Farklı Akıl(lar)-2
Bu sayfalarda yayımlanan "Farklı Akıl(lar)" başlıklı yazım (bkz. https://kavrammutfagi.com/makale/farkli-akil-lar--) bağlamında akla gelebilecek kimi sorulara yanıt olabilecek düşüncelerimi siz okurlarımla paylaşmak isterim:
Farklı Akıl(lar) başlıklı yazıma yapılan katkılara çok teşekkür ederim.
Endülüs Medeniyeti konusu gerçekten de din ve bilim (ya da sezgi ve akıl) ilişkisinin anlaşılması; ayrıca da ısrarla üzerinde durduğum Yetkin Akıl yaklaşımının tam anlaşılması açılarından önemli bir örnek.
Bu konuda şöyle bir soru çevresinde kısa bir araştırma yaptım; belki daha da derinleştirmek bu ilişkinin daha iyi bilinip belli amaçlarla oluşturulagelen kutuplaşmanın önlenmesine de yardımcı olabilir. (Tabii ki bu ilişkinin anlaşılmayışından yararlanarak bir metastaz gibi sosyal bünyeyi sarmış olan -kendilerine dinile özdeş isimler vererek gizlenen- tarikat vs tümörlerin olası direnişlerini de hafife almamak kaydıyla).
Sorum şöyleydi: “Endülüste kurulmuş olan medeniyetin, İslamın -genelde dinlerin- medeniyetlere engel olmadığı gibi bir çıkarım yapılıyor. Halbuki dinler inanç, bilim ise kuşku (inançsızlık) üstüne kurulu. O halde endülüste kurulu medeniyetin inanç (din) temelli olduğu anlayışı doğru değildir. Bu konuda ne denilebilir?”
İnternet araştırmalarına, çapraz denetleme imkanı olduğu takdirde değer vermek gerektiğini dikkate alan bulgulardan kayda değer çıkarım, Endülüs Medeniyeti’nin ortaya çıkış, devam ve çöküş süreçlerini tek değişkene (İslam egemenliği) bağlanamayacağı; böyle bir çıkarımın, hakim değişken olan akıl-sezgi etkileşiminin göz ardı edilmesiyle sonlanacağıdır. Aynen günümüzde olduğu gibi.
Bu bağlamda dikkate değer bazı bulgular şunlar:
“Endülüs medeniyeti, İslam'ın bilim ve düşünceye katkılarıyla tanınır. Ancak, bu medeniyetin inanç temelli olduğu görüşü, dinin bilimle çelişmediği ve hatta onu desteklediği anlayışını göz ardı eder. İslam, mucizeler yerine akıl ve mantık üzerine inşa edilmiştir, bu nedenle bilimsel gelişmelerle uyumlu bir yapı sergilemiştir. Dolayısıyla, Endülüs medeniyetinin sadece dini bir temele dayandığı düşüncesi, tarihsel gerçeklerle örtüşmemektedir.”
“Endülüs'te Bilim ve Din Alanında Öne Çıkan Figürler
Endülüs medeniyeti, bilim ve dinin bir arada geliştiği nadir dönemlerden biridir. Burada yetişen önemli bilim insanları ve düşünürler, İslam'ın akıl ve mantık vurgusundan güç alarak eserler vermişlerdir. Bazı öne çıkan isimler şunlardır:
İbn Rüşd (Averroes) (1126-1198)
İbn Rüşd, Endülüs'ün en ünlü filozofudur. Aristoteles'in eserlerini şerh ederek Avrupa'da Yeni-Platonculuk ve Skolastik felsefenin gelişmesine öncülük etmiştir. Din ve felsefe arasında denge kurmaya çalışmış, aklın dinin emrinde olduğunu savunmuştur.
İbn Hazm (994-1064)
İbn Hazm, İslam hukuku ve kelam alanında önemli eserler vermiştir. Zahirî mezhebinin kurucusu sayılır. Mantık ve dil alanlarında da çalışmalar yapmıştır. Dini konularda akla önem vermiş, taassuptan uzak durmuştur.
İbn Tufeyl (1105-1185)
Filozof, tabip ve yazar olan İbn Tufeyl, Hay b. Yakzan adlı felsefik romanıyla tanınır. Burada, aklın yalnız başına dini hakikatlere ulaşabileceğini anlatır. Ayrıca tıp alanında da eserler vermiştir.
İbn Zühr (Avenzoar) (1094-1162)
Tıp alanında çığır açan İbn Zühr, Endülüs'ün en büyük hekimlerindendir. Tıp eğitiminde deneysel yöntemi ilk uygulayanlardandır. Tıp eserlerinde yeni teşhis ve tedavi yöntemleri geliştirmiştir."
Endülüs, bilim ve dinin barış içinde geliştiği bir ortam sunmuştur. Burada yetişen düşünürler, İslam'ın akılcı yönünü öne çıkarıp, aklın denetimi ile bağlantısını koparmadan Batı düşüncesinin şekillenmesinde önemli roller oynamışlardır.
"Endülüs'te bilim ve dinin gelişimine katkıda bulunan önemli figürlerin aktif olduğu dönemler aşağıdaki gibidir:
Fetih ve Valiler Dönemi (711-756)
Bu dönemde, İslam'ın Endülüs'e girişiyle birlikte ilk bilimsel ve dini çalışmalar başlamıştır. Hadis ilminin de bu dönemde gelişmeye başladığı görülmektedir.
Endülüs Emevîleri Dönemi (756-1031)
Bu dönem, Endülüs'ün en parlak bilimsel ve kültürel gelişmeler yaşadığı dönemdir. İbn Rüşd, İbn Hazm ve İbn Tufeyl gibi önemli düşünürler bu dönemde etkin olmuşlardır. Özellikle 929-1031 yılları arasında Endülüs Emevîleri'nin halifelik dönemi, bilim ve kültür açısından zirveye ulaşmıştır.
Mülûkü't-Tavâif (Beylikler) Dönemi (1031-1090)
Bu dönemde, siyasi parçalanma ile birlikte farklı beylikler altında çeşitli bilim insanları ve düşünürler ortaya çıkmıştır. Ancak bu dönem, genel olarak önceki dönemlerin bilimsel mirasını sürdürme çabalarıyla karakterizedir.
Murabıtlar Dönemi (1090-1147)
Murabıtlar, dini ve askeri liderlikleriyle bilinse de, bilimsel faaliyetlerin de devam ettiği bir dönem olmuştur. Bu dönemde dini otoriteler, bilimsel çalışmalara destek vermiştir.
Nasrîler Dönemi (1232-1492)
Son dönem olan Nasrîler, Endülüs’teki İslam kültürünün son temsilcilerinden biridir. Bu dönemde de bilim ve sanat alanında önemli gelişmeler olmuştur, ancak siyasi çalkantılar nedeniyle bu gelişmeler sınırlı kalmıştır."
Bunlardan çıkarılabilecek ve günümüze de yol gösterebilecek sonuç, her bir dönemin, farklı figürlerin katkılarıyla bilimsel ve dini düşüncenin gelişimine önemli katkılarda bulunduğudur.
Kritik nokta ise akıl ve sezgi etkileşiminin koparılmayış dönemlerindeki gelişme (medeniyet), kopuş dönemlerinin ise (gerileme veya durağanlık formlarındaki) çöküşleri getirdiğidir.
Tınaz Titiz
23 Ağustos 2024