ENERJİ /ÉNERGIE – SİNERJİ/ SYNERGIE
Enerji sözcüğünün kökeni antik Yunanca energeia (ἐνέργεια) sözcüğüdür. Peygamber İsa’nın doğumundan 400 yıl kadar önce Aristoteles'in çalışmalarında etkinlik, faaliyet, eylem karşılığı olarak bu sözcüğün kullanıldığı görülmektedir.
Enerji denen şey ne yoktan var edilebilir ve ne de var iken yok edilebilir. O bir şekilden diğerine geçer, şekil, biçim değiştirir. Buna kabaca enerjinin korunumu veya sakınımı diyorlar.
Fizik bilimi anlamında enerji elle tutulmaz gözle de görülmez ancak şekilden şekle girer ama bulunduğu konumlara bakarak şöyledir, böyledir diye varlığı hesap edilebilen bir şeydir. Enerji, fizik biliminin en temel konularından birisidir. Zırt pırt biçim değiştirmesi yüzünden aklı başında bir tanımını yapmak da pek olası değildir. Ama yine de bir tanımlama yapmak gerekirse en yaygın kabul gören bir görüşe göre: Enerji, bir sistemin iş yapma kapasitesi, sığasıdır denebilir. Fizikte iş ise kuvvetin yer değişim yönündeki bileşeninin, etkisinin yer değiştirmeyle çarpımı olarak tanımlanır ve enerji, iş ile aynı birim kullanılarak ölçülür. Bunun için fizikçiler üç 3 temel formülde birleşebiliyorlar.
E = Fd: 1 Joule enerjisi olan bir madde, 1 metreyi 1 Newton ile gidebilir.
E = mc2: 1 kg kütlesi olan bir maddenin ışık hızının karesinin sayısal değeri kadar (Joule) enerjisi vardır.
E = Pt: 1 Joule enerjisi olan bir madde, 1 saniye boyunca, 1 Watt' lık güç uygulayabilir.
Bu kadar açıklama bize yeter de artar bile gerisini fizikçiler düşünsün. Eğer bir çam devirdiysek onu da yine fizikçiler kaldırsın.
Enerjinin birçok çeşidi var.
Kimyasal enerji: Yemek, pil vb. maddelerdeki depolanmış enerjidir.
Isı enerjisi: Atomların hareketinin enerjisidir.
Potansiyel enerji: Bir maddenin durumuna göre sahip olduğu enerjidir (yokuştaki tekerlek, esnetilmiş lastik veya havada tutulan top gibi).
Kinetik enerji: Bir maddenin bir yerden başka bir yere gitmek veya dönmek için ihtiyaç duyduğu enerji türüdür.
Mekanik enerji: Potansiyel enerji ile kinetik enerjinin toplamıdır.
Elektrik enerjisi: Elektronların hareketlerinden kaynaklanan enerjidir.
Manyetik enerji: Sadece metallerin sahip olabildiği, atomların dizilimine bağlı çekme veya itme hareketine dönüşebilen enerjidir.
Nükleer enerji: Atomların içlerinde sakladıkları enerjidir.
Işık enerjisi: Fotonların dalga halinde oluşturduğu enerjidir.
Ses enerjisi: Canlıların duyma organı tarafından algılanabilen enerji türüdür.
Bu yazının konusu fizik biliminin konusu olan enerji değildir. Sözünü ettiğimiz enerji sosyal kitleleri oluşturan bireylerin tek başlarına ve birlik halindeki enerjileridir. Kitlelerin enerjisi. Yukarıdaki tanımlamalara göre iş yapabilme, yaptırabilme sığası, kapasitesidir.
Bir kimsenin iş yapabilme kapasitesi hiç kuşkusuz biyolojik yapısına, sağlıklı oluşuna doğrudan bağlıdır. İkinci olarak kişiyi çevreleyen koşullar yapılacak işin nicelik ve niteliğini belirler. Son olarak kişinin o işi yapmak için duyduğu istek, azim ve kararlılığı da önemlidir.
Örneğin; kulaklarının sesleri ayırt etme yeteneği zayıf olan bir kimseden mükemmel bir beste yapması beklenemez. Beethoven örnek gösterilemez çünkü o dahi kulak sorununu bu işin başında değil sonlarında yaşamıştır. O yaşa kadar aldığı, duyduğu ses nüanslarını öyle bir içselleştirmiş, belleğine öyle bir yerleştirmiştir ki duymadan veya çok az duyarak bile o muazzam senfonileri yazabilmiştir.
