CIVILISATION, MEDENİYET, UYGARLIK
Civilisation Avrupa kültüründe can alıcı önemde bir anahtar kavram. Türkçe "medeniyet"i etkilemiş, hattâ doğurmuş. "Uygarlık" da varlığını "medeniyet"in olumsuzlanmasına borçlu.
Bu üç terimin de tarihçesi bir hayli karmaşık. Kavramlaşma Latince civis ile başlıyor. Civis biriminden yalnızca civilisation değil, daha birçok modern kavram türemiş, bunlardan bir kısmı Türkçeye de girmiştir. Civis Romanus sum "Ben bir Roma yurttaşıyım" demek. Bu cümledeki civis kelimesinin başka bir dilbilgisel biçimi olan civitas yurttaşlık, yurttaşlar topluluğu; yine başka bir biçimi olan civilis de "yurttaşlara özgü" anlamına geliyor. Bu terimleri Yunancada hem şehir, hem de devlet anlamına gelen polis kelimesi ile türevlerine benzetebiliriz.
İlginçtir, Latincede "şehir" anlamına gelen kelime urbs'dur, ama bu yerleşim birimlerinde oturanlara civis (şehirde yaşayan) deniyordu. Fransızca cité (eski Fransızcada cite) kelimesinin kaynağı bu Latince kelime. Ama cité Fransızcada türüyor, sonra city yazımıyla İngilizceye geçiyor. Yeni bir oluşum olan cité İtalyancayı da etkiliyor, bu dilde cittá kelimesini türetiyor. Latince kelimedeki /v/ sesinin Fransızcada kaybolması bazı durumlarda olağan bir gelişme sayılıyor; hattâ Latince civitas bile daha sonra, geç dönem Latincesinde citatem'e dönüşüyor.
Fransızca citoyen, İngilizce citizen (Eski Fransızca citezein kelimesinden), İtalyanca cittadino kelimeleri içinde doğdukları tarihî şartlar gereği iki anlamlıdır bugün: birincisi, şehirli, bir şehirde yerleşmiş olan insan; ikincisi, bir devletin üyesi, yurttaşı, yabancılardan farklı olarak özgür bir insanın haklarını, ayrıcalıklarını elde etmiş insan. İngilizcede birinci anlamı onikinci yüzyılda; ikinci anlamı da ondördüncü yüzyılda ortaya çıkıyor. Bu iki anlamlı batı Avrupa kavramları ortaçağ Avrupa'sındaki feodal düzenin ürünleri. Feodal düzenler şehirlere bölünmüş, parçalı yapılardır. Her şehir özerktir. Bu özerk yapılar "devlet"e doğru evrilip şehir-devletlerine dönüşür. Şehir ile devleti iç içe geçiren bu tarihî gelişme yine Avrupalı bir kavram olan "belediye"nin, yani bir şehri temsil eden örgütlenmenin merkezî devletten, hükûmetten ayrı bir örgüt oluşuna da ışık tutar. Bu yüzden citoyen ile citizen'ı hep aynı kelimeyle Türkçeye çeviremiyoruz. Bağlamına göre ya şehirli ya da yurttaş diyeceksiniz.
Fransızca cité yirminci yüzyılda Türkçeye girmiş. Şu iki anlamda: ilk çağ şehirleri (şehir-devletleri), "Eski Yunan siteleri" gibi; belirli bir amaçla inşa edilmiş olan ya da belirli bir meslekte çalışan insanlar için inşa edilen binalar topluluğu; "gazeteciler sitesi", "sanayi sitesi" gibi.
Bilgisayar dilindeki "web sitesi"nin kaynağı İngilizce web site. Bu terimin ikinci kelimesinin "şehir"le hiçbir yakınlığı yok; yer, mevki, konum demek. Latince situs ( bulunulan yer, mevki, konum) Anglo-Norman Fransızcasına geçmiş, oradan da İngilizceye. Türkçede "doğal sit alanı", "arkeolojik sit" terimlerindeki sit de aynı kelime, ama yazımı değişik! Aynı kelime olduğunu fark edememişiz! "Ziraat Bankası"ndaki "banka" ile "Akbank"taki "bank"ın aynı kurum, aynı kelime olduğunu fark edemememiz gibi...
