ABDEST KAVRAMININ KÖKEN VE ANLAMI
Abdest sözcüğüne karşılık gelen sözcükler değişik birkaç dilde şöyle yazılmaktadır. (Arapça: الوضوء / al-wuḍūʼ/ Farsça: وضو / vożū / Urduca: وضوء / wuz̤ūʾ; Türkçe: abdest / Arnavutça: abdest / Bengalce: অযু ozū / Boşnakça: abdest / Moğolca: Ламаз эцар / Kürtçe: destnimêj (دەست نمێژ ) / Somalice: weeso ),
Müslümanların, namaz gibi belli ibadetleri yapabilmek için bir düzen içerisinde bazı organlarını yıkayıp bazılarını mesh etmek yoluyla yaptıkları arınma ve temizlik işidir. Kur'an’da abdest her namazın öncesinde bedensel temizlenme amacıyla belli organları yıkamak (gasil) ve meshetmek (mesih مسح) şeklinde anlatılır.
"Abdest" sözcüğü Türkçeye Selçuklu Hanedanlığı zamanında Farsça'dan alınmıştır. Anlamı "su tutmak"tır, âb (su) ve dest (el-tutmak) sözcüklerinin birleşimi ile oluşturulmuştur. İran ve bazı diğer Müslüman ülkeler ile İngilizce konuşan ülkelerde abdest yerine "vudu" kelimesi kullanılır.
Abdest Kur'an' da gasil veya gusül (Arapça: غسل) olarak geçer. Bu sözcük, Arapça'da "bir sıvıyı bir nesne üzerinden akıtmak, koku sürünmek" anlamlarına gelir. Bazı hadisçiler ve fıkıhçılar vudû (Arapça: وضوء) kelimesini abdest anlamında kullanmakta ve gusül kelimesini boy abdesti için kullanmaktadırlar. Kur'an'da boy abdesti için ise ıttıhar (Arapça: اطهار) yani taharlanma/ taharetlenme (temizlik) sözcüğü kullanılmaktadır. Cenazelerin yıkandığı yere de gasilhane denmektedir.
Teyemmüm: Fıkıh âlimlerine göre namaz kılmak için abdest yerine bazı durumlarda, yani ulaşılabilir yerlerde su bulunmaması durumlarında teyemmüm (Arapça: تيمم) yapılabilir. Ayrıca teyemmüm boy abdesti yerine de yapılır. Kur'an'da teyemmüm yapmak için türâb تراب (toprak) sözcüğü kullanılmaz, bunun yerine said صعيد sözcüğü kullanılır ki bu sözcük "toz, toprak, taş vs." anlamına gelmektedir.
İlk bakışta abdest sözcüğün Arapça veya Osmanlıca olduğunu düşünebiliriz. Yakın çevremizdekilere de sorsak on kişiden dokuzu Arapça diye söyleyecektir. Ferit Develioğlu Osmanlıca- Türkçe sözlüğünde ve Sevan Nişanyan da sözlerin Soyağacında sözcüğün Farsça oluğunu ve el suyu anlamına geldiğini belirtmektedirler.
Farsçadan alınan ve Selçuklu Hanedanlığından bize miras kalan abdest sözcüğünün tarihsel arka planı bizi daha farklı ve girift noktalara götürmektedir.
Donna Rosenberg’in Dünya Mitolojisi adlı eserinde de belirtilmiş olduğu gibi Sümer ve Babil’in en önemli tanrılarından birisi Apsu, tanrıçalarından birisi de eşi Tiamat’tır. İnanışa gör önce su ve onun üzerinde salınıp duran sis vardı. Daha sonra bu iki kutsal tanrı ve tanrıçanın yardımı ile tatlı ve tuzlu sulardan ayrı ayrı Anşar ve Kişar meydana gelmiştir. Daha sonra da başta Ea olmak üzere diğer tanrı ve tanrıçalar oluşmuşlardır. Tatlı sulardan yükselerek varlık kazanan Ea yeryüzünde Damkina ile birlikte en akıllı tanrıyı, Marduk’u oluşturmuşlardır.