Kişinin genetik özellikleri bir yana, başta aldığı eğitim, iş yapabilmek için gereksinim duyduğu alet edevat ve çalışma ortamı çok önemlidir. Birey kendinden önce bulunduğu coğrafyada veya daha uzaklarda yaşamış olan ve aynı şeyleri yapmış olanların bilgi ve becerilerini bıraktıkları eserlerden, öğreticilerden öğrenebilir. Bu eğitim için de o kişiye bu olanaklar sağlanmalıdır. Denir ki; dünya çapında bir soprano olan ve Diva Turca olarak adlandırılan Leyla Gencer kendisine önerilen bir rolün hakkını verebilmek için o operanın librettosunu bellemeden önce operanın yazıldığı tarihsel, sosyal ve kültürel ortamı öğrenmek için La Scala’nın kütüphanesine kapanıp günlerce, haftalarca birçok eseri okurmuş.
Leyle Gencer için bir operanın diyelim 99. gösterisinde sahneye ilk adımını atışı sanki ilk gösterisine çıktığı adım gibidir. Hep aynı heyecan, hep aynı yürek çarpıntısı… Öğrenmek, önceki örneklerden bilgi sahibi olmak çok önemlidir. Mükemmelliğe giden yolun taşları işte böyle döşeniyor.
Kişinin o işi yapmak için duyduğu istek de diğerleri kadar önemlidir. Bu noktada hemen şu soruyu sormak gerekiyor. Sözünü ettiğimiz bu kişi o işi niçin yapıyor? Koltuğunda oturup bir şarkıyı dinlemek varken onca zahmete katlanıp o şarkıyı öğrenmeye öğrendikten sonra da belli kurallar içinde seslendirmeye niçin uğraşıyor? Bu zahmetlere niçin katlanıyor?
Bana göre iki neden var. Bu nedenlerden birisi kişinin nafakasını sağlamak içindir denebilir. Diğeri ise kişinin yaşadığı dünyadaki meraklarını ve haz, zevk duygularını doyurabilmek içindir. Bunların ilkine profesyonellik diğerine amatörlük diyebiliriz. Toplumumuzda özellikle bizim ülkemizde profesyonel olanları işin ustası, kompetanı olarak görürler. Sanılır ki profesyonel olarak bir işi üstlenmiş olanlar o işi hiç sorunsuz yapacaklardır.
Profesyonel sözcüğü Latince profiteri eyleminden gelmektedir. Anlamı meslek sahibi kişi veya yapılan işle ilgili şeylerdir. İlk anlamı birisi lehine konuşmaktır. Profesyonel olanlar, yani işi bir meslek olarak yapanlar kuşkusuz bu iş için toplumun daha önceden belirlediği kurumlar aracılığı ile bir eğitim almışlardır. Ama bu insanlar o işi meslek olarak yaparlar, yaratıcılıkları çok azdır, öğrendiklerini uygularlar, işin niteliğinden çok niceliğine önem verirler. Onlar ne güzel yapmış diye bir takdir edilme beklentisi içinde de olmazlar. Takdir işi onlar için okulu bitirme belgesini ellerine aldıkları anda tamamlanmıştır. Bazen yaptıkları işi eleştirmeye kalksanız ben bunun mektebinde okudum, bu işi ben bilirim, sen bu işlerden anlamazsın diye kendilerini savunmaya kalkarlar.
Amatör sözcüğünün kökeninde ise Latince amare eylemi vardır. Anlamı sevgidir. Ben daha önce BNGV Kavram Mutfağı sitesinde ve kendime ait alicanpolat.com/Kavram Mutfağım adlı web sitemde amatör ve profesyonel kavramlarının etimolojik ve semantik özelliklerine ilişkin bir yazı yazmıştım. Konunun diğer ayrıntıları için bu sitelere bakılabilir. Bu yazıdan şu kısa bölümü buraya almak yararlı olabilir. Antik dünyada yapılmış olan bu sınıflandırma bana göre hala anlamını ve önemini korumaktadır.
Sevginin sekiz türü bulunmaktadır. Bunlar :
1-Eros: Erotik sevgi,
2-Philia: Etkileyici sevgi, dostluk,
3-Storge: Aile sevgisi,
4-Ludus: Oyun sevgisi
5- Mania: Takıntılı sevgi
6-Pragma: Kalıcı sevgi
7-Philautia: Benlik sevgisi
8-Agape: Özverili sevgi
Bir işi amatörce yapan kimse bu üç sevginin biri veya birkaçı ile işe başlamaktadır. Başka bir anlatımla işi sevgi ile başlamakta sevgi ile tamamlanmaktadır. Onun için akşam eve ekmek götürme derdi bulunmamaktadır. Geçim derdi onun ayak bağı değildir, o geçimini başka yollarla sağlamaktadır. Aç insan enerjisini karnını doyurmak için kullanırken tok insan işin felsefesini yapabilmekte işin sanatsal yönü ile ilgilenebilmektedir. Profesyonel için sayı önemlidir. Amatör ise tek bir eser için çalışır. Amatör ortaya koyduğu eserin beğenilmesini ister. Beğenilmemesini de birçok kez hiç umursamaz. Ama yine de atalarımızın söylediği gibi marifet iltifata tabidir.
