ZAMAN VARSILLAR İÇİN DAHA MI KIYMETLİ?
Zaman, herkesin eşit şekilde sahip olduğu ama çok farklı biçimlerde kullandığı tek ve en önemlikaynaktır. Ancak günümüzde ekonomik gelir ve eğitim düzeyine bağlı olarak zamanın algılanışı, değerlendirilmesi ve yönetilmesi çok ciddi farklılıklar gösteriyor. Varsıllar zamanı satın alabilirken, yoksullar genellikle onu cömertçe harcamak zorunda kalıyorlar. Bu durum sadece bireysel yaşam kalitesini değil, toplumsal eşitlik ve adalet anlayışını da kökten etkiliyor.
1. Zamanın Ekonomik Değeri: MIT( Massachusetts Institute of Technology) Ekonomisti Tobias Salz’in 2023 yılında yayınladığı bir araştırmaya göre, Avrupa’daki bir ulaşım platformunda kullanıcıların büyük çoğunluğu, daha erken gelen bir araç için ortalama % 5.2 daha fazla ödeme yapmaya istekli olduklarını gösterdiler. Aynı çalışma, yüksek gelir grubunun zaman tasarrufu için daha fazla ödemeye razı olduğunu ve bu grubun “bekleme maliyeti” algısının çok daha yüksek olduğunu ortaya koydu.
Dünya Bankası’nın 2022 verilerine göre, yüksek gelirli ülkelerde yaşayan bireylerin ortalama günlük işe gidiş süresi 35 dakika iken, düşük gelirli ülkelerde bu süre 78 dakikayı aşmaktadır. Yani yoksullar yalnızca daha uzun süre çalışmakla kalmıyor, işe ulaşmak için de çok daha fazla zaman harcıyorlar.
2. Kuyrukta Bekleyen Kim? OECD’nin 2021 tarihli “Health at a Glance” raporuna göre kamu sağlık sistemine sahip ülkelerde düşük gelir grubundaki vatandaşlar, acil olmayan hizmetler için ortalama 2.3 kat daha uzun süre bekliyorlar. Aynı ülkelerde özel sigortalı ve yüksek gelir grubuna mensup bireyler, randevulara erişimde “öncelikli kullanıcı” statüsüyle zaman kazanıyorlar.
Benzer bir durum kamu hizmetlerinde de gözlemleniyor. İngiltere’de yapılan bir analizde, pasaport ve vize işlemleri için düşük gelir grubundaki bireylerin ortalama işlem süresi % 40 daha uzun sürdüğü tespit edildi. Bu fark, ek hizmet ücretini ödeyebilenlerin daha hızlı hizmet alabilmeleriyle oluşuyor.
3. Ulaşım Hızı da Sınıfsal: McKinsey & Company’nin 2022 yılında yayınladığı “Urban Mobility Index” raporuna göre, özel araç sahipliği ile toplu taşıma bağımlılığı arasında doğrudan bir gelir korelasyonu bulunuyor. En zengin % 10’luk kesim, günde ortalama 3.4 saatini kazanç üretici faaliyetlere ayırabilirken, alt % 30’luk gelir grubunda bu süre 2 saat 15 dakikaya kadar düşüyor. Aradaki farkın ana nedeni ulaşım süresi ve fiziki yorgunluk.
ABD Ulaştırma Bakanlığı ise daha çarpıcı bir veri sunuyor: En yüksek gelir grubundaki bireylerin %82’si işe kendi araçları ile giderken, en düşük gelir grubundakilerin % 61’i birden fazla aktarma içeren toplu taşıma kullanıyor.
4. Zaman Adaleti: Zamanın bu kadar farklı değerlendirilmesi, yalnızca ekonomik eşitsizliği yansıtmıyor onu daha da derinleştiriyor. Akademisyen Elizabeth Dunn’ın “Time and Money: Valuing the Scarce Resources of the Wealthy” adlı çalışması, yüksek gelirli bireylerin zamanlarını “optimize etme”, yoksulların ise “idare etme” çabası içinde olduklarını ortaya koyuyor.
Bu fark yalnızca bireyler arasında değil, kuşaklar arasında da kendini gösteriyor. Zamanını bilgiye, eğitime, sağlığa ve üretkenliğe ayırabilen bir bireyin yaşam standardı ve çocuklarının geleceği, sürekli vakit kaybı ve beklemeyle sınırlı kalan bireylerden çok daha farklı şekilleniyor.
Sonuç: “Zaman Bütçesi”, ekonomik özgürlük seviyesi ile doğru orantılı olarak insandan insana değişen manevi bir servet haline gelmiştir. Varsıllar, zamanlarını etkin ve konforlu bir biçimde kullanmak için, fiyatlarına bakmaksızın her türlü mal ve hizmeti parayla satın alırken; yoksullar böyle bir imkanları olmadığı için zamanı, yaşamlarından çalarak ödemek zorunda kalıyorlar. Kuyrukta bekleyenler, daha ucuz olduğu için düşük tempoda seyahat edenler, zamansızlıktan çocuklarına zaman ayıramayanlar, aslında görünmeyen bir sınıfsal tahakkümün içindedirler. Toplumsal adaletin sağlanabilmesi için sadece gelir dağılımı değil, zaman dağılımı adaleti de konuşulmalıdır. Çünkü zaman artık sadece bir süreç değil, bir ayrıcalık haline gelmiştir.
Serdar DURAT
13.05.2025