Niels Bohr’un Sorgulayıcı Bilim Anlayışı ve Türk Kültürü Üzerine Bir Değerlendirme
(Chat GPT katkılarıyla Bülent Ağaoğlu tarafından derlenmiştir)
Niels Bohr, bilim dünyasında kesin doğrular yerine sürekli sorgulamayı, belirsizliği ve tamamlayıcılığı esas alan bir düşünce sisteminin öncülerinden biridir. Kuantum mekaniğinde klasik determinist bakış açısını altüst eden belirsizlik ilkesiyle, bilginin mutlak olmadığını, her zaman yeni sorularla genişleyebileceğini göstermiştir. Ona atfedilen “Ağzımdan ve kalemimden çıkan her yargıyı bir soru olarak anlayınız” sözü, onun bilim felsefesini ve yönteme dair yaklaşımını özetler. Bohr, kesin yargılara varmak yerine düşünmeyi teşvik etmiş, bilgiyi sürekli evrilen ve sorgulanması gereken bir süreç olarak görmüştür.
Bu bilimsel yaklaşım, yalnızca fizik alanıyla sınırlı değildir; felsefe, kültür ve sosyal bilimlerde de büyük bir anlam taşır. Benim elli yıllık bibliyografya çalışmalarımda, 700.000 yayın ismi düzenleyip tasnif ederken fark ettiğim en temel gerçeklerden biri de budur: Bilgi statik değildir, aksine her zaman yeni sorularla genişlemeye, yeniden yorumlanmaya ve yeniden inşa edilmeye açıktır. Katip Çelebi’nin “Keşfü’z-Zünûn” adlı eserinde olduğu gibi, bilgi ve kültür üzerine yapılan her derleme ve tasnif, aynı zamanda bir sorgulama sürecidir. Bohr’un sorgulayıcı bilimi, aslında bibliyografik çalışmalarımda uyguladığım yönteme de büyük paralellik gösterir: Kaynaklar arasında ilişkiler kurmak, yeni bakış açıları üretmek ve bilgiyi durağan değil, yaşayan bir yapı olarak görmek.
Türk Kültüründe Yazılı Geleneğin Eksikliği ve Sorgulama Kültürü
Bohr’un bilimsel sorgulamayı teşvik eden yaklaşımını düşündüğümüzde, bu anlayışın Türk kültüründe nasıl bir karşılık bulduğunu sorgulamak da gereklidir. Türk kültüründe yazılı geleneğin zayıflığı ve görsel sanatların yasaklanmış olması, sorgulama kültürünün gelişmesini de engelleyen unsurlar arasında yer almaktadır. Eğer bilimsel gelişme ve kültürel birikim, eleştirel düşünceye ve sorgulamaya dayanıyorsa, Türkiye’nin en büyük eksikliklerinden biri de bu olabilir: Bilgiyi olduğu gibi kabul eden, dogmatik bir yaklaşım yerine, onu sürekli sorgulayan, tartışan bir bilim ve düşünce anlayışını benimsemek.
Türk toplumunda sıra saygısı, günlük yaşam kuralları gibi konular üzerine yaptığım kaynakça çalışması da aslında bu eksikliği gözler önüne sermektedir. Sıra ihlali gibi günlük hayatta sıkça karşılaşılan davranışların arkasında, kuralları sorgulamadan kabul etme veya kişisel faydayı ön planda tutma gibi alışkanlıklar yatmaktadır. Bohr’un “Her söylediğimi bir soru olarak anlayınız” anlayışı, toplumsal düzenin ve kültürel değerlerin de sürekli olarak yeniden ele alınması gerektiğini göstermektedir.
Bohr’un Bilimsel Felsefesi ve Atatürk’ün Aydınlanmacı Yaklaşımı
Atatürk’ün bilim ve aklı merkeze alan reformları, aslında Bohr’un yaklaşımıyla büyük benzerlikler gösterir. Atatürk’ün devrimleri, mevcut kalıpları sorgulayan ve dogmalara karşı bilimsel düşünceyi savunan bir yaklaşımla gerçekleştirilmiştir. O, Türk toplumunun ilerlemesini ancak eğitim, bilim ve eleştirel düşünceyle mümkün gören bir liderdi. Bohr’un bilimsel metotları gibi, Atatürk de mutlak doğrular yerine sürekli gelişen ve değişen bir bilgi anlayışını benimsemiştir.
Benim Antalya’da kurmayı planladığım Atatürk Kitaplığı ve Atatürk üzerine hazırlamakta olduğum bibliyografya, Bohr’un da savunduğu bilimsel sorgulama geleneğinin somut bir yansımasıdır. Atatürk üzerine 10.000’e yakın kitabın künyesini, kapaklarıyla birlikte dijital olarak yayımlama düşüncem de aslında tarihin yalnızca anlatılan bir hikâye olmadığını, sürekli incelenmesi, yorumlanması ve sorgulanması gereken bir bilgi alanı olduğunu göstermeye yönelik bir girişimdir.
Sonuç: Sorgulamanın Evrenselliği ve Gelecek Perspektifi
Bohr’un bilimsel yöntemi ve benim bibliyografya çalışmalarım, Türk kültürüyle ilgili yaptığım gözlemler ve Atatürkçü düşünce sistematiği arasındaki ortak nokta, eleştirel düşüncenin, bilimin ve kültürel gelişimin temel taşı olduğudur. Türkiye’nin bilimde, felsefede ve toplumsal yapıda ileri gitmesi için, dogmalarla değil, açık uçlu sorularla düşünmek, kalıplaşmış yargıları kırmak ve bilgiyi sürekli sorgulamak gereklidir.
Bohr’un sözünü yalnızca fiziksel gerçeklik bağlamında değil, genel düşünce ve kültürel dönüşüm çerçevesinde ele alırsak, şu çıkarımı yapmak mümkündür: “Ağzımdan ve kalemimden çıkan her yargıyı bir soru olarak anlayınız” demek, yalnızca bilimde değil, toplumda ve kültürde de devrim yaratabilecek bir ilkedir.”
Bu nedenle, Türkiye’nin aydınlanma sürecinin devamı için, her alanda Bohr’un işaret ettiği gibi, doğrulara değil, doğru sorulara ulaşma çabasını sürdürmeliyiz.
12.3.2025
Bülent Ağaoğlu