Yukarıda saydığımız bu sekiz neden ile kişinin arasındaki bağ ne kadar güçlü olur ise onun ortaya koyduğu enerji ve buna bağlı olarak ortaya çıkacak eser de o denli büyük, güzel ve yararlı olabilir. Kişinin de gelir geçer hevesli değil tutkulu olması önemlidir. Bazılarında bu tutku madde bağımlılığı gibi bir duyguya dönüşür. Kişi o işi yapmadan duramaz. Reddedilse bile, hakarete uğrasa bile, engellense, özgürlüğü elinden alınsa bile o işi yapmak, eserini yaratmak gereksinimini duyar. Onun için o işi yapmak tek başına veya topluluk halinde yaşamanın, yaşayabilmenin olmazsa olmaz bir koşuludur.
Kimisi de vardır, tembellik ruhuna işlemiştir. O işi yapmamak için kırk dereden kırk su getirir. Yerim dar der, yerini genişletirsiniz bu kez yenim dar der. Çıkıp ortaya bir türlü oynamaz, oynayamaz.
Bazı insanlar rahatlarını bozmak istemezler. Rahat yaşamak onlar için bir yaşam gayesi olmuştur. Onlara konformist deniyor.
Bazıları ise vurdumduymazdır. Aman bana ne, ne olursa olsun düşüncesindedirler.
Bazıları ben karışmadıkça bana bir şey olmaz düşüncesindedirler. Onlar kaçma, karışma ve çalışma üçlüsünü kendilerine kılavuz edinmişlerdir.
Bazıları ben yapsam ne olur, benim yapmamla ne değişir derler.
Bazıları bana ne başkası yapsın, başkası yapınca sorun biter, ben yine keyfime bakarım diye bir kurnazlık peşindedirler.
Bazıları iyimserliği aşırı yerlere kadar götürürler. Bunlara “polyannacı” deniyor. Bu tipler gerçeği hastalık derecesinde görmezden gelirler.
Bazıları bir nikbinlik duygusu içindedir. Bunlar da iyimserdirler ama içlerindeki bu duyguyu eyleme dönüştüren enerjiden yana fakirdirler.
Bazıları sorunların çözümünü erteleyici, öteleyici bir uyuşukluk, atalet ve tembellik içindedirler.
Bunlar için Rus yazar İvan Aleksandroviç Gonçarov , Oblomov adlı o harika esirini kaleme almıştır. Yani toplumda İlya İlyiç Oblomov gibi olanlar da vardır. Bu oblomovluk insanın içine kanser gibi işleyen bir hastalıktır. Ondan uzak durmak gerekmektedir.
Toplumda bu tiplemelerin dışında başka insanlar da vardır. Yukarıda saydıklarımızın aksine onlar çalışkandırlar, her şeye olumlu gözle bakarlar, optimisttirler. Etrafındaki pesimistlere hiç aldırış etmezler. Yollarına devam ederler.
Pesimist olmak kolaydır. Olmaz deyince hiçbir zahmete katlanmak zorunda kalınmaz. Bir köşede rahatınızın saltanatını sürersiniz. Düzenden yana olursunuz, her türlü değişikliğe karşı çıkarsınız. Statükonun sürmesini istersiniz, gerektiğinde değişikliğin ne kadar kötü olduğunu savunursunuz, bunun için ya önceden yaratılmış dogmaları öne sürer veya yeni kuramlar, bahaneler yaratırsınız.
Optimist olmak ise bunun tersidir, önce var olan şeyin veya olayın kötü, yararsız ve çirkin olduğunu iddia edeceksiniz, bunların neden böyle olduklarını bir bir kanıtlayacaksınız. Daha sonra bu öyle değil böyle olur diye yeni bir şey, yeni bir önerme getireceksiniz. Sonra bu önermenin gerçekleşmesi için koşulları hazırlayacaksınız. En önemlisi de çevrenizdekileri buna inandıracaksınız. İnandırabilmek için onları tek tek tanıyacak onlara ters düşmeyecek bileşenleri yan yana getireceksiniz. Burada iş çatallaşıyor bu kişilerin gündelik duygularına da seslenmek var, uzun erimli olarak gelecek duygularına seslenmek de. Popülist duyguları harekete geçirmek daha kolaydır. Bu duygular daha önce tanımlanmıştır. Toplumun üzerinde birleştiği duygular çok çabuk harekete geçirilebilir. Hedef kitlenin etnik özellikleri, inançları vb… Uzun vadede başarılı olabilmek için halktan yana halkçı olmak gerekir ama halk yardakçılığına, popülist tuzaklara düşmemek gerekmektedir. Hedef kitle bunun farkına vardığı anda her şey tersine dönebilir.
