Gelenler
Eski Yunancada kosmos "düzen, çeki düzen verilmiş, ahenkli düzen " anlamına geliyor. Bu kelimenin fiili olan kosmein'in çeşitli anlamları var; çok genel anlamıyla "bir düzene sokmak, çeki düzen vermek" demek. Bu genel anlamın bir ucu da "giyinme, donanma, süslenme, güzelleşme"; ikincil yönü bu. Giyinmenin, süslenmenin de bir çeki düzen verme işi olduğu göz önüne alınırsa, iki anlam boyutu bir ana anlamda birleşir.
Bizim bugün aşina olduğumuz anlamı Pythagoras'ın felsefesinden kaynaklanıyor. Bu İyonyalı düşünür, onun kurduğu felsefe okulu, evrenin bir düzeni, bir sistemi, bir matematiği olduğu görüşüyle kosmos kelimesine "dünyanın ve bütün bir evrenin düzeni" anlamını yüklemiş. Bugün evren (kâinat) anlamına geliyor kosmos, ama bir düzeni, ahengi, sistemi olan bir evren; "dünya" anlamı da onun içinde. Bu bakımdan, tam bir düzensizlik, kargaşa olan khaos'un (kaos) tersi. Daha önce Yunancada bu kelimenin böyle felsefî bir anlamı yoktu. Terimin sıfatı kozmik, evrenle ilgili, uzaydan gelen anlamında. Cosmos Avrupa'da bu anlamıyla ilk kez onikinci yüzyılda kullanılmış.
Kosmos kelimesinin yapısındaki iki anlam damarı da yeni kelimeler türetilmesine yol açmış. Önce birinci anlamından çıkanlara bakalım.
Makrokozmos (büyük evren): karmaşık bir yapının, özellikle dünyanın ya da evrenin bütünü.
Mikrokozmos (küçük evren): küçük ama kendine yeten, bütünü temsil edebilen, bağımsız evren, evrencik. İnsanın evreni temsil ettiği inancına dayalı felsefelerde tek insan bir mikrokozmos, evren de onun makrokozmosu olarak tasavvur ediliyordu.
Kozmoloji: 1. astronominin evrenin oluşumunu, yapısını inceleyen dalı; 2. metafiziğin evreni bir sistem olarak ele alan dalı.
Kozmografya: uzayın ve dünyanın özelliklerini inceleyen, astronominin yanı sıra coğrafya ile jeolojiyi de içine alan dalı. Bu bilim dalının Türkiye'nin öğretim hayatında önemli bir yeri var. Kozmografya dersi Tanzimat'tan sonra rüştiyelerde, idadilerde ayrı bir ders olarak okutulmaya başlamış, bu alanda çeşitli ders kitapları yayımlanmıştı. Cumhuriyet döneminde liselerde, yüksek öğretmen okullarında 1933-1937 arasında ders olarak okutuldu. Matematikçi Ord. Prof. Ali Yar'ın (1884-1965) yazdığı Kozmografya (1929) adlı kitap liselerin hem fen, hem de edebiyat bölümlerinde mecburi dersti. Gök cisimleri, gezegenler, güneş, Samanyolu haritası, mevsimlerin oluşumu, Aristoteles, Copernicus, Galieo sistemleri gibi belli başlı astronomi konuları yer alıyordu bu kitapta. 1937'de, herhalde yeterli sayıda öğretmen olmadığı için, birkaç haftalık bir ders haline getirildi. 1940'larda yayımlanan kitaplarda "kozmografya" yerine "astronomi" teriminin kullanılmaya başladığı görülüyor. 1974'te astronomi seçimlik dersler arasına alındı; astronomi bilgilerinin bir kısmı fizik, coğrafya derslerine dağıtıldı. Fakat müfredatta yer aldığı yıllarda da, bu dersi verecek öğretmen bulunamadığı için birçok lisede astronomi dersi verilemedi.
Kozmetik: Yunanca kosmein fiilinin ikincil anlamından (süsleme, süslenme, donanma, güzelleşme) çıkıyor. Kosmetike tekhne, giyinme, süsle(n)me sanatı; kosmetikos da çeki düzen vermede, giyinme, süslenmede usta anlamına geliyor. O halde, "kozmetik" bir kimsenin görünüşünü güzelleştirmesine, saçına başına çeki düzen vermesine yarayan şeyler demek oluyor.