Latince civitas'tan türeyen en önemli terim civilisation, bizim medeniyet ya da uygarlık diye adlandırdığımız kavram. Bu terim de Latince civis, civitas, civilis birimlerinden çıkıyor. Eski Romalılar elbette gelişmiş bir civilisation yaratmışlardı. Gelgelelim, Eski Romalılarda ne böyle bir kelime, ne de Latincede böyle bir kavram vardı. Fransızcada yaratılan bir kavram civilisation.
1760'larda Fransızcada kullanıma girmiş. Bu dilde ilkin 1756'da görünmüş. Bu yepyeni terimin ilk anlamı pek de açık değil. Hiç şüphesiz, ilk anlamı "kültürde, teknolojide yüksek bir seviyeye erişmiş olma durumu" değildi. Civilité, "civil olma durumu" demek civilisation. Peki bu ne demek? Yapısında iki birim var: Fransızca cité ile Latince civis. Bir şehirde yerleşip oralıların hemşehrisi olmak ile bir ülkenin, devletin (şehir devletinin) yurttaşı —herhalde iyi bir yurttaşı, dolayısıyla iyi ahlaklı insanı— olma durumu birleşiyor. Şehirde yerleşmiş olmak da, hem göçebelikten kurtulmuş olmayı, hem de modern anlamıyla "şehirli, büyük şehirli, taşralı olmayan" (urban) kavramının dile getirdiği daha gelişkin bir insanı çağrıştırıyor. Bir de, bir yüzyıl öncesinden beri nezaket, görgü anlamında kullanılıyor. Buralardan filizleniyor olmalı. Terimin anlamının gitgide genişlemiş olduğu besbelli. Bizim bugün bu terimden anladığımız şey, insanlığın bilimde, kültürde, teknolojide iki yüz elli yılı aşkın bir zaman boyunca gösterdiği ilerlemelerin birikimiyle ortaya çıkan bir kavram.
Civilisation karşılığında bulduğumuz iki kelimeden biri medeniyet. Cemil Meriç bu Fransızca terimin Türkçeye medeniyet'ten daha önce girdiğine dikkati çekiyor: "Civilisation, lugat hazinemize [Mustafa] Reşit Paşa'nın armağanı, Batı'nın birçok mefhum ve müesseseleri gibi. Paşa Paris'ten yolladığı resmî yazılarda (1834) Türkçe karşılığını bulamadığı bu kelimeyi 'terbiye-i nâs ve icra-yı nizâmat' olarak tarif eder. Civilisation —az sonra— Osmanlıca'ya 'kalke' edilir." Cemil Meriç daha sonra, Namık Kemal'in, Cevdet Paşa'nın "medeniyet" kavramından ne anladıklarını da belirtir.
Medeniyet, Osmanlı Türkçesine özgü bir kelime; Arapçada yok. Terimin Arapçası al hadâra (hadâre). Bu kelime Osmanlı Türkçesinde hazariyye yazımıyla kullanılmış. Şemsettin Sami Arapça hazarî sıfatını şöyle tanımlamış: "Köyde, kasabada sâkin ve mukîm olarak yaşayanların usûl-i maîşetine mensûb ve müteallik, bedevî aksi, medenî."
Medeniyet, "Medinelilik"; Medine ise "şehir", özellikle büyük, gelişmiş şehir demek. Ziya Gökalp "medine" kelimesini "site" anlamında da kullanmış. "Eski Yunan medineleri"nden bahsediyor Türkçülüğün Esasları'nda; tutmamış olsa da özgün bir uyarlama. Muhammed peygamber zamanında Medine gerçekten gelişmiş, bayındır bir beldeydi. Hicret'ten sonra bu beldeye bu ad verilmiş. Beldenin daha önceki adı Yesrib. James W. Redhouse Müntahabât-ı Lügat-i Osmâniyye (1852-1853) adlı sözlüğünde "medenî"yi "şehrî, şehirli, şehirde doğmuş olan"; "medeniyet"i de "şehrîlik, şehrî olmak" diye tanımlamış, terimin yeni anlamını vermemiş. Demek ki, terimin yeni anlamının yerleşmesi için biraz daha beklemek gerekiyordu. Sözlüklerin tanımlarından da anlaşıldığı gibi, medeniyet terimi ondokuzuncu yüzyıl ortalarında Fransızca civilisation karşılığında türetilmiş, hazariyye bir kenara bırakılmış.
