AYAK
Türkçe, Hind-Avrupa dilleri diye sınıflandırılan ailenin bir üyesi değil. Ama bu ailenin üyesi sayılan dillerden çok sayıda kelime almıştır. Bunlardan batı Avrupa dillerinden gelenleri tanımak kolay. Ama Farsçadan gelenlerin pek çoğunu tanımak hiç de kolay değil. Burada kastettiklerim çok köklü kelimeler. Sözgelimi, peynir, pencere, merdiven, gül (çiçek adı) gibi kelimelerin Farsça olduğu aklımıza bile gelmez.
Burada her iki mecradan, yani hem batı Avrupa'dan, hem de Farsçadan gelenleri bir arada toplayarak dil alanındaki köklerimizin biraz daha fark edilmesine yardımcı olmak istiyorum.
İlkin, en eski kökü görelim. Farsça pā, pāī; Yunanca pod, pous; Latince ped biçimleri Hind-Avrupa kök dilinde "ayak" anlamına gelen *ped, *pod birimlerinden çıkıyor. Farsçadan başlayalım.
Paça (Fa.): pā, “ayak”, küçültme ekiyle pā-çe, “ayakcık”.
Bacak (Fa.) pāçe ("paça”dakinden başka bir küçültme ekiyle pāçe+k, "ayakcık" > pāçak > bacak).
Piyade (Fa.): 1. yaya savaşan asker sınıfı, 2. satrançta ön sıraya dizilen sekiz taştan her biri, paytak, piyon.
Paytak (Fa.) payādak, satrançta piyon. Türkçede çarpık bacaklı.
Pabuç (Fa.): pā, “ayak” + pūş, “örten”.
Pâye (Fa.): adım, basamak, heykel "ayağı" (kaidesi). Türkçede mecazî olarak, "rütbe, mertebe, derece".
Pespâye (Fa.) pest- "aşağı" + pâye, “rütbe, derece”. Aşağılık, bayağı, adi, soysuz.
Pâyidar (Fa. pāy-dār): pāy, “ayak” + dār , “tutan” ile Ayakta durabilen, kalıcı, sonsuza dek yaşayabilecek olan.
Payanda (Fa.): pāyende ,“yerinde duran”. Bir şeyin sağlam olarak durmasını sağlamak için konan destek, dayak.
Pâyitaht, Pây-i taht (Fa.): tahtın ayağı, tahtın bulunduğu yer, başşehir.
Sehpa (Fa.): seh, "üç" + pā: üç ayaklı. Üç ayaklı destek, çatkı, alçak masa.
Peyke (Fa.): pāy-gāh 'tan pey-geh, “ayak yeri”.
Hempa (Fa.): hem, "aynı" + pā, "aynı ayak": ayaktaşı, arkadaş; kötü işlerde arkadaş olan.
Pijama (Fa.): pāy + cāme, "elbise" “ayak / bacak elbisesi". Aslı pāy-jāma, Hindistan'a özgü, bol, rahat bir giysi. Doğu Hindistan'daki Britanya yönetimi sırasında Avrupa dillerine de geçmiştir.
Çolpa (Fa.): çul, "eğri", + pā. Bir ayağı sakat kimse.
Hâkipay (Fa.): (eskimiş) hâk, "toprak, yer" + pây, ayağın bastığı toprak. Eskiden nezaket, saygı ifadesi olarak basmakalıp deyişlerde kullanılırdı.
Pâymal, pâyimal (Fa.): (eskimiş) pâ / pây + mal, "süren, sürülen": ayaklar altına alınmış, çiğnenmiş.
Başka dillerden gelenler
Piyon (Fr. pion): 1. satrançtaki sekiz taştan her biri, piyade. 2. (mecaz) çıkar sağlamak için başkalarınca kullanılan, kolayca kandırılabilen kimse.
Pedal (Fr. pédale): ayaklık, bir makinede, bir araçta ayak yardımıyla dönme hareketini sağlayan düzenek.
Paten (Fr. patin): buz üstünde kaymak için kullanılan, çoğunlukla tabanına, dar uzun bir çelik takılı ayakkabı.