Kelimenin bu anlamından doğan, Türkçeye geçmemiş olan iki terim daha var batı dillerinde. Kozmetik alanındaki bilgilere, uygulamalara cosmetology, bu işin ustasına da cosmetologist deniyor.
Kavramın birinci yönüne dönüp kozmonavt - astronot rekabetine dikkati çekelim. Ruslar uzay gemisi mürettebatına kozmonavt (Türkçede kozmonot), Amerikalılar ise astronot diyor. Kozmonavt (kosmos + nauta, deniz) "kozmos yolculuğuna çıkan", astronot (astrum, yıldız + nauta, deniz) ise "yıldızlar arasında yolculuğa çıkan" anlamına geliyor. Birleşik kelimelerin birimlerden biri farklı. 1950'lerde Sovyetler Birliği ile Amerika Birleşik Devletleri arasında bir uzay yarışı başlamıştı. Uzaya gönderilen mürettebat için iki ayrı terim kullanılması bu iki devlet arasındaki rekabetin uzay terminolojilerine de yansımasının bir göstergesi oldu. Kozmonaut terimi batı Avrupa dillerinde "Rus astronot" anlamında kullanılıyor, bu dillerin sözlüklerine de girmiş.
Cosmos terimi hıristiyanlık metinlerinde "dünyevî hayat, bu dünya" anlamında kullanılmıştır ("öbür dünya"nın karşıtı olarak). Buna bağlı olarak, yeni Yunancada kosmikos "dın dışı, kilise, manastır, tarikat dışı, seküler"; kosmiki katastasi "seküler devlet"; kosmiko kosmo da "dindışı, seküler dünya" anlamında kullanılıyor. Katolik dünyada, özellikle Fransa'da kullanılan laicisme, laic terimleri eski Yunanca kökenli, ama bu kelimeler yeni Yunancada bu anlamda kullanılmıyor. Gerek eski, gerekse yeni Yunancada laikos "halk" anlamına geliyor. Örneğin, laiki mousiki "halk musıkisi", laiki trapeza "halk bankası" demek. Aynı kelime Eski Yunan'da "yönetici sınıflardan olmayan, yönetilen, sıradan halk" için kullanılıyordu.
Son kelimemiz kozmopolit. "Dünya" ile "şehir"in birleştirildiği bir birleşik kelime, "dünya vatandaşı" demek. Bir şehir, bir toplum söz konusuysa "çeşitli uluslardan insanları içinde barındıran, uluslarüstü" anlamına gelir. Felsefe tarihçisi, biyografi yazarı Laertios Diogenes'ın (İS, III. yüzyıl) The Lives of Eminent Philosophers [Tanınmış Filozofların Hayatları] adlı kitabında aktardığına göre, bu kelimeyi ilk kez Sinoplu Diogenes kullanmış (İÖ, V. yüzyıl). Kendisine "Nerelisin sen?" diye sorulduğunda, "Ben bir dünya vatandaşıyım," demiş Diogenes (buradaki "dünya vatandaşı"nın Yunancadaki karşılığı "kozmopolit"tir). Belirli bir şehir devletinin vatandaşı değilim, bütün bir Helen dünyasının insanıyım demek istemiş. Çarpıcı bir cevap.
Kozmopolit, günümüzde de yaygın bir biçimde kullanılan bir kavram olduğu için üzerinde biraz durmakta yarar var. Bugün İngilizcenin bütün sözlüklerinde çağımızda ağır basan anlamlarıyla tanımlandığını görüyoruz. Şöyle tanımlanıyor: birçok ulusu içine alan toplum; değişik, yabancı kültürlere aşina, onlara ilgi duyan, onlarla kaynaşmış insan, şehir, toplum; çeşitli ülkelerde yaşayan; milliyetçi olmayan; yerel görüşlerin sınırlayıcılığından, milliyetçi önyargılardan arınmış; ilgisi bütün dünyaya çevrilmiş, dünyalı, uluslararası dünyaya bağlı... Tevfik Fikret de bir şiirinde "Toprak vatanım, nev'-i beşer milletim" derken uluslarüstü değerlere inanan bir şair olduğunu söylüyordu. Fakat kozmopolitliğe iyi gözle bakmayanlar da vardır tarihte. İkinci Dünya Savaşı öncesinde Yahudiler Avrupa'da köksüz, kozmopolit topluluklar olarak görülüp aşağılanıyordu. Müstemlekeciliğe karşı bağımsızlık mücadelesi veren, ulusal devlet kurma evresindeki toplumlarda da kozmopolitlik millî uyanışa, yurtseverlik duygusuna zarar veren bir ideoloji olarak görüldü. Stalin döneminde Sovyetler Birliği ile Doğu Blokundaki ülkelerde kozmopolitlik sevimsiz bir ideoloji olarak eleştirildi. "Küreselciler" ile "ulusalcılar" arasındaki çatışma söz konusu sorunun güncelleşmiş bir uzantısı sayılabilir. Kozmopolitliğin iyi bir şey mi, kötü bir şey mi olduğu ideolojik bakışa ya da dünya görüşüne göre değişebiliyor. Ama şu da var: işaret edilen kötülükler konjonktüre göre değişiklik gösteriyor. Bizim sözlüklerimizde ise, düz anlamı verildikten sonra, kelimenin iyi bir anlamı olmadığı özellikle vurgulanıyor. Şu tanımlara bir göz atalım:
Türkçe Sözlük (TDK, 1969): "Ulusal ve yerli bir rengi olmayıp işine gelen kalıba giren kimse."
Örnekleriyle Türkçe Sözlük (TDK, dört cilt, 1995): "Millî vasıflarını kaybetmiş, benliğinden uzaklaşmış, her kalıba girebilen kimse."
Arkadaş Türkçe Sözlük (Ali Püsküllüoğlu, 2004): "Ulusal özelliklerini yitirmiş kimse."
Büyük Sözlük (TDK, Genel Ağ): "Ulusal özelliklerini yitirmiş kimse."
Kubbealtı Lugati (www.lugatim.com): "Yabancılara ait şeylere hayran olan, millî ve yerli bir rengi olmayan, millî özelliğini yitirmiş (kimse veya görüş).
Görüldüğü gibi, kelimenin ikinci anlamı sözlüklerden beklenen nesnellikten uzak, kavramın anlam çemberinden taşan, suçlayıcı sözlerle tanımlanmış. Kelimenin bu anlamı için verilen örnek cümlelerden bazıları tanımlardan da sert. "Her kalıba girebilen kimse" güvenilmez, çıkarcı, ahlaksız birini akla getirir. Bunlardan en hafifi olan "ulusal özelliklerini yitirmiş kimse" bile kavramın sınırlarını zorluyor. Yabancı dillerin sözlüklerinde böyle suçlamalar yok. Anılan Türkçe sözlükler 1920'lerde yazılmış olsaydı, verilen tanımlar bir ölçüde anlayışla karşılanabilirdi. Oysa durum tersine olmuş. Mehmet Bahaettin [Toven] 1924'te yayımlanan Yeni Türkçe Lügat'inde çok daha nesnel bir tanım vermiş: "Bütün dünyayı vatanı addeden. Milliyet fikirleriyle alâkası olmayan."
Türkçe sözlüklerde öznel tanımın tek örneği değil "kozmopolit". Sözlükler ideoloji, ayrımcılık, ahlak aşılamaya elverişli araçlar olarak kullanılmamalı. Oysa "kozmopolit"in bizim için olumlu bir anlamı da olması gerekir. Bütün imparatorluklar gibi Osmanlı imparatorluğu da kozmopolit bir yapıdaydı. Etnik kökenleri, dinî inançları, ana dilleri farklı olan cemaatler birbirlerine düşmanlık beslemeden Osmanlı toplumunda bir arada yaşıyorlardı. Hele Istanbul üç kıtadan kopup gelmiş insanları kaynaştıran çok renkli bir tablo çiziyordu. Istanbul asıl bu yönüyle büyük şehirdi. Üç imparatorluğun başşehri olmasıyla övünüp durduğumuz Konstantinopolis / Istanbul kozmopolitin de kozmopolitiydi...
Bülent Aksoy
17 Nisan 2021