Dikkat edilecek olursa Apsu ile su aynı bağlam içinde varlık kazanmaktadırlar.
Daha sonra bir dizi Tanrı- Tanrıça savaşları da yaşanmış, Ea babasını tıpkı Zeus’un babası Kronos’u öldürdüğü gibi öldürmüş ve sonra yeni bir dünya düzeni kurulmuştur.
Farsça ab/ apsu sözcüğü, dünya mitolojileri içinde karşımıza Kiskanuyu çıkarıyor. Kiskanu, Sümer ve Babil uygarlığının doğduğu ve Sümer’in ünlü kurnaz tanrısı Enki’nin kenti olan Eridu’dadır. (Eridu Ur kentinin 12 km güneyindeki kenttir) Suları birbirine karışmayan iki ırmağın ortasındaki bu adacıkta bulunan Kiskanu, Evren gibi gece mavisi ışıklar saçar, dalları Apsu/Abzu’ya, hayatın başlangıç noktasına uzanır, kökleri göktedir. Yani, İslam inanışındaki tuba ağacına benzer şekilde ters bir ağaçtır. Burası birçok tanrıların oturduğu yerdir.
Su Sümer Mitolojisinde kutsaldır ve gösterilen yerdeki su ile yıkanmak kutsal ile iç içe olmak anlamında kutsallaşmakla eşdeğerdir.
Arapça’da abdest sözcüğünün karşılığı olarak alwudu/ vuzu kullanılmaktadır. İşin ilginç yanı İslâmiyeti Türkler gibi Araplardan öğrenen Farslar da vuzu sözcüğünü kullanmaktadırlar. Türkler ise mitolojik kökenini araştırmış ve benimsemiş gibi Fars dilindeki iki sözcüğü birleştirerek abdest sözünü bulmuş ve kullanmıştır. Osmanlı döneminde Balkanlara kadar bu kavram ulaşmıştır. Doğrusu yeni bir dinin tüm ilkelerini, kurallarını Araplardan alırken abdest sözcüğünü almama şeklindeki bu paradoksal durumu açıklayabilecek başkaca bir bilgiye ulaşamadım.
Anadolu insanı suyla arınma törenine abdest ve boy abdesti diyor çünkü bu çok eski bir gelenek (milattan önce Anadolu, Mısır, Hindistan ve Mezopotamya’da uygulanmakta olan “vaftiz” yani “baptism”den geliyor. Bunun kökenini de çoğu şeyde olduğu gibi Hristiyanlık inancına bağlıyorlar.
Çocuğun göbek bağı kesilir kesilmez su ile yıkanması aile içinde çok önemsenen bir olaydır. Hristiyanlıkta kiliselerde vaftiz havuzları içine yeni doğmuş çocuk daldırılıp çıkartılarak bu işlem tamamlanmış olur. Bu işlem ile birlikte o dinsel topluluğun bir üyesi gibi kabul edilir. Kendisine de bir ad verilir. Vaftizci Yahya'nın İsa'yı vaftiz ettiği yer İsrail’de kutsal hac yolu üzerinde bulunan ve adına ziyaretçiler tarafından vaftiz ırmağı denen ırmak Şeria ya da Ürdün nehridir. Buraya insanlar vaftiz olmak veya vaftiz tazelemek için yılın her mevsiminde akın akın gelmektedirler.
Vatikan’da Papa’nın Fatih Sultan Mehmet’e gel seni tek bir damla su ile vaftiz ve takdis edelim, hem Doğu ve hem de Batı Roma’nın tamamının imparatoru ol dediği rivayet olunur. Yani Hristiyan dünyası bu işe bu denli önem vermektedir.