Cemil Meriç bu konu üzerinde epeyce kafa yormuş. Çok tatsız bir türetim olan "uygarlık" şöyle dursun, "medeniyet" terimini de beğenmiyor. Bu terimin eski kültürümüzde İbni Haldun'dan kaynaklanan, bugünkü okumuşlarımızın habersiz oldukları çok güzel bir karşılığı bulunduğunu hatırlatıyor: umran. Şöyle yazmış: "Kaynaklarından kopan bir entelijansiyanın kaderi, bir mefhumun hercümerci içinde boğulmak. Umrandan habersizdik, medeniyete de ısınamadık."
Medeni, Osmanlı Türkçesinde Medineli anlamında. Medeni hem bir özel ad, hem de bir lakap olarak kullanılmıştır. Ama medeni hukuk, medeni kanun terimlerindeki "medeni", bir çeviridir, Fransızca civil terimini karşılamak üzere dile sokulmuş. İsviçre Medeni Kanunu benimsenirken Fransızca droit civil medeni hukuk, code civil de medeni kanun diye çevrilmiş Türkçeye. İlgili kelime İsviçre Almancasında da değişmiyor: Zivil recht (medeni hukuk), Zivil gesetzbuch (medeni kanun).
Bu çeviri, terimi yanlış anlamaya açık hale getirmiş. Bu haliyle, "kanun"un, "hukuk"un medeni olduğu, yani "medeniyet"e yakıştığı anlamını veriyor. Bu yanlış anlamaya meydan verilmemesi için terimin "yurttaşlar kanunu", "yurttaşlık kanunu" ya da "vatandaşlar kanunu" olarak düzeltilmesi gerekiyor. "Medeni nikâh" da medeni insanların tercih ettiği nikâh değil, yurttaşlar kanununun öngördüğü nikâh demektir. Medeni hal (Fr. état civil; İng. civil state), bir yurttaşın evli mi, bekâr mı, dul mu olduğunu bildirir. Bu çeviri terim de anlamı bulanık hale getiriyor. Doğrusu, eski Türkçesi olan "ahvâl-i şahsiyye" daha açıkmış. "Hukuki durumu" denmiş olsaydı kolaylıkla anlaşılabilirdi.
Civil kelimesini şu terimlerde olduğu gibi almışız: sivil itaatsizlik, sivil savunma, sivil toplum, sivil yönetim; daha başkaları da var. Bu terimlerde de sivil, askerî olmayan anlamını akla getiriyor. Fransızcada "askerî olmayan" ile "yurttaşlara / şehre özgü" anlamına gelen kelime aynı imlayla yazıldığı için terimin ne anlama geldiği açıkça anlaşılmıyor. Oysa İngilizcede "civil" ile "civilian" iki ayrı kelime; ikincisi "asker olmayan" anlamında.
Sivil savunma: yurttaşlarca uygulanan savunma tedbirleri. Bir savaş sırasında, kanunda gösterilen tedbirleri uygulayacak olanlar elbette asker olmayan, savaşmayan kişilerdir.
Sivil itaatsizlik diye Türkçeye çevrilen "civil disobedience" H. D. Thoreau'nun tanımladığı bir muhalefet biçimi. Sivil, burada Amerikalı düşünürün yurttaşlara salık verdiği yepyeni bir eylem biçimini dile getiriyor.
Sivil mimari: resmî amaçla kullanılmamak üzere inşa edilmemiş olan konak, ev, han, hamam, dükkân, çeşme gibi, yurttaşların yaptırıp kullandığı binalar.
Sivil toplum (İng. civil society): 1980 sonrasında Türkçede yaygınlaşan bir fikir. Kelime anlamıyla "yurttaşlardan kurulu toplum". Devlet yönetiminin dışında kalan, yurttaşların çıkarlarını, iradelerini temsil eden kuruluşlar, yönetimden bağımsız bireyler, örgütler.