Veee bunların hepsinden önemlisi o kişileri, o kişilerin içindeki gizil gücü, potansiyel enerjiyi harekete geçireceksiniz. Bunu yaparken taktik ve stratejiyi iyi kullanacaksınız.
Bu işlemlere toparlayıcı bir tanımla sinerji diyorlar. Sinerji sözü bize Fransızcadan gelmiş. Sözcüğün aslı synergie şeklindedir. Sözcüğün kökeni antik Yunanca (syn+ érgon έργον yani emek, çalışma. Önek olarak syn ve + erg ) birleşmiş şeklidir. İngilizcesi energy “birlikte çalışma, güçlerini birleştirme" anlamındadır. TDK sözlüklerine göre de anlamı, farklı özellikleri bulunan iki maddenin birleşmesi ancak bu birleşme sonucu maddelerin ayrı ayrı gizil güçlerinin toplamından daha fazla bir kuvvet, daha fazla bir iş yapma, yapabilme, yaptırabilme kapasitesidir. Bir elin nesi var iki elin sesi var şeklindeki güzel atasözümüz sanırım anlatılmak isteneni çok güzel özetliyor. Aynı şekilde Anadolu’muzun çok güzel bir geleneği imece usulüdür. Köy işleri, sırayla, bir elden değil komşuların elbirliği ile daha kısa zamanda, daha az güç kullanarak yapıldığında daha iyi sonuç almaya yarar.
Sinerjinin oluşabilmesi için enerji merkezlerini birleştirici ve harekete geçirici bir kişi veya olaya gereksinim bulunmaktadır. Hiç kuşkusuz bu kişinin bazı yeteneklerinin olması gerekir. Bu yeteneklerin başında yer alanı, gerçekleşmesi istenen sonucu en yoğun duyan kişinin duygularıdır. Bu duygular agape, philia ve pragma olarak adlandırılan sevgi türleridir. Bu özelliklerini iyi kullanan kişiler çevrelerinde positive bir aura oluştururlar. Aura, paranormal veya tinsel anlamda kullanılan bir terimdir. Canlıların bedenlerinden yayıldığı varsayılan ışınımla oluşan ve giderek dalgalar halinde yayılan elektromanyetik alana bu ad verilmektedir. Ancak ezoterik bir anlam yaratmaya gerek bulunmamaktadır. Sorunlar karşısında olmaz diye kestirip atmak yerine acaba olması için ne yapılmalı diye olumlu, pozitif düşünmek yeterlidir.
Politikada veya başka bir konuda iç ve dış dinamikler olarak adlandırılan durumların olgunlaşması ve bir kişi veya kurulun bunu doğru belirleyerek harekete geçirici soncul adımı atması, deyim yerinde ise o beklenen fiskeyi vurması sinerjinin doğuşunu sağlar. Bu fiske ile birlikte kitle kendi içinde gözle görünmeyen, elle tutulmayan bir işbölümü yapar ve yeteneği ve birikimlerini, bilgi ve becerilerini, o fiskenin sahibi olanın emrine verirler. Bu şekilde bireylerin tek tek enerjileri birleşerek daha büyük bir kuvvet yaratırlar, beklenenden daha büyük bir iş çıkarırlar. Bu şekilde bireylerin enerjileri, kitlenin gizilgücü yukarıda sayılan kinetik, mekanik veya ses vb. enerji türlerinden biri veya birkaçına dönüşür. Bu da gerçekleşmesi olanaksız gibi görünen birçok şeyin yapılabilmesini, başarılabilmesini sağlayacaktır.
Elbette sonuç kitlenin her birinin yüzündeki gülümseme ve gönlündeki ferahlamadır.
2023 yılı Mayıs ayının 14. günü yapılacağı açıklanan genel seçimlerin Cumhuriyetimizin 100.yılında hepimizi çok yakından ilgilendiren bir anlamı ve önemi vardır. Bu seçim öncesinde tüm politikacılar seçmen kararlarını etkilemek için var güçleri ile propaganda çalışmalarını yapıyorlar. Her bir politik görüş kendi düşüncesini egemen kılmak için toplumda bir sinerji yaratarak durumu kendi lehine çevirmeye çalışmaktadırlar. Bu enerjinin birleşerek sinerjiye dönüşebilmesi politikacıların kitle eğilimlerini, geleceğe dönük isteklerini doğru belirlemeleri ve sabırla doğru bildikleri yolda çalışmaları ile gerçekleşebilir.
Saygılarımla…
15.03.2023
Ali Can Polat