Patinaj (Fr. patinage): 1. patenle kayma sporu. 2. Yolun kaygan olması yüzünden tekerlekler döndüğü halde taşıtın ilerleyememesi.
Patika (Bulg. patéka): dar yol, keçi yolu.
Patik (Yun. patiki): çocuk ayakkabısı.
Pati: (çocuk dili): 1.Küçük çocukların ayağı. 2. Kedi ve köpeklerin ön ayağı.
Podyum (Fr. podium < Latince < Yunanca): zeminden yüksek döşeme; seyircilerin iyi görebilmeleri için derece alan sporcuların, defile sırasında mankenlerin üzerine çıktıkları yüksekçe yer.
Ahtapot ( < Yun. ohtapodi): okto, sekiz + pous, "ayak"): sekiz kollu deniz canlısı.
Pedikür (Fr. pédicure < Lat.): ayak tırnakları bakımı.
Polip (Fr. polype < Lat. < Yun.): Yun. polus, "birçok" + Yun. pous, "ayak". Kalın bağırsak, mide, burun, sinüsler, idrar kesesi, rahim gibi organlarda bulunan şişlik, ur. Latincede mürekkep balığı, subye, ahtapot. Mecazî gelişmeyle söz konusu urların bu deniz canlıları gibi birçok kolu, ayağı olmasından esinlenilmiş.
Velespit / velospit (Fr. vélocipède): Latince velox, "hızı, süratli" + ayak. Bisiklet. Bisiklet Türkiye'de ilkin bu adla tanındı. Bugün de unutulmuş değildir. Batı Avrupa dillerinde modern bisikletin daha basit bir örneği, atası.
Ödem (Yunanca Oidipus'tan): oidein, "şişmek" + pous, "ayak", şişmiş ayak. Bu terimi açıklamak için Oidipus hikâyesinin ilgili bölümünü hatırlamak gerekiyor. Thebai tiranının karısı kraliçe Iokaste gebeyken korkunç bir rüya görür. Bu rüyayı yorumlayan ünlü bir kâhin kraliçenin karnındaki çocuğun babasını öldüreceğini söyler. Çocuk doğar doğmaz dağa bırakılır. Çocuğun ayak bilekleri delinip deliklerden bir kayış geçirilmiş, ayakları bu yüzden şişmiştir. Oedipus adı buradan geliyor. Türkçeye Fransızcadan geçen oedème,
hücreler arasında aşırı derecede biriken sıvının deri altı dokularında meydana getirdiği şişkinlikler için kullanılır.
Peripatetizm, Peripatetik (Yun. peripatētikos'tan). Peri - öneki "çevresinde, etrafında",
patein "yürümek, dolaşmak", dolayısıyla peripatein "bir aşağı bir yukarı yürümek, etrafta dolanmak" demek. Büyük P ile yazıldığında Aristoteles ile Aristotelescileri nitelendirir. Aristoteles Atina'da öğrencilerine ders verirken Lykeion (Türkçe "lise"nin kaynağı) denilen bir bahçede dolanarak konuşurdu. Onun fikirlerini benimseyenler ya da kurduğu felsefe okulu "Peripatetikler" diye anılır.
İslam dünyasında Fârâbî, İbn Sînâ, İbn Rüşd ve daha başkaları Aristoteles'in yolunda yürüyen düşünürlerdi. Bu düşünürler topluca meşşâî, meşşâiyyûn diye anılmışlardır. Arapçada "gezinen, dolaşan filozoflar" anlamına gelen bu terim Yunanca terimin bire bir çevirisidir.
Batı dillerinde küçük p ile peripatetic "gezici, gezgin, seyyar" anlamında kullanılır. Peripatetic profesör, uzman, faaliyet, sergi gibi. İlk ikisi birden çok kurumda görevli kişiler hakkındadır. Bu kullanım terimin asıl kaynağına, kökenine dönüşü değişik bir bağlamda yansıtır.
Bülent Aksoy
16 Ocak 2022