Sivil Toplum Kuruluşu (STK): Yukarda verilen tanıma uygun kuruluşlar. Bu terimin aslı İngilizce "non-governmental organisation (NGO)".
Sivil yönetim: seçimle iş başına gelmiş olan, yurttaşların denetimine açık yönetim.
Sivil hükûmet: İngilizcedeki "civilian government" karşılığı, askerî olmayan ya da askerlerin kurdurmadığı hükûmet.
Sivil polis (Fr. police civile, birinci kelime dişil olduğu için ikinci kelimenin yazımı farklı ama okunuşu aynı; İng, civilian police;): görevini resmî elbise giymeden yerine getiren, öteki yurttaşlar gibi giyinen polis.
Sivil darbe: Türkçeye giren en son "sivil"li söz. Askerlerin katılmadığı, sivil kişilerce yönetilen hükûmet darbesi. Bunun da İngilizcesi civilian coup, ama Fransızcası coup d'état civil.
"Medeniyet"e yeni Türkçede bulunan karşılık "uygarlık". TDK'nin 1935'te çıkan "Osmanlıcadan Türkçeye", "Türkçeden Osmanlıcaya" cep kılavuzlarında bu kelime yok. Medeni, medeniyet kelimeleri için "soysal", "soysallık" teklif edilmiş. "Uygarlık"ın ilk biçimi "uygurluk". Bir süre hem uygurluk, hem de soysallık kullanıma sokulmuş. Yunus Nadi'nin Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan bir baş yazısındaki şu cümleye bakalım: "Etren (fransızcası étrenne) kitabları adile Avrupa'da çoktan var olan bu âdet bizce belki ulusal soysallığın ve uygurluğun (medeniyetin) en açık, en duru, en yüksek ve en ileri belgelerinden (alametlerinden) biridir." Aynı anlama gelen bu iki kelimenin aynı cümlede ayrı şeylermiş gibi kullanılması özensizliğe ya da neyin ne olduğunu ayırt edememesine bağlanabilir. "Soysal-lık" bir terim olamamış, hiçbir iz bırakamadan kaybolmuş. Bugünkü TDK sözlüğünde şu iki kelimeyle tanımlanıyor: "soyla ilgili", o kadar. Ama bir soyadı olarak varlığını sürdürüyor. Bu soyadını taşıyan pek çok yurttaşımız var.
Uygurların yerleşik bir toplum düzeni kurmuş olmalarından esenlenilmiş herhalde. Fakat bir süre sonra uygurluk kaba, çiğ bir terim olarak görülmüş, kulak tırmalamış olsa gerek ki, halk etimolojisiyle kelimeye "uymak, ayak uydurmak, uyum sağlamak" anlamı yüklenip terimin kökeni böyle açıklanmıştır. Oysa Uygur kelimesinin böyle bir anlamı yok Uygurcada. Kelimenin ne anlama geldiği de belli değil. Uygur kelimesindeki gar- hecesi bir sonek olarak görülmüş, "açgar", "toygar", "Bulgar" gibi kelimelerdeki "- gar" hecesi örnekseme yoluyla bir sonek işleviyle alınarak "uygurluk", "uygarlık"a çevrilmiştir. Son derece dolambaçlı bir yol...
"Medeniyet'"in "uygarlık"a çevrilmesi üzerinde durulması gereken bir konu. 1932'te Türk Dil Kurumu kurulmuştu. Türkçe sadeleşecekti. Arapça, Farsça kelimeler atılacak, yerine Türkçe, hattâ "öztürkçe" kelimeler konacaktı. Arapça kökenli medeniyet kelimesinden neden vazgeçildiği ilkin bu açıdan açıklanabilir.
İkinci etmen... 1930'ların tarih tezine göre, Türklerin tarihi Osmanlı tarihiyle sınırlı değildi. Türklüğün kökeni Orta Asya'daydı. Osmanlının "civilisation" karşılığında türettiği "medeniyet" yerine, Osmanlıyı, Şark'ı hatırlatmayacak yeni bir terime ihtiyaç duyulmuştu o zaman. Türkiye doğu medeniyetinden çıkıp batı medeniyeti çevresine girmişti.
Üçüncü etmen...İnsanlık tarihinde "ulus" yeni bir kavram olduğu halde, toplumlar ulus-devleti kurma aşamasına geldikleri zaman uluslarının tarihini yazmak, tarihlerini çok eski çağlara kadar geriye götürerek dünyanın köklü uluslarından biri olduklarını göstermek isterler. Yerleşik bir düzen kurdukları için Uygurlar bu arayışta en uygun toplum olarak görülmüş olmalı.
Gelgelelim, "uygurluk" çok ayrıksı, yabansı bir kelime. Anadolu Türklüğü üzerinde hiçbir canlı etkisi olmayan, unutulmuş, silik bir geçmişte gömülüydü Uygurlar. Uygurluk —hele o yıllarda— nasıl anlamlı bir geçmişi hatırlatmayan bir kültür ise, uygarlık da zihinlerde hiçbir çağrışım uyandırmayan donuk bir kelimeydi. Batıda civilisation, Osmanlıda medeniyet kelimeleri türetildiğinde bu derecede içi boş kelimeler değildi; hiç olmazsa, şehir, şehirlilik fikirleri birtakım ipuçları veriyordu. Bugünün Uygurları toplumlarının adından Türkçede böyle bir terim türetildiğinden haberli midirler acaba, merak ediyorum.
Hiçbir kişiliği olmayan uygarlık kelimesi "medeniyet"i unutturamadıysa da, zamanla bayağı geniş bir kullanım alanı kazandı. Bunun nedeni, "uygarlık"ın çok beğenilmesi değil, Arapça kelimelerden sakınarak yazmaya özen gösteren titiz yazarların yeni Türkçe söz dağarcığı içinde Arapça kelimelerin —bu arada "medeniyet"in— kelime seçimindeki, cümle dizilişlerindeki iç tutarlığı bozmasıdır. Dokuz Türkçe kelime kullandıktan sonra, onuncu kelimede Arapçaya dönmek kulak tırmalıyor. Köklü bir kelime olan "medeniyet"i konuşma dilinde tercih etsem bile, yazı dilinde uygarlık kelimesini ben de bu yüzden birçok kez kullanmışımdır; bundan sonra da istemeye istemeye kullanacağım. Eski bir kelimenin her türlü kullanımı, yan anlamları, mecazları, çağrışımları o kelimenin yerini alması istenen yeni bir kelimenin içine bir anda boca edilemiyor. "Medeni"nin de ikincil anlamları var Türkçede. Söz gelimi, "medeni insan" yerine, dili zorlayıp "uygar insan" diyebilenler çıkıyor, ama daha çok yazı dilinde. "Medeni cesaret" yerine "uygar cesaret" diyene rastlamadım henüz. Kaba, görgüsüz anlamına da gelen "medeniyetsiz" yerine "uygarlıksız" diyemiyoruz, "uygarlıktan yoksun" desek de aynı anlamı vermez. Bu gibi kullanışsızlıkları çoğaltabiliriz. Uygarlık kelimesi dile gireli doksan yıla yakın zaman geçmiş, geldiği yer burası...
Türkçe kökenli olmayan bir kelime için Türkçe ya da Türkçe görünümlü kelimeler türetilir ya da teklif edilirken göz önüne alınmayan bir nokta var. Birçok örnekte görmüşüzdür ki, yeni kelime icat edilirken eski kelimenin sadece birincil, en yaygın anlamı göz önünde tutuluyor. Eski kelimenin bütün bağlamları, yan anlamları, mecazları, kalıplaşmış deyimlerde geçip geçmediği dikkate alınmıyor. Bu gibi kelimeleri ortaya sürenler şu soruya cevap vermek zorundadırlar: teklif ettiğiniz, türettiğiniz yeni kelimenin tutması uğruna eski kelimenin bütün bir "çevre"sini gözden çıkarmaya gönlünüz razı mıdır?
Bülent Aksoy
8 Ağustos 2021