Apsû (abzu veya engur olarak da bilinir) Sümer, Babil, Akad mitolojilerindeki yeraltı tatlı su okyanusuna verilen isimdir. Göller, pınarlar, nehirler, kuyular ve diğer tatlı su kaynaklarının suyu Apsû'dan çektiğine (aldığına) inanılırdı.
Henüz daha insanoğlu yaratılmadan yeryüzünün yaratılışında su en önemli madde olma özelliğindedir.
Mısır ve Sudan piramitlerinin kutsal ana giriş kapısının önünde bir havuz bulunurdu. Tapınağın en kutsal o bölümüne girme hak ve yetkisi olanlar oraya girmeden bu havuza girip çıkarlardı. Havuza girmeden önce de saçlarını kazıtırlar, bedenlerinin diğer yerlerindeki kılları da ağda yaparak yok ederlerdi.
İslam dünyasında camilerin avlularında bulunan ve abdest almaya yarayan şadırvanların bu Mezopotamya din ve geleneklerinden miras kaldığını söyleyebiliriz.
Hristiyan dünyasında bu arınma ritüeli daha da öne çıkarılmış, sıkı kurallara bağlanmış ve adına Baptist/ Vaftiz denmiştir. (Latince Baptismus, Fransızca Baptême, İngilizce Baptist, Yunanca βάπτισμα/Váptisma, Eski Yunanaca Baptizein veya) sözcükleriyle abdest sözcüğü arasında fonetik bir yakınlık hemen göze çarpmaktadır. Bu fonetik yakınlıktan hareketle aralarında İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın da bulunduğu bazı araştırmacılar sözcüğün Rumca kökenli bir Türkçe sözcük olduğunu ileri sürerler. Türklerin İslâm ile 8. ve 9. yüzyıllarda tanıştıkları ve Helence ile, Yunanca ile henüz o tarihlerde bir ilişkileri bulunmadığı göz önünde tutulursa yukarıda anlatmaya çalıştığımız şekilde sözcüğün Büyük Selçuklu Devleti döneminde İran ile ilişkilerin gelişmiş olduğu tarihlerde alınmış, devşirilmiş olduğu görüşü daha akla yakın durmaktadır.
Samuel Noah Kramer boş yere kitabının adını Tarih Sümer’de Başlar koymamış. Birçok konuda olduğu gibi tarihte yaptığımız bir yolculuk bizi hiç farkında olmadan alıp Sümer’e götürmektedir.
İslam inanışında her gün kullandığımız birçok sözcüğün, kavramın köken ve anlamını bilmiyoruz. En azından nüfusumuzun çok büyük bir çoğunluğu bilmemektedir. Din eğitimi ve öğretimi yalnızca bir dinin kurallarını, ibadet şekillerini öğrenmek, kimi kutsal metinleri ezberleyip tekrar etmekten ibaret kabul edilirse, bir dine ilişkin bilgilerden başka gelmiş geçmiş inanç ve dinlerin tarihleri öğretilmez ise bu bilgilerin yanında sosyoloji, antropoloji ve mitoloji bilgileri yok sayılırsa fazla da bir şey beklenmemelidir.
Yukarıda dilimizin döndüğü kadar bir tek abdest kavramını irdelemeye çalıştık. Aynı şekilde oruç, namaz, hac, ezan, kandil, cami, minare ve daha bir dizi kavramın incelenmesi köken ve anlamlarının doğru olarak anlatılması gerekmektedir. Bunların araştırılmasının, incelenip anlatılmasının hiç bir kimseye hiçbir zararı olmaz. Ama bu araştırmaların ve incelemelerin topluma, bu toplumun ileriye gitmesine, barış, huzur ve refah içinde, insanların yok yere birbirleri ile anlamsız çekişmelere girmeden birlikte bir arada yaşama zevkinin tadını çıkarmalarına büyük katkıları olacaktır.
Ali Can Polat
14